3 Ekim 2024 Perşembe

Fadime Şewîn yazdı | Üniversite gençliğinin yükselen itirazı: Boğaziçi direnişi

Boğaziçi direnişi öğrenci gençlik kitlelerinin faşist şefin politikaları karşısında hızla saflaşabileceğini gösterdi. Kayyum saldırısı sonrasında polis barikatını tanımayan, hızla hareketin örgütsel araçlarını kurarak birleşen, burjuva medyanın terör demagojisine karşı devrimci dayanışma örnekleri yaratan, ev hapsi ve tutuklamalara boyun eğmeyen, öğrencilerin kesimsel sorunlarıyla kendini sınırlamayarak Kürt halkına dönük kayyum saldırılarına karşı tutum geliştiren, LGBTİ+ bayrağını onurla direnişin simgesi haline getiren, işçi direnişlerine ziyaretler örgütleyen, eylem yasaklarına karşı kararlı duruş sergileyen bir gençlik direnişiydi.

2016 yılından bugüne geliştirilen HDP'li belediyelere ve üniversitelere dönük kayyum saldırısı, çeşitli itirazlar ve direnişlerle karşılık buldu. Boğaziçi direnişi, Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan 2. kayyuma karşı gelişti. 2 Ocak 2021 günü Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne faşist şef tarafından Melih Bulu'nun atanmasına dair sosyal medyadan yükselen tepkilerin odağını Melih Bulu'nun üniversite dışından bir isim oluşu, akademik yetersizliği oluşturmaktaydı. Bir yıldır üniversite kapılarının kapalı olduğu, online eğitim ile eğitim hakkının gasp edildiği, yoksulluğun büyüdüğü, baskı ve yasakların tırmandırıldığı, faşist şeflik rejiminin gençlik yığınlarını saflarına kazanma ya da tamamen bastırma gayretiyle çalıştığı bir atmosferde, 4 Ocak günü Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs kapısına yapılan çağrı üniversite öğrencileri başta olmak üzere gençlik kitlelerinde ciddi karşılık buldu.

Kayyum rektörlerin yaslandığı direğin Erdoğan olduğu öğrenci gençliğin en geniş kesimlerine değin ayırdında olunan bir gerçek. Doğal olarak bugün sınırlı, kesimsel bir akademik sorun etrafında gelişen mücadeleler dahi yüzünü hızla faşist şefliğin üniversite temsilcileri olan kayyum rektörlere, polise, ÖGB'ye; Erdoğan'a, AKP-MHP'ye dönüyor. Yakın zamanda ODTÜ Kavaklık'ta doğa talanı sorunuyla başlayan itiraz ve öfkenin hedefine kayyum Verşan Kök ve AKP yerleşti. İstanbul Üniversitesi'nde yemekhane fiyatına yapılan zam sorunu hızla kayyum Mahmut Ak'a ve ÖGB-polise karşı öfke ile buluştu, Sibel'in, Hakan'ın intiharıyla kapitalist sisteme yöneldi.

Öğrencilerin kesimsel sorun ve talepler etrafındaki mücadelesi devletin zor gücüyle karşılaşınca; politik özgürlük sorunu ile bağlanma, kampüs kapılarını aşma, başkaca üniversiteler ve başka kentler ile buluşarak yayılma, kitlesel ve fiili meşru eylem örnekleri yaratma, birleşik mücadeleyi besleme ve devlete karşı saflaşma eğilimi taşıyor. Politik özgürlüğün gasbının üniversitedeki yansıması olan kayyum rektörler öğrenci gençliğin faşizme olan öfkesini sokağa taşıyacağı bir sorun olarak önümüzde duruyor. Boğaziçi direnişi de bu verili koşulda gelişti. 4 Ocak günü polis barikatına yüklenen, polis saldırısına kitlesel olarak direnen ve "Katil polis üniversiteden defol" sloganında açığa çıkan öfke önemli bir ana dönüştü. Günün sonunda toplumsal mücadelenin farklı kesimlerinde, emekçiler ve ezilenlerin kalbinde polise karşı militan duruş ve kitlesel karşı koyuşun yarattığı umut ve cesaret vardı.

Sendikalı olduğu için işten atılan işçi, 8 Mart'ta önüne polis barikatı kurulan kadın, KHK ile ihraç edilen akademisyen, Onur yürüyüşü yasaklanan LGBTİ+, köyüne maden yapılan köylü, yoksulluk girdabında emekçiler, özgürlük mücadelesi veren Kürt halkı, devrimci, demokrat, ilerici ve faşizmin baskı aygıtları tarafından kuşatılan her kesim Güney Kapı önündeki kitlesel ve fiili meşru eylemin etkisine girdi. Daha eylemin ilk günü, havadaki cüretin kokusunu solur solumaz burjuva faşist medya ve faşist şeflik rejiminin sözcüleri ile bir terör demagojisi başlatıldı. Demagojinin iki yönü vardı; eylemcilerin "sapkın, sapık ve terörist" olduğu ve Boğaziçi öğrencilerinin haklı olabilecek eylemlerinin dışarıdan katılan "dış mihrakların emrindeki provokatörler" ile baltalandığı söylenmekteydi. Peşinden gelen ev baskınları ve devlet yetkililerinin açıklamaları da faşist rejimin kendi önüne hareketi bölmek, devrimci öznelerden koparmak, liberal bir çizgiye savurmak gibi görevler koyduğunu gösterdi.

2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet gibi basit bir maddeden yola çıkarak yapılan özel timli ev baskınları, darp, çıplak arama ile bu operasyonlar bir şiddet gösterisine dönüştürüldü. Gözaltına alınanların "örgüt üyesi" olduğu ve hiçbirinin öğrenci olmadığına dönük açıklamalarla öğrenci gençliğe gözdağı verilmek istendi, gözaltı sopasıyla öğrenciler uyarıldı, dayanışmanın önüne geçilmek istendi. Faşizmin demagojisi, hareket içinde çözüldü. İlerleyen günlerdeki ilk merkezi eylem çağrısı; Kadıköy'de polis saldırısı ardından tüm ilçeye yayılan kitlesel yürüyüşler, polisle çarpışma örnekleri toplumsal mücadeleyi Boğaziçi direnişi etrafında, faşizmin karşısında saflaştırdı.

1 Şubat günü kayyum rektörün bulunduğu binayı kuşatıp dağılmayan Boğaziçililerin direnişi öğrenci gençliğin buzu kırma ve yolu açma potansiyelini hatırlattı. Eylemler ile beraber polis terörü de birçok kente yayıldı, gözaltı, tutuklama, ev hapsi ile hareketi ezme hedefiyle yaklaştı faşizm. Mafya babası Alaattin Çakıcı'nın kayyum rektöre yazdığı destek mektubunda geçen "Asla istifa etmeyin" uyarısı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun eylemcilerin ailelerine seslenerek dile getirdiği "kaos uyarısı", Ekrem İmamoğlu'nun eylemlerin okulun içinde devam etmesi gerektiğini söylemesi ile egemenler cephesinde Boğaziçi direnişi karşısında bir Yenikapı ruhu yaratılmak istendi. AKP-MHP'nin faşist terör ve demagojisi, burjuva muhalefetin de eylemsizlik, sakinlik çağrıları bize basit bir kayyum itirazının gelebildiği bu nokta ile kitlelerin cephesel antifaşist mücadele potansiyelinin güçlü olduğunu anlatmaya yeter.

Boğaziçi direnişi öğrenci gençlik kitlelerinin faşist şefin politikaları karşısında hızla saflaşabileceğini gösterdi. Kayyum saldırısı sonrasında polis barikatını tanımayan, hızla hareketin örgütsel araçlarını kurarak birleşen, burjuva medyanın terör demagojisine karşı devrimci dayanışma örnekleri yaratan, ev hapsi ve tutuklamalara boyun eğmeyen, öğrencilerin kesimsel sorunlarıyla kendini sınırlamayarak Kürt halkına dönük kayyum saldırılarına karşı tutum geliştiren, LGBTİ+ bayrağını onurla direnişin simgesi haline getiren, işçi direnişlerine ziyaretler örgütleyen, eylem yasaklarına karşı kararlı duruş sergileyen bir gençlik direnişiydi. Ancak direniş sürecinde gençlik hareketinin siyasal öznelerinin dağınık ve parçalı müdahalesi; süreç içinde direnen gençlik kitleleri ile ilişki kurmada, hareketi sürekli kılacak araçların yaratımında, birleşme ve birleştirmede ciddi bir zayıflık sergiledi.

Gençlik örgütlerinin genel itibarıyla harekete dair değerlendirmelerde etkileşimsizliğin, yer yer hareketin potansiyeline dair ilgisizlik ve küçük hesapçılığın görüldüğü, dağınık ve parçalı gelişen tabloya müdahalesiz olduğu, hareketin kitle araçlarında açığa çıkan tartışmalarda dar grupçu ve dayatmacı bir tarzın geliştiğini, Boğaziçi'nin iç dinamiklerindeki ve araçlarındaki tartışmaların da benzer seyretmesi ile kitlelerin bu araçlara katılımının zayıfladığı, hareket içindeki farklı bileşenlerin asgari düzeyde dahi buluşmakta zorlandığı bir tablo açığa çıktı. Gençlik hareketinin reformcu bazı siyasal öznelerinin, yahut çeşitli çevrelerin gelişen kitle hareketini kesimsel sorun ve taleplerle sınırlı tutarak muhafaza etme gayretinde olduğunu, hareket kesimsel sorunları aştığında adeta hareketten çekildiğini yahut geri çekme gayreti gösterdiğini söylemeliyiz. Aynı zamanda hareketin iç dinamiklerinde bu tutumun karşısında yer alan ancak doğru biçimde akıtamayan, grupçu ve konformist yaklaşımlar, boğucu tartışmalar hızla gelişti. Gençliğin siyasal öznelerinin direnişle bağının kopma raddesine geldiği, gerilimin tırmandığı, eylemlere katılımın ciddi oranda zayıfladığı bir tabloda kayyum Melih Bulu'nun görevden alınması, yeni rektör ataması tarihine kadar Boğaziçi direnişi bileşenlerinin ortak bir hatta buluşamaması, akademisyenlerin iktidarın sınırlarına adeta biat eden tavrı ile gelişen süreçte, yılın 2. kayyumu olarak Naci İnci faşist şeflik tarafından atandı.

Son kertede bugün kayyumluğa ve siyasi iktidara karşı Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, akademisyenler çeşitli eylemsellikler sergilemekte. Boğaziçi direnişi somut hedeflerle buluşamamış, hareketin iç gerilimleri sıçratıcı bir niteliğe dönüştürülememiş olsa da bugün yükseköğrenim gençliğinin mücadele hafızasına kaydedilmiş, faşist şeflik rejimine gençlik cephesinden güçlü bir itiraz olarak sürmekte.