22 Kasım 2024 Cuma

Dediği gibi yaşayan tutkulu bir komünist: Yeliz Erbay

Yeliz Erbay, yoldaşı Şirin Öter gibi zamanın ruhunu kavrayan tutkulu bir devrimciydi. Özgürlük mücadelesine adanmış bir kadındı. Özgürleşme yolunda ilerleyen tüm kadınlara, eylemi ve sözü ile yoldaş oldu.
Biz geride kalanlar, kendi hayatlarını başka hayatlarla değiştirme erdemine sahip olan devrimcileri unutmamakla, her daim hatırlatmakla yükümlüyüz. Bu bir vefa borcu. Ancak sadece bu da değil. Şiddet, yalan ve korku ile halkların geleceğinin teslim alınmak istendiği bir süreçte, cesareti kuşanarak karanlıkta ışık damlaları olan bu ölümsüzlerin hayatı, faşizme karşı teslim olmamanın sembolüdür.  Hayatıyla bu yol göstericilerden biri de Yeliz Erbay (Berçem Renas).
 
2014 yılını 2015 yılına bağlayan gece, partisi MLKP’ye yazdığı mektupta, bir komünist olarak "ölümün de hakkını vermek" istediğini belirtiyordu. Elbette, "dövüşe dövüşe ölmek"ti istediği.
 
"Kadın özgürlük mücadelesinin bir işaret fişeğine dönüşebileyim. Velhasıl bir kadın olarak, unutulmayacak bir ölümle ömrümü noktalamak istiyorum. Silinmeyecek bir imzayı nakşetme düşü bu. Ve bir kadın yoldaşımın yanıbaşına defnedilmek" diye yazıyordu.
 
Söylediği gibi oldu.
 
Tarihe sözüyle düştüğü bu nottan yaklaşık bir yıl sonra, 2015 yılının 22 Aralık günü bu kez eylemi ile not düştü. İstanbul’da yoldaşı Şirin Öter (Ekin Su) ile birlikte kaldığı ev polis tarafından kuşatıldı. İki komünist kadın bu kuşatmaya silahlı direnişle yanıt verdi. Yeliz Erbay ve Şirin Öter, düşlerine, kendilerinden önce ölümsüzleşen yoldaşlarının anılarına ve mücadelelerine bağlılıklarını eylemleri ile de göstererek ölümsüzleşti.
 
Yeliz Erbay, devrimci fikirlerle tanıştığı andan itibaren devrimci, kadın cins bilincini edinmeye başladığı andan itibaren de özgür bir kadın olarak mücadelesini her alanda sürdürdü.
 
Ölümsüzlüğe yürümesinin ardından yayınlanan "Özgür Kadının Ölümsüz Şarkısı" kitabında yer alan yazılarında, raporlarında özgür bir kimlik oluşturma çabasının her aşaması yer alıyor.
 
"Nasıl yaşamalıyım, nasıl var olmak istiyorum. Kadın kimliğimle anılmak istiyorum, bu konuda netim. Kadın militanlığının simgelerinden birine dönüşmek istiyorum… Kadın özgürleşmesiyle özdeşleyen bir özneye dönüşmek istiyorum" diye yazar.
 
1998 yılında gençlik çalışması ile başlayan örgütlü mücadelesinde 2008 yılında illegal çalışma alanına geçti. O günlerde  politik askeri cephe üzerine okudu, araştırdı, başka ülkelerin deneyimlerini inceledi. Ancak bir süre sonra bu da yetmedi. Çünkü yazdığı gibi yaşamak istiyordu.  Yine dediğini yaptı ve 2010 yılının Ağustos ayında MLKP’nin Medya Savunma Alanları’ndaki kampına gitti. Böylece gerilla yaşamı başladı.
 
Heyecanlıydı ama kaygılardan uzaktı. Çünkü bireysel yaşamı kadınların her şeyi yapabildiğinin pratiğiydi. Dağlara da bilmediği bir şeyi öğrenmek için gidiyordu ve "Bir kadın olarak yapamadıklarımın altında ezilmemeye kararlıydım" diyordu. Karşılaştığı her sorunu "cins mücadelesini bir üst boyuta sıçratmanın bir gerekliliği" olarak gördü.  Kendine "Her şey bitti mi?" diye soruyordu ve "Elbette hayır. Her şey nasıl ki olmakta olansa, özgür kadın kimliğim de olmakta olan" yanıtını veriyordu.
 
Bu nedenle, hayatının her anını erkek egemenliği ile mücadeleye, kadın aklı ve iradesinin güçlenmesine adadı. MLKP’nin Komünist Kadın Örgütü’nün kuruluşu ile sonuçlanan kadın konferansının örgütlenmesinde sorumluluk aldı. Ayrı bir kadın örgütünü "Kadın aklının, emeğinin, üretiminin, iradesinin erkek denetiminden özgürleşmesi" için şart ve zorunluluk olarak görüyordu.
 
Onun için kadın devrimi, cins ayaklanmasıydı. Kitapta yer alan notlarında "kadın devrimi"ne ilişkin şöyle yazıyordu: "Kadın devrimi, güçlü bir kadın iradesini ve onun önderlik ettiği devrimci bir cins politikasını şart koşar. Erkek egemenliğiyle kesintisiz savaş içeren politikaları zorunlu kılar. Bu devrim, kadın cinsinin erkekle tam eşitliği sağlanıncaya kadar sürdüreceği cinsel özgürlük mücadelesidir."
 
"Devrim, bir altüst oluşsa eğer, kadın devrimi birkaç altüst oluş demektir" diyordu yoldaşı Şirin Öter ile birlikte ölümsüzleştiğinde MLKP/FESK komutanıydı.
 
Bir raporunda, "Egemen Türk ulusuna mensup bir kadın olarak, egemen ulustan olmama karşın neden devrimcileşmek gerektiğini tüm benliği ile anlatan, bütün kadınların yüreğini ve aklını aydınlatan bir güç olarak anılmak istiyorum. Kadın özgürleşmesiyle özneleşen bir özneye dönüşmek istiyorum" diye yazmıştı.
 
Dediği gibi yaşadı.
 
Yeliz Erbay, yoldaşı Şirin Öter gibi zamanın ruhunu kavrayan tutkulu bir devrimciydi. Özgürlük mücadelesine adanmış bir kadındı.
 
Özgürleşme yolunda ilerleyen tüm kadınlara, eylemi ve sözü ile yoldaş oldu.