22 Kasım 2024 Cuma

Çalınan her hayat için ?Saraylara savaş, kulübelere barış'

Unutmayın, hiçbir diktatör sonsuz değil. Cezayir'in diktatörü Buteflika ile Sudan'ın diktatörü Ömer El Beşir'i halkların büyüyen öfkesi alaşağı etti. Türkiye'de de halklar, 31 Mart seçimlerinde iktidara yanıt verdi. Ancak elbette alınacak daha çok yol var. Fransız devrimi sırasında yoksulların sloganı: "Saraylara savaş, kulübelere barış"tı.İki yüz yıl sonra bugün de çalınan her bir can, her bir gelecek için, Saray faşizminin zulmettiği, yok saydığı ezilenlerin, onur isyanının sloganı, "Saraylara savaş, kulübelere barış" neden olmasın!
Saray diktatörlüğü ekonomik, siyasi her politikası ile halkın canına kast ediyor.
 
İmralı Hapishanesi başta olmak üzere uyguladığı tecrit politikası, hapishanelerden birbiri ardına tabutların çıkması sonucunu doğurdu. Zülküf Gezen, Ayten Beçet, Zehra Sağlam, Medya Çınar, Yonca Akici, Siraç Yüksek ve Mahsum Pamay, tecrit politikasını protesto etmek için yaşamlarına son verdiler. Bu politikanın Avrupa'da da sonucu oldu. Almanya'da Uğur Şakar ve Ümit Şahin adlı yurtsever Kürtler de yaşamları ile tecridi protesto ettiler. AKP-MHP iktidarı, Abdullah Öcalan'a yönelik tecridi sürdürdükçe yeni ölümlerin yaşanması her an mümkün.
 
Sadece hapishaneler değil ki!
 
Mahir Mete Kul'un ölümü var. Beykent Üniversitesi bilgisayar mühendisliği bölümü öğrencisiydi. AKP iktidarı Mahir'in de hayatını çaldı. Meriç'in sularında can verdi. Neden? Saray'ın muhalifleri ile savaş politikasının sonucunda.
 
Liseli Dev Genç'in açıklamalarına katıldığı gerekçesiyle 2017 yılında tutuklandı. 10 ay hapsedildi ve 5 ay önce özgürlüğüne kavuştu. Gizli tanık ifadeleri ile hazırlanan dava dosyasından ceza alma ihtimali nedeniyle yurt dışına çıkmaya karar verdi. Ancak hakkında "yurt dışına çıkış yasağı" vardı. Bu nedenle binlerce insan gibi illegal ve tehlikeli bir yoldan yurt dışına çıkmaya karar verdi. 24 Mart'ta Meriç Nehri üzerinden Yunanistan'a geçmeye çalıştığı sırada botun alabora olması sonucu kayboldu. Mahir ile aynı botta olan ve Yunanistan kıyılarına ulaşmayı başaran diğer kişinin Mahir'in ailesine haber vermesi üzerine bu olay açığa çıktı. Mahir'in cansız bedeni 8 Nisan'da Atina kıyılarında bulundu. 21 yaşındaki o gencecik hayat, şimdi, Atina'da Nikeas Mezarlığı'nda toprağın altında.
 
İktidarın KHK'ları 31 Mart seçimleri nedeniyle yeniden gündemde. KHK'lar bu kez, iktidarın, YSK ile halkın iradesine yaptığı darbenin gerekçesi oldu. Belediye başkanı seçilen HDP'lilere, OHAL KHK'sı ile işten atıldıkları gerekçesiyle mazbataları verilmedi. Halkın oy vermediği AKP'liler, belediye başkanı olarak atandı. Böylece, Saray iktidarı yeni bir kayyum politikasını devreye soktu.
 
Bu toz duman arasında yaşanan bir "gelişme" daha gündemde hak ettiği yeri bulmadı maalesef. İktidarın, KHK ile sadece halkın seçme ve seçilme hakkını elinden almadığını da gördük, insanların canını aldığına da acı bir şekilde tanıklık ettik.
 
Aslan Durman, 686 sayılı KHK ile işine son verilmeden önce bir öğretmendi. Eğitim-Sen üyesiydi. İşsiz kalınca inşaatlarda çalışmak zorunda kaldı. 15 Nisan'da çalıştığı tadilat halindeki bir evin çökmesi sonucu yaşamını yitirdi.
 
Aslan Durman'dan önce de öğretmen Kazım Kurnaz, iş cinayetine kurban gitti. Aktif-Sen üyesi olduğu için KHK ile işinden atıldı. O da Aslan öğretmen gibi yaşamını idame ettirebilmek için inşaatlarda çalışmaya başladı. 1 Şubat'ta Düzce'de çalıştığı inşaatın asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetti.
 
Farklı mesleklerden 135 bin kişi KHK'larla işten çıkartıldı. Aileleriyle birlikte milyonlarca insan açlık ile terbiye edilmek istendi. 21 Temmuz 2016- 1 Ocak 2018 arasında basına yansıdığı kadarıyla KHK ile işsiz kalan 43 insan yaşamına son verdi.
 
İktidarın ekonomi politikasının sonuçları, ekonomi bültenlerinde, sendika açıklamalarında istatistiki veri olmanın çok ötesinde artık. Geçtiğimiz günlerde Ankara'da bir kişi daha "faturalarımı ödeyemiyorum" diye bağırarak, kendini yakmaya kalktı. Daha önce de defalarca benzer olaylara tanık olduk.
 
Toplumun büyük bir kesimi kelimenin gerçek anlamında açlık çekiyor. Halkın bu yoksulluğu, açlığı ve çaresizliği karşısında Saraylılar ne yapıyor?
 
Bunlardan biri -AKP Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu- asgari ücretli emekçilere "Her gün bir çay, bir simit yiyerek tasarruf yapın" diyor utanmadan. 3 dönemdir milletvekili olan Akbaşoğlu, bugün net 22 bin 200 lira maaş oluyor.
 
Tüm diktatörler gibi saltanatları arttıkça insanlıklarını kaybediyorlar. Sadece kendi yaşamlarında değil, toplumda da insani olan ne kadar değer varsa tahrip ediyorlar. Bir gencin Meriç sularında, bir öğretmenin çalıştığı bir inşaatta ölümünü olağan görmemizi istiyorlar. Karşımıza çıkarak "Simit yiyin" diyenleri alkışlamamızı bekliyorlar.
 
Ama unutmayın, hiçbir diktatör sonsuz değil. Cezayir'in diktatörü Buteflika ile Sudan'ın diktatörü Ömer El Beşir'i halkların büyüyen öfkesi alaşağı etti. Türkiye'de de halklar, 31 Mart seçimlerinde iktidara yanıt verdi. Ancak elbette alınacak daha çok yol var.
 
O yol nasıl kısalır?
 
Yoksulların kendi bedenlerini ateşe vermek için kullandıkları o benzinler, Saray'ın bizden çaldığı her bir canın hesabını sormanın bir aracı olduğunda.
 
Fransız devrimi sırasında yoksulların sloganı: "Saraylara savaş, kulübelere barış"tı.
 
İki yüz yıl sonra bugün de çalınan her bir can, her bir gelecek için, Saray faşizminin zulmettiği, yok saydığı ezilenlerin, onur isyanının sloganı, "Saraylara savaş, kulübelere barış" neden olmasın!