Direnenler anlattı: 19 Aralık'ta siper yoldaşlığı sergilendi
19-22 Aralık 2000 hapishaneler direnişinin yıldönümünde can feda direnenlerin anıldığı panelde, o gün öne çıkanın siper yoldaşlığı olduğu vurgulandı. Devletin hapishanelere yönelik operasyonunda "baş kaldırırsanız sonunuz 'hayata dönüş operasyonu' gibi olur" mesajı verdiği kaydedilen konuşmalarda Mahirlerden, Denizlerden, İbolardan, Mazlumlardan devralınan siper yoldaşlığının bugün yine sergilenmesi ve daha da ileriye taşınması çağrısı yapıldı.
19-22 Aralık 2000 hapishaneler katliamının yıl dönümünde yaşamını yitirenler anıldı. İstiklal Caddesi'nde bulunan Önder Babat Kültür Merkezi'nde gerçekleşen "Yaşasın direniş yaşasın siper yoldaşlığı" panelinde, katilamın tarihsel süreci, amacı, katliama karşı gerek hapishane gerek sokak direnişi ve mücadele süreci tartışıldı.
Etkinliğin yapıldığı salona "19-22 Aralık şehitleri ölümsüzdür" pankartının asıldı. Maraş katliamı ve 19-22 Aralık şehitleri anısına saygı duruşunda bulunuldu. Ardından, 19-22 Aralık görüntüleri ve devrim şehitlerinin fotoğraflarının yer aldığı, direnişçilerin kendi sesinden direnişin aktarıldığı bir sinevizyon gösterimi yapıldı, bu esnada salonda duygusal anlar yaşandı.
'HAPİSHANELERDEKİ ŞİDDETİ GÖSTERİP DIŞARIYI TESLİM ALMAK İSTİYORLAR'
Katliamın tarihsel süreci, kadın devrimcilerin direnişi ve siper yoldaşlığının anlatıldığı panelde ilk sunumu Tuner Tekin yaptı. Tekin, 39 yıl önce Ordu'da şehit düşen Devrimci Yol gerillalarının anarak sözlerine başladı. Tüm ülkelerde hapishanelerin egemenler açısından en temel alan olduğunu altını çizen Tekin, devletin hapishaneleri korkutma, sindirme, pazifikasyon aracı olarak kullanmaya çalıştığını kaydetti. "Hapishanelerdeki şiddeti gösterip dışarıyı teslim almak istiyorlar" diyen Tekin, 2000'li yıllar Türkiyesi'nde devletin neden hapishanelere yöneldiğini doğru okumak gerektiğini belirtti. Tekin, "Devlet uzun zamandır koğuş düzeninden F tipi hücre düzenine geçmeye çaşıyordu çünkü devrimciler koğuşlarda bir arada örgütlü güç olarak devletin saldırılarına karşı açıktan karşı çıkıyordu. Yani direnişleri devletin hapishaneye biçtiği formun tam tersiydi. Devlet açısından bu tahammül edilemez bir gerçeklikti" dedi.
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün 19 Aralık katiamına utanmazca "Hayata dönüş" dediğini hatırlatan Tekin, konuşmasına şöyle devam etti: "Şöyle bir değerlendirme yaptı, 'asıl mesele ölüm oruçlarını bitirmek değil, devletin otoritesini sağlamak.' Fakat konjoktürel nedenler de vardı. 2000 yılının başında IMF ile stand-by anlaşması yapıldı. Bu anlaşmanın hayata geçirilmesi için toplumsal muhalefetin, devrimci muhalefetin susturulması gerekiyordu. Ecevit, 'cezaevlerine hakim olamazsak IMF reçetelerini hayata geçiremeyiz, hapishaneleri susturumazsak sokağı hiç susturamayız' demişti. Bir anlamda hapishanenin ele geçirilmesi emekçilere büyük fatura ödeten programın hayata geçirilmesi elzemdi."
19 Aralık sabaha karşı yapılan operasyonlarda Çanakkale E Tipi Hapishanesi'nde bulunduğunu kaydeden Tekin, direnişi aktardı. Saldırı ne kadar şiddetlenirse direnişin ve umudun bir o kadar da yükseldiğinin altını çizen Tekin, siper yoldaşlığının önemine dikkat çekti. Kendisi için "çok özel bir andı" diye vurguladığı ve siper yoldaşlığının en güzel özeti olarak yorumladığı anısını şu sözlerle paylaştı: "İkinci günün sonunda operasyona ara verildi, sabah tekrar başlayacaklarını biliyoruz. Çanakkale hapishanesi çok soğuk bir yer, zaten camlar kırık ve biz de sırılsıklamdık. İnanılmaz üşüyorduk. Akşama doğru ne yapalım diye düşünüyorduk. TKEP/L'den Baki Yaş ve Vefa Serdar arkadaşlarla birbirimze top gibi sarıldık ve ısıttık. Sanırım Baki'nin fikriydi. Çok özel bir andnı. Devrimci dayanışmanın, siper yoldaşlığının çok özel bir örneğiydi. Şehit düşenleri saygıyla anıyorum."
'AKILLARINCA KADINLIĞIMIZA SALDIRARAK ONURUMUZU İNCİTECEKLERDİ'
Hapishanelerde kadın olmak üzerine sunum yapan Mürvet Küçük de sözlerine devrim şehitlerini anarak başladı. Hapishanelere yönelik saldırıların en yoğun olduğu 90'lı yıllarda tanık olduğunu kaydeden Küçük, "Bu süreç içinde Malatya, Buca, Burdur en son 19 Aralık'ta da Uşak Hapishanesi'nde bulundum" dedi. Faşist erkek egemen aklının kadını metalaştıran yaklaşımıyla bütün saldırılarda, işkencede, hapishanede ve 19 Aralık operasyonunda tanık olduğunun altını çizen Küçük, "Faşistler, egemen sınıflar kadının özgürlüğünü sindiremezler. Kadının özgür olma kararını vermek bile onlar için tahammülsüzdür" ifadesini kullandı. Erkek egemen aklın "kadınlığa" saldırısının amacının onurlarını incitmek amaçlı olduğuna dikkat çeken Küçük, "Tecavüz ve cinsel tacizi sık sık kullanırlar. Buca katliamında tanık oldum, Burdur operasyonunda da. 19 Aralık'ta en iğrenç şekliyle yaptılar. Uşak Hapishanesi özel olarak kadın devrimci tutsaklar için yapılmış bir hapishaneydi. Uşak'a yapılan operasyon diğer hapishanelerde olduğu kadar şiddetli değildi. Sabaha karşı geldiler, uzun namlulu silahlarla daldılar kurduğumuz barikatları söktüler ve işkenceyle havalandırmaya götürdüler, soğukta saatlerce beklettiler. İşkenceli arama, cıplak arama işkencesi uygulandı. Kendilerince onurumuzu incitmek için makat araması uyguladılar. Bu insanlık dışı uygulamaya tanık olan kadın gardiyanlar ağlayarak odadan çıktı, dayanamadılar. Bu aramalarda üst araması yapmadılar, yanımızdaki herşey duruyordu, çakmak bile. Zaten o çakmakla daha sonra feda eylemi yapıldı. Amaçları kadın olarak onurumuzu incitmek, akıllarınca ruhsal olarak çökertmekti" diye konuştu.
Tecride götürüldüklerinde adli tutsaklardan operasyonun kapsamını öğrendiklerini söyleyen Küçük, 3 gün boyunca sayım vermedikleri ve 3. günün sonunda daha şiddetli bir saldırı gerçekleştiğini belirtti. DHKP/C davasından Berrin Bıçkılar ve Yasemin Camcı'nın feda eylemi yaptığını hatırlatan Küçük, şöyle devam etti: "Kurduğumuz barikatları söküp bizi işkenceyle dışarı çıkardılar. Bizim hücrede zehirlendiğimizi düşünmüşler o yüzden havalandırmaya çıkardılar ama hastaneye götürmediler. 1 haftalık açlık grevine başladık, ölüm orucu direnişi de sürüyordu. Açlık grevindeki ve ölüm orucundaki arkadaşlarımızdan bazılarını kaçırdılar. Hastaneye gidiş-geliş, daha doğrusu her talebimiz onlar tarafından işkence bizim tarafımızdan direnişe dönüştü." Öte yandan çocuğu olan kadın devrimci tutsakların yaşadıklarını da aktaran Küçük, "Çocukların, kadın devrimcilere karşı nasıl kullanıldığını gördüm" ifadesini kullandı.
'SİPER YOLDAŞLIĞINI BUGÜN DE YAŞATMAMIZ, İLERİYE TAŞIMAMIZ GEREK'
Nihat Göktaş da iktidarın kendi huzurunu sağlamak için hapishaneleri dize getirmesi gerektiği için tutsaklara saldırdığını ifade etti. Göktaş, hapishanelerde katliam yapan devletin dışarıya "devlete karşı çıkarsanız, baş kaldırırsanız sonunuz 'hayata dönüş operasyonu' gibi olur" mesajı verdiğini söyledi. 19- 22 Aralık katliamının tamamını MGK ve TSK tarafından organize edilip uygulandığını kaydeden Göktaş, direnişe ilişkin önceliğin siper yoldaşlığı olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti: "Öyleki bu siper yoldaşlığı Mahirlerin Denizlerin idamını engellemek için can feda eyleminden geliyor. İki farklı örgüt ama yaşamlarını feda ettiler bu çok değerli. Yine Kaypakkaya'nın Sinan Cemgilleri ihbar eden muhtarı cezalandırmasının ardından tutuklanması ve işkencehanede ser verip sır vermemesi siper yoldaşlığına önemli bir örnektir. Siper yoldaşlığını bugün de yaşatmamız ve ileriye taşımamız gerek. 19 Aralık'ta siper yoldaşlığı sergilendi."
"Hayata dönüş" adı altında gerçekleşen operasyon sırasında Bursa'da olduğunu söyleyen Göktaş, yaşananları aktardı. DHKP/C davasından Murat Özdemir ve Ali İhsan Özkan'ın feda eylemi yaparak ölümsüzleştiğini hatırlatan Göktaş, "Kolkola girdik, kenetlendik. Birbirimizi bırakmadık, bizi peş peşe yerlerde sürüklediler. Kenetlenen ellerimizi koparmak için botlarla basıyorlar, vuruyorlardı ama buna rağmen biz ellerimizi bırakmadık. Bir siper yoldaşımız araya almışlar ve öldüresiye dövüyorlardı. Parti Cephe'den bir arkadaşla askerleri ittik ve o arkadaşın üzerine kapanıp bedenimizi siper ettik. En sonunda üçümüzü kaldırarak hepimizi kelepçelediler, birlikte dövdüler. Ama aynı araca götürdüler. Belki de biz o gün siper yoldaşımızın öldürülmesini ya da sakat kalmasını engelledik" dedi.
Bugün yine saldırıların yoğunlaştığını ve hapishanelere yönelik hak ihlallerinin artarak devam ettiğine vurgu yapan Göktaş, geçtiğimiz hafta hasta tutsak Emine Aslan Aydoğan'ın hayatını kaybettiğini hatırlattı. Devlet bakımından tutsaklarının yaşamının ya da tedavisini bir önemi olmadığının altını çizen Göktaş, kamuoyuna şu çağrıyı yaptı: "Mahirlerden, Denizlerden, İbolardan, Mazlumlardan devraldığımız siper yoldaşlığını bugün dışarıda da var etmemiz, yaşatmamız gerekiyor. Onların anılarına bağlı kalarak, kılavuz alarak siper yoldaşlığını yükseltmemiz gerek."
'BİZ BU DAVANIN DEVAMCISIYIZ, DEVLET ZATEN BİLİYOR'
Hapishanelerin hakim sınıflar açısından en diri en uslanmaz mekan olduğunu kaydeden Tekin Yıldız da işkenceyle diz çöktüremeyenlerin bu kez psikilojik şekilde sindirmeye çalıştıklarını söyledi. "Akşam işkence yapanlar sabah bize 'günaydın' dediler" diyen Tekin, "Biz buna hazırlıklıydık, çünkü aldığımız tarih bilinci vardı. Direnişi kırmak için her yolu deneyeceklerdi" diye konuştu. Devletin, devrimcilerden yaşayan ölü yaratmak istediğini dile getiren Tekin, "Bizi toplum içine atarken, sevdiklerinden değil, topulmsal muhalefeti durdurmak için. Biz bu davanın devamcısıyız amaçlarının boşa düştüğünü gördüler, devlet zaten biliyor" dedi.
Siper yoldaşlığının devrim perspektifi açısından her örgüt için bir panzehir olduğunun altını çizen Tekin, "Tarihsel önemi büyüktür. Bizim bugün burada oluşumuz siper yoldaşlarımızın birbirine dayanması o günün resmidir. Bunun kitleyle buluşmasında eksik kaldığmızın altını çizelim. Bizler hapishanede görevimizi yaptık ama direnişin kitleye nüfus etmesinde eksik kaldık. Direniş gözüyle bakmamız zayıf. Bu konuda özeleştiri veriyoruz. Usanmazlığımızı tekrar ilan etmeliyiz" ifadesini kullandı.
Sunumların ardından serbest kürsü ile devam eden etkinlik Grup Vardiya'nın direniş ezgileriyle sona erdi.