26 Kasım 2024 Salı

'Gazi ayaklanması Türkiye devrimci tarihinde bir dönemi açtı'

Gazi ayaklanmasının 29. yılında 12 Mart Platformu Gazi mahallesinde panel düzenledi. Gazi ayaklanmasının siyasal ve politik yönünü aktaran Gülümser Seyitcemaloğlu ve Hasan Polat, Gazi'nin tüm Türkiye'yi İstanbul'dan etkileyen politik bir genel direniş olduğunu vurguladı. Gazi'nin katliam olarak anıldığını ancak muazzam bir direniş olduğunun altını çizen panelistler, Gazi ayaklanmasıyla faili meçhuller, evde-sokakta infazlar, gözaltında kaybetmeler başta olmak üzere iç savaş yöntemlerinin sonlandığı bir dönemi açtığını vurguladı. 

1995 yılında Gazi'de başlayarak İstanbul'a yayılan Gazi ayaklanmasının 29. yılında Gazi mahallesinde panel düzenlendi, direnişin aktarıldığı fotoğraf sergisi açıldı. 

12 Mart 1995 yılında İstanbul'un Sultangazi ilçesine bağlı Gazi mahallesinde Alevilerin bulunduğu 3 kahvehane ve bir pastanenin silahlarla taranmasının ardından mahallede başlayan direnişte 22 kişi ölümsüzleşmişti. 

ESP'DE DİRENİŞ SERGİSİ AÇILDI
Gazi mahallesinde başlayan ve emekçi semtlere yayılan direnişin 29. yılında Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Sultangazi ilçe örgütünde bir sergi açıldı. Sergide katliam ve direniş anına ilişkin fotoğraflar yer aldı. 

CEMEVİNDE PANEL DÜZENLENDİ
12 Mart Platformu ise Gazi Cemevinde, "Gazi'de düşene, dövüşene bin selam. Gazi ve 1 Mayıs şehitleri onurumuzdur" şiarıyla bir panel düzenledi. Özge Karbo'nun moderatörlüğünü üstlendiği panele Proleter Devrimci Duruş Dergisinden Gülümser Seyitcemaloğlu ve Marksist Teori Dergisi yazarı Hasan Polat sunumlarıyla katıldı. Panel, Gazi ayaklanması başta olmak üzere devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşuyla başladı.  

'GAZİ, MADIMAK KATLİAMININ RÖVANŞIDIR'
İlk sözü alan Gülümser Seyitcemaloğlu, Gazi direnişinin Türkiye'de halk kahramanlığını yaşattığını belirtti. Direnişe katılan insanların birbirine sarılarak "bu gece burada öleceğiz" dediğini aktaran Seyitcemaloğlu, "Biz devrimciler bunu yapıyoruz zaten ama o gece sıradan insanlar oradaydı" dedi. Lenin'in, "Zafer yakınlaştıkça kitlelerin gözünde ölüm küçülür" sözüne işaret eden Seyitcemaloğlu, "Madımak katliamının rövanşıdır Gazi katliamı. Madımak'ta bir katliam yaşandı, temel özelliği şuydu. Otelde aydınlar ve sanatçılar vardı. SHP hükümet ortağı bir partiydi, otelde bulunanlar uzunca SHP'li yetkililerle telefonda görüşüp, 'devlet bize yardım edecek, bizi kurtaracak' diyordu. Otelin önünde binlerce kişi toplanırken içeridekiler 'devlet bizi kurtaracak' diyordu" ifadelerini kullandı. 

'GAZİ DİRENİŞİ '92 KONSEPTİNİ SONLANDIRDI'
Seyitcemaloğlu, Ecevit'ten Zülfü Livaneli'ye barikatların kaldırılması, direnişin sonlanması için hükümetin yönlendirdiği kişilerin görüşmeye geldiğini ancak halkın kendi eylem gücüne dayanarak direnişi sürdürdüğünü kaydetti. Gazi direnişinin '92 konseptinin tüm hızıyla yaşandığı bir dönem olduğunu belirten Seyitcemaloğlu, "Kayıplar, faili meçhuller, kitlelerin taranması... Devlet bunu Gazi'de de yaptı ama öyle bir direnişle karşılaştı ki devlet '92 konseptini sürdüremedi. Zaman içinde yavaşladı ve giderek sönümlendi. Çok daha büyük direnişten korktu. Bu yanıyla Gazi direnişi çok önemli bir kilometre taşı oldu Türkiye sınıf mücadelesi tarihinde" vurgusu yaptı. 

'GAZİ'Yİ DİĞER AYAKLANMALARDAN AYIRAN ÜÇ ETKİLİ MÜDAHALE OLDU'
Diğer protestolardan ve öfke patlamalarından Gazi direnişini ayıran çok önemli kritik noktalar olduğunu belirten Seyitcemaloğlu, "Birincisi ilk gece kahve tarandı, katliam başladı, insanlar sokaklara döküldü. Sokaklardaki kitle çoğaldıkça provokatörler halkın içine girmeye başladı. 'Onlar bizim mekanlarımızı tarıyor, biz de gidelim camiyi basalım' diyorlardı. Amaç Alevi-Sunni çatışması başlatmaktı. Mahallede çok tanınan bir devrimcinin 'Katiller karakolda' sloganı atmasıyla doğru hedefe yönelindi; devlete! Saldırının asıl kaynağına. Herhangi bir protesto olmaktan çıkaran eşik budur. Karakola saldırı düzenlendi ardından 'faşist odakları dağıtacağız' dendi. Saatler ilerledi gece 02.00'de halk yoruldu, eylem doyuma ulaştı. İkinci müdahale geldi, Nurtepe'den devrimcilerin yola çıkardığı beş bin kişi yürüyerek Gazi'ye ulaştı. Öyle bir etki, coşku yarattı ki halkta 'bu burada bitmemeli, eylemi sürdürmeliyiz' duygusu dalga dalga yayıldı. Çok fazla insan sokağa döküldü. İkinci gün barikatlar kuruldu, talepler vardı ve karşılanana kadar barikatların kaldırılmayacağı söyleniyordu. Devlet saldırdıkça çatışmalar yoğunlaşıyordu, kitle daha büyük çatışmaya hazırlanıyordu. Valilik sokağa çıkma yasağı ilan ediyor, asker-polis geliyor. Devlet sopasını sallıyor. Diğer taraftan Livaneli, Ecevit geliyor halkı iknaya çalışıyor. Ama 'taleplerimiz karşılanmadan asla barikatları kaldırmayacağız' yanıtı çok netti. Üçüncü müdahale son akşam geldi, herkeste bir yorgunluk, beklenti var. 14 Mart'ı 15 Mart'a bağlayan gece sabaha karşı devlet en büyük saldırısını gerçekleştirdi. Barikat başında çok az insan olmasına rağmen çok güçlü, etkili bir direniş gerçekleşti. O barikat savaşında yenilseydik, direniş yenilgiyle bitecekti. Ama tam da pazarlıkların ardından böyle bir saldırı beklendiği için büyük direniş sergilendi. Önceden bin 500 molotof hazırlandı, onlarca mutfak tüpü getirildi barikat başına bırakıldı. Ölümüne bir direnişe hazırlandığı için herkes 'biz de ölürüz' diyerek cansiparene bir direniş sergilendi. Sabah asker geldi, 'tüm taleplerinizi kabul ediyoruz' dedi. Doğru zamanlarda yapılan doğru ve etkili müdahaleler Gazi'nin böyle etkili bir direnişe dönüşmesine neden oldu" ifadelerini kullandı. 

'GAZİ DİRENİŞİ YETERİ KADAR SAHİPLENİLMİYOR'
Devletin mahalleden devrimcileri uzaklaştırmak için üstüste operasyon düzenlediğini, mahkemelerin başka kentlere sürüldüğünü davalara giden ailelerin avukatların linç tehditleriyle karşılaştığını, Gazi'nin toplumsal dokusunun bozulmak istendiğine dikkat çeken Seyitcemaloğlu, "90'lı yılların yarısında devlet Gazi'de bedava uyuşturucu dağıttı. Ardından torbacılar çıktı, çeteleşme teşvik edildi. Gazi artık yaptığı eylemlerden çok çeteler nedeniyle basında yer alıyor" dedi. Gazi direnişinin bu nedenle yeterli şekilde sahiplenmediğine dikkat çeken Seyitcemaloğlu, bir diğer etkenin ise Gazi'nin ayaklanma değil de anma olarak sahiplenilmesinden kaynaklandığını söyledi. Muazzam bir direniş olan ve Türkiye devrim tarihinde özel bir yere sahip olmasına rağmen Gazi gibi yıldönümü kavramlarının anmalara, acıya ve kaybedilenlere odaklanıldığını, kazanımın unutulduğunu belirten Seyitcemaloğlu, "Böyle yaklaşırsak biz tarihsel olarak biz hiçbir kazanımı kutlayamayız" vurgusu yaptı. 

'CANLARI PAHASINA KAZANDIKLARINI LAYIKIYLA ANLATMALIYIZ'
Sovyetler Birliği'nin ikinci emperyalist paylaşım savaşında 27 milyon şehidi olduğuna dikkat çeken Seyitcemaloğlu, "Şehitlerimiz anacağız. Ama başardıkları şeyi anlatarak anacağız. Gazi'de onlar neyi başardı? Zeynep Poyraz, 'bizsiz olmaz bu iş' dedi Derbent'ten Gazi'ye koştu. İnsanlar için semboldür Zeynep Poyraz, buraya geldi ve şehit düştü. Gazi'nin o dönem ki nüfusu 20 bin direnişe katılan insan sayısı 30 bin. Zeynep Poyrazlar olmasaydı bu direniş olmazdı. Onların canları pahasına kazandıklarını layıkıyla anlatmalıyız. Sadece acıları, mağduriyetleri anlatarak direnişler büyümez, sınıf mücadelesi ileriye girmez" dedi. 

'GAZİ İSYANIN TARİHİDİR'
29 yıl önce Gazi mahallesinde barikatlarda dövüşerek ölümsüzleşenleri anarak sunumuna başlayan Hasan Polat, şehitlerin yarattığı devrimci geleneği yaşatma mücadelesini sürdürdüklerini belirtti. "Gazi'de emekçi halkımız ve devrimci öncüleri bir tarih yarattı, tarih yaptı. Bu isyanın tarihidir. Buradaki emekçi halkın kendi devrimci başkaldırısıyla faşizme meydan okuduğu bir tarihtir. Bu tarihi bir silah gibi sınıf savaşımı alanına her yıl bir biçimiyle taşıyoruz" diyen Polat, eylemli bir bilinç olarak tarihi, sürekliliği ve kalıcılığıyla bugüne direnişin taşındığını söyledi. 

'GAZİ MAHALLESİ DEVRİMCİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜN ÖNE ÇIKTIĞI YERLERDENDİ'
Bertol Brecht'in "Bugün, yarına dünle beslenerek yol alır" sözünü hatırlatan Polat, ölümsüzleşenlerin anılarını devrimci bir biçimde canlandırdıklarını dile getirdi. Gazi'yi yaratan tarihsel koşullara değinen Polat, "Gazi ayaklanmasına gelinen süreçte bu coğrafyanın bütününe bakıldığında Kuzey Kürdistan'da patlak veren bir ulusal kurtuluş hareketi ve devriminin yaşandığını vurgulamak gerekir. Dolayısyıla bu coğrafyada bir ucundan tutuşup, gelişen ve faşist rejimin bir türlü bastıramadığı bir devrim gerçeği vardı. Bu devrim 1990'larda Gazi'ye öngelen süreçte, OHAL, Hizbulkontra, köy boşaltmaları, faili meçhuller gibi iç savaş yöntemlerinin limitine vardırılarak kullandığı süreçti. Benzer bir devrimci yükseliş ve patlamanın Batıda da faşist rejim tarafından beklendiği, tehdidi ve tehlikesini hisseden egemenler Batıda da benzer savaş yöntemlerini kullanmaya başladılar. Çünkü devrimci hareket belli bir gelişme ve atılım sürecine girmişti. '89 işçi baharı ve mücadele atılımı, gençlik hareketinin '87'den başlayan gelişim, devrimci kadroları önderlikle beslemesi, özellikle devrimci hareketin 12 Eylül cenderesini kırdığı sürece girmesiyle kuşkusuz Batıda belli kentlerde somut cisimleştiği yerler vardı. Gazi mahallesi de bu devrimci örgütlülüğün ve kimliğin öne çıkan yerlerdendi" dedi. 

'GAZİ'NİN DEVRİMCİ KİMLİĞİNE BİR SALDIRIYDI'
Devrim-karşıdevrim kapışması içinde Gazi'nin spontane bir devrimci kitle patlaması olarak geliştiğini anımsatan Polat, "Kontrgerillanın Gazi'de bir kahvehaneyi taraması ve Gazi'ye saldırmasının karşısında bu eylem gelişti. Kuşkusuz Gazi'nin devrimci kimliğine ve yapısına bir saldırıydı. Aynı zamanda batıda gelişmiş devrimci imkanların ne düzeyde olduğunun bir sınaması olarak da okunabilir" ifadelerini kullandı. 

'FAŞİST REJİM TARAFINDAN HEDEFLEŞTİRİLDİ'
Mahallenin faşist rejim tarafından hedefleştirildiğine dikkat çeken Polat, "Kendiliğinden devrimci halk ayaklanması, devrimci öncülerin Gazi'de bulunmasıyla birleşince devrimci bir yönde gelişti. Faşizme karşı bir meydan okumaya, faşizmin Batıdaki bütün saldırı araçlarını da püskürttü. Devrim-karşıdevrim kapışmasını daha üst düzeyde kuran bir şeye dönüştü. Halk kahramanlığıyla, panzerlere ve ölüme meydan okunduğu bir halk savaşı olarak gerçekleşti. Aynı zamanda 12 Eylül darbesinin açtığı uzun yenilginin kapandığı anlamına geliyordu. Gazi başkaldırısıyla yeni bir devrimci dönem açtı, antifaşist devrimci mücadelenin yükselişinin kapılarını açtı. Gazi'den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bir yıl sonraki 1 Mayıs'a bakarak ölçebiliriz, devrimci örgütlerin safları onbinlerle sayılmaya başlamıştı. Bu gerçek anlamda antifaşist devrimci kitle mücadelesinin sıçramasına işaret ediyordu. Dolayısıyla Gazi çok önemli bir tarihi dönemeçtir hem devrimciler bakımından hem antifaşist kitle mücadelesi hem de demokratik Alevi hareketinin bilinç ve eylemi, gelişimi bakımından belirleyici olmuştur" dedi. 

'TÜRKİYE'Yİ İSTANBUL'DAN SARSAN POLİTİK BİR GENEL DİRENİŞ'
Polat, "Gazi, salt Gazi'den ibaret değil onunla sınırlı kalmadı. Nurtepe'den Armutlu'dan İkitelli'den buraya değişik zaman dilimlerinde akan binlerce antifaşist, Gazi'nin yardımına koşan onun barikatlarında buluşmaya gelen kitleler oldu. Daha ilk akşam gerçekleşti. Nurtepe'den gelen kitlenin burada Cemevi önünde alanı tutması, direnişin sürekliliğinin sağlanması bakımından önemli. Ki ben de Nurtepe ekibiyle gelmiştim. Orada kararlılığın sürdürülmesi bütün bir süreci belirledi. Sabah Gazi mahallesinde tüm emekçilere kontrgerilla saldırısını teşhir eden, işe gitmeme, kepenkleri kapatma ve tüm güçleriyle Cemevi'ne toplanma çağrısına yanıt verildi. Armutlu ve İkitelli'den de binlerce kişi geldi. Büyük bir çatışma oldu. Polisin, askerin kademeli devreye girdiği, her birine karşı kararlılığın korunduğu, saldırının püskürtüldüğü bir süreç oldu. Hedefin karakol olarak gösterildiği ilk akşam, daha sonraki Cemevi önünde kararlı kitle ve çatışma boyunca kararlılığın korunması Gazi ayaklanmasının gelişimini ve bundan sonraki dönemini belirlemiştir. Politik genel bir direnişe dönüştü İstanbul politik direnişi olarak bakmak lazım. İkitelli'de, Kağıthane'de, Gülsuyu'nda ve 1 Mayıs'ta. Her birinde binlerin sokakları tutuşturduğu, barikatlarda buluştuğu politik bir İstanbul genel direnişi oldu. Gazi ayaklanması diyoruz ama Türkiye'yi İstanbul'dan sarsan politik bir genel direniş" vurgusu yaptı. 

'İÇ SAVAŞ YÖNTEMLERİNİ GERİLETTİ'
Gazi'nin bir katliam olduğu kadar faşizm saldırısının büyük bedeller pahasına püskürtüldüğü, faşizmin ve iç savaş yöntemlerinin geriletildiği bir dönem olduğunu kaydeden Polat, Hasan Ocak'ın kaybedildiğini anımsattı. Gazi'nin hemen ardından kayıplar mücadelesinin başlatıldığına dikkat çeken Polat, "Siyasal bakımdan da Gazi, Gazi'den ibaret değildir" dedi. 

Sunumların ardından panel soru ve cevaplarla, serbest kürsüyle devam etti.