GÜNCEL
Ders vermek ile yenmek
Erdoğan faşizminin büyük kent belediyeleri kaybetmesinden nefes alan geniş demokratik kitleleri, bu mücadele yoluna seferber etmek, faşizme karşı onur ve özgürlük mücadelesinin hayati görevidir. Aksi taktirde nefeslenip özgüveni biraz da olsa gelişen demokratik kitleler, burjuva muhalefetin faşizmle uzlaşmasının yeni örnekleri karşısında alternatif bulamamanın moral bozukluğuna düşerler. Buna izin verilmemeli.
Yerel seçimi kendisi için bir referanduma dönüştüren diktatör Erdoğan oldu. AKP'nin kitle desteğinin azalışını frenlemek amacıyla kişisel desteğinin görece genişliğine güvenerek ve iktidarının geleceğini "milli gelecek" sorunu gibi sunarak, dahası devletin elindeki tüm olanakları seferber ederek seçimi diktatörlüğün plebisitine dönüştürdü.
"Millet İttifakı"nın, seçimi, diktatörlüğün onayı/reddinden ziyade alelade bir belediye seçimine dönüştürme çabası, amacıyla ilgili. "Normale dönüş" diye telaffuz ettiği gerici parlamenter alternatife dönüş, faşizme karşı olan kitlenin öfkesini yumuşatmak, bu burjuva muhalefetin ana amacıydı.
Erdoğan, tabii ki kitle desteğini sürdürmek için diğer seçimlerdekinden biraz daha yoğun olarak, diktatörlüğün bekasını, "milletin-vatanın bekası" olarak sundu. Ümmetçi-milliyetçi-ulusalcı kitlenin gerici duygusunun bu bileşkesini kullanarak, bu bileşkenin "düşman" gördüğü HDP'ye ve HDP'yle ittifaka yüklenerek, Fırat'ın doğusuna işgali genişletmeyi vadederek, kitle desteğindeki erimeyi frenlemeye girişti.
Yerel seçim 2023 yılına kadar seçimsiz dönemin de başlangıcıydı ki, böylece diktatör, yerel seçimi de alırsa sonraki yıllarda her türden saldırı ve savaşını, "millet"in desteklediği "meşruluk" içinde yapacaktı.
Fakat yerel seçim bir kez daha gösterdi ki diktatörün kitle desteği adım adım eriyor. Bu durum, toplumsal ve siyasi hayatın ağırlık merkezi büyük kentlerde daha belirgin.
7 Haziran sonrası süreci, kanlı, soykırımcı ve tasfiyeci saldırı dalgasıyla, faşizmini inşada temel dayanak yapan diktatör, buna rağmen 1 Kasım'dan sonraki, hemen her seçim ve referandumda halkların demokratik itirazıyla karşılaştı. Diğer ifadeyle başkanlık seçimi ve anayasa değişikliği referandumunda da, ya da adalet yürüyüşü gibi parlamenter sistemdeki barışçı itirazların tümünde Erdoğan faşizmine itirazlarını geniş bir seferberlikle dile getirdiler.
Bu eğilim son yerel seçimde de sürdü. Bunun nedenlerini hatırlamak mücadeleyi geliştirmek bakımından tayin edici. Erdoğan faşizmi, içte-dışta savaş saldırganlığına rağmen henüz direnişi yenemedi ve ezemedi. Can bedeli mücadeleyle süren direniş, en sert mücadelelerle sürdüğü gibi, kitlesel eylemlerle de devam etti.
Direniş, Erdoğan faşizmini seçimleri yeniden yeniden yapmak zorunda bıraktığı gibi, Erdoğan faşizmine karşı olan kitlelerin bu enstrümanı faşizme uzlaşıcı bir itiraz aracı olarak kullanmasına olanak yarattı.
Soykırımcı saldırıya uğratılan ve ileri kesimi zindana atılan Kürt halk kitlesi yalnızca Kürdistan'da değil büyük kentlerde de Erdoğan faşizmine seçim yoluyla da olsa yenilgi tattırmak istedi, başardı da.
Ekonomik kriz, henüz etkisini tam göstermediyse de daha geniş kitleyi düşündüren bir etki yarattı. Erdoğan faşizminin milliyetçi ve İslamcı ajitasyonla şartlandırarak destek aldığı kitlenin yoksul kesimlerinde duraksama yarattı. Asıl etkisini gösterecek kapıyı açtı.
Bu nedenler şunu bir kez daha gösteriyor ki, ancak mücadele Erdoğan faşizmini yenilgiye uğratabilir, uzlaşma değil. Erdoğan faşizmi, kitle desteğinde aldığı yarayla saflarında oluşan moral bozukluğunu gidermeye, yeniden saflarını sıkılaştırmaya girişecek. Bunun yollarından birisi, hile ve oyunlar ile "kayyum" gaspıyla, üstünlüğü yeniden ele geçirmek. Diğeri ve daha önemlisi ise içte ve dışta savaş saldırganlığıyla, zindan ve yasaklamalarla direnişi bitirmeye çalışmak olacak. Fakat kitle desteğinde aldığı yara, geçmiştekinden daha azalan bir kuvvet ve kararlılıkla, dahası yenilgiye doğru gideceği telaşlı ve plansız saldırganlığını gösterebileceğine işaret ediyor.
Büyük kentlerde ve Batı'da Erdoğan faşizmine seçim yenilgisi tattırma taktiği tutmasına rağmen, hem demokratik bir programı dayatmadığı hem de Erdoğan faşizminin diğer bütün saldırganlıklarına karşı mücadelenin birer parçası olmadığı için, direnişi sürdürmenin aracı değildir. Basit iki sorunun cevabı bu gerçeği bir kez daha kanıtlıyor.
Birincisi, büyük belediyeleri devralarak parlamenter alanda gücünü artıran CHP-İYİ Parti ittifakı, HDP ve diğer vekillerin zindanda tutulması ile HDP'li belediyelerin gaspını sona erdirme mücadelesine omuz verecek mi? Demokratik hakların genişletilmesi için mücadele edecek mi?
İkincisi, Erdoğan faşizminin bir süredir cansuyu ve yaşam ateşi olan Rojava işgaline karşı, Kürtlere savaşa karşı duracak mı?
İkisini yapmayacağı açık. Her iki alanda da diktatörle uzlaşacağı şimdiye kadarki pratiğinden ve seçim pratiğindeki tavrından anlaşılıyor. Görev, her zaman olduğu gibi demokratik güçlere düşüyor. İşçi sınıfımız ve halklarımız, tekil, yerel, genel eylem ve mücadelelerle Erdoğan faşizminin yenilgisini hızlandırabilir.
Mücadele geliştikçe, egemen sınıfların Erdoğan faşizmi üzerindeki uzlaşmasını da yaracaktır. Ama daha önemlisi, faşizmin tabanındaki işçi ve yoksul kitlenin heyelanvari kaymasına, mücadele saflarına yaklaşmasına yol açacaktır.
Erdoğan faşizminin büyük kent belediyeleri kaybetmesinden, nefes alan geniş demokratik kitleleri, bu mücadele yoluna seferber etmek, faşizme karşı onur ve özgürlük mücadelesinin, hayati görevidir. Aksi taktirde nefeslenip özgüveni biraz da olsa gelişen demokratik kitleler, burjuva muhalefetin faşizmle uzlaşmasının yeni örnekleri karşısında alternatif bulamamanın moral bozukluğuna düşerler. Buna izin verilmemeli.