5 Kasım 2024 Salı

Günay: Hiçbir operasyon AKP'yi kurtaramaz

HDP Sözcüsü Ebru Günay, "Demokrasi Buluşmaları"nın finalinin 27 Temmuz'da İzmir'de verileceğini belirterek, tüm halkları buluşmalara katılmaya çağırdı. Günay, partilerine yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalara da değindi, "Hiçbir operasyon AKP'yi kurtaramaz" dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Diyarbakır il binasında gündemdeki gelişmelere ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Günay, eşine şiddet uygulayan HDP Muş Milletvekili Mensur Işık'ın kesin ihraç talebiyle, Kadın Meclisi'nin istediği üzerine Merkez Disiplin Kurulu'na sevk edildiğini açıkladı.

DEMOKRATİK MÜCADELE PROGRAMI
Partisinin "Demokratik Mücadele Programı" kapsamında gerçekleştirilen etkinliklere değinen Günay, "Haziran ayında başlattığımız Demokratik Mücadele Programımız tüm engellemelere rağmen büyük bir kararlılıkla sürüyor. 8-12 Temmuz aralığında AKP-MHP iktidarının hukukun tabutuna son çiviyi çakmak için getirdiği 'çoklu baro' düzenlemesine karşı Genel Kurul'da etkili bir muhalefeti yaparken, sokakta barolarla, avukatlarla birlikte direndik" diye konuştu.

14 TEMMUZ DİRENİŞİ
14 Temmuz 1982'de Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi direnişinin yıl dönümüyle ilgili konuşmasını sürdüren Günay, "14 Temmuz'da, 12 Eylül darbesinin işkence merkezleri olan Amed ile Ulucanlar Cezaevinin önündeydik. Hapishanelerde, mahkemelerde, sokaklarda, karakol ve emniyet müdürlüklerinde, yaşamın her alanında insan hakları ihlallerine, AKP'nin Esat Oktay'ın ruhunu yansıtan işkencelerine karşı sesimizi yükselttik. İktidar da polis gücüyle, bütün engellemeleriyle Ulucanlar ve Amed Cezaevinin önündeydi. Tıpkı 12 Eylül'de işkence edenler ile direnenlerin karşı karşıya gelmesi gibi bizler de onlarla karşı karşıyaydık" diye belirtti.

DEMOKRASİ BULUŞMALARI
"Demokrasi Buluşmaları" kapsamında dün Urfa'da bugün ise Diyarbakır ve İstanbul'da etkinliklerin devam ettiğini dile getiren Günay, "Dün bereketli toprakların merkezi olan Urfa'da, DEDAŞ mağduru olan çiftçilerle, tarım işçileriyle, halkımızla Emek Buluşması gerçekleştirdik. Bugün ise 'Hep birlikte savaş ve yoksulluğa hayır' demek için Amed ve İstanbul'da Eş Genel Başkanlarımızın katılımıyla buluşmalar gerçekleştiriyoruz. Savaşa ve yoksulluğa hayır diyen tüm kesimlerle bir araya geliyoruz, iktidarın savaş politikalarına, Kürt sorunundaki çözümsüzlük ısrarına karşı yaşadığımız coğrafyada barışa giden yolu örmeye çalışıyoruz bunun mücadelesini yürütüyoruz" ifadelerini kullandı.

İZMİR'DE FİNAL
Demokratik Mücadele Programı kapsamında İzmir'de Demokrasi Kürsüsü ile final buluşması gerçekleştireceklerini kaydeden Günay, "Demokratik Mücadele Programımız bundan sonra da bütün kararlılığıyla devam edecek. Demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesini yükseltmek için bütün toplumun da bizim de çok fazla gerekçemiz var. 18 Temmuz'da Hatay'da Halklar ve İnançlar Buluşması, 20 Temmuz'da İstanbul'da Suruç Katliamı Anması, Ankara'da Adalet Buluşması, 21 Temmuz'da Kocaeli Dilova'da Emekçilerle Buluşma, 22 Temmuz'da İstanbul'da Gençlik Buluşması, 24 Temmuz'da İstanbul'da Kanal İstanbul Projesine Karşı Ekoloji Buluşması, 27 Temmuz'da İzmir'de Temmuz ayının final etkinliğini yaparak Demokrasi Kürsüsü ile programımız sürecek" şeklinde aktardı.

1 EYLÜL'E KADAR DEVAM EDİYOR
"Demokratik Mücadele Programı"nın 1 Eylül'e kadar süreceğini ifade eden Günay, şunları söyledi: "Bu programımız 3 aylık bir program. Bu çerçevede Ağustos ayında yapacağımız eylem ve etkinliklerin çalışmaları ise devam ediyor. Demokrasi Mücadelesi'ni yükseltmek açısından biz ne ilkiz ne de son olacağız. Dünyanın her yerinde baskıcı rejimlere, diktatörlere, otoriter sistemlere karşı ezilen halkların, emekçilerin, gençlerin isyanı tarihten bugüne devam etmektedir. Demokrasi gelene dek, halklarımız nefes alana dek, derelerimiz özgür akana dek, buğdayımız, mısırımız özgürce yeşerene dek hepimiz hep birlikte özgürleşene dek, bu mücadelemiz sürecek.

AKP SALDIRILARINI YOĞUNLAŞTIRIYOR
"Biz bu mücadeleyi yürütürken AKP-MHP iktidarı da toplumun bütün kesimlerine karşı saldırılarını sürdürüyor. İktidarın kadın düşmanı politikaları sonucu 14 Temmuz günü Amed ve Antep'te yapılan ev baskınlarında Özgür Kadın Hareketi (TJA) Sözcüsü Ayşe Gökkan'ın da aralarında bulunduğu 24 kadın gözaltına alındı. Aynı gün Antep'te HDP yöneticisi ve üyesi 33 kişi gözaltına alındı. Antep İl Eş başkanımız Musa Aydın'ın da aralarında bulunduğu birçok arkadaşımız sadece seçim çalışmaları yürüttüğü için tutuklandı. Partimize, mücadele edenlere karşı her gün gözaltı saldırıları yapılıyor. Özellikle kadınların hedefte olduğu bu siyasi soykırım dalgaları bize KCK kumpaslarını hatırlatıyor. Geçmişte AKP-FETÖ ortaklığıyla yapılıyordu bugün AKP-MHP ortaklığı ile gerçekleştiriliyor. AKP kendi kumpasçı davalarını yaratarak içinden geçtiği krizi örtbas edip, zamana yaymaya çalışıyor esasından. 70-75 yaşlarındaki annelerimizi tutukluyor. 10 günlük bebekleri anneleri ile beraber gözaltına alıyor, bebekleri tutukluyor. Tüm arkadaşlarımızın alnı ak, kimse size diz çökmedi, çökmeyecek! Akıl dışı ve gülünç suçlamalarınız bizi bu haklı yolumuzdan, sizi de gidici olmaktan kurtaramayacak."

MIZRAKLI'NIN CEZASININ ONANMASI
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı'ya verilen hapis cezasının Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onaylanmasına tepki gösteren Günay, "Aynı zihniyetle hareket eden İçişleri Bakanlığı'nın görevden alınarak yerine kayyım atadığı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanımız sevgili Selçuk Mızraklı hakkında, itirafçı ifadeleri doğrultusunda 'Örgüt üyesi olmak' iddiasıyla Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesi tarafından onandı. Bu karar siyasallaşmış yargının AKP'nin isteği üzerine jet hızıyla verdiği kararlara yeni bir örnektir. Bu ceza Selçuk Mızraklı'ya, kamunun malını, devletin imkânları, devlet adına çarçur eden kayyım zihniyetini teşhir ettiği için verildi. Devlet, bu israfı yapan, milyonları kadayıfa yatıran kişileri cezalandıracağına, bunu ortaya çıkaran bunu teşhir edenleri cezalandırıyor. Bağımlı yargıçlar tarafından terfi almak için verilen bu kararların er geç bozulacağına ve yasalar ile bu kadar oynayıp keyfi karar verenlerin de bir gün yargılanacağına inanıyoruz. İktidar halka hizmet edenleri cezalandırmaya devam ettikçe, biz de mücadele etmeye devam edeceğiz" şeklinde konuştu.

'DOĞAYI TALAN EDEN YANDAŞ KAYIRMA POJESİYMİŞ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "çılgın proje" olarak açıkladığı Kanal İstanbul projesi çerçevesinde kurulacak olan yeni şehrin uygulama imar planının onaylandığını ifade eden Günay, "Katar Emirinin annesi Moza'nın aldığı 44 dönümlük arsa turizm-ticaret alanı ilan edildi. Berat Albayrak'ın Kanal İstanbul gürezgâhındaki arazisi de konut ve ticaret alanı oldu. Vatan millet hamaseti yapanlar imar planlarını parsel parsel akrabalara, eşe dosta satmaya devam ediyor. Bölgede en büyük arazisi olan ilk 3 şirket de yabancı şirkettir. Katar Emiri'nin annesinin aldığı 44 dönüm gibi devasa arazi imara açıldı. Kanal İstanbul'da arazi kapatan kapatana. Hepsi de yerli ve milli! Kalyon'un 115 bin metrekare, Ege Kimya'nın 202 bin metrekare, Sabancı'nın 600 bin metrekare, Koç Grubu'nun ise bundan daha fazlasını aldığı ifade ediliyor. Kanal İstanbul için harcanması planlanan 20 milyar dolar ise bütünüyle yurttaşların cebinden çıkacak. Şimdi anlıyoruz ki asrın projesi dedikleri aslında doğayı talan ederek asrın peşkeş, yandaş kayırma projesiymiş" ifadelerini kullandı.

'CAN KAYIPLARI KADER DEĞİLDİR'
Rize ve Artvin'de etkili olan yağış sonrası meydana gelen sel ve heyelan ile can kayıplarına dikkat çeken Günay, konuşmasına şöyle devam etti: "Bu rant politikalarının etkilerini toplum, yaşanan her doğal olayda canıyla ödüyor. Rize'nin Çayeli ve İkizdere ilçelerinde şiddetli yağışın ardından meydana gelen sel ve heyelanda 2 yurttaşımız hayatını kaybetti. Artvin'in Yusufeli ilçesinde Yusufeli Barajı şantiyesinin bulunduğu alanda sel ve heyelan meydana geldi. 4 yurttaşımız hayatını kaybetti. Karadeniz'de yaşananlar kader değil. Bölgede her yıl şiddetli yağışlar olur, bu yağışların felakete dönüşmesi Karadeniz'deki ekolojik yıkımın sonucudur. Doğa intikam almaz. Rantçı iktidarların yarattığı kötülüğün sonuçlarını yaşıyoruz. Taş ocaklarının, dereleri kurutan HES'lerin, sahil yollarının doğaya verdiği zararın bedelini ödüyoruz. Yeşile düşman AKP iktidarının kötülüğüdür söz konusu olan. Yaşananlar; bütün sahilleri taşla doldurmanın, Karadeniz'in her vadisini taş ocağına çevirmenin, dere yataklarının istinat duvarları çekilerek işgal edilmesinin, dolgu alanlarının plansız yapılaşmaya açılmasının ve tüm bunlar için yapılan orman kıyımlarının sonucudur. Bu 'suçlar' işlendikten sonra yaşananlara kader demek siyasi aymazlıktır" dedi.

Doğaya karşı suç işlendiği vurgusunu yapan Günay, Danıştay tarafından iptal edilen, "Yeşil Yol Projesi" kapsamında yapılan asfalt yollar için "Yaşananların ve yaşanacakların habercisidir" diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul için "Bu şehre ihanet ettik" sözlerini hatırlattı. Günay, "Çok yakında 'Karadeniz'e ihanet ettik' diyecektir ama doğaya yaptıklarının bu ihanetlerinin bir sonu yok. Kanal İstanbul üzerinden, HES projeleri üzerinden doğaya, tarihe, kültüre ihanet etmeye devam ediyorlar" şeklinde konuştu.

'SURİYE SAVAŞI LİBYA'YA TAŞINDI'
Dış Politikaya ilişkinde konuşan Günay, 19 Temmuz gününün Rojava Devrimi'nin 9'uncu yılı olduğunu, bu devrim ile Baas rejimi ve selefi grupların dayatmalarına karşı halkların üçüncü yolu seçtiğini belirtti. Günay, Suriye'deki gelişmelere ilişkin şunları söyledi: "Bu 3'üncü yol hem Esad rejimine karşı, hem DAİŞ çetelerine karşı bütün Suriye halklarının umudu oldu ve olmaya devam ediyor. Türkiye dış politikası Suriye iç savaşından kısa bir süre sonra adeta Milli Savunma Bakanlığı'nın bir alt birimi haline gelmiş ve bütün faaliyetleri militarist enstrümanlarla yürütülmektedir. Suriye'ye yönelik sürdürülen askeri faaliyetlerin, Suriye'de siyasi çözüme katkı sunmayı bırakın, oradaki savaşı Libya'ya kadar taşımaktan başka bir işlevi olmamıştır. Bugün Libya'da gelinen nokta ise tıpkı İdlib'te, Afrin'de ve Kuzey Suriye'de olduğu gibi Ortadoğu halkları için oldukça tehlikeli ve vahim bir hal almıştır. Dışişleri Bakanlığı Libya'da siyasi çözüm üretmek yerine Libya'da başka kentlere askeri operasyon yapmakla tehditlerde bulunması, emperyalist hayallerinin sonucudur.

SAVAŞ POLİTİKALARINDAN VAZGEÇİLMELİ
AKP-MHP'nin Libya'da yürüttüğü vesayet savaşını 'ulusal çıkarlar' yalanı altında Türkiye halklarına mal etmeye çalışmakta. Son dönemde AKP-MHP savaş iktidarının Libya'ya yönelik yayılmacı politikaları, ülkeye yeni güçlerin dahil olmasına neden olmuştur. Libya Parlamentosu'nun Mısır'ı davet etmesi bölgede konvansiyonel savaş tehlikesini arttırmıştır. Suriye'de olduğu gibi Libya'da da tüm yabancı güçlerin Libya'dan çıkarak çözümün halklara bırakılması gerektiğini savunuyoruz. Aksi takdirde çok daha geniş kapsamlı bir savaşın, sadece Libya'da değil bütün Kuzey Afrika'ya yayılma riski bulunmaktadır. AKK-MHP iktidarının yaşadığı krizleri aşmak adına dışarıda yeni savaşlara girişmesi bir çıkmaz ve bataklıktır. Suriye ve Irak'ta olduğu gibi Libya'da girişilen savaş macerası, halklar için büyük bir insani ve maddi kaynak kaybının ötesinde bir sonuç vermeyecektir. Bir an önce bu savaş kışkırtıcılığı ve yayılmacı politikalardan vazgeçilmeli, diplomatik seçenekler öncelenmelidir."

'BARIŞI BİZ İNŞAA EDECEĞİZ'
AKP iktidarının "yurtta savaş cihanda savaş" politikasını Ermenistan-Azerbaycan geriliminde de sürdürmek istediğini yine Dışişleri Bakanı ve AKP sözcüsünün gerilimi dindirmek yerine savaşta taraf olduğunu açıkça beyan ettiğini dile getiren Günay, Türkiye halklarının özlem duyduğu toplumsal barışa Azeri ve Ermeni halklarının da hava ve su gibi ihtiyaç duyduğunu belirtti. Günay, "Soğuk savaşın bitiminden bu yana Kafkasya'da devam eden çatışmaların son bulması ve kalıcı barışın sağlanması için Türkiye dahil bütün komşu ve çevre ülkeler diyalog ve müzakereyi teşvik etmelidir. Bu sorunun siyasi çözümü için AGİT tarafından kurulan Minsk Grubu daha fazla inisiyatif alabilmelidir. Fakat AKP sözcüsü, misillemeden ve had bildirmekten bahsederek halkların birbirini katletmesinin siyasi zeminini ve söylem hattını kurmaktan çekinmemektedir. Türkiye'den binlerce km uzaktaki Filipinler gibi ülkelerde çatışmayı durdurmak için arabuluculuk yaptığını savunan iktidar yanı başındaki Suriye'de, Kıbrıs'ta, Libya'da, Ermenistan'da ve Azerbaycan'da 'arabozucu' rolünden vazgeçmiyor. AKP nerede çatışma ve savaş kokusu alsa büyük bir coşkuyla olaya müdahil olmakta ve ateşe benzin dökmektedir. Çünkü bunlar savaştan, ölümden besleniyor. HDP olarak şunu açık bir şekilde yeniden ifade ediyoruz, AKP'nin savaş ve tehdit politikalarına karşı Türkiye'den başlayan ve Ortadoğu'ya Kafkasya'ya yayılan bir barışı inşa edeceğiz. Önce binlerdik, bugün milyonlar olduk. Yarın barış isteyen ve onu inşa eden on milyonlar, yüz milyonlar olacağız" ifadelerini kullandı.

'DEVLETİN TACİZ VE TECAVÜZE BAKIŞ AÇISI'
Kürt kentlerinde asker ve polisin karıştığı taciz ve tecavüz olaylarına da değinen Günay, Şırnak'ta yaşanan tecavüz olayının ardından Şırnak Valiliği'nin yaptığı açıklamanın saldırıyı örtmekten başka bir amaç taşımadığını aktardı. Taciz ve tecavüzün rutin bir işlem gibi ele alınması devlet kurumlarının cinsel saldırıya ilişkin bakış açısını yansıttığını vurgulayan Günay, "Devlet taciz ve tecavüzü örtüyor, tacizciyi koruyor. Sarhoşluk kılıfı Kürt kentlerinde suç işleyen kamu görevlilerinin koruma kalkanına dönüşmüş durumdadır. 2017 yılında evlerinin odalarında uyuyan 6 ve 7 yaşındaki Furkan ve Yıldırım kardeşleri panzerle ezen polisin de sarhoş olduğu iddia edilmişti. Çocukları ezen polis tutuklanmış, iki yıl sonra denetimli serbestlikle görevine devam etmişti. Kürt kentlerinde cinsel istismar ve saldırılar, sürekli biçimde yaşanmaktadır. Bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağız. Şimdi tutuklanan saldırganın üç gün sonra nöbetçi mahkeme kararıyla apar topar gizliden salıverilmesine izin vermeyeceğiz. Siciliniz bozuk, buna niyet ettiğinizi biliyoruz" dedi.

DEDAŞ RAPORU HAZIRLANDI
Günay, bölgede yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin HDP Parti Genel Merkezi tarafından hazırlanan raporun bazı bölümlerine konuşmasında yer verdi. DEDAŞ'ın, bölgede hizmet vermeye başladığından bu yana elektrik ve su kesintileri ile ilgili şikâyetlerin her yıl katlanarak arttığına dikkat çeken Günay, çiftçilerin büyük mağduriyetler yaşadığını belirtti. DEDAŞ'ın elektrik kesintileri yaparak, suya erişimi engellediğini kaydeden Günay, "İlk ürün hasatlarının yanmasına sebep olarak tarımsal üretimi durma noktasına getirmiştir. Çiftçiler için kritik önemde olan Yaz ayları susuzluk içinde geçmektedir. Örneğin bu yaz, elektrik kesintilerinden dolayı ilk ürün hasadı yanmış ve çiftçiler mağdur olmuştur" diye konuştu.

DEDAŞ ELEKTRİKLERİ NEDEN KESİYOR?
DEDAŞ'ın elektrik kesintilerine ilişkin kendince gerekçeler ürettiğini söyleyen Günay, "Güya çitçi kullandığı elektrik bedelini ödemiyormuş. Peki bir örnek vereyim; 75 günlük bir çitçinin elektrik bedeli 375 bin TL olabilir mi? Hangi çiftçi iki ayda bu kar yüklü bir faturayı ödeyebilir?" diye sordu.

Günay, Kesintinin asıl gerekçesinin, elektrik faturalarına yüklü miktarda zam yapılması ve çiftçilerin yüksek meblağdaki faturaları ödeyememesinden kaynaklandığını belirtti. Köylülerin yüksek meblağdaki faturaları ödeyemeyince DEDAŞ'ın elektrikleri kestiğini belirten Günay, "Halk topluca cezalandırılıyor. Bu uygulamalar ile söz konusu şirket köylüleri birbirine düşürmeye çalışıyor. Uzun süren elektrik kesintileri köylerde özellikle tarımsal üretimi ve bütün hayatı felç ediyor. DEDAŞ'ın bu acımasız uygulamaları İnsan ve hayvan sağlığı olumsuz etkileniyor. Elektriksiz ve susuz bir yaşam herkesi etkiliyor. En büyük mağduriyeti kronik hastalar çekiyor. Buhar makinesini, oksijen tüplerini çalıştıramayan hastaların hayatı risk altında. Susuzlukta hayvanlar telef oluyor" ifadelerini kullandı.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Günay, hazırlan rapordaki bazı çözüm önerilerini şöyle sıraladı: 
 
"* Çiftçinin hak ettiği destek, borçlarına mahsuben elektrik şirketlerine aktarılmamalı, hesaplar üzerindeki blokeler derhal kaldırılmalıdır.
 
* Çiftçilerimizin DEDAŞ'a olan mevcut borçları ya kamu borcu olarak devletçe karşılanmalı ya da büyük oranda karşılandıktan sonra kalan miktar ödenebilir makul düzeyde taksitlendirilmelidir.
 
* Çiftçiler indirimli elektrik tarifesinden faydalandırılmalıdır. Elektrik faturaları aylık değil dönemsel tahsil edilmelidir.
 
* Tarımda kullanılan elektrik faturalarda uygulanmakta olan Enerji Fonu Payı, TRT payı, KDV bedeli, dağıtım bedeli ve belediye payı kaldırılmalıdır.
 
* Elektrik kesintilerinden veya standart dışı (Yüksek, düşük voltaj vb) elektrik sunumlarından kaynaklı çiftçilerin yaşadığı zararın tazmin edilmesi gerekmektedir."
 
Günay, iktidarın Cengiz Holding ve Limak'ın vergi borçlarını bir gecede sildiğini anımsatarak, "İktidar çiftçilerin borçlarını silse ne olur? Çiftçilerin bu patronlar kadar kıymeti yok mu?" diye sordu. Günay, sorunun çözümü için meclisi işaret etti.