25 Kasım 2024 Pazartesi

Efe Dağlı yazdı | Atarlı giderli mi yanarlı dönerli mi?

ABD emperyalizmi koruyup kolladığı, önünü açtığı AKP'yi, daha somut olarak Erdoğan'ı gözden çıkardığını göze sokarcasına gösterdi. Gelişmeler-ilişkiler hayra alamet değil şoku ve tedirginliği bunu anlatıyor. Ümitle gidildi kederle dönüldü. Erdoğan, döner dönmez bu defa Rusya'ya çiçek uzattı. Altı o kadar boştu ki Rusya'daki muhataplarda, zerrece karşılık bulmadı. O kadar ki Erdoğan ve Putin görüşme sonrası bir ortak açıklama dahi yapamadı. Erdoğan'ın kredisi Rusya'da da yok.

Erdoğan'ın siyaset tarzında öne çıkan iki unsur güçlü görünmeye özel önem ile bütün muhataplarında (iç-dış) umut/beklenti yaratma kapasitesi olageldi.

Son ABD ziyareti, gidişte ve dönüşte söylenenlerin ruhu AKP-Erdoğan'ın bu iki imajının geri dönüşsüz biçimde tahrip edilmesiyle anılacak.

ABD emperyalizmi koruyup kolladığı, önünü açtığı AKP'yi, daha somut olarak Erdoğan'ı gözden çıkardığını göze sokarcasına gösterdi.

Gelişmeler-ilişkiler hayra alamet değil şoku ve tedirginliği bunu anlatıyor. Ümitle gidildi kederle dönüldü.

Erdoğan, döner dönmez bu defa Rusya'ya çiçek uzattı. Matbuat bu ajitasyona yöneldi. Altı o kadar boştu ki kimsede, Rusya'daki muhataplarda, zerrece karşılık bulmadı.

O kadar ki Erdoğan ve Putin görüşme sonrası bir ortak açıklama dahi yapamadı. Erdoğan'ın kredisi Rusya'da da yok.

Peki AB? O da tam o günlerde, Türkiye'yi "komşu ülke" kategorisine gerileten, psikolojik karşılığı bulunan bir liste yaptı.

Gidişat, bazı açılardan, El Beşir'in akıbetini andıran rotayı izliyor. Öyle mi olur bilinmez ama gerçekten de ABD'yi velinimet bilen siyasal İslamcı iktidar sahipleri açısından hayra alamet değil.

ABD'nin hiç öyle alttan almaması tipiktir. Biz bunu AKP'yi hükümete taşıyan olaylar serisinde ordu partisi/generaller çetesiyle ABD ilişkileri kırıldığı ilişki ikliminde, atmosferinde gördük.

Hatırlayalım: 1952'den beri Türkiye ABD ilişkilerinin yeni sömürgeci karakterinin bekçisi ve teminatı TSK'daki generaller çetesiydi. Darbeler o aygıtlarla yaptırıldı vb.

ABD-Türkiye ilişkisi, bağımlı olanın payını iyice azaltan, özerk davranma şımarıklığına olanak tanımayan himayeci sömürgeci tezi biçime geçiş yaparken eski işbirlikçiler kenara atıldı. Sonra onlar cemaat şebekesinin sola, devrimcilere, Kürtlere dönük komploculuktaki ustalığının pençelerine terk edildi.

AKP, kitle konsolidasyonu ve muhafazası becerisiyle hükümet ve iktidar oldu. Ömrü doldu mu? Dönemsel bakımdan evet. Hem siyasal İslamcılığa dönük ABD'nin ön açıcı yaklaşımı sona erdi. Çünkü bu işe yaramadı. Fanatik İslamcılar, kimi yerlerde siyasal İslamcılarla dirsek teması ve işbirliği yoluyla dünyaya yayıldı. Proje başarısız oldu ve alıcısı kalmadı.

AKP de, dönemin bitişini görüp, bazı açılardan 1930'lar tipi siyasete ve örgütsel inşaya girişti. Eh, bu kadarı ABD'nin de pratiğini yıpratıyordu. 'Özgürlükler' roteriğiyle iktidar olan AKP'ye karşı ABD, bir kez daha 'özgürlükler' kartını kullanarak onu oyun sahasının dışına çıkarma arayışını artırdı.

Sonuç? Süreç akıyor ama şunu biliyoruz: Efendi-vasal ilişkilerinde efendi/'sahip' kazanır. Bu kapışmada taraflardan birine misyon biçip taraftar olmak siyasal ahmaklık olur yalnızca. O müşterek zulümlerine maruz kaldığımız güçlerden birini diğerine tercih etmek kendine efendi seçmektir.

İşin bu kısmı belli. Diğer detaylara bakalım: AKP kendi kaderiyle Türkiye'nin kaderinin birleştiği gibi gülünç iddialar öne sürüyor. Şundan: Evet ABD açısından Türkiye vazgeçilmezdi. Ama hayır, AKP hiç de vazgeçilmez değildi. ABD, AKP'yi kazana atar ve Türkiye ile ilişkisini sürdürür.

Hemen hepsi, ABD ile bozulan ilişkiler ardından, Rusya'nın Erdoğan'a kollarını açacağını sanıyordu. Hiç öyle olmadı. ABD gayet pragmatiktir ama Rusya'nın siyaset tarzı daha sabit. Onun, Türkiye'yi ilgilendiren, yakıcı biçimde etkileyen Suriye politikasının ruhu AKP'nin 10 yıldır sürdürdüğü siyasetin tam aksine.

Burada fanatik İslamcı ağırlıklı ama siyasal İslamcı bileşenleri de olan İdlip ve Rojava kilit önemde. Özellikle İdlip konusunda Esat-Putin aynı imha konseptine dahil.

İdlip'te bu ikilinin planı, er ya da geç 1982'de Hama'da kitle katliamına varan Hafız Esad saldırılarını yeni koşullarda üretmek. İdlip'e orta uzun vadede izin vermeyeceklerdir. AKP-Erdoğan'dan istenen-beklenen oraya dönük fiili siyaseti terk etmesi.

Elbette AKP-Erdoğan buna yanaşıyor. İdlip'te 10-15 bin TSK personeli olması bir yana, Suriye'nin çeşitli bölgeleri fiilen Türkiye'nin siyasi ilhakı statüsüne hapsedilmiştir. Devletler hukukunda bunun meşruiyeti yok.

Ancak İdlip'den çekilmekle Rojava'dan çekilmek iç içe. Yarın o da istenecek. Ayak diremenin temelinde bu var. Ancak imkanlar kıt. Osmanlıya referansı seven AKP'nin şimdiki hali, kategorik gerilemeye işaret eden Karlofça Anlaşması zamanlarını andırıyor. Daha ileri gidemez ve daha geriye çekilmesi mecburidir.

Rojava konusunda ABD-Rusya'nın en geri çizgisi bile AKP'nin tahayyülünü aşıyor. Esneyerek orta yolu bulma imkanı yok: Dolayısıyla çatlaklara sızma, dengelere oynama olanağı pek kalmadı.

'Hayra alamet değil' itirafını bunun sadece ABD ile ilişkilerle sınırlı olmadığı kaydını düşecek önemsemek gerek.

Böyle zamanlarda şeflik sistemleri içeride, ülke sınırları dahilinde, potansiyel alternatif olabilecek ne varsa kökünü kurutmaya ahdeder. Eh, bunu son beş altı yılda günbegün görüyoruz. MHP'nin canına minnet, AKP o yolda ikiledikçe kendi kadrolarına ihtiyaç artıyor ve önleri açılıyor.

Öğrenci gençliğin yurt-barınma sorunu/talebiyle ülke gündemine sarsıcı müdahalesini, sadece teşhir olmanın öfkesiyle açıklanamayacak biçimde, genel manada 'terör' ile ve özelde 'Gezi' ile özdeşleştirme refleksi boşuna değil. Artık her eleştiri yıkılma paranoyasıyla karşılanacaktır. Unutmayalım, Gezi onur isyanı, bir devrimci durum hali yaratmıştı. 

Ancak Gezi, aynı zamanda bir siyasal özgürlükler devriminde buluşabilecek birbirinden farklı ve türlü nedenlerle birbirinden kopuk kitleleri bir araya getirip kaynaştırdı.

Halihazırdaki her eleştiriyi 'terör'e eşitleme refleksi yeni kitlesel buluşmalarla karşılaşmaların katalizörü işlevini taşıyor. Ülke dışında tecridi yaşayan ve içeride El Beşir türü siyasete yatkın davranan iktidara karşı halkçı, demokratik mücadele bütün o çatlakları dolaylı yedek haline getirebilir. Devrimci demokratik mücadelenin müşterek taleplerini ortak bir dille dünyaya duyurmak mücadelenin kendisi kadar önem kazanıyor ve konunun bu yanı bilhassa emekçi solun gündemi olmalıdır.

Onlar didişedursun. Türkiye'nin bütün yoksulları, bütün ezilenleri ölmekte olanı diriltme gibi nafile çabalarla kemalist restorasyona girişenleri izlemek yerine kaderlerini tayin edebilecek doğrudan demokrasi biçimi olan halk cumhuriyetini inşa edebilir...