21 Eylül 2024 Cumartesi

Gümüştaş ve Uçar: Savunmanın kısıtlanmasına inat yürüyüşe devam

Özgürlüklerine yeni kavuşan EHB avukatlarından Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar, iktidarın savunma üzerindeki baskılarına teslim olmayacaklarını belirtti, "Yürüyüşe devam" dedi.
Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar, bir yıllık tutsaklığın ardından 5 Ekim'de özgürlüklerine kavuştu.
 
Hapishane günleri nasıl geçti?
 
Bu sorunun yanıtı için Gümüştaş ve Uçar'a özledikleri hukuk bürolarında misafir olduk.
 
İlk önce sözü alan Gümüştaş, hapishane yaşamında bir yılın bazı bakımlardan uzun bazı bakımlardan da kısa bir zaman dilimi olduğunu belirtiyor. Gümüştaş, mesleki yaşamları boyunca hapishanelere uzak olmadıklarını ancak bir avukat olarak hapishaneyi içeriden deneyimlemenin de farklı olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Özellikle hak ihlalleri bakımından en çok dikkatimi çeken şey nelerin yasaklandığı, tecridin hangi durumlarda, nerelerde uygulandığı ve insanların yaşamını nasıl etkilediği oldu." Mesleğinin önemine daha çok inandığı bir tutsaklık süreci yaşadığını ifade eden Gümüştaş, "Arkadaş görüşü, ikinci ve üçüncü dereceden yakınlarla görüşme koşullarımız yoktu, kısmen yayın yasağı ve kitaplarda belirli bir sınırlama vardı. Dolayısıyla kimlerle konuşacaksınız, kimlerle görüşeceksiniz, ne okuyacaksınız, ne kadar okuyacaksınız gibi konuların hepsinin hapishane kuralları ile belirlendiği bir yaşam. İnsan önce bu durumu garipsiyor" diyor.
 
YAŞAMIN SINIRLANDIRILMASINA KARŞI ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ
Gümüştaş, sınırlı bir ortamda sınırlı bir yaşam dayatması olarak tariflediği tutsaklığı "özgür tutsaklığa" çevirmelerinde dışarıdaki dayanışma ile içeridekilerin tutsaklığı aşarak özgürleşmesinin yön verdiğini söylüyor.
 
"Zor zanaat" dediği tutsaklığı ise müebbet hapis cezası alan tutsaklardan öğrendiklerini ifade ediyor ve öğrendiklerini söyle sıralıyor: Katlanmak, sabretmek, beklemek ve bunlarla yaşamın zenginleşmesi...
 
Hapishanede öğrenme ve öğretme sürecinin de sürekli değişen bir durum olduğunu bir süre sonra 'daha sabırsız' genç tutsaklara kendilerinin aynı deneyimi öğrettiğini belirtiyor gülerek. Kamu emekçilerinden, yeni hamile olan anne adayına ve sosyal medya paylaşımı gibi bir ceza türünün deneyimsiz 'suçlularına' kadar geniş bir yelpazede farklı insanlarla yaşamı paylaştıklarını anlatıyor.
 
DAHA FAZLA DÜŞ KURMAYI ÖĞRENDİM
 
Gümüştaş, farklılıkları nasıl zenginliğe dönüştürdüklerini ise "Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Kürtçe ve İngilizce dersleri, eğitim emekçisi bir tutsağın satranç atölyesi kurması, müzik eğitimi alanların bağlama dersi vermesi" örnekleri ile anlatıyor ve dışarıdakilere şöyle sesleniyor: "Tutsaklara mektup yazın çünkü gelen her mektup tutsakları bir caddeye, sokağa veya mekana çıkartıyor ve gezdiriyor."
 
Tutsaklığını ise "hareketli bir yıl" olarak tarifliyor ve daha ısrarcı olmayı, daha fazla düş kurmayı ve daha tutkulu olmayı öğrendiğini belirtiyor.
 
Sezin Uçar ise "Çok tanıdık ama asla yaşanmadan hissedilemeyecek bir deneyim" olarak tanımlıyor ve 'muazzam' dediği kadın tutsakların komün yaşamının zenginliği ve dayanışmanın gücü ile tecrit biçiminde bir tutsaklık yaşatmadığını söylüyor. Meslektaşlarının ziyaretlerinin yanı sıra "dünyanın bir ucundan" dayanışma kartları aldıklarını anlatıyor. Uçar da yıllarca görüş kabininde masanın avukat bölümünden tutsak bölümüne geçişlerinin farklı ve ilginç olduğunu belirtiyor.
 
AYNI PENCEREDEN BAKMAK...
 
Hapishaneyi, aynı dünya görüşünü paylaşan ve hayata karşı aynı itirazları yükselten insanların buluştuğu mekan olarak tanımlıyor ve "Aynı pencereden hayata ve gökyüzüne bakıyoruz" diyor. Dışarıdakilerin dünyayı takip etme biçimlerinin farklı olduğunu vurgulayarak "Örneğin dışarıda ana haber bültenini takip etmezdim, yazılı basını bu kadar dikkatli okumazdım. Çünkü sosyal medyadan her an gelişmeleri takip ediyorduk. Ancak içeride her akşam ana haber bültenlerini takip etmeye veya eski bir haberi satır satır okumaya başladım" diyor. Gülerek gazetedeki fotoğrafları parmak hareketi ile büyütmeye çalıştıklarını söylüyor. 
 
Hayatın koşuşturmacısının insan ilişkilerinde bazen yüzeyselliğe neden olduğunu ancak hapishanede 3 dakikada bir telefona bakmadan paylaşma ve sohbet etme şansının olduğunu ifade ediyor. "Şimdiye kadar okumak istediğiniz halde okuyamadığınız, satın aldığınız ancak evdeki kütüphanede duran ve bundan dolayı gerilim yaşadığınız birçok kitabı okuma fırsatınız oluyor" diyen Uçar hemen ekliyor: "Elbette, isteyerek tercih edilecek bir yer değil hapishane, irademiz dışında siyasi görüşlerimiz nedeniyle kapatıldığımız bir alan. Ancak hapishaneyi güzelleştiren ve zenginleştiren bizim yaşayış ve ilişkileniş biçimimiz."
 
YÜRÜMEK... HAREKET... İLERLEME
 
Gümüştaş ve Uçar'a tutsaklık boyunca ne yapmayı özlediklerini ve tahliye olduklarında ilk ne yaptıklarını soruyorum. Hapishane avlusundan çıktığı ilk anda kapıda elinde çiçekler ve alkışlarla onları bekleyen insanlara, hemen ardından gökyüzüne baktığını söylüyor Gümüştaş ve "İçeride daha büyük bir gökyüzüne bakabilme mücadelesi oluyor. Havalandırmanın köşesinde ayak parmakların üzerinde yükselip öteki tarafı görmeye çalışıyorsun" diyor. En özlediği şeyin ise deniz kenarında uzun yürüyüş yapmak olduğunu, çünkü 19 adım uzunluğundaki havalandırmanın duvarını delip geçmek istediği anlar olduğunu ekliyor.
 
Uçar ise gün batımında vapura binmeyi özlediğini, ancak tahliye olduktan 3 gün sonra yapabildiğini anlatıyor.
 
İŞKENCE HER DAİM İRADE KIRMA SAVAŞI
Hastanenin mahkum koğuşunda jandarmanın ters kelepçe işkencesini ve tacizi bir de Sezin'den dinlemek istiyorum. Jandarmanın politik tutsaklara yönelik saldırısının ilk olmadığını, daha ağır saldırıların yaşandığını hatırlatan Uçar, "Duruşmalara veya hastaneye götürülürken, ring aracındaki kamera veya nezarette kelepçeli bekletme gibi hukuksuzluklar yaşıyorduk ve bunlara itiraz ediyorduk. Tartışarak bunların bir kısmını da çözüyorduk" diyor.
 
Yaşanan taciz ve ters kelepçe işkencesini 'irade kırma savaşı' olarak tanımlıyor Uçar ve jandarmanın cezaevini iktidar olanı olarak gördüğünü ve politik tutsakların adli tutuklular arasındaki etkisini kırmayı amaçladığını belirtiyor.
 
Kendisinin maruz kaldığı saldırıya diğer tutsakların da çeşitli biçimlerde yaşadığını belirten Uçar, suç duyurusuna yanıt alamadıklarını ancak jandarmanın şikayeti ile kendileri hakkında jet hızıyla soruşturma açıldığını anlatıyor.
 
AVUKAT DEĞİL NOTER MEMURU İSTİYORLAR
 
İlk mahkemede avukatlık mesleğini savunmak durumunda kalmalarına getiriyorum sözü ve Uçar, bu durumun diğer meslektaşlarının yaşadığı baskı ve tutuklama saldırılarından bağımsız olmadığını anlatıyor. Uçar saldırılara ilişkin "Daha önce 100'ün üzerinde meslektaşımızın davalara girme hakkı elinden alınmıştı. Bir kısmına gözaltında müvekkilini görme kısıtlaması getirilmişti. OHAL'de KHK'lar ile avukatlık mesleğini sınırlandırmaya ve noter makamı yaratmaya çalıştılar" diyor.
 
Uçar, dava dosyasının içeriğini ve tutsaklıklarının, devletin avukatlık mesleğine bakış açısını ortaya koyduğunu belirtiyor.
 
YENİ POLİTİKA SAVUNMANIN KISITLANMASI
 
Çağdaş Hukukçular Derneği Üyesi, Halkın Hukuk Bürosu avukatları ile diğer meslektaşlarına yönelik saldırıları "savunma mesleğine" yönelik olarak değerlendiriyor. Uçar, şunları söylüyor: "İtiraz etmeyen, özne olmayan bir duruma getirerek avukatlık mesleğini sınırlandırmaya çalışıyorlar. Örneğin savunmayı 3 dakika ile sınırlandırıyorlar. Duruşma sürelerini yakın tarih vererek hazırlık yapmayı engelliyorlar veya avukatın mazeret sunmasını kabul etmeyerek avukatsız karar veriyorlar. Her ne olursa olsun meslektaşlarımız taviz vermiyor."
 
Ömer Kavili'nin tutuklanması ve ertesi gün bırakılmasını hatırlatan Uçar, "Biz mesleğimizin doğası gereği sürekli hakimlerle tartışırız. Haksız uygulamalara karşı itiraz ederiz" diyor ve Ömer Kavili'nin tutuklanmasının suskun avukatlık pratiği istenmesinin sonucu olduğunu söylüyor. Tüm avukatlara "Eğer ses çıkarırsanız, benim kararıma itiraz ederseniz tutuklarım" biçiminde bir mesajın verildiğini söyleyen Uçar, "Yargılamanın gidişatına, hakimlerin kararına itiraz etmeyin, hatta mümkünse savunmanlık yapmayın" denildiğini belirtiyor.
 
SAVCI AVUKAT OLARAK İLİŞKİLENMİYOR AYM 'AVUKATSINIZ' DİYOR
 
Gümüştaş ise evlerinin savcı ve İstanbul Barosundan bir görevli olmadan usule aykırı bir şekilde arandığını hatırlattı. Bu duruma itiraz ettiklerinde ise savcının "Avukatsınız ama avukatlık faaliyetlerinizden dolayı yargılamıyorum sizi. Bu nedenle ev aramasını da bu biçimde yapmadım" dediğini ekliyor. Hapishanede ise AYM'den istinaf mahkemelerine kadar bir dizi yazışma yaptıklarını ve yargının "Kurumda tutuklu bulunan avukatlar" notu ile müvekkillerine ait bir dizi dava evrakını kendilerine gönderdiğini belirtiyor. 
 
Gümüştaş, mesleklerine yönelik baskılara ilişkin "Yargı bize 'Tamam avukatsınız ve sizinle avukat olarak muhatap olacağız. Ama belirlenen çerçevenin dışına çıktığınızda ise bizim için tehdit oluşturuyorsunuz ve buna müdahale edeceğiz' demiş oluyor" diyor. Hayatını kaybetmiş olan müvekkillerine ait cenaze törenleri ile adli tıp işlemlerine katılmalarının dava dosyasında "suç" olarak gösterildiğini söylüyor ve müvekkillerinden İrfan Gerçek'e ait bir mahkeme ile ilgili AYM başvurusu yaptıklarını ve o dönem Gerçek'in hayatta olduğunu belirtiyor. Başvuru işlemleri devam ederken ise Gerçek'in hayatını kaybettiğini hatırlatan Gümüştaş, "Dışarıda olsaydık hem başvurusunu hem de cenaze işlemlerini yapardık" diyor.
 
Diğer tutsakları geride bırakmanın burukluğu ile mahkemenin ara kararını da konuşuyoruz. 9 ay sonra ilk duruşmalarına çıktıklarında geniş bir kamuoyu sahiplenmesinin olduğunu hatırlatıyor Gümüştaş, toplumun her kesimine dönük saldırının olduğunu ancak avukatlara dönük keyfi hukuksuzluğun yaygınlaşması durumunda toplumsal vicdanın daha da yara alacağını söylüyor.
 
YARGILAMAYI MAHKEME YAPAR KARARI POLİS VERİR
 
Mahkemenin karar verirken kendisi ve Uçar ile ilgili bir gerilim yaşamış olabileceğini söyleyen Gümüştaş, "Siyasi davalarda bu gerilim hep vardır. Yargılamayı bir heyet yapar ancak karar İçişleri Bakanlığı'na bağlı güvenlik politikasını yürütmekle doğrudan görevli kolluk tarafından verilir" diyor. Yargının bir sene boyunca tutsaklıklarına gerekçe bulmaya çalıştığını söyleyen Gümüştaş, "Örneğin heyet, KHK ile kapatılan derneklere üye olup olmadığımızı araştıracağını bile söyledi" diyor.
 
Her ne kadar tutukluluk kararının siyasi ve hukuksuz bir karar olduğunu bilseler de tahliye olmanın şaşkınlığını yaşadıklarını gözlemliyorum. Heyetteki bir üyenin suç unsuru olmadığına ve tüm tutukluların tahliye olmasına ilişkin verdiği karara atfen heyetin iki farklı yorum yapmasını şöyle değerlendiriyor Gümüştaş: "Aslında tüm tutuklular da tahliye olabilirdi veya biz de olmayabilirdik. Bu yargının içinde bulunduğu temel sıkışmışlığı gösteriyor. Hukukçu bir yargıç dosyayı incelediğinde örgüt üyeliği çıkmayacağını görüyor ve ona uygun görüş bildiriyor. Bir diğeri ise siyasi davalardaki tipik olan uzun tutukluluk ile verilecek cezanın arasında bağ kuran devlet yaklaşımı."
 
ÖZGÜRLÜK RANDEVUSU
 
Aynı dosya kapsamında tutuklanan editörümüz İsminaz Temel'le birlikte Bakırköy Hapishanesi kapısından çıkmak istediklerini söyleyen Gümüştaş, "6 tutsak olan dava arkadaşımız ile özgürlük randevumuz 29 Kasım'da" diyor.