23 Kasım 2024 Cumartesi

Kadın devrimi parolası: Kadınlar birlikte güçlü

25 Kasım günü Tünel'de polisin kadınlara ''çekilmez devam ederseniz erkekler devreye girecek'' anonsu, sonrasında Süleyman Soylu'nun "illa polise saldırtacaklar" açıklamaları ve Yeni Akit'in "kadınlar sadece şiddete değil geleneksel olarak olmaları gereken yere de karşı çıkıyorlar" şeklindeki haberleri; kadınların isyanının, şiddet karşıtı mücadelesinin meşruiyetinin hedefte olduğunun göstergesi. Devletin yeni dönemde de kadın hareketiyle hangi düzlemde ilişki kuracağının da işareti aslında.
25 Kasım'da kadınlar, Taksim başta olmak üzere birçok kentte polis saldırısı ve baskısına rağmen sokakalrı terk etmedi. Atılım Gazetesi'nin bu haftaki Özgür Kadın köşesinde kadınların direnişi ve yaygın 25 Kasım eylemleri değerlendiriliyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Özgür Kadın köşesi yazısı şu şekilde:
 
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nün tarihsel toplumsal rolünün yanı sıra mevcut cins çelişkisi zemininde güçlenen güncel rolü, 25 Kasım'ı kadın özgürlük mücadelesinin takvimsel bir gündemi olmasının çok ötesine taşımış durumda. Bu yıl 25 Kasım, kadın hareketinin şiddet ekseninde pek çok gündemi bir arada ele aldığı, sokaklarda erkek egemenliğine karşı direngen tutumuyla dünyanın her yerinde mayalanan kadın isyanının güncelliğini bir kez daha ortaya koymuş oldu.
 
Türkiye ve Kuzey Kürdistan bakımından ise 25 Kasım'ın kadınlar ile politik faşist diktatörlük arasında bir hesaplaşma alanına dönüşeceği çok önceden belliydi. AKP de hazırlığını bu gerçeklik üzerinden yaptı, kadın özgürlük mücadelesinin özneleri de. Saray diktatörlüğü tarafından, ataerkil erkek egemen sistemin sürdürücüsü, erkek şiddeti sonucu katledilen kadınların sorumlusu AKP değilmiş gibi 25 Kasım'a özgü açıklamalar yapıldı, resepsiyonlar düzenlendi. AKP kadın kolları başkanı Lütfiye Çam, kadına yönelik şiddetin en büyük insan hakkı ihlali olduğunu tespit edip şiddete karşı turuncu çizgilerini çektiklerini ifade etti. Erdoğan, AKP kadın kollarının sivil toplum ayağı olan KADEM tarafından ‘Güçlü Aile Güçlü Türkiye' şiarıyla düzenlediği kadın ve adalet zirvesinde "Bizim kültür köklerimizde de cinsiyet ayrımcılığı yoktur. Bizim inancımız da kültürümüz de kadın haklarında ihlale izin vermez" diyerek, şiddetin kaynağı ve sorumlularını çarpıtırken; kadın erkek eşitliği konusunda da "Hadi eşitiz, erkekle bayan 100 metreyi aynı anda koşsun'' sözleriyle, bugüne kadar kadın erkek eşitliğine inanmıyorum sözünde vücut bulan Saray'ın kadın politikası pratiğinin devam edeceğini de ifade etmiş oldu.
 
Özcesi, kadın düşmanlığından beslenen diktatörlük, toplumsal bir dinamik olan kadınları kendi politikasına yedeklemek için bugünü bir fırsata çevirmeye çalışırken, bir yandan da gelişen kadın isyanı karşısında tüm zor araçlarıyla ve çeşitli ideolojik argümanlarıyla konumlanarak kadın hareketini baskılamaya devam ediyor.
 
Sarayın toplumsal yaşamı politik İslamcı temelde inşa etme saldırısı karşısında bugüne kadar en güçlü itirazı yükselten kadınlar, faşizmin gelmiş olduğu bu aşamasında eskisine göre daha birleşik ve daha örgütlü bir güçle hareket etmenin zorunluluk olduğunun bilinciyle öne çıkıyor. Birleşik kadın mücadelesi, Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu'nda ‘kadın hareketinin sesini kısamazsınız' demenin tek yolunun daha çok birlikte olmaktan geçtiğinin bilinciyle hareket ediyor. Bir yandan kadın hareketinin zengin deneyimlerine yaslanırken bir yandan da ‘Nasıl, neye ihtiyacımız var, nerede ortaklaşıyor, bir arada olmaktan ne anlıyoruz" sorularına da yeni ve güncel yanıtlar bulmaya çalışarak güçlü bir politik zeminde ilerliyor.
 
Kadınların faşizm ve erkek egemenliğinin saldırılarına karşı birleşme ve yan yana durma gerekliliği, Kadınlar Birlikte Güçlü'yle birlikte ortaya çıkan bu güçlü motivasyon 25 Kasım eylemleriyle somutlanmış oldu. Kadınlar 35 noktada ve toplamda on binlerle ifadesini bulan bir kitlesellik ve yaygınlıkta sokağa çıktı, yasaklı meydanları zorladı. Kadın hareketi, 25 Kasım pratiğiyle toplumsal mücadeleye moral veren, yol açan bir pratik sergilemiş oldu.
 
Krizin de kadına yönelik şiddet ekseninde ele alındığı, sınıf mücadelesi ile cins mücadelesinin yoksulluk ve şiddet gündemleriyle iç içe geçirildiği bir hazırlık sürecinin olduğunu, 200. gününe yaklaşan Flormar direnişinin 25 Kasım alanına yansımasının bu anlamda güçlü bir örnek olduğunu da görmek gerekir.
 
Genç kadınların alanlardaki kitleselliği ve dinamikliği, özsavunma araçlarıyla dolaysızca ilişkilenme biçimleri, cins çelişkisinin genç kadınları harekete geçirme yönünü ve düzeyini göstermesi bakımından önemliydi.
 
Kürdistan'da da bir haftaya yayılan eylem ve etkinlikler, yasak tanımayan fiili yürüyüşler gerçekleşti. Leyla Güven'in tecride karşı başladığı açlık grevi eylemi kadınlar tarafından sahiplenildi, şiddet karşıtı mücadeleyle birleştirildi. Figen Yüksekdağ ve Leyla Güven şahsında politik kadınlara dönük saldırılar da teşhir edildi.  Yanı sıra çok sayıda tiyatro, sergi, pedal çevirme, tutsak kadınlara dayanışma kartı gönderme gibi etkinliklerle de şiddet karşıtı mücadele görünür hale getirildi. Devletin yasaklarına, sömürgeciliğe karşı kadınlar fiili meşru hatta çeşitli etkinliklerle zenginleştirilmiş 25 Kasım çalışması yürütmüş oldu.
 
Sosyalist kadınlar, 1 Kasım'da "Şiddete, Krize Karşı İsyandayız Özsavunmadayız'' şiarıyla 25 Kasım çalışmalarına başladılar. #25Kasım25Kadın etiketiyle özsavunma hakkını kullanan kadınlarla dayanışma, katledilen kadınları anma ve aileleriyle dayanışma gibi pratiklerle yürütülen çalışmaları görünür kıldılar. Sadece şiddeti teşhir eden değil, kadınları şiddet karşısında zor aygıtlarıyla mücadeleye de çağıran çalışmanın sonunda sosyalist kadınlar, kızıl sopalarla ve Nevin Yıldırım'ın baltasıyla alanda yerlerini aldı. SKM'nin 25 Kasım çalışmalarına başlayan ilk öznelerden biri olması, güçlü hazırlık düzeyi ve yerelleşme perspektifi kadın hareketi bakımından sürükleyici oldu.
 
Saray diktatörlüğü, başta İstanbul ve Amed olmak üzere kadınları engellemeye çalıştı. 700. haftadan itibaren Cumartesi Anneleri mevziisine dönük saldırı dışında müzakere sonrası ilk defa bu kitlesellikte bir kadın eylemi engellenmeye çalışılmış oldu. Kadın düşmanlığından beslenen siyasi iktidarın saldırılarının geldiği noktanın en somut göstergesi olarak da okunabilecek bu engelleme karşısında kadınların ısrarlı bir şekilde alanı terk etmemesi, polis şiddetine rağmen dağılmaması kadın hareketinin direngenliğinin önemli bir göstergesi oldu. Platformdan yapılan çağrıya rağmen kadınların bir süre Tünel meydanında sloganlarıyla zılgıtlarıyla kalmaları da geniş kadın kitlelerinin kadın hareketi öznelerine verdiği önemli bir mesajdı. Platform metninin Taksim'in pek çok sokağında okunması kararı da ‘dağılan' kitlenin aslında ara sokaklarda buluşup İstiklal Caddesi'nin birçok noktasını yeniden eylem alanına çevirmesine vesile oldu.
 
OHAL dönemi boyunca Taksim ısrarından vazgeçmemiş ve bu sayede Taksim yasağını aşabilen tek kuvvetin kadın hareketi olduğu gerçekliği karşısında 25 Kasım eylemi için İstiklal Caddesi dışında bir çağrı da düşünülemezdi. Bu bakımdan, aynı gün kadın meclislerinin Kadıköy Süreya Operası önüne yaptığı eylem çağrısının, bu birleşik ve kararlı kadın hareketinin gelişimine özel bir katkısı olmadığını da yeri gelmişken değinelim.
 
25 Kasım günü Tünel'de polisin kadınlara ''çekilmez, devam ederseniz erkekler devreye girecek'' anonsu, sonrasında Süleyman Soylu'nun "illa polise saldırtacaklar" açıklamaları ve Yeni Akit'in "kadınlar sadece şiddete değil geleneksel olarak olmaları gereken yere de karşı çıkıyorlar" şeklindeki haberleri; kadınların isyanının, şiddet karşıtı mücadelesinin meşruiyetinin hedefte olduğunun göstergesi. 25 Kasım'ın engellenme çabası ve bu açıklamalar aynı zamanda devletin, gelişen kadın hareketini iyi okuduğu ve yeni dönemde de kadın hareketiyle hangi düzlemde ilişki kuracağının da işareti aslında. Kadın hareketi, erkek-devlet şiddetine karşı dünden daha farklı biçimde zor araçlarıyla buluşmak zorunda.
 
Kadın mücadelesinin öznelerinin önünde, kitlelerde kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin güçlü meşruluğu karşısında bu mücadelenin hangi kanaldan yapılacağı ve geliştirileceğine dair daha kapsamlı tartışmaları yürütme görevi duruyor. Sosyalist kadınlar da bu tartışmalarda sürükleyici bir güç olma, örgütlü ve birleşik mücadeleyi kadın devriminin güncel politikasıyla buluşturma sorumluluğuyla hareket etmelidir.