2 Ekim 2024 Çarşamba

Efe Dağlı yazdı | Yeni vaziyetler

Adana'da işin rengini değiştiren, siyasal islamcı bir grubun polis saldırısına muhatap olmasıydı. Hatırlatmaya gerek yok: Bütün bu zaman kesitinde gençler, kadınlar, Kürtler, sosyalistler Adana'dakinden beter yöntemlerin muhatabı oldu. Ancak o polis pratiğini teşhir çabalarının önü tıkandı, toplumsallaşması elbirliğiyle engellendi. Siyasal islamcıların itirazı en genel anlamda polis şiddetine değil onun siyasal islamcı güçlere yönelmesi. Burjuva demokrasisinden dahi zerrece nasiplenmeyen bu kişiler halkın sömürüsüyle elde edilen rant sayesinde uzun yıllardır başka bir hayat sürdüklerinden olsa gerek uyuşuk bir zihinle ve zaman tünelinde kalmış ikiyüzlü taassupla "bizim mahalle" söylemini diriltmeye çalışıyorlar.

Polisin Adana'daki kaba dayak saldırganlığı AKP muhitlerini de dalgalandıran haklı bir infiale yol açtı. 28 Şubatçılarla bir tutulmaya itiraz eden AKP idarecileri soruşturma açıldığı bilgisiyle olayı unutulmaya terk etmeyi umdu. Ne var ki toplumsal tepki meseleyi diri tutarken, Bahçeli'nin aksi istikametteki açıklamaları ('Polisi alnından öpüyorum' vb.) AKP'ye, hangi esaslar etrafında bloklaştıklarını kuvvetle hatırlattı.

Ceza kararlarıyla sonuçlanmış birçok işkence davasının öznesi olan polis teşkilatı uzun yıllar cemaat şebekesine emanet edildi, sol ve Kürt siyasal karşıtlığının temel aparatı biçiminde kullanıldı.  15 Temmuz'daki Amerikancı faşist darbe girişimi sonrasında polis teşkilatı AKP-MHP egemenliğinde yapılandırıldı. Şeflik sistemi olarak adlandırılan son yılların en faal gücü olarak yeniden öne çıktı.

Hatırlatmaya gerek yok: Bütün bu zaman kesitinde gençler, kadınlar, Kürtler, sosyalistler Adana'dakinden beter yöntemlerin muhatabı oldu. Ancak o polis pratiğini teşhir çabalarının önü tıkandı, toplumsallaşması elbirliğiyle engellendi. Zira saldırganlığa muhatap olanlar çoktan gözden çıkarılan, 'terör' yaftasıyla etkileşim içinde ele alınanlardı.

Adana'da işin rengini değiştiren, siyasal islamcı bir grubun polis saldırısına muhatap olmasıydı. Aksi halde feryat figan açıklamaların hiçbiri yapılmayacaktı. Nasılsa oy kaybettirmiyor ve kolu-bacağı kırılanları arayıp soran çıkmıyordu.

Başörtülü polisin tesettürlü göstericiye saldırısı ve hıncı herhalde AKP'nin final döneminden akılda kalacak sembollerden biri olacak. Tam da bu metamorfoz korkusuna kapılan AKP çevrelerinde halihazırdaki refleksleri tetikledi. Olaylar geçer ama etkileri öyle kolay çözülmez ve tamamı iktidarların hesabına yazılır.

Siyasal islamcıların itirazı en genel anlamda polis şiddetine değil onun siyasal islamcı güçlere yönelmesi. Burjuva demokrasisinden dahi zerrece nasiplenmeyen bu kişiler halkın sömürüsüyle elde edilen rant sayesinde uzun yıllardır başka bir hayat sürdüklerinden olsa gerek uyuşuk bir zihinle ve zaman tünelinde kalmış ikiyüzlü taassupla "bizim mahalle" söylemini diriltmeye çalışıyorlar.

Yerleşik iktidarla gerilimleri olduğu yıllarda siyasal islamcı muhitlerin okullarda karşılaştığı baskılara sol-sosyalist-demokratik güçlerin ezici çoğunluğu karşı çıktı. Aynı kesimler iktidarlaşıp devletleştiklerinde zerrece demokratik kültür taşımadıklarını gün be gün gösterdiler, kanıtladılar. Şimdi, başka siyasal islamcılara dönük saldırganlıktan tedirginlik duyuyorlar.

Onlara kötü bir haberimiz var: Küçük esnaf psikolojisiyle davranıp en berbat pragmatik işbirlikleriyle devlete yerleşip imkanlarını devşirdikçe bizzat devletleştiler, onun sopasına dönüştüler. Sola ve Kürtlere karşı uygulamaları görmezden geldiler ama şimdi devlet copunu tutan elleri siyasal islamcıların da sırtına inince aydılar.

Sadece bu kadar değil: Osmanlı ve cumhuriyet tarihini çalışanlar görür; padişah hal etme geleneği cumhuriyette türlü biçimlerde sürdü. Siyasal islamcılar da bundan kaçamaz. Devlet atı onları da sırtından atacaktır. Küçük esnaf kurnazlığıyla ceplerini durmaya girişen iktidardaki siyaset esnafı da, kendilerinden önceki diğer muktedirler gibi kullanılıp kenara atılacaktır.

İktidardan düşürülen siyasal-askeri ekipler son anlarına kadar ve hatta en çok o anlarda devlet adına konuşma-davranma çizgisini sürdürmüştür. Sözgelimi ordu partisi olarak tanımlanan güçler o kadar kendilerinden emindiler ki ne olup bittiğini anlamadan devrildiler. Şu günlerde de AKP büyük bir acullukla devlet adına davranmaya kilitlenmiştir. Atılan cop, çalıştırılan mahkemeler bu maksatla.

Ancak ve mesela İYİP ekolü de bir o kadar "devlet" ajitasyonuyla yol alıyor ve şeflik sisteminde lağvedilen geleneksel devlet mekanizmalarını halk kitlelerine teşhir ederek devleti yeniden ayağa kaldırma vaadiyle geleneksel sağ siyaset diline açılıyor.

Görüldüğü kadarıyla, dün AKP'nin de önünü açan güç merkezleri, bu kez o denli yaygın-etkin bir medya kuvveti yokluğunda, benzer bir yol vermeyi İYİP için düşünüyor. AKP devlet sopasını siyasal islamcıları da kapsayacak biçimde kullandıkça teşhir oluyor. Hayal kırıklığına uğrayanlar CHP'ye gitmeyeceğine göre en uygun adres İYİP oluyor. CHP ise, açıkça, devleti ihya etme amacını ortaya koydu, vaat etti.

Geleneksel devlet bilincine sahip zümrelerin devleti siyasal islamcılardan alma hamlesini başlattığına, bütün vaziyet alışların bu eksende şekillendiğine işaret etmiştik. Olup bitenler bu hipotezi güçlendiriyor. MHP'nin, muhtemel bir seçim yenilgisini öngördüğü ancak asıl olarak ondan sonraki dönemin asıl vesayet odağı olmaya oynadığı tezi de bu çerçevede şekilleniyor. Olası bir iktidar değişiminde MHP'nin ordu-adliye-polis-silahsız bürokrasi kadrolarının pazarlık gücü işlevi de taşıyacağını söylemek ve oralardan kimi uzlaşmaların çıkmasını öngörmek gayet mümkün. İşte bu siyasal vasatta, mesela HDP'nin önünün açılması ya da gücü oranında devlet mekanizmalarında yer alması etrafındaki bütün öngörüler boşa çıkacaktır.

Sol politika gibi Kürt siyasal pratiği de ancak ve sadece aşağıdan, kitlelere, emek örgütlerine, onların baskı gücü oluşturma kuvvetine yaslanarak temel hak ve özgürlük mücadelesini büyütebilir. Siyasal islamcılığın evrimi ve kitlesinde yol açtığı hayal kırıklığından siyaset teorisi bağlamında çıkarılacak sonuçların ilki bu olsa gerek. Sokakla, hayatla, yoksullarla iç içe olmayı ve onlar gibi yaşamayı iman bellemek.