21 Eylül 2024 Cumartesi

Eğitim-Sen OHAL Sonrası Türkiye'de Üniversiteler Raporu'nu yayınladı

Eğitim-Sen: Üniversiteler insan, toplum, doğa yararına bilimsel bilgi üretmek, hakikati aramak ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak gibi varlık nedenlerinden çok uzaklaştırılmış durumda. Çalışma yaşamının en ağır sorunları, en yıkıcı hak ihlalleri üniversitelerde yaşanır oldu. Eğitim-Sen Yükseköğretim Bürosu tarafından hazırlanan OHAL Sonrası Türkiye'de Üniversiteler Raporu'nda kadrolaşma, esnek çalışma, ihraçlar gibi konular üzerinden eğitim sisteminin sorunları ele alındı.

AKP hükümetinin OHAL'i üniversitelerde dönüşüm için fırsata dönüştürdüğünü belirten Eğitim-Sen, 2016 yılından itibaren akademik teşvik adı altında güvencesizliğin dayatıldığını, aynı dönemde “Bilimsellikten uzak akademik teşvik yönetmeliğe uygun bilimsel kongreler, naylon bilimsel dergiler, atıf çeteleri ve para karşılığında tez ya da makale yazan danışmanlık şirketleri” gibi organizasyonların popüler hale geldiğini bildirildi.

Eğitim-Sen'in hazırladığı rapora göre, OHAL sürecinde üniversitelerden toplam 5904 akademisyen, 1408 idari personel KHK’larla ihraç edildi. Rektörlük seçimlerinde yaşanan anti demokratik sürece işaret edilen raporda, 29 Ekim 2016 tarihli ve 676 sayılı KHK ile rektörlük seçimlerinin kaldırıldığı hatırlatıldı ve “2010 sonrasında kurulan 'her ile bir üniversite' ile mantar gibi çoğalan 'tabela üniversiteleri' için Rektörlük seçimleri hükümetin gözünde bir sorun teşkil etmiyordu zaten. Eski yasaya göre yapılan seçim sonucunda ilk 6 içerisindeki herhangi bir kişi Cumhurbaşkanı'nca atanabiliyordu. Ancak köklü üniversiteler için seçim, hükümetin gözünde bir tehdit idi, bu KHK ile artık onlar için de bir dönem kapanmış oluyordu. Haliyle, KHK sonrasında 'Rektör aranıyor' ilanları ile tanıştık. Aranan koşulları sağlayan adaylar rektörlük için baş vuruyor, “Ankara” ile bağlantılarını sıkılaştırmak için çabalıyor ve bunlardan birisi Cumhurbaşkanı'nca atanıyordu artık” denildi.

Norm kadro uygulamasının eleştirildiği raporda, “AKP’nin üniversiteler üzerinde yürüttüğü tasfiye politikasıyla birlikte bu düzenleme ele alındığında, norm kadro fazlası olacak öğretim elemanlarının sözleşmelerinin yenilenmemesi, doçent ve profesör kadrolarındaki bilim insanlarının rotasyon ya da geçici görevlendirme adı altında sürgün edilebilmesinin önünün açılacağı açıktır. Üstelik akademik teşvik sistemi ve akademik yükselme kriterleri ile birlikte öğretim elemanlarının puan avcısına dönüştürüldüğü bir sistemde, norm kadro uygulamasının sadece iş güvencesini tehdit etmekle kalmayıp, siyasi iktidarın makbul gördüğü bilginin üretilmesinde ve haliyle makbul üniversitenin inşasında önemli bir rol oynayacağı rahatlıkla söylenebilir” denildi.

ÜNİVERSİTELER BİLİMSELLİKTEN UZAKLAŞTIRILDI

OHAL Sonrası Türkiye'de Üniversiteler Raporu'nda özetle şunlar ifade edildi: “Üniversiteler insan, toplum, doğa yararına bilimsel bilgi üretmek, hakikati aramak ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak gibi varlık nedenlerinden çok uzaklaştırılmış durumda. Çalışma yaşamının en ağır sorunları, en yıkıcı hak ihlalleri üniversitelerde yaşanır oldu.

“Bunun en önemli nedenleri arasında, YÖK’ün kuruluş felsefesini aradan geçen otuz yedi yıl sonra en yıkıcı biçimde sürdürüyor olması, OHAL ile hukukun üstünlüğü ilkesinin ortadan kaldırılması, rektörlerin doğrudan Cumhurbaşkanına karşı sorumluluk taşıması ve aşırı yetkilerle donatılması, üniversitelerin toplumla olan bağının koparılarak birer kapalı kutuya dönüştürülmesi olduğu ifade edilebilir.

“Haliyle, ne işten atılma ve kadro bulamama tehdidi altındaki araştırma görevlilerinin, ne değişen kriterlerle akademik emeği heba edilen doçent adaylarının, ne görmezden gelinen idari ve teknik personelin, ne de öğrencilerin sesi duyulmakta, talepleri görünür olmakta.”