24 Kasım 2024 Pazar

İspanya 8 Mart kadın grevine hazırlanıyor

İspanya terel meclis üyesi Eva Romani "erkek egemenliğiyle birlikte sömürgeciliği ve toptan bir biçimde kapitalizmi ortadan kaldırmak" istediklerini ifade ederek "Kadın grevinin talepleri de bu hedefe bağlı olarak kapsamını giderek genişliyor" dedi.
Eva Romani, İspanya'nın Valencia şehrine bağlı Benimaclet bölgesi yerel feminist meclis üyesi. Aynı zamanda geçen ay İspanya'da 5'incisi gerçekleşen "8M Ülke Buluşması"nın örgütlenmesinde de yer alan Romani ile geçen seneki Kadın Grevi sürecini ve bu seneki 8 Mart hazırlıklarını konuştuk.
 
Eva Romani, ETHA'nın sorularına şu cevapları verdi:
 
İspanya'lı kadınlar geçen sene ilk defa örgütledikleri 8 Mart Kadın Grevi ile büyük bir atılım gerçekleştirdi. Kadın Grevi fikri İspanya'da nasıl karşılık buldu? Bize örgütlenme sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?
 
Aslında bizler, yani Benimaclet'li feminist aktivistler bir yıl öncesinde kadın grevi örgütlemek adına girişimde bulunmuş, bir grev komitesi kurma meselesini mahallemizdeki "Kadın Evi"nde gündemleştirmiştik. Diğer yandan Kadın Evi aktivistleri olarak sayıları giderek artan farklı feminist kolektiflerle iletişim halindeydik. Böylece 2017 yılında Alicante şehrinde düzenlenen ve ilk kez ülke çapında örgütlenen kadın buluşmasına katıldık. Bu buluşmaya İspanyanın bir çok bölgesinden çeşitli kadın örgütlenmeleri katıldı ve orada Madrid'li kadınlar, Arjantindeki kadın grevinden etkilenerek kadın grevi fikrini gündemleştirdiler. Bizimle birlikte başka kentlerden gelen kadın gruplarının da fikri benimsemesi üzerine bir ağ kuruldu ve 4 temel alan üzerine yoğunlaşan bir grevin örgütlenmesi için yerel komiteler oluşturulup çalışmalara başlandı: İş, tüketim, bakım ve eğitim. Yine aynı buluşmada enternasyonal komisyon kurulup Arjantin'deki kadın yoldaşlarla iletişime geçildi.
 
İspanya'da kadın grevinin başarılı bir biçimde örgütlenmiş olmasının arkasında sizce ne vardı?
 
Kadın hareketi dünya çapında büyük bir dalga olarak yükseliş gösteriyor. İspanya'da da feminizmin yükselişine tanık oluyoruz. Örneğin Valencia'da başta küçük feminist gruplarla yola koyulmuştuk. Ancak süreç içersinde, fikir birliği temelinde ortaklaştığımız noktalar bulduk ve birlikte çalışmamızı mümkün kılan bu ortaklıklar üzerinden mücadeleyi büyütme yoluna gittik. Bence başarının sırrı, kadınların çeşitliliğini güçlendiren yerel çalışmaları ön plana çıkaran bir yolun izlenmiş olmasıydı. Bu anlamda yerel komisyonların özerkliğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zira greve katılım biçimleri de şehirlere, hatta mahallelere bağlı olarak oldukça çeşitlilik gösterecekti, nitekim öyle de oldu. Her yaştan, her çeşit çalışma ve yaşam alanından kadınlar, kendilerini ifade edecek bir zemin bulabildiler.
 
Kadınların greve katılması önünde devletin tutumu ne yönde oldu?
 
Devlet baskıları elbette ki yaşandı. 2014'ten beri yürürlükte olan ve tümüyle adaletsiz ve antidemokratik karakterdeki "Mordaza" yasası, genel hak mücadelerini baskı altına almaya yönelik çıkarılan bir yasaydı. Bu yasaya göre polis herhangi bir gerekçeye dayanmadan gösteri ve yürüyüşlere müdahale etme, katılanları gözaltına alma yetkisi edinmiş oldu. Devlet bu yasaya dayanarak ülke genelindeki bazı grev ve yürüyüşleri kısıtlama çabasına girişti, fakat ortaya çıkan muazzam kitlesellik ve kadınların mücadele kararlılığı karşısında çok fazla diretemedi. Ancak yine de tekil düzeylerde bir çok akıl almaz baskıya maruz kaldık diyebilirim. Mesela Valencia'da bir kadına, grev yürüyüşü sırasında polislerle yapılan müzakerelerde anadili olan Katalanca konuştuğu ve bunda ‘direttiği' gerekçesiyle "polise direnme" kapsamında sonradan dava açıldı.
 
Erkeklerin grevle ilişkilenişleri nasıl oldu? Kadınların bu yöndeki tutumu ne yöndedir?
 
Bu konuyla ilgili her alanda farklı tecrübeler var. Erkeklerin kendilerini, erkeklik üretimlerini sorgulamaları ve kendi ayrıcalıklarıyla hesaplaşmaları gerektiğini düşünüyoruz. Bu onların sorumluluğudur. Fakat erkeklerden çok daha önce gelmek üzere, bizim kadınlarla ilgili yapacağımız daha çok iş var. Henüz kadın mücadelesiyle buluşamayan sayısız kadın var. Erkeklerden önce bizim o kadınlara ulaşmamız lazım. Bu anlamda karma olmayan, kadınlara özgü korunmuş alanlara, bu alanların çoğalmasına ihtiyacımız var.
 
Şehirlere göre farklılık taşısa da, grev günü gerçekleşen yürüyüşlere erkekler de katıldılar. Ancak isminde de belirtildiği gibi, bu grev kadın grevidir. Bu anlamda bizler, özellikle heteroseksüel çiftler açısından kadınların eylemlere katılımının ön planda olması gerektiğini savunduk. Bu doğrultuda mesela farklı kolektiflerde örgütlü olan erkekler grev günü boyunca çeşitli kolaylaştırıcı işler üstlendiler. Örneğin bazı sosyal merkezlerde çocukların bakımını üstlendiler, greve çıkan kadınlara  yemek hazırladılar. Yine, bazı yerlerde polisle yaşanan sorunlarda avukatları harekete geçirdiler.
 
8M Kadın Buluşmaları nasıl bir örgütlük ifade ediyor? Bileşenleri veya buluşmaya katılanlar açısından bağlayıcılığı nedir?
 
Bu tarz büyük buluşmalar katılanların tümünü bağlayan örgütsel ve politik kararlar alma alanı olarak işlemiyor. Merkezinde özerkliğin durduğu meclislerimiz ve komisyonlarımız var ve bu bence hareketi daha fazla zenginleştiren bir işlev görevi görüyor. Buluşmada öne çıkan önerileri benimseyen gruplar kendi yerellerinde pratik çalışmayı örgütlemeye koyuluyor, isteyen grup ve insiyatifler buna dahil oluyorlar. Ancak diğer yandan, kadın buluşmalarındaki gibi ülke çapındaki bir örgütlülük, kadın hareketinin daha  fazla kurumsallaşmasına olanak sağlıyor, ki bu her halükarda ilerici bir rol oynuyor. Meclisler arası koordinasyonun sağlanması gibi merkezi ihtiyaçlar, bu buluşmalarda belirlenen komisyonlar üzerinden karşılanıyor. Sosyal medya, propaganda, enternasyonal, eğitim gibi başlıklarda merkezi komisyonlarımız var. Son buluşamızda bunlara bir de göçmen kadınlara yönelik çalışmalardan sorumlu bir komisyon daha eklendi. Bu komisyonlar, bileşenlerin çeşitliliğini güçlendirme perspektifiyle çalışılyor. Hangi konuda konsensus sağlanırsa o konuda çalışma yapılıyor.
 
Bu seneki "8M Ülke Buluşması"nda daha çok hangi tartışma başlıkları öne çıktı?
 
Hareketimiz içinde öne çıkan tartışma konulardan birisi fahişelikle ilişkilenme üzerine oldu. Bu oldukça karmaşık ve bir çok çelişkiyi barındıran bir gerçeklik olmasından dolayı feminizm içinde tarihsel olarak ayrıştırıcı bir tartışma konusu olagelmiştir. Şahsi fikrim, fahişeliğin erkek egemenliğini üreten bir nitelik taşıdığı yönünde. Ancak dediğim gibi, hayatın içinde yer alan bir gerçeklik olması hasebiyle, kesin ve dışlayıcı yaklaşımları kesinlikle kabul etmiyor.
 
Evet, fikir ayrılıklarımız elbette ki var, oluyor, ancak önemli olan hareketin sürekliliği içersinde diyalog sağlama yeteneği gösterebilmekten geçiyor. Sistem bizi ayrıştırarak güçsüz kılmak istiyor. Buna karşı daha zeki, daha yaratıcı ve elbette ki kapsayıcı olmak zorundayız. Bu anlamda 8M hareketi olarak pozitif bir feminist yöntem geliştirmeye özen gösteriyoruz.
 
Bu yılki 8 Mart Kadın Grevi'nin talepleri ve gerçekleşme biçimleri neler olacak?
 
Bizler elbette ki erkek egemenliğini yıkmayı hedefliyoruz ancak temel mesele kadın özgürleşmesiyle bütün bir toplumu, dünyayı değiştirebilmekten geçiyor. Dolayısıyla erkek egemenliğiyle birlikte sömürgeciliği ve toptan bir biçimde kapitalizmi ortadan kaldırmak asıl hedefimiz olarak yerini koruyor. Kadın grevinin talepleri de bu hedefe bağlı olarak kapsamını giderek genişliyor. Bizler, ataerkil kapitalist sistemin kırıntılarıyla yetinmek istemiyoruz ve bütün bir yaşamı, bu yaşamın merkezinde duran kadınların hayatını iyileştirmek istiyoruz.
 
8M buluşmasında Valencia meclisi olarak her gün farklı başlıklar üzerine yoğunlaşacak 1 haftalık bir etkinlik ve eylem planı önerdik. Bu önerimiz Aragon, Madrid gibi bir çok kent meclisleri tarafından kabul gördü ve umuyorum ki en azından bazı başlıklarda koordineli bir çalışma yürütebileceğiz. Bu sene özellikle evlerde çalışan bakıcı ve hizmetçilerin çalışma ve yaşam koşullarına dikkat çekmeyi amaçlıyoruz. Çoğunluğunu göçmenlerin oluşturduğu bu kadınlar gerçekten de kölelik koşulları altında çalışıyorlar. Hemen hemen hepsinin herhangi bir güvenceleri yok, ayrıca oturum izinleri de yaptıkları bu kölelik kontratına bağlı olarak düzenleniyor. Bu modern köleliğe karşı onurlu bir yaşamı temel alan oldukça somut talepler formule ediyoruz ve grev hakkından yoksun bu kadınların evlerden çıkarak greve katılım sağlamalarını hedefliyoruz.
 
Yine benzer bir şekilde oldukça kötü koşullar altında sömürülen turizm sektörü emekçilerine, özellikle de büyük otellerde çalışan kadınlara yönelik eylemler örgütlemek planlarımız arasında yer alıyor. Bu sektörde çalışan kadınların ağırlıklı bir kısmı yine göçmenlerden oluşuyor ve birçoğu çalıştıkları otellerde barınmalarını sağlamak zorunda kalıyorlar. İşlerini ve dolayısıyla kalacak yerlerini kaybetme korkusuyla kölelik koşullarına karşı en temel haklarını dahi dile getiremeyen bu kadınların sesini alanlara taşımanın yanı sıra, doğrudan çalıştıkları otelleri basarak, orada kalan müşteriler nezdinde bu kölelik koşullarını teşhir etmeyi ve çalışanların kadın grevine katılmasını amaçlıyoruz. Buna benzer doğrudan eylem biçimlerini 8 gün boyunca diğer çalışma alanlarına, örneğin yalnıza İspanya'da değil dünyanın diğer bölgelerinde de kadın sömürüsü üzerinden ceplerini dolduran kapitalistlerin büyük mağazalarına doğru genişlemesinin, çalışma ve tüketimin doğrudan durdurulmasına yönelik eylemler olmasından dolayı kadın grevi düşüncesinin ete kemiğe bürünmesini güçlendireceğine inanıyoruz.
 
Kadın grevinin başka ülkelere de yayılması için enternasyonal alanda birlikte neler yapılabilir?
 
Kadın grevinin anlamını bulması açısından enternasyonal bakış açısının çok temel bir yerde durduğunu düşünüyorum. Artık küresel niteliği çok daha baskın bir dünyada yaşıyoruz. Kendimden örnek verirsem, mesela benim İspanya'da doğup büyümüş olmam, tarihsel olarak Latin Amerika veya başka ülkelerdeki kadınların sahip olmadığı ayrıcalıklara sahip olmamı sağlamış oluyor. İspanya, Latin Amerikayı ‘keşfeden' ülkelerden birisiydi ve böylece orada yaşayan halkarın geleceğini ipotek altına almış oldu. O topraklardaki insanlar, sömürü koşullarından kaynaklı olarak buradakilerle aynı seviyede bir yaşam standardına sahip olma şansına sahip olmadılar. Dolayısıyla öncelikle bu ayrıcalıklardan feragat ederek, dünyanın diğer bölgelerinde çok daha yoğun sömürüye maruz kalan kadınlarla güçlü bir kadın dayanışması kurmamız gerekiyor. Erkek egemenliğine karşı savaşıyoruz ancak bunu enternasyonal anlamda örgütlenerek yapmalı, bu doğrultuda daha fazla tartışma yürütmek ve strateji geliştirmek zorundayız. Tüm bunlar için iletişim ve koordinasyonumuzu güçlendirmeli, farklı bölgelerde gelişen mücadeleleri bulunduğumuz yerlere taşımalıyız. Örneğin Türkiye'de kadınlar 14 Şubatta eyleme geçiyorlarsa, bunun karşılığını dünyanın başka yerlerinde de görebilmeliler. Veya yeni çıkan çocuk istismar yasasına karşı mücadele ederken, başka ülkelerdeki kadın kardeşlerinin desteğinin güvencesini hissedebilmeliler. Mesela biz, bu bahsettiğim 1 haftalık eylem programı dahilinde bir günü enternasyonal gündem olarak belirleyebilir, tek tek konsoloslukların önüne giderek, farklı devletlerin cinsiyetçi, istismarcı, ırkçı politikalarını protesto edebiliriz. Gerçekten de, yapılacak o kadar çok iş var ki!