3 Ekim 2024 Perşembe

Günay: Asgari ücret yoksullara görülen yaşam standardıdır

HDP Sözcüsü Ebru Günay, asgari ücretin iktidarın yoksullara reva gördüğü yaşam standardını ortaya koyduğunu belirterek, asgari ücretin 4000 TL olması gerektiğini söyledi. Günay, iktidarın saldırısına boyun eğmeyen emekçilerin yanında olduklarını kaydetti.

HDP Sözcüsü Ebru Günay, HDP bileşeni DBP'nin Diyarbakır İrtibat Bürosu'nda düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ilk toplantısının bugün yapılacağını hatırlatan Günay, "Milyonlarca emekçiyi yakından ilgilendiren bu sürecin demokratik, katılımcı olmasını istiyoruz. Asgari Ücret Tespit Komisyonu yapacağı birkaç toplantıdan sonra milyonlarca çalışanın bir yıl boyunca alacağı ücreti belirleyecek. İktidarın tek taraflı "yaptım oldu" dayatması ile asgari ücret belirlenemez. Biz Asgari Ücret Komisyonu'nun daha fazla işçi ve emekçi temsilcisinin katılımıyla genişletilmesini istiyoruz. İktidar katılımcılığa karşı; çünkü yoksulları, emekçileri ilgilendiren bu görüşmeler sonucunda her zamanki gibi cüzi bir artış ve bir yıl boyunca sefalet ücreti uygulamak istiyor" dedi.

'ASGARİ ÜCRET YOKSULLARA GÖRÜLEN YAŞAM STANDARDIDIR'
Günay şöyle devam etti: "Savaşa, saraya ve yandaşlara kıyak yapan, bu ülkenin kaynaklarını bu kesimlere peşkeş çeken, yandaş sermayeye vergi affı getiren iktidar, sıra işçilere emekçilere gelince "zor günlerden geçen ülkemizde herkes fedakarlık yapmalı", "müminin görevi yoklukta sabretmektir" hamasetine başlıyor. Bu iktidara göre her ne hikmetse kemer sıkması, fedakarlık yapması gerekenler hep alın teriyle geçinenler, pazar torbasını dolduramayanlar oluyor. Asgari ücret bu ülkede yoksullara, geniş halk kesimlerine reva görülen yaşam standardıdır ve ne yazık ki o da sefalettir, açlık ve yoksulluktur. Asgari ücret 2020 yılı için brüt 2 bin 943 lira, net 2 bin 324 lira 70 kuruş olarak belirlenmişti.

'ASGARİ ÜCRET NET 4000 TL OLMALIDIR'
"Bu sefalet ücreti temel ihtiyaçları bile karşılamaktan uzaktır. Açlık sınırının 2500 TL ve yoksulluk sınırının 8.200 TL civarında olduğu bir dönemde insanca yaşayacak bir ücret almak temel bir haktır.  Dün BM'nin yaptığı bir toplantıda salgın nedeniyle 156 ülkeye ve 9 uluslararası kuruluşa destek verdiğini açıkladı Erdoğan. Başka ülkelere destek vermeye çalışacaklarını da bu toplantıda dile getirdi. Elbette uluslararası dayanışma önemli ama kendi ülkende işçiler, emekçiler açlıkla mücadele ederken onları görmezden gelerek böyle bir dayanışmada bulunulmamalı. Bu destekler kendi ülke vatandaşlarının yaşam standartları yükseltildikten sonra yapılmalı. HDP olarak asgari ücretin vergi ve kesintilerden muaf tutularak 4000 TL'nin altında olamayacağını, bunun altında verilecek her tür ücretin işçileri, emekçileri ekonomik krizin, enflasyonun ve çöküşün altında bırakacağını söylüyoruz. Çünkü; 2020 yılı Ocak Ayı ile Aralık ayı arasındaki alım gücü farkı yüzde 40'ı aşkın bir seviyededir."

'HAK MÜCADELESİ VEREN EMEKÇİLERİN YANINDAYIZ'
AKP iktidarının işçi sınıfına yönelik saldır ve baskılarına dikkat çeken Günay, işçilerin AKP'nin dayatmalarını kabul etmediğini belirtti. "Hak mücadelesi veren, hak mücadelesi ile demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ayrılmaz bir bütün olduğuna inanan ve bunun için yollarda olan, yürüyen, haykıran, sesini ve itirazını yükselten bütün emekçileri selamlıyoruz. Hepsinin yanındayız, hepsiyle omuz omuzayız, talepleri taleplerimizdir. Emeğin özgürleşmesi mücadelemizin başarıya ulaşmasının koşullarından biridir" diye konuştu.

Partilerine yönelik gözaltı ve operasyonları hatırlatan Günay, İçişleri Bakanlığı'nın, saldırıların bir konsept dahilinde ve yukarıdan talimatlarla yapıldığını itiraf ettiğini söyledi. Günay, "İçişleri Bakanlığı'nın 'başsavcılıklarla koordineli 42 ilde planlı operasyonlar düzenlendi. Operasyonlarda 641 şahıs gözaltına alındı' açıklaması operasyonlarının nasıl organize edildiğinin kanıtıdır. Hukuki bir kararla değil, siyasi kararlarla koordine edilen savcıların talimatıyla bu saldırılar gerçekleşiyor" dedi. 

'DTK KÜRT SORUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜNÜN MUHATAP ADRESLERİNDEN BİRİDİR'
DTK toplantılarının gözaltı ve tutuklamaların gerekçesi yapıldığını da ifade eden Günay, "Tüm bunlar Kürt halkının siyasetle bağını koparmaya yönelik operasyonlardır. DTK 800 STK'nın katılımıyla bölgenin en büyük sivil toplum örgütlemesidir, meşru ve demokratik bir yapılanmadır. DTK, başta Kürt sorunu olmak üzere bölgede yaşanan ekonomik, siyasal, kültürel, ekolojik ve toplumsal sorunların demokratik ve barışçıl çözümüne zemin hazırlamak için kurulmuştur" diye belirtti.

Günay konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü sağlamaya yönelik zemin hazırlayan toplumsal bir mekanizmadır. Ülkede yaşayan tüm halkların ve değişik inanç gruplarının temsilcilerini kucaklıyor. DTK, siyasal, kültürel, ekonomik vs. tüm sorunları toplumla tartışarak çözüm üretmeyi ve böylece demokrasiyi kurumlaştırmayı programına almış olan sivil toplum örgütlerinin, üst bir çatı örgütüdür. Tüm farklılıkları bağrında toplayan, aralarındaki sorunları çözmeye çalışan, bir sivil meclistir. Kürt sorununun demokratik çözümünün muhatap adreslerinden biridir.

DTK'nin hedef alınması çözümsüzlük politikalarında ısrardır, iktidarın örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırıdır. Sivil siyaseti tasfiye etmeye yönelik vesayetçi zihniyetin yansımasıdır. Bugün DTK'yi kriminalize eden hükümet yakın zamanlarda DTK ile onlarca kez görüşme yapmıştır. Dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek imzasıyla 19 Ocak 2012 tarihinde, yeni Anayasa için oluşturulan Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına görüşlerini sunması için davetiye göndermiştir. İktidar konjonktüre, siyasi çıkarlarına göre DTK'yi, Kürt halkının demokratik kurumlarını kriminalize edemez. DTK çözümün muhatabıdır ve hiçbir güç onu illegal bir kurummuş gibi göstermez."

'KATLİAMLARI GERÇEKLEŞTİRENLER ER GEÇ HESABINI VERECEK'
30 Kasım'da Hakkari'de 16 yaşındaki Özcan Erbaş'ın askerlerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdiğini anımsatan Günay, "Bu katliam Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Roboski ve Kemal Kurkut gibi pek çok sivil katliamın devamıdır. Bu katliamlara karşı uygulanan cezasızlık politikası yeni katliamların önünü açmıştır" dedi. Hakkari Valiliği'nin yaptığı açıklamaya da tepki gösteren Günay, "Katliamları gerçekleştiren kolluktan, onları korumak için üstün uğraşlar gösteren savcı ve hakimlere kadar tüm sorumlular, er ya da geç hukuk önünde bunun hesabını verecek" dedi.

'İÇERDE VE DIŞARDA YANITIMIZ DİRENİŞ VE MEŞRU MÜCADELEYİ YÜKSELTMEKTİR'
Günay, 27 Kasım'da hapishanelerde Öcalan'a yönelik tecride karşı açlık grevlerinin başladığını belirterek, tutsakların taleplerini dikkate alması gereken iktidarın, Kandıra Hapishanesi'ndeki siyasetçilerin hücrelerine operasyonlar yaparak yanıt verdiğini söyledi. Günay, "İçeride dışarıda nerede olursa olsun bütün bu saldırılara ve hak ihlallerine yönelik cevabımız direniş, demokratik ve meşru mücadeleyi yükseltmek olacak" dedi.

'KÜRT SORUNUN ÇÖZMEYENLER YOZLAŞACAK, PARÇALANACAK VE YIKILIP GİDECEK'
Günay, şöyle devam etti: "Bütün bu saldırıların asıl amacı, ülkeyi bu çatışma ve savaş atmosferine mahkum ederek, zulme dayanan iktidarı sürdürmektir. AKP-MHP yönetimi Türkiye'yi krizler girdabında çözümsüzlük siyasetiyle yönetmeye devam ediyor. Askıya alınan Anayasa, şiddet aracına dönüştürülen hukuk ile kriz yaratarak büyümeyi, büyüdükçe de yeni krizlerle ayakta kalmayı amaçlıyorlar. Kürt sorunu bu ülkenin hakikatidir ve hiçbir manipülasyonla, yalanla, hileyle örtülemez, ertelenemez, görünmez kılınamaz. Çözülmüş gibi gösterilemez. Kürt sorunu bir hakikat olarak orta yerde duruyor. Bu sorun ülkenin aynı zamanda ekmek sorunudur, alın teri sorunudur, ortak yaşam sorunudur, demokratik değerlerle yaşama sorunudur. Öldürdük, yaktık, yıktık denilerek aşabilecek bir sorun değildir. Hep söyledik: Bu sorunu çözmeyenler yozlaşacak, parçalanacak ve yıkılıp gidecek. İktidarın yaşadığı çoklu kriz tam da bu kaçınılmaz sona işaret ediyor. AKP'nin iktidarda kalmak uğruna Kürtlere saldırması AKP iktidarının da sonunu getirecektir. Sorunu şiddetle çözerim diyen iktidarların hangisi ayakta durabildi?

Son beş yıldır ülkenin geldiği durum ortadadır. Bugün gelinen noktada "Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığı" iktidar siyasetinin ortak aklı olmuş durumda. Oysa biz sizi dün uyardık bugün de sözümüzü sakınmayacağız. Siz bu soruna sahici, ciddiyetle ve ağırlığına göre yaklaşmadıkça o sizi layıkıyla tarihin çöplüğüne atar. "Kürt sorununu çözdük" diyenlere diyoruz ki, Kürt sorunu sakız değildir, öyle kafanıza göre hüküm belirleyemezsiniz, haddinizi bilin. Kürtlerin siyasi iradelerine ket vurmaya devam etmekle, inkârı sürdürmekle, dillerini sürekli yasaklamakla, belediyelerini gasp etmekle, kimliklerini yok saymakla, özgürlüklerine düşmanlıkla Kürt sorununu çözdüğünüzü mü sanıyorsunuz?

'ÖCALAN'A DİSİPLİN CEZASI VERMEK DARBE MEKANİĞİNİN İŞLEDİĞİNİN GÖSTERGESİ'
On yıllarca tecrit politikasını derinleştirip daha sonra Kürt sorununu bitirdiğinizi mi söylüyorsunuz?  Bu vesile ile belirtmek isteriz ki bugün ülkedeki sosyal-siyasal-hukuksal tüm tecridin kaynağı da İmralı'da uygulanan insanlık ve hukuk dışı tecrittir. İmralı'da uygulanan tecrit artık ülkenin tamamında uygulanmaktadır. Krizler içinde debelenen ve her açıdan siyaseti tüketmiş, yalan siyaseti ile ayakta kalmaya çalışan bu çürümüşlük; çatışarak değil barışarak, sağduyu ile ortadan kalkar. 11 yıl önce yazılan bir 'Yol Haritası'nı bahane ederek Sayın Öcalan'a disiplin cezası vermek, darbe mekaniğinin aslında içeride işlediğinin göstergesidir. Çözüm sürecinin yol haritasına yasak getirenler, mafya ve kirli yapılara ön açıyor. Bu mu sizin yolunuz?"

'ÇÖZÜMÜN ADRESİ DE ÖNCÜSÜ DE BİZİZ'
20 yıldır bütün imkânsızlıklara rağmen, barış için, çözüm için, diyalog için kapıları aralamaya çalışan Öcalan ve onun çözüm iradesi var. 2,5 yıl İmralı'da kendisiyle görüştünüz. Ondan önce 2 yıl Oslo'da dolaylı görüşmeler yaptınız. Bu sorunu bir haftada çözerim diyen bir lidere tecrit uygulamak sorunu daha da büyütmekten başka bir anlama gelmez.  Çözümün adresi de öncüsü de biziz, çözüm bu iktidara rağmen bu faşist saldırılara rağmen bu topraklarda mutlaka egemen olacak, barış içinde ve ortak bir yaşamı mutlaka kuracağız. Biz hakikatleri dillendirmeye devam edeceğiz. Mücadele geleneğimizde boyun eğme yok. Onlar vurdukça, saldırdıkça büyüyeceğiz.

Ülkenin kurtuluşu Dolmabahçe Mutabakatı'na dönmekten geçiyor. Demokratik siyasette ısrar eden Öcalan'a kulak vermekten geçiyor. Öcalan konuştukça ölümler duruyor, tecrit oldukça silahlar konuşuyor. HDP olarak demokratik siyasetin geliştirilmesini talep eden, evrensel hukuk içinde formüle edilen çözüm önerimizi sunmaya devam ediyoruz. Demokratik uzlaşı özgür bir siyaset ve evrensel hukuk çözümün ana sütunlarıdır. Diyalog ve müzakere bu sütunların harcıdır. Bundan dolayı açıkça diyoruz ki: Bizim için onurlu barış ve demokratik siyaset tarzı esastır. Bunun şartı da Sayın Öcalan'a uygulanan ve hiçbir hukuki ve ahlaki temeli olmayan tecridin kaldırılması ve diyalog kanallarının açılmasıdır."