KADIN
Gülüm: Çocuk istismarcısına evlilik affı tecavüzleri arttırır
"Çocuk istismarcısına evlilik affı" yasa tasarısı seçime iki buçuk ay kala yeniden gündeme getirildi. Konuya ilişkin HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, "bu yasanın kabul edilebilir bir yanı yoktur" diye konuştu.
Yasalaşması durumunda cezaevinde bulunan 10 bin kişinin tahliye edileceği konuşulan Af Tasarısı, Meclis Genel Kuruluna AKP milletvekilleri tarafından 17 Kasım 2016’da getirilmiş, çocuklara yönelik cinsel istismar faillerinin, mağdurlar ile evlendiklerinde cezadan muaf olmasını öngören önerge toplumsal tepkiler nedeniyle geri çekilmişti. 31 Mart'ta gerçekleştirilecek yerel seçimler öncesi Af tasarısı tepkilere rağmen tekrar gündeme getirildi.
Konuya ilişkin Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Avukat Züleyha Gülüm ETHA'ya konuştu.
Bu yasa tasarısının 2016'da da gündeme geldiğini hatırlatan Gülüm, 2016 yılında bu tasarı konuşulmaya başlandığı zaman genel olarak kadın örgütlerinin, feminist örgütlerin ve kadınların tepkisi üzerine geri çekildiğini ve bunun haklı bir tepki olduğunu dile getirdi.
'ÇOCUKLAR ÜZERİNDE EVLİLİĞE ZORLAMA VE BASKI OLUŞUYOR'
Yasanın geçmesinin bir kaç yönden risk barındırdığına dikkat çeken Gülüm, "Bu yasanın tartışmaya başlatılıyor olması bile aslında bu suçlarda bir artış olduğunu gösteriyor. 2016'da tartışma konusu yapıldığı zamanlarda bu aftan yararlanarak tahliye edilecek sanık sayısı 300 civarı iken, şimdi 10 binlere çıkmış durumda ve bu sayının artma ihtimali çok yüksek. Af yasası çıkacak bakış açısıyla, çocuklar üzerinde evliliğe zorlama ve baskı oluştuğunu gözlemleyebiliriz" diye konuştu.
Böyle bir yasa tasarısının konuşulmaya başlandığı andan itibaren erkeklerin ve onların ailelerinin, hatta kız çocuklarının ailelerinin bile, çocuğa rızası varmışcasına evlilik ilişkisini kabul etmeye zorlayacaklarının bilinen bir gerçek olduğunu söyleyen Gülüm, bu uygulamanın yaygın olarak gerçekleşeceğini öngörebildiklerini, çünkü sayının çok yükselmiş durumda olduğunu ifade etti.
'BİR KEREDEN BİR ŞEY OLMAZ MANTIĞI KABUL EDİLEBİLİR DEĞİLDİR'
Af tartışmalarının bu tür cinsel istismar suçlarını gözle görülür bir biçimde arttıracağını da belirten Gülüm, "Bu anlamda bırakın tasarının meclisten geçirilmesini, konuşulması, tartışılması bile çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının nasıl arttığını, nasıl bir sonuç ürettiğini gösteriyor. Bu af yasası tartışılırken şöyle bir şey söyleniyor; 'mağdurlar var', 'parçalanmış aileler var', 'en azından bir kerelik bir aftan söz ediyoruz' deniliyor. Hiç bir suçun bir kereliliği diye bir tartışma olamaz. Her çocuğun hayatı kıymetlidir. Bir kereden bir şey olmaz mantığı kabul edilebilir bir mantık değildir" dedi.
'15 YAŞ ALTI BİR ÇOCUĞUN RIZASI OLAMAZ'
Bu durumun çocuklar açısından evliliğe zorlanmak demek olduğunun altını çizen Gülüm, aynı zamanda cinsel istismarın, tecavüzün sürekli hale gelmesinin yolunu açan ve evlilik adı altında çocukların sürekli suça maruz kalmasını sağlayan, hayatlarının yok edilmesine neden olan bir düzenleme olacağını ifade etti. Gülüm, "Ceza düzenlemesi yapılırken de şu söyleniyor; 'cebir şiddet yoksa.' 'Cebir şiddet yoksa' denilerek 'rıza varsa' demeye getiriliyor. 15 yaş altı bir çocuğun rızası olamaz. Böyle bir rıza tartışması ceza yasamızda yok zaten. Rızası vardır yoktur tartışması mümkün değil. Bu yaşta bir çocuğun rızasından bahsedilemez, kaldı ki 15 yaş üstüne baktığımızda bile rıza gibi görünen şeyler rıza değildir. Belirtilen ceza miktarlarına bakıldığında 8-10-15 yıl gibi ceza aldıkları söyleniyor. Bu ceza miktarları 15 yaş altı cinsel istismar suçlarında geçerli. Zaten 15-18 yaş arasında bu suçlar 2 yıl ile 5 yıl arasında tariflendiği için ve genelde de alt sınırdan verildiği için ayrıca ertelenmeye vs. tabii tutulup cebir şiddet yoksa denildiğinde ceza evine de girimiyor" diye konuştu.
Toplumsal baskının kendisi, erkek egemenliğinin toplumda ve kız çocuğunda yarattığı sonuçların kendisi rıza olmasa da rıza varmış gibi gösterir diyen Gülüm, "Cebir şiddeti olmak zorunda da değildir. Bir çok kez psikolojik şiddet, toplumun baskısı, farklı yöntemlerle kandırma, ekonomik baskı vb. durumlar çocuklarda sanki bir 'rızası varmış gibi’ yansıtılır. Oysa bu anlamıyla da bir rıza yoktur.
'DEVLET ÇOCUKLARI KORUMAK YERİNE HAYATLARINI DAHA DA AĞIRLAŞTIRIYOR'
Gülüm, çocuk hakları konusundaki yasalara rağmen, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi’ne rağmen gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmadığını ve devletin çocukları korumadığını belirtti. Tüm bunların sonucu ve tabi ki erkek egemenliğinin de sonucu olarak gerçekleşen cinsel istismar suçlarını, erkek faillerin kurtarılarak çözülmeye çalışıldığını dile getiren Gülüm, "Olayın üstünü kapatmaya ve bütün yükü çocukların hayatları üzerinden daha da ağırlaştırmaya çalışıyorlar. Erkeklerle empati yapıyorlar. Üstelik bu düzenlemede kurtarılanlar sanıklar yalnızca suçu işleyen erkekler de değil. 2016’daki düzenleme diyor ki; azmettirenler de yardım edenler de bu aftan yararlanır. Eğer böyle bir düzenlemeyse -ki muhtemelen böyle olacaktır; yakınları da, cinsel istismar suçunun işlenmesine yardım, teşvik edenler de bu aftan yararlanabilecektir. Dolayısıyla çok geniş bir kesimi kapsayan bir af tartışmasını gündeme getiriliyor" diye belirtti.
'BU YASANIN KABUL EDİLEBİLİR BİR YANI YOK'
Aynı zamanda bir denetim süresi konulacağının da altını çizen Gülüm, "Bu denetim süresi 5 yıl olacaktır. 5 yıl içerisinde erkeğin kusuru olmadan boşanmanın gerçekleşmemiş olması gerekiyor. Bu aynı zamanda 5 yıl boyunca çocukların bu evlilikten kurtulma şansının da yok edilmesi anlamına da geliyor. Çünkü boşanma gerçekleşirse bu sefer erkeğe cezaevi yolu görünecek. Bu nedenle çocuk üzerinde baskı oluşturulacak, boşanmasının da önüne geçilmiş olacak. Bu anlamda da çocuklar için yine çok ciddi şekilde bir baskı ve tehdit ortamının devam etmesi anlamına gelecek. Buradan baktığımızda da sanki erkekler üzerinde bir denetim gibi algılansa da aslında sürenin kendisi bile kız çocuklarının aleyhine dönecek ve orada asıl baskı altında olacak olanlar kız çocukları olacak" diyen Gülüm, bu nedenlerle bu yasanın kabul edilebilir bir yanı olmadığını bir kez daha altını çizdi.
'BU SALDIRILAR KADINLARIN TÜM KAZANIMLARINA YÖNELİKTİR'
Bunun bir yanıyla da 18 yaş altı çocukların zorla evlendirilmesini meşru gören anlayışın yansıması olduğununu söyleyen Gülüm, '12 yaşındaki çocuk evlenebilir' gibi sözlerin kullanıldığı, bunların yaygın olarak topluma anlatıldığı, kadın erkek eşitliğine inanmadıklarını söyledikleri, Ensar Vakfı’ndaki gibi 'Bir kereden bir şey olmaz' gibi cümlelerin kullanıldığı bir iktidar söyleminin, erkek egemen anlayışının bir sonucu olan bu yasanın getirildiğini görebildiğini dile getirdi. Nafaka tartışmalarıyla da, nasıl erkekten yana tutum alındığının ortaya konulduğunu belirtti. Aslında saldırının kadınların tüm kazanımlarına yönelik olduğunu da ifade eden Gülüm, adım adım kazanılan tüm hakların geri alınmasına yönelik adımlar atıldığını aktardı.
'ÇOCUKLARIN HAYATLARI SEÇİMLERE MALZEME YAPILAMAZ'
Gülüm, meclisin kapanmasına bir iki hafta kalmışken bu konunun böylesine bir hızla gündeme getirilmesinin seçim ile ciddi bir ilişkisi olduğuna değindi. Bu afla çıkacak erkeklere ve onları destekleyenlere yönelik bir seçim yatırımı yapıldığına dikkat çeken Gülüm, "Çocukların hayatları seçimlere malzeme yapılamaz. Tek bir çocuğun hayatı bile bütün seçimlerden çok daha kıymetlidir. Ama iktidar her şeyi seçime yönelik, kendi iktidarını korumaya yönelik değerlendiriyorlar. Dertleri, çocukların hakları ya da hayatları değil kendi bekaları, kendi gelecekleri. Bu nedenle oy almak için hangi tür yatırım gerekiyorsa onu yapıyorlar. Bu yüzden bu affın seçimin bir parçası olduğuna inanıyorum" diye konuştu.
'ROMAN AİLELERE KARŞI AYRIMCILIK VE AŞAĞILAMA'
İktidara yakın medya yayınları tarafından, bu Af tasarısının Roman ailelerin talebiyle ortaya konulduğu öne sürülmüştü. Roman ailelerinde erken yaşta evliliğin bir kültür olduğu gerekçe gösterilerek ve meşrulaştırılarak kamu oyuna sunulmuştu. Gülüm, bu durumun doğrudan bir ayrımcılık ve aşağılama yöntemi olduğuna değinerek, "Öyle değil. Kız çocuklarının evlendirilmesi meselesi aslında iktidarın politikaları ve erkek egemenliğin bir sonucu olarak toplumun tümünde yaşanan bir şey. Bu, bir topluma özgü değildir. Bir devletin görevlisi kalkıp da 'kız çocukları evlenebilir' diyorsa, bunu bir yerlere mal etmenin karşılığı yok, gerçekliği de yok. Romanlar bu anlamıyla bu cümleyi de kabul etmediler ve bir aşağılama olduğunu açıkladılar. Ama işte kendilerine bir beyanat bulmak için bir mazeret üretiyorlar. Böyle bir mağdur aile meselesi asla söz konusu değil. Çünkü orada mağdur olan kim diye bakmak gerekiyor. Sanırım erkekten bakınca böyle oluyor" diyerek sözlerini sonlandırdı.