24 Kasım 2024 Pazar

EHB: Avukat Can Tombul polisin komplosuyla tutuklandı

Avukat Can Tombul'un tutuklanmasına ilişkin açıklama yapan Ezilenlerin Hukuk Bürosu, tutuklamalarla yılmayacaklarını ve ezilenlerin avukatlığını yapmaya devam edeceklerini belirtti.
Ezilenlerin Hukuk Bürosu, avukat Cun Tombul'un tutuklanmasına ilişkin açıklama yaptı. 
 
Açıklamada, "Büromuzun avukatlarından Can Tombul, 31 Ağustos Salı günü akşam saatlerinde İstanbul Kadıköy'de gözaltına alınmış, 4 gün gözaltında tutulduktan sonra savcılık ifadesi için bu sabah İstanbul Adliyesi'ne getirilmiştir. Soruşturma savcısı İsmet Bozkurt, ifade dahi almaya gerek duymaksızın meslektaşımızı tutuklama istemi ile Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk etmiştir. Can Tombul, yapılan sorgusunun ardından 'kaçma şüphesi' olduğu gerekçesiyle 'örgüt üyeliği' suçundan tutuklanmıştır. Delil olarak ise 2013 ve 2015 yıllarında katılmış olduğu iki cenaze töreni ve tamamını görmemiz dahi engellenen bir tanık beyanı gösterilmiştir" denildi.
 
Avukat Can Tombul'un geçtiğimiz Ocak ayında da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alındığını, polisin tertiplediği komployla 7 gün gözaltında tutulduğunu ve savcılık ifadesi sonrasında serbest bırakıldığı belirtilen açıklamada, "Polis tarafından aleyhine asılsız ifadeler alınmış, delil üretilmeye çalışılmıştı. Lehe tanıklık yapmak isteyen 18 yaşından küçük genç bir kadın Ankara'da sokak ortasında sivil polisler tarafından kaçırılmış, ifade vermemesi yönünde tehdit edilmişti. Tanığın baskıya boyun eğmeyerek yapılan saldırıyı kamuoyuna açıklaması ve suç duyurusunda bulunması, yine tanıklık için soruşturma savcısına başvuru yapması ile birlikte polisin meslektaşımız aleyhine hazırladığı senaryo çökertilmiş ve meslektaşımız serbest bırakılmıştı" diye kaydedildi.
 
Şimdi aynı senaryonun İstanbul'da yeniden sahneye konulduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Urfa Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memurlarınca alındığı söylenilen meslektaşımız aleyhine bir ifade ile yeni bir soruşturma başlatılmıştır. Hiçbir dayanağı olmayan bir ifadenin yanına meslektaşımızın katılmış olduğu iki cenaze töreni de eklenerek gözaltı kararı alınmıştır. Yine Ankara'da yürütülen soruşturma büyük bir hızla yetkisizlikle kapatılarak İstanbul'a gönderilmiştir" denildi.
 
Ezilenlerin Hukuk Bürosu açıklamasının devamında şu ifadelere yer verildi:
"Oysa örgüt üyeliği suçlamasıyla yürütülen bir soruşturma mevcut iken, ikinci bir soruşturma başlatılması, verili yasal düzenlemeleri hiçe saymaktır. Ankara'daki soruşturma kapsamında meslektaşımızın serbest bırakıldığı bilgisine sahip olan kolluk, aynı dosyada ikinci bir komplo girişimi ile başarısız olmamak adına ve kendilerine yasal düzenlemeleri hatırlatacak bir yargı mekanizmasının olmadığına dair güvenle mükerrer bir soruşturma açtırmış ve meslektaşımızın bugün tutuklanması ile sonuçlanan keyfi, hukuksuz ve düşman savaş hukuku kurallarıyla süreci yürütmüş/yönetmiştir."
 
"Peki neden Urfa Polisi?" sorusu sorulan açıklamada, "Bizler Suruç katliamı davasında, Suruç katliamında sorumluluğu olan Suruç Emniyet Müdürü ve polis memurlarına açılan davada müşteki ailelerin avukatlığını üstlendik. Her yıl engellenmeye çalışılan Amara'nın bahçesinde anma yapılabilmesi için ailelerin yanında yer aldık. Yine OHAL'in ilanı ile birlikte gözaltında işkencenin en yoğun yaşandığı Urfa Emniyet Müdürlüğü'nde, işkence gören müvekkillerimizle ilgili kamuoyu yarattık, işkencede sorumluluğu bulunan polis memurları hakkında suç duyurularında bulunduk. İşte bu nedenledir ki Büromuz avukatları Urfa polisinin hedefi haline gelmiştir. Bu nedenledir ki Urfa polisi, Avukat Can Tombul aleyhine delil üretme görevine soyunmuştur" diye vurgulandı.
 
Açıklamanın devamında şunlar belirtildi:
"Peki, Urfa polisinin ürettiği bu delillerle Urfa'da soruşturma açılmayıp, yine bu deliller Ankara'da var olan soruşturmaya da gönderilmeyip neden tekrar İstanbul'da soruşturma başlatılmıştır, hem de İstanbul savcılıklarının yetkisiz olduğu hukuken tartışmasızken?
 
"Bu sorunun cevabı genelde savcılık ve sulh ceza hakimliklerinin pratiklerinde, daha özelde ise İstanbul savcı ve hakimliklerinin tutuklama merkezine dönen uygulamalarında saklıdır. İfade dahi almaksızın tutuklamaya sevk etmek, İstanbul savcılarının rutin uygulamasına dönmüştür. Avukatlık Kanunu gereği soruşturmanın tüm aşamalarının savcılar tarafından yürütülmesi zorunluluğu bir yana ifade alma işlemini dahi gerçekleştirmeyen bir pratik hakimdir. Yine İstanbul Sulh Ceza Hakimlikleri, meslektaşımızın tutuklanma gerekçesinde olduğu gibi, hukuk ve yasalar bir yana akıl ve mantığı zorlayan gerekçelerle tutuklamayı esas hale getirmiştir. Büromuzun yüzlerce müvekkilinin işlemleri için emniyet, adliye, hapishane üçgeninde tüm zamanını geçiren, haklarında çok sayıda soruşturma olmasına ve mesleği yapış biçimimiz nedeni ile her an gözaltı ve tutuklama saldırıları ile karşılaşma riskini bilen ve buna rağmen ezilenlerin avukatlığını yapma görev ve sorumluluğundan vazgeçmeyen büromuz avukatlarının 'kaçma şüphesi' gerekçesiyle tutuklanması işte bu pratiğin sonucudur.
 
Biliyoruz ki; Avukat Can Tombul da tıpkı kendisinden önce tutuklanan ve tutsaklıkları bir yıla yaklaşan büromuz avukatları Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar gibi, hapishanelerde işkence görenlerin, devrimcilerin, istismara uğrayan çocukların, işçilerin, öğrencilerin, Gezi Direnişçilerinin, dokunulmazlıkları kaldırılan seçilmişlerin avukatlıklarını yaptığı ve her koşulda yapacağını pratiği ile gösterdiği için tutuklanmıştır. Bu tutuklamalarla, demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesi yürüten, bu nedenle devletin baskı ve sindirme politikalarına direnen yüzlerce müvekkilimiz savunmansız bırakılmaya çalışılmaktadır.
 
"Büromuz avukatları Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar bir yıla yakın süredir Bakırköy Hapishanesi'nde tutsaktır. Bu süre içerisinde avukat Can Tombul ve dışarıda kalanlarımız, biraz daha fazla enerji ve sabırla işleri omuzlamıştır. Şimdi Can Tombul da önce Metris Hapishanesi'ne, oradan da Silivri Hapishanesi'ne götürülecek, bir süre görevine içerde devam edecektir. Fakat Ezilenlerin Hukuk Bürosu her zaman açık kalacak, dışarıda kalan büro çalışanları aynı sorumlulukla çalışmaya devam edecektir. Büromuza dönük bu saldırılar ne ilktir ne de son olacaktır, biliyoruz. Bunun bilinciyle büro çalışanları nerede ve ne biçimde olursa olsun, hapishanede ya da dışarıda, ezilenlerin safında olmaya, O'nların savunmanlığına devam edecektir."