22 Kasım 2024 Cuma

Fırat'ın doğusunda: ABD'nin yanında ABD'ye karşı mı?

Batılı emperyalistlerle birlikte veya onlara dayatarak, her iki halde de yapılan ve yapılacak işgal ve ilhak, haksız ve kirlidir. Halkları boyunduruk altına almaktır. Semiren ve krizde yeni talan alanları ele geçirmeye daha çok ihtiyaç duyan Türk burjuvazisi için "Allah'ın lütfu"dur.
Erdoğan faşizminin  politik İslami orijinli ve sonradan bireysel çıkar için iltihak eden kadroları sözüm ona "iddialı" fikirsel mücadeleler yürütmeye çalışıyor.
 
Oysa tüm iddialarına rağmen, yaptıkları Erdoğan iktidarını ayakta tutmak ve Türk burjuvazisinin yayılmacı çıkarı için politika oluşturmak ve bunun kaba ajitasyonunu yapmaktan başka bir şey değil.
 
Erdoğan faşizminin tetikçi kalemlerinin ajitasyonu kimi zaman kara çalma, kimi zaman kitleleri aldatmanın yoğun ajitasyonu olarak medya tekeli ve yaygın örgütlülüğü aracılığıyla boca ediliyor.
 
Kara çalma dışında bile bu tetikçilerin yaptıkları ajitasyonun içeriği, fikirsel sefaleti yansıtıyor. Etkili olmasının tek nedeni, ellerindeki medya tekeli ve faşist yasaklarla önü boşaltılmış olması.
 
Yoksa bu sefil fikirlere kimsenin dönüp bakacağı bile olmazdı.
 
Fikirsel tetikçilerinden biri de YeniŞafak ve TVNET yayın yönetmeni İbrahim Karagül.
 
Karagül, Rojava'ya işgali genişletme acil savaşçısı.
 
Felaket senaryosu çizerek işgali genişletmek için sözüm ona ikna edici fikirsel dayanak oluşturmaya çalışıyor.
 
İşgali genişletme savaşının hemen başlatılması amigoluğunu yapıyor. Hızını alamayarak eğer şimdi başlatılamazsa ABD çekildikten sonra yönlendirdiği  7 ülkenin (AB emperyalistleri ve Sünni Arap devletleri) askerleri yerleştirilirse, Erdoğan faşizminin orduyu Fırat'ın doğusuna sokamayacağını "öldürücü imkansızlık" doğacağını, sonraki savaşın Türkiye'ye iç savaşını başlatılacağı felaketini işliyor.
 
Yavuz hırsız gibi  muhalifleri "iç işgalcilik"le suçluyor. Türkiye'nin 100 yıl önceki gibi felakete düşeceğini haber veriyor. (Bknz. 7 Ülkenin Askeri  Fırat'ın Doğusu'na...Yenişafak, 09.02.19)
 
Bütün bu felaket senaryosunu, "Batı'ya karşı yeni istiklal savaşı" etiketiyle satmak için yazıyor.  Erdoğan faşizminin içte-dışta savaş politikasına, halktan destek ve savaşçı toplamak, haksız savaşçı faşizme militan saldırgan kitle desteği sağlamak için çiziyor.
 
Fakat önceki yıllarda Suriye gerici iç savaşı ve Yemen'e savaşla ilgili yazdıklarından rastgele iki yazısı seçilerek karşılaştırıldığında bile, Batılı emperyalistlerle birlikte savaş amigoluğu yaptığı çok çarpıcı biçimde görülür.
 
Amiyane tabirle "bu ne tutarsızlık"!
 
ABD ve İsrail yönlendirmesindeki  Suudi'lerin Yemen'e açtığı savaşı, Karagül var gücüyle destekliyor, desteksiz atışla İran'ın "Kabe'yi ele geçirme"sine karşı "kutsal" savaş çağrısı yapıyordu.
 
Hedefinde, İran'ın Aryan imparatorluğunu yeniden canlandırma stratejisi vardı. Buna karşı, ABD, İsrail, Suudi ve İslam (Sünni) Devletleri Birliği'nin yer aldıkları cephenin savaşının amigoluğunu yapıyordu. Tabii ki Erdoğan faşizmi Yemen'de Suudi işgalini destekledi. Yemen'e gemilerle silah, uçaklarla politik İslamcı çeteleri gönderdi. Belirtmeye gerek yok ki, Karagül bu nedenle Yemen'e işgalci savaşın en hararetli savunucu kesildi. ABD, İsrail, Suudi hanedanı ve Sisi'yle aynı cephede yer almayı "milli ve yerli"lilikle bağdaştırmakla kalmadı. Suudilerin Yemen işgalini "Kabe'yi koruma kutsal savaşı" ilan etti.
 
Yine Suriye gerici iç savaşına ilişkin de Karagül, başlangıcından başlayarak yaman savaşçı kesilmişti:
"ABD'nin yıllardır uyguladığı rejim değişikliğinin hedefi Suriye. Ama bu sefer Türkiye rejim değişiklikleri ve bölgesel değişikliklerin arkasındaki güç sanki..." (Ankara, Suriye'de rejim değişikliği mi yapacak?, Timetürk, 09.08.2011)
 
ABD'den daha çok Suriye işgalcisi kesilen Karagül, Yeniosmanlıcı yayılma stratejisinin amigoluğuyla, Erdoğan faşizminin Suriye iç savaşında ABD'nin yanında ama ondan daha etkin gerici savaşçı olmasıyla onur duyuyordu.
 
Hemen sonrasında ise Erdoğan faşizminin gerici iç savaşta Batı emperyalizmiyle aynı cephede olmasıyla övünüyordu:
"Batı dünyası, S. Arabistan ve Türkiye ile Baas yönetimi, İran ve Rusya arasında bilek güreşi yapılıyor. Bölgesel ve küresel aktörler, Suriye halkı üzerinden bölgesel paylaşım mücadelesi veriyor...
 
Türkiye aslında bu savaşın içinde. Hatta ortada Türkiye-Suriye savaşı var.... Hatta Türkiye, bu savaşın en aktif taraflarından biri."(Türkiye-Suriye Savaşı, Timetürk 14.6.2012)
 
O zamana ait konuya ilişkin çok sayıda yazısından seçtiğimiz tek bir yazısında bile, Batı emperyalizmi yanında yer alarak savaşmayı kutsayan Karagül, "Silahların gemilerle Türkiye'ye getirildiği ve buradan sevk edildiği iddiası son derece ciddi. Ancak bu aşamadan sonra Türkiye'de pek kimsenin bunu yadırgadığını sanmıyorum" diye de vurgulamaktan çekinmiyordu aynı yazısında.
 
Yalnızca Hillary Clinton'un Erdoğan'ı TSK'yı işgale yöneltmesi için verdiği ‘Halep savaşının Türkiye'nin kırmızı çizgisi olduğu' demecini, "Türkiye'nin hassasiyetlerin(e) ABD'nin dış politik çıkarları görüntüsü verebilir" kaygısını belirtiyordu.
 
Adeta ‘bu görüntüyü vermeye gerek yok, biz zaten iç savaşa ve TSK'yı işgale seferber etmeye sizden daha çok gönüllüyüz' demeye getiriyordu.
 
Fakat sonraki yıllarda, askeri güç dengesi değişti, Erdoğan ve tetikçisi Karagül'ün Suriye savaşçılığı yenildi, yeni siyasal güç ilişkisi doğdu. Şam'da Emevi Cami'nde Cuma namazıyla savaş zaferini kutlama hayali berhava oldu. Elbette yüz binlerce Suriyelinin, Kobané'linin, Kürt'ün, devrimcinin   kanını dökmenin birinci celladı, Suriye'nin toplumsal ve fiziki yapısını yerle bir etmenin suçlusu olarak hayallerini sona erdirmek zorunda kaldılar.
 
Fakat diktatörlük, bu kez de değişen siyasi güç ilişkisinden yararlanarak Rojava Devrimini ezmek ve devrime önderlik eden Kürt'ün yurdunu işgal stratejisi izliyor. Efrin işgalinde emperyalist iki cephenin çelişkilerinden yararlanarak, onlara çarpmadan, Kürt'ü imhanın  ve Efrin'i  işgal etmenin gazıyla, Fırat'ın Doğusu'na hemen savaşı genişletmenin borazanlığını yapıyor.
 
Faşistler, fikirsel bakımdan sefil oldukları gibi, amaçlarını gizleyecek kadar  korkaktırlar. Karagül de, Rojava işgalini ve genişletmeyi, bu çıplak amacını açıkça dile getirmek yerine, sahte felaket senaryoları çizerek işgale ve kirli savaşına Türk halkının desteğini sağlayacak ve elini Kürt halkının kanına bulamasını kışkırtacak  hayali demagojilere başvuruyor.
 
Karagül'ün "yüz yıl önceki gibi istiklal savaşı" dediği, gerçekte Erdoğan diktatörlüğünü süreklileştirmenin istikbal savaşıdır.
 
"Batı'ya karşı cephe savaşı" dediği, dün Suriye'de Batı'yla birlikte  fetihçi/ilhakçı savaşla   amaçladığı nasıl ki, Erdoğan liderliğinde Türk burjuvazisinin kirli çıkarları için idiyse, bugün de çelişkilerden yararlanarak  aynı amaçla Batı'ya rağmen Rojava'yı işgal ve ilhak etmektir.
 
"İç savaş"a gelince, Erdoğan'ın kalem tutan tetikçileri, diktatörlüğü sürekli kılmak için Erdoğan'ın çoktandır başlattığı iç savaşa, destek kitleden yeni çeteler yetiştirmek ve saldırtmak içindir.
 
Batılı emperyalistlerle birlikte veya onlara dayatarak, her iki halde de yapılan ve yapılacak işgal ve ilhak, haksız ve kirlidir. Halkları boyunduruk altına almaktır. Semiren ve krizde yeni talan alanları ele geçirmeye daha çok ihtiyaç duyan Türk burjuvazisi  için "Allah'ın lütfu"dur.
 
Üstelik savaş ve sömürgeci talandan en büyük lokmayı da Erdoğan zümresindeki burjuva bölüğü tıksırıncaya kadar mideye indirecek. Böyle olunca Erdoğan'ın tetikçileri fikirsel bakımdan sefil olan demagojileri çıkarcı coşkuyla kusacaklar. Tabii Efrin işgalindeki gibi  görece "kolay" olursa!...