25 Kasım 2024 Pazartesi

Gamze Toprak yazdı | Politik ajitasyon ihtiyacı ve önemi üzerine

Bir eylem tutuşturucusu ve hazırlayıcısı olarak ajitatörün enstrümanı sözüdür, konuşmasıdır. Ajitatör her durumda hazırlıklı olmalı. Güncel toplumsal gelişmelere hızlıca müdahale etmeli, sıçramalı gelişimin fırsatını kaçırmamalıdır. Böylesi bir durum için kitleyi iyi tanımalı, değer yargılarını bilmeli ve hitabetiyle kitleyi etkilemelidir.

Partinin döneme uygun politikalarının kitlelere ulaşması ve onları harekete geçirmeyi başarabilmesi için etkili bir ajitasyon ve propaganda çalışması yürütmek gerekir. Peki birçok anda sık sık dile getirilen ve kitle çalışmamızın temel unsuru olarak gördüğümüz ajitasyon nedir?

Siyasal literatürdeki ajitasyon fikirlerin en özlü ve çarpıcı yanlarını öne çıkararak daha geniş kitleleri harekete geçirmeyi amaçlar. Günlük çalışma içerisinde sık sık propaganda ile yan yana anıldığı için bu kavramlar birbirleri ile karıştırılır. Plehanov'un tanımıyla; "propagandacı, birçok fikri birden bir ya da birkaç kişiye sunar; ajitatör ise, bir ya da iki fikri ileri sürer ve savunur. Ama bunu insan yığını önünde yapar."

Lenin "Ne Yapmalı?" kitabında ajitasyon kavramını geliştirerek şöyle ortaya koymuştu: "Propagandacı, 'birçok düşünce' iletmelidir; o kadar çok ki, bunlar bir bütün halinde ancak (nispeten) az sayıda kişi tarafından hemen kavranır olacaktır. Buna karşılık, aynı sorunu ele alan ajitatör ise, onu, bütün dinleyenlerince en iyi bilinen ve en çarpıcı olguyu -diyelim ki işsiz bir ailenin açlıktan ölümünü, dilenciliğin artışını vb.- ele alacaktır. Herkesçe bilinen bu olguya dayanarak, bütün çabasını, 'kitle'ye tek bir düşünceyi, zenginliğin artışı ile yoksulluğun artışı arasındaki çelişkinin anlamsızlığı düşüncesini iletmeye, kitlelerde bu çıplak adaletsizliğe karşı hoşnutsuzluk ve öfke uyandırmaya yöneltecektir ve bu çelişkinin kaynağının eksiksiz açıklamasını ise propagandacıya bırakacaktır. Bu nedenle propagandacı, işini genel olarak basılı yayın yoluyla, ajitatör ise canlı sözcüklerle yapar."

Ajitasyon, somut olaylar ekseninde gelişir. Belli somut olayları ele alır ve onları sıradan emekçilerin anlayabileceği bir dile çevirir. Bu, asla sorunu basitleştirmek anlamına gelmez; ajitatör sorunu "basitleştiren" değil, "sadeleştiren" kişidir. Sosyalistlerin ajitasyonu tutarlıdır, kitlelerin bilinç seviyesini yükselten bir görev üstlenir. Örneğin işsizliğin nedenleri üzerine bir yazı, ajitatöre bilgi dağarcığı sağlar ama ajitatör bu bilginin üzerine hayatın gerçeklerini koyar ve somutlaştırır. Dolayısıyla bu, ajitatörün mutlaka herkesten çok okuması ve birçok konuda bilgili olması gerektiği anlamına gelir. Böylesi bir durum için belleğinde hazırlığı olmayan bir ajitatör, üç beş cümleden sonra tıkanır kalır. Bu arada, ajitatörlük bir profesyonellik gerektirse de somut durumu uygun olan herkesin bunu başarabileceğini unutmayalım. Ama yalnızca konuyu iyi bilmek de yetmez. Ajitasyonu yapacak olanın kitlenin algısının nelere açık olduğunu çok iyi bilmesi gerekir. Örnek bir ajitasyon üzerine çalışalım. Bugün derin bir yoksullaşma krizi içerisinden geçerken işsizliği ajitasyonumuzda işleyelim. Ara sıra duyarız ya da gazetelerde okuruz, sendikalar ya da devletin resmi istatistik kurumları, "yoksulluk sınırı" diye bir dizi rakam açıklar. "Şu kadarlık gelirin altı yoksulluk sınırıdır" diye belirtilir örneğin, şu kadarın altı için de "açlık sınırı" kavramı kullanılır. Veriler durumu özetlemek için en esaslı şeyi gözler önüne serer.

İşsizlik için yayınlanan güncel verilere bakalım; Kayıtlı tam zamanlı istihdam sadece 22,7 milyon. Çalışma çağındaki 65,6 milyon kişinin sadece 22,7 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı işlerde çalışıyor. 2023 yılının 4. çeyreğinde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 23. Gerçek genç işsizliği yüzde 32,3, genç kadın işsizliği ise yüzde 41,1. Dar ve geniş tanımlı işsiz sayıları arasındaki fark 5,8 milyon. Önemli olan bu verileri ajitasyon içerisinde sayısal anlamını "sokakta gördüğünüz 3 gençten biri bugün işsiz", "bugün sadece 5 kadından 1'i kayıtlı çalışıyor", "bu ülkede 10 milyon kişi işsiz, evini geçindirmeyecek durumda…" şeklinde somutlayabilmektir. Kitleyi iyi tanımalıyız dedik. Peki yoksulluk halk kitlelerinde ne anlama geliyor? Sıradan bir emekçinin dünyasında aslında kaba bir tanım vardır.

O, toplumun alt kesimlerinin ortalama yaşantısını bir ölçü olarak alır ve o sınırın altını yoksulluk olarak tanımlar. Onlar için "orta halliler" gibi özel başka kavramlar vardır. Hatta o, çoğu kez sınırı kendi durduğu yerin altında bir yerden çeker. Yazıyı okuyanlar için ilginç gelecek ama yoksulluk konusundaki en sağlam tanımlar, yoksulların dünyasında değil, tam karşı cephede, yoksulluğu yaratanların cephesinde vardır. Siyasal teşhire yöneleceksek bu cepheyi çok iyi tanımalı, takip etmeliyiz. Yani açlık sınırı altında yaşamak ne demek? Bir insanın yaşamını en alt düzeyde sürdürebilmesine, yani biyolojik olarak kendisini yeniden üretebilmesi için gerekli kalori ve diğer besin bileşenlerini sağlayacak beslenmeyi gerçekleştirmesi için toplam gelirinin bunu karşılamakta yetersiz olmasıdır. Türk-İş tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre; 2024 yılının Mart ayında Ankara'da yaşayan 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 16 bin 793 TL seviyesinde. Hadi bunu ajitasyonumuza işleyelim. "Bugün bu ülkede sabahları aç uyanmanın, geceleri aç yatmanın bedeli bile 17 bin lira! İnsanca beslenebilmenin patates, soğan gibi en temel besinler bile yoksul emekçilerin bütçesini zorlayacak düzeyde. Hayat pahalılığı giderek artıyor. Emekçiler ise giderek daha fazla açlığa ve yoksulluğa mahkum ediliyor. Oysa bir emekli maaşı bile 7 bin 500 lira!"

Gelelim yoksulluk sınırına; insanın kendisini sadece biyolojik olarak değil, toplumsal olarak da yeniden üretebilmesi için gerekli tüketim ve yaşam düzeyinin saptanmasını içermektedir. Yani bu kez, yalnızca "karın doyurmak"tan söz edilmemekte, eğitimden sağlığa insani, toplumsal, kültürel ihtiyaçlar da dikkate alınmaktadır. Yoksulluk sınırı 2024'ün Ocak ayında 51 bin 998 lira olarak belirlenmiş. "Geleceksizlik dört bir yanımızı sardı, çocuklarımızın iyi bir ayakkabıya sahip olması, yemekte bir çeşit daha tabağı görmek, faturalarımızı ödeyebilmek için pestilimiz çıkana kadar çalışmak zorundayız. Bu ülke nüfusunun yüzde 98'i açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yüzde 2'nin sefa ve şatafat içerisinde yaşaması için bizler insani olmayan sefil koşullara itiliyoruz." Faturasını ödeyemediği için, çocuğuna istediği pantolonu alamadığı için intihar eden anneleri-babaları, cebinde parası olmadığı için ölüme sürüklenen gençleri, birkaç kuruş daha fazla kazanmak için canından can gidene kadar çalışan emekçileri, açlık sınırının dahi altında maaş aldıkları için çalışmak zorunda kalan emeklileri, karnını doyurmak için eğitimine devam edemeyen ve çalışmak zorunda bırakılan çocuk işçileri yani bu ülkenin gerçeklerini politik ajitasyonumuzda işlemeli, kitlelerin aklına ve yüreğine dokunmalıyız.

Ön hazırlığı güçlü bir siyasal teşhir ve ajitasyon kitleleri etkiler ve mücadele isteğini tutuşturur. Siyasi ajitasyon ezilenleri ve sömürülenleri devrimci politikaya kazanma, eyleme çekme ve örgütlemenin en temel araçların başında gelir. Örneğin siyasal ajitasyonu eylem hedefine bağlayarak da yürütebiliriz. Şöyle bir seslenişle yoksul halklarımızı bir meydan, sokak eylemine çağırabiliriz. "Dünya açlıktan kırıladursun, dünyanın zenginleri olan bir avuç asalak yaşamlarını lüks içinde sürdürüyor. Dönmeye devam eden çark, onların karlarına kar katıyor. Biz ise giderek yoksullaşıyoruz. Suyun başını tutmuş soyguncuları kaldırıp atacak güç, yoksulluğu da açlığı da en dipten yaşayan ülke nüfusunun çoğunluğu olan işçiler emekçilerdir. Madem ki yoksuluz ve yoksul kalmamız isteniyor, yoksulluğun ve katledilen yıllarımızın, yok edilmek istenen geleceğimizin öfkesiyle kuşatalım onların saraylarını. Biz yoksulluğumuzun sonuçlarına her gün katlanıyoruz; onlar da asalaklıklarının sonucuna katlansın!"

Bir eylem tutuşturucusu ve hazırlayıcısı olarak ajitatörün enstrümanı sözüdür, konuşmasıdır. Ajitatör her durumda hazırlıklı olmalı. Güncel toplumsal gelişmelere hızlıca müdahale etmeli, sıçramalı gelişimin fırsatını kaçırmamalıdır. Böylesi bir durum için kitleyi iyi tanımalı, değer yargılarını bilmeli ve hitabetiyle kitleyi etkilemelidir. Kitleyi heyecanlandıran, mücadele azmini ve şevkini tek bir hedef etrafında birleştiren bir rol oynamalıdır.

Kısacası ajitasyon, devrimci hareketin ön cephesi, kitlelerle ilk temas noktası olarak aslında siyasi çalışmanın en temel unsurudur.