23 Kasım 2024 Cumartesi

Erkekleşme halinin panzehiri cins bilinci

Simone de Beauvoir, "Kadın doğulmaz, kadın olunur" derken nasıl ki kadınlığın toplumsal bir durum olduğunu anlatıyorsa cins bilinci de biyolojik her kadının doğuştan edindiği bir durum değildir. Kadın olmaktan kaynaklı özgün sorunların farkında olmayı ve bu sorunları çözmek için irade koymayı gerektirir. Dolayısıyla Ekinci yaptığı bu açıklamalar ile kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi, dayanışmayı, direnişi büyütmek yerine kadına yönelik şiddete meşruluk zemini yaratmayı tercih etmiş oluyor ki bu tam da erkekleşme halidir.
Ahmet Kural'ın sevgilisi Sıla'ya şiddet uygulaması ile birlikte eğitimli veya maddi gelir düzeyi iyi olan kadınların şiddet görmediği veya erkeklerin şiddet uygulamadığı yönündeki ön kabulün yanılgı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
 
Her gün evde, sokakta, iş yerinde, okulda, sokakta onlarca kadının, eşi, sevgilisi veya hiç tanımadığı bir erkek tarafından şiddete maruz kalması tam da yıllarca dediğimiz gibi bireysel değil toplumsal bir sorunun. Üstelik şiddet bireysel olmadığı gibi eğitimsizlikten de kaynaklanmıyor. Tam da  erkek egemen sistemin kadını erkeğe mülk eden politikalarının sonucu olarak yaşanıyor. Yani her gün yaşamın her alanında şiddete maruz kalan ama sesini duymadığımız yüzlerce kadından biri Sıla. Ama onu bu 'sessiz'likten ayıran şey; medyanın tüm popüler malzeme yapma çabasına rağmen Sıla'nın susmayarak şiddete sessiz kalmaması ve arkasında güçlü kadın dayanışması bulması. 
 
Sıla, susmanın tüm kadınlara ihanet olacağını belirtirken şiddetin kadın cinsine yönelik örgütlü bir saldırı ve şiddet karşıtı mücadelenin de asla tek tek kadınların değil kadın cinsinin mücadelesi olduğuna dikkat çekiyor. Çünkü kadına yönelik şiddetle mücadele sadece erkek ve kadın arasındaki bireysel bir mücadele değil, erkek egemen sistem ve onun zor aygıtı devletin cinsiyetçi politikalarına karşı kadının özgürlük mücadelesinin parçasıdır. Bu nedenle kadınları ezmeye, sindirmeye, eve hapsetmeye, susturmaya veya yok saymaya hizmet eden şiddet hepimizin canını yakar ve aynı kadınlık yerimizden sızlarız. Yine aynı yerden kadın olmanın verdiği paydaşlıkla birlikte ayağa kalkarız. 
 
Kadın dayanışması en önemli dayanağımız ve kolektif gücümüz kuşkusuz. Yaralarımızı birbirimizin sardığı, omzumuza değen her kadın elinin biraz daha güç verdiği su götürmez bir gerçekken erkek egemenliği 'kadın kadının kurdudur' politikasını hayata geçirmeye çalışıyor. Tuğba Ekinci'nin şiddet gören kadınla dayanışmak yerine şiddet uygulayan erkekle işbirliği içine girmesi erkek aklın, erkekleşme halinin sadece bir cinse ait sorun değil toplumsal yaşamın üzerine kurulduğu politika olduğunu kanıtlıyor. Simone de Beauvoir, "Kadın doğulmaz, kadın olunur" derken nasıl ki kadınlığın toplumsal bir durum olduğunu anlatıyorsa cins bilinci de biyolojik her kadının doğuştan edindiği bir durum değildir. Kadın olmaktan kaynaklı özgün sorunların farkında olmayı ve bu sorunları çözmek için irade koymayı gerektirir. Dolayısıyla Ekinci yaptığı bu açıklamalar ile kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi, dayanışmayı, direnişi büyütmek yerine kadına yönelik şiddete meşruluk zemini yaratmayı tercih etmiş oluyor ki bu tam da erkekleşme halidir. 
 
Bu açıklamaların toplumsal etkisi kadına yönelik şiddete meşruluk zemini yaratmak, ekonomik, psikolojik, dijital, cinsel vb. tüm şiddet biçimlerini normalleştirmek, kadın katliamı davalarının cezasızlıkla sonuçlanması, iyi hal indirimleri ve öz savunma uygulayan kadınların müebbet hapis cezası almalarını da normalleştirmek biçiminde olacaktır. Dolayısıyla "Türk erkeği sevdiği kadına el kaldırır" sözünün 'seviyordum, kıskandım' bahanesiyle kadınları öldüren tüm erkeklerin arkasında durmak ve "Şiddet görmek istemeyen bayanlar şiddet görmez" demenin de "Siz de mini eteği giyip soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca da bas bas bağırmayacaksın" diyen Nihat Doğan ve şiddetin, tacizin, tecavüzün sorumlusu olarak kadını görmekten farkı yoktur. 
 
Kadınları karşı karşıya getirerek çatıştırmak, erkek egemenliğinin kadın özgürlük mücadelesini zayıflatmaya, geriletmeye yönelik politikalarından biri. Kaldı ki Tuğba Ekinci, ilk defa erkek egemenliğinin bu politikasına araç olmuyor. Daha önce de "Türk erkeği asildir. Kadınlar yüz vermeden hiçbir Türk erkeği taciz etmez" sözleriyle baştan aşağıya hem kadın düşmanlığı hem de şovenizm içerikli söylemleri ile erkek egemenliğinin sözcülüğüne soyunmuştu. Bir de hepimiz adına kadınların kendisini 'koruyacak' bir erkekle birlikte olmak istediğine dair cümleleri var ki kadınların bırakın erkeklerin korumasına ihtiyaç duymasını erkek şiddetinden korunmak öz savunma hakkına sahip olduğunu hatırlatmak isteriz.
 
Erkek egemen sistem ve erkekleşme hali ile mücadelenin en etkili yolu kuşkusuz cins bilinci edinmek. Yaşamın her alanında şiddete, tacize, tecavüze uğrayan kadını tek bir kadın olarak düşünmemek ve erkek egemenliğini tüm kurumları ile yaptığı sistematik bir saldırı olduğunu unutmamak da önemli. Tabi ki şiddet karşısında susmamak ve kadın dayanışmasının gücüyle birbirimizden güç almak gerekiyor. Bundan dolayı erkek egemenliğine ve onun şiddetine karşı susmayan ve mücadele eden Sıla'nın yanındayız ve yanında olmaya devam edeceğiz.