3 Ekim 2024 Perşembe

Cumartesi Anneleri: Adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz

Cumartesi Anneleri, 25 yıl önce gözaltına alınarak kaybedilen Abdülkerim Yurtseven, Münir Sarıtaş ve Miktad Özeken'in akıbetini sordu ve "adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz" dedi.

Cumartesi Anneleri, 816. haftalarında 25 yıl önce Yüksekova Ağaçlı köyünde gözaltına alınarak kaybedilen 73 yaşındaki Şemsettin Yurtseven, 13 yaşındaki Mikdat Özeken ve 18 yaşındaki Münir Sarıtaş'ın akıbetini sordu.

EMRAH YURTSEVEN: HALA BAYRAMDA GİDECEK BİR MEZARIMIZ YOK
Korona salgını nedeniyle sosyal medya hesapları üzerinden yapılan açıklamada ilk olarak Şemsetin Yurtseven'in torunu Emrah Yurtseven konuştu. Dedesinin, 1995 yılında Binbaşı Emin Yurdakul'en emrindeki asker tarafından köylerine yapılan baskında gözaltına alındığını hatırlatan Yurtseven, "Herkesi köy meydanına topladılar. 73 yaşında yürümekte zorlanan dedeme de herkesin gözü önünde işkence yaparak gözaltına aldılar. Panzerlere bindirip Yüksekova'ya götürdüler" dedi.

Bir çok yere başvuru yaptıklarını ve hepsinin sonuçsuz kaldığını ifade eden Yurdakul, 12 Kasım 1995'te dosyanın kapatıldığını söyledi. AİHM'e taşınan dosyada Türkiye'nin mahkum edildiğini hatırlatan Yurdakul, "Hala dedemi arıyoruz, hala bayramda gidebileceğimiz bir mezarımız yok" diyerek, dedesini aramaktan vazgeçmeyeceklerini vurguladı. Yurdakul, Cumartesi Anneleri'ene kapatılan Galatasaray Meydanı'nın yeniden açılmasını da istedi.

HENÜZ 13 YAŞINDAYKEN KAYBEDİLDİ
Henüz 13 yaşındayken kaybedilen Münir Sarıtaş'ın babası Şükrü Sarıtay, gözaltına alınan oğluna işkence yapıldığını, katledildikten sonra da yakılıp bir, diğer kayıplarla birlikte bir yere defnedildiğini söyledi. Sarıtaş, dava açtıklarını ancak hiçbir işlem yapılmadan dosyanın kapatıldığını kaydetti.

AVUKAT TOSUN: FAİLLER CEZASIZLIKLA SONUÇLANDIRILDI
Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun'un kızı olan ve kayıp ailelerinin avukatlığını yapan Jiyan Tosun, dava sürecine ilişkin bilgi verdi. Bütün kayıp dosyalarında olduğu gibi bu dosyada da bir sonuç alınamadığını ve faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiğini vurguladı.

'KAYIPLARIMIZDAN DA, GALATARASAY'DAN DA VAZGEÇMEYECEĞİZ'
Haftanın açıklamasını Özlem Eser okudu. Eser, Türkiye'de gözaltında kaybetmelerle ilgili yargısal süreçlerin, evrensel hukukun çizdiği sınırlar içinde işlemediğini bu nedenle de tüm kayıp yakınlarının adalete ulaşamadığını söyledi.

Devletin hukuka aykırı eylem ve işlemlerini engelleyecek, halkın haklarını koruyacak ve hak ihlaline uğrayanların adalet beklentisini karşılayacak bir yargı organının da olmadığını belirten Eser, "Sahip olduğu siyasal gücü, adaleti tesis etmek için kullanacak bir iktidar yok. İşte Cumartesi Anneleri bu yüzden var" dedi.

816. haftalarında bir kez daha adli ve siyasi makamlara, Yurtseven, Sarıtaş ve Özeken dosyasında adaletin sağlanması için sorumluluk üstlenmeye çağıran Eser, Kaç yıl geçerse geçsin Abdulkerim Yurtseven, Münir Sarıtaş, Miktad Özeken için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz" diye konuştu. Eser, 117 haftadır Cumartesi Anneleri'ne kapatılan kayıplarla buluşma mekanı olan Galatasaray Meydanı'ndan da vazgeçmeyeceklerini vurguladı.

NE OLMUŞTU?
27 Ekim 1995 günü Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerler, Yüksekova'nın Ağaçlı Köyü'ne baskın yaptı. Baskın sırasında köylülere ağır şiddet uygulandı. Askerler köyden ayrılırken Binbaşı Yurdakul'un 'üç kişiyi alın' talimatı ile rastgele üç köylü seçildi. İşkenceden ayakta duramayan 73 yaşındaki Abdulkerim (Şemsettin) Yurtseven, köye odun toplamak için gelen 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş, askeri araca bindirilerek Yüksekova İlçe Jandarma Taburuna götürüldü.

Onları sormak için tabura giden aileler, Mikdat'ı kanlar içinde gördü. Binbaşı Yurdakul, '24 saat gözaltında tutulacaklar' dedi. Aileler tekrar tabura gittiğinde ise 'kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin' dendi.

Olay Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi kayıtlarında şu şekilde yer aldı: 'Sanık Yurdakul'un komutasındaki birlik, Ağaçlı köyünden Şemsettin Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş adlı köylüleri dövmüş, yaşlı olan Yurtseven yediği tekmeler sonucu ölmüştür. Bunu gören Yurdakul, diğer iki köylünün tanıklık edeceğini düşünerek öldürülmesi kararı vermiştir. İki köylü daha sonra tabura ait eğitim sahasında bir çukur içinde tarandıktan sonra benzin dökülerek yakılmıştır. Aynı çukura gömülen köylülerin cesedi köpekler tarafından çıkarılınca, köylülerin cesetleri bu kez taburun yakınlarından geçen çaya atılmıştır.'

Gözaltı işlemini gerçekleştirenler arasında bulunan itirafçı Kahraman Bilgiç, anılarını yazdığı kitapta ve savcıya verdiği ifadede üç köylünün gözaltına alınması ve öldürülmeleri ile ilgili süreci tüm detayları ile anlattı.

Yüksekova Komanda Taburunda görevli bir asker de terhis olduktan sonra, Abdülkerim Yurtseven'in dövülerek, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş'ın ise Binbaşı Yurdakul'un talimatıyla itirafçı Kahraman Bilgiç ve Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğünü açıkladı. Açıklama ana akım medyada yer aldı.

Tanık beyanlarına rağmen, suça iştirak edenlerin itiraflarına rağmen, bu olayı da içeren TBMM Susurluk Raporu'na rağmen açılan dava 12 Kasım 1999 tarihinde delil yetersizliği gerekçesiyle, kesin beraat hükmü ile sonuçlandı. Ailelerin yaptığı temyiz başvurusu Yargıtayca reddedildi ve 2 Nisan 2001 tarihinde beraat kararı onaylandı.

AİHM'e taşınan dava, 18 Aralık 2003 tarihinde sonuçlandı. AKP hükümeti  ihlali kabul ederek tazminat ödeme yoluna gitti (Başvuru no: 31730/96).

Tam 25 yıldır bu dosyada ailelerin tüm başvuruları sonuçsuz bırakıldı. Etkin bir soruşturma ve kovuşturma süreci işletilmeyerek maddi gerçek açığa çıkarılmadı, ceza adaleti sağlanmadı.