4 Ekim 2024 Cuma

Cumartesi Anneleri Abdullah Canan'ın faillerinin bulunmasını istedi

Cumartesi Anneleri 825. hafta eylemlerinde Yüksekova'da katledilen Abdullah Canan'ın faillerinin bulunması için yargıya seslendi: "Adaleti sağlama görevinizi yerine getirin. Kaç yıl geçerse geçsin tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz."

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılmasını talep etmek amacıyla "Failler belli, kayıplar nerede" sloganıyla her hafta düzenledikleri eylemlerinin 825'incisini bu hafta da pandemi dolayısıyla online gerçekleştirdi. Eylemde bu hafta 1996 yılında Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde gözaltına alındıktan sonra katledilen Abdullah Canan'ın failleri soruldu.

'KATİLİMİZ MEHMET EMİN YURDAKUL'DUR'
Açıklamada ilk olarak konuşan Abdullah'ın eşi Züleyha Canan, "Bize yapılan zulmü ne biz ne Allah kabul etmez. Katilimiz Mehmet Emin Yurdakul'dur" diye konuştu. 1995 Ekim ayında Mehmet Emin Yurdakul tarafından köylerine yapılan operasyon sonucunda köylerinin yakılıp yıkılması üzerine babasının suç duyurusu yaptığını hatırlatan Abdullah Canan'ın oğlu Vahap Canan, suç duyurusu üzerine babası Abdullah Canan üzerinde baskıların arttığını söyledi. Köylerinin yakıldığı mahkeme kararıyla belgelendiğini aktaran Canan, "Bu şunu gösteriyor; adalet arayışında olanlar adaletsizliğe maruz kaldı. Bunun bir örneğiyle Abdullah Canan'dı. Abdullah Canan'ı katleden Mehmet Emin Yurdakul'dur. AİHM yaptığımız başvuru sonucunda Türkiye mahkum edilmiştir. Katilin Yurdakul olduğunu söylemekten çekinmiyoruz" dedi.

Ardından davanın avukatı katledilen Tahir Elçi yerine aile avukatı Yaşar Altürk dava süreci hakkında bilgilendirmelerde bulunarak, dönemin Hakkari ve Van Valiliği tarafından katliamın örtbas edilmeye çalışıldığını kaydetti.

'YAŞAM HAKKI İHLALLERİ DURDURULAMIYOR'
Bu haftaki basın açıklamasını ise Abdullah Canan'ın kızı Nuran Canan okudu. Canan, 825 haftadır devletin denetimi altındayken yaşam hakları ellerinden alınan insanlar için adalet istediklerini hatırlatarak, "Ancak Türkiye'de yaşam hakkı ihlallerinin bağımsız bir biçimde incelenmesi, etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulması, bu konuda kamu görevlilerinden hesap sorulması mümkün olmadığından ne biz adalete ulaşabiliyoruz, ne yaşam hakkı ihlalleri durdurulabiliyor, ne de Türkiye hukuk devletine dönüşebiliyor" diye belirtti.

'BABAM TEHDİT EDİLDİ'
Bu hafta akıbeti sorulan Abdullah Canan'ın 43 yaşında Yüksekova'da yaşayan bir iş insanı olduğunu söyleyen Nuran Canan, babasının hedef alındığı ve ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurduğunu ifade etti. Babasının yedi akrabası ile birlikte yaptığı başvuruda Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulunduğunu aktardı. Bunun üzerine Mehmet Emin Yurdakul'un Abdullah ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdığını dile getiren Nuran Canan, babasına şikayetinden vazgeçmesi için baskı yapıldığı ve tehdit edildiğini söyledi.

'AĞIR İŞKENCEYLE ÖLDÜRÜLMÜŞ'
17 Ocak 1996 sabahı babası Abdullah'ın Hakkâri'ye gitmek üzere Yüksekova'daki evinden ayrıldığını belirten Nuran, sonrasında yaşananları şöyle dile getirdi: "Tanık beyanlarına göre Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü. Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan'ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan'ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı."

'TANIKLAR KATLEDİLDİĞİNİ DOĞRULADI'
Nuran Canan, ailesinin Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah'ın katledilmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulunduğunu ifade etti. Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla katlettiğini detaylarıyla anlattığını söyleyen Nuran Canan, Albay Kamber Oğur'un da Yüksekova Savcılığı'na başvurarak gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah'ı Şubat 1996'da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söylediğini hatırlattı.

'TANIK BEYANLARI İNANDIRICI DEĞİL'
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı'nca soruşturma açıldığını kaydeden Nuran Canan, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadığı için 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildiğinin altını çizdi. Bu kararın 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandığına işaret eden Nuran Canan, "Canan Ailesi 1 Aralık 1997 tarihinde davayı AİHM'e taşıdı. AİHM 3. Dairesi, 'Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür.' tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkumiyet kararı verdi" ifadelerini kullandı.

'ADALETİ SAĞLAMA GÖREVİNİ YERİNE GETİRİN'
Babası Abdullah'ı gözaltına alanlar ve işkence ile katledenlerin belli olduğunu vurgulayan Nuran Canan, bu kişilerin isimlerinin dava dosyalarında da mevcut olduğunu belirterek yargıya şöyle seslendi: "Yargı makamları, başta yaşam hakkı olmak üzere hak ihlallerinin cezasız kalmayacağını göstermek zorundadır. AİHM'de oybirliği ile yaşam hakkı ihlali kararı verilmiş olan Abdullah Canan davasındaki cezasızlığa son verecek, fail ve sorumluların  yeniden yargılanmasını sağlayacak adımları atın. Adaleti sağlama görevinizi yerine getirin. Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. 126 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı'ndan vazgeçmeyeceğiz."