25 Kasım 2024 Pazartesi

Buldan: Belediyeleri Saray kayyumlarından kurtaracağız

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, yerel seçimlere dair "Belediyeleri Saray kayyumlarından kurtarmak boynumuzun borcudur. O kayyumları, Saray'a göndereceğiz" dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Meclis'te yeni yasama yılının ilk grup toplantısını gerçekleştirdi. Yoğun ilgi gösterilen toplantıya Cumartesi Anneleri Hayriye Doğan, Remziye Bayram, İrfet Mutaş, Saime Sebla Arcan Tatlav, Hanife Yıldız ve Hanim Tosun'un yanı sıra KHK ile ihraç edildikleri işlerine geri dönmek için İstanbul'dan Ankara'ya yürüyen Kenan Güngördü ve Sinan Yerdelen, İnşaat İş Temsilcisi Murat Can Çoban ve Flormar işçileri katıldı. Salondaki toplantı divanına geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren önceki dönem Urfa Milletvekilli İbrahim Ayhan'ın fotoğrafı, oturma kürsülerinde de tutuklu Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in fotoğrafı konuldu.
 
İBRAHİM AYHAN UNUTULMADI
 
Toplantıda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, gündemdeki konulara değindi. Buldan, toplantıya katılanları selamlayarak konuşmasına başladı. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden İbrahim Ayhan'ı anan Buldan, "İbrahim Ayhan uzun süre bizimle yol arkadaşlığı yapan, 26. dönemde milletvekilliği düşürülen, kendisi hakkında verilen cezalar ve yaşadığı faşizan koşullara dayanamayan, kalbi aramızdan ayrılmasına sebep olmuştur. Sevgili İbrahim Ayhan emek mücadelesinin eğitim ve demokrasi mücadelesinin önemli bir ferdiydi. Bu ülkede demokrasi ve barışın yeşermesine önemli katkıları olan önemli bir arkadaşımızdır. Ancak çok erken ayrıldı aramızdan. Sevgili İbrahim Ayhan'ı anıyor, ailesine başsağlığı dileklerimizi gönderiyoruz. Onu asla unutmayacağız" dedi.
 
MECLİS'E LEYLA GÜVEN ÇAĞRISI
 
Tutuklu milletvekili Leyla Güven'in tutukluluğuyla yeni yasama döneminin başladığını anımsatan Buldan, "Yeni yasama yılına bugün itibariyle başlanacak. Ama bir eksikle toplanacak parlamento. Sevgili Leyla Güven aramızda değil. Bu anlayışı ve bu tutumu buradan kınıyorum. Bu hukuksuzluğa bir an önce son verilmeli. Dün Meclis'in açılışında Meclis Başkanı kadın vekil oranına vurgu yaptı, Leyla Güven'in rehin tutulduğunu görmesi gerektiğini düşünüyorum. Sayın Meclis Başkanı'nı parlamentonun saygınlığını koruma ve eksik temsiliyeti sağlama noktasında gerekli girişimlerde bulunmaya davet ediyorum. Leyla Güven Hakkari halkının temsilcisidir, onun yeri cezaevi değil Meclis sıralarıdır. Buradan, Sayın Leyla Güven'e, tutuklu tüm milletvekillerimize, belediye eşbaşkanlarımıza, sevgili Selahattin Demirtaş'a, sevgili Figen Yüksekdağ'a, Gültan Kışanak'a sevgilerimizi gönderiyoruz" şeklinde konuştu.
 
HALKIN KÜRSÜSÜ
 
Türkiye'deki sorunlarının derinleştiği bir dönemde Meclis'in görev ve sorumluluklarının da arttığını kaydeden Buldan, "Tekçi yönetim zihniyetine rağmen parlamento bizim mücadelemizde sorunların ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir zemin olmaya devam edecektir. HDP grubu olarak Parlamento'yu en etkin şekilde işletmeye bu kürsüyü halkın kürsüsü ve meclisi, halkın meclisi yapmaya devam edeceğiz. Bizler Meclis'i en etkili şekilde işletmeye devam edeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Her haksızlığı, her mağduriyeti, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları bu kürsüden dile getirmeye, halklarımız adına hesap sormaya devam edeceğiz" diyerek konuşmasını sürdürdü.
 
ŞENYAŞAR AİLESİNİN KATİLLERİ YARGI ÖNÜNE ÇIKARILMALI
 
HDP olarak 24 Haziran seçimlerinden başarıyla çıktıklarını ve 67 milletvekili ile Meclis'te önemli bir temsiliyet sağladıklarını anımsatan Buldan, şunları söyledi: "AKP'nin tasfiye planlarını hep birlikte bozduk. Bu çok önemlidir. Parlamento'nun sesinin kesilmesine asla izin vermedik. Saray HDP'siz bir Meclis istiyordu. Halklarımız izin vermedi, 'Benim iradem Meclis'te olacak' dedi. Ülkeyi yönetenlerin bu mesajı iyi okuması gerekir. AKP tüm ülkeyi ve devleti ele geçirdiğini düşünebilir ama halkları farklılıkları demokrasi ve özgürlük taleplerini bastıramayacaklarını ve engelleyemeyeceklerini buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Bunu 7 Haziran'da anlamadılar, ders çıkaramadılar, umarız 24 Haziran sonuçlarından gerekli dersi çıkarırlar. Eğer halkın mesajını doğru okuyamazsınız daha çok 7 Haziran, 24 Haziran görürsünüz. Buradan seçimler vesilesi ile Suruç'ta katledilen Şenyaşar ve çocuklarını saygı ve minnetle anıyorum. Katillerinin yargının önüne çıkarılmasının takipçisi olacağımıza buradan söz veriyorum."
 
'KAYYUMLARI SARAY'A GÖNDERECEĞİZ'
 
Buldan, 24 Haziran'ı geride bıraktıklarını ancak sırada yerel seçimlerin olduğunu kaydederek, şu değerlendirmelerde bulundu: "Tüm yönetim mekanizmalarını merkezileştirme güdüsüyle hareket eden AKP; şimdi de demokratik yönetimlerin olmazsa olması yerel yönetimleri hedeflemekte. Özellikle partimizin kazanabileceği yerlere dönük ciddi hazırlıklar yapılmakta. Bunu biliyoruz ancak şunu ifade etmek istiyoruz. Kürtlere 'Senin seçme iradeni tanımıyoruz, senin seçtiklerini cezaevine atarız. Senin seçtiklerinin yerine kayyım atarız' denilmektedir. Şunu bilsinler ki Kürtler vardır, onların hakları vardır, onların iradesi meşrudur. Rosa Luxemburg'un dediği gibi 'vardık, varız ve var olacağız.' Yerel seçimlerde adaylarımızı her yerde halkımızla birlikte belirleyeceğiz. Katılımcı ve çoğulcu karar alma ve yönetme mekanizmalarının yerel birimleri olan büyükşehirler, il-ilçe-belde belediyeleri, belediye meclisleri bizim için çok büyük önem arz etmektedir. Bugünden gece gündüz demeden var gücümüzle çalışacağımızı ifade ediyorum, her türlü gayri meşru yolla halk iradesini gasp etmelerine asla izin vermeyeceğimizi vurguluyorum. Bizleri nasıl parlamentodan söküp atmayı başaramadılarsa yerel seçimlerde de güçlü bir şekilde var olacağız. O gasp ettikleri belediyeleri bir bir alıp halkın belediyeleri yapacağız. Belediyeleri Saray kayyumlarından kurtarmak boynumuzun borcudur. O kayyumları, Saray'a göndereceğiz, gitsinler Saray'ın bahçesinde kayyumluk yapsınlar. Tüm kesimlerin yerel seçimlerde ittifak yapması, demokrasinin geleceği açısından son derece önemlidir. Karşımızda faşist bir blok var her türlü ittifakı geliştiriyorlar ki demokrasi isteyenler niçin yan yana gelmesin. Bunu yapmak için elbette bir engel yok. Bu nedenle herkesi bu bilinçle hareket etmeye çağırıyorum. 30 Mart yerel seçimlerini 7 ve 24 Haziran'a çevirmeye davet ediyorum. Demokrasiyi hep birlikte inşa edebiliriz. Halklarımıza güveniyoruz, kararlıyız, emin adımlarla yürüyoruz."
 
'KRİZİN NEDENİ TEK ADAM YÖNETİMİDİR'
 
Türkiye'nin tarihin en derin siyasi ve ekonomik kriziyle karşı karşıya olduğuna vurgu yapan Buldan, "Ülkenin yönetilemediğini biliyoruz. Siyasi krizin nedeni tek adamla yönetilmesidir, bunu da biliyoruz. Krizin nedeni demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun, adaletin, insan haklarının askıya alınması ve tek adam rejimini ayakta tutmak için faşizmin kurumsallaşmasıdır. Çoğulculuğun reddedip tekçiliğin dayatılmasıdır, bunu da biliyoruz. İç ve dış politikada rehine siyasetinin izlenmesidir bu krizin nedeni. Sorunların barışçıl yöntemlerle değil, savaşla çözülmeye çalışılmasıdır. Bunu da çok iyi biliyoruz. Demokratik denetim mekanizmalarının, özgür medyanın yok edilmesidir. Halkın kaynaklarının savaşa harcanması, yapılan yolsuzluklardır. Erdoğan 'kriz miriz yok' diyor, sarayın penceresinden bakarsanız krizi göremezsiniz, halkın sofrasında kriz var, biz bunu görüyoruz. Kriz yoksa her şeye yüzde yüz zam nedir bunu sormak istiyoruz. Kapatılan işyerleri artan yoksulluk neyin nesidir. 2002 yılında krizle iktidara geldiler, şimdi ülkeyi krize sürüklüyorlar. Bunlar krizle geldiler, krizle gidecekler, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Yeni Türkiye dedikleri işte budur, kriz Türkiye'sidir. Halkın ağır bedeller ödediği bir Türkiye'dir. Güvencesiz işçilerin şantiyesidir. Havalimanı işçileri insanca çalışma koşulu istedikleri için tutuklandılar. İşçi arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Arkadaşlarımızın özgürlükleriyle birlikte tüm işçi yoldaşlarımızın, kardeşlerimizin yanlarında olduğumuzu ifade ediyoruz. HDP olarak emekçilerin sesi olmaya devam edeceğiz. Onların direnişi bizim direnişimizdir. Erdoğan yok deyince gerçekler yok olmuyor. Var dediği hiçbir şey de aslında yok. O yüzden Erdoğan ne diyorsa siz onun tersini düşünün" diye kaydetti.
 
'CHP İMRALI TECRİDİNİ GÜNDEMİNE ALMALIDIR'
 
"Bugün Türkiye'nin yaşadığı derin siyasi krizin altında yatan nedenlere bakıldığında İmralı sistemi ve çözümsüzlük politikası karşımıza çıkıyor" diyen Buldan, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride değindi. Buldan, şunları söyledi: "Devletin ve iktidarın İmralı'ya yaklaşımından ülkenin gidişatından hangi yönde olacağını görmek mümkündür. Bundan 3 yıl önce müzakere ve çözüm süreci vardı, siyasi heyetler Öcalan ile müzakere yürütüyordu. Ülkede barış havası vardı. Sayın Öcalan barış çizgisinden asla ödün vermedi. Devletin demokratikleşmesi için mücadele etti. Aynı zamanda ülkenin demokratikleşmesine öncülük eden bir liderdi. AKP, Öcalan ve barış projesini tekçi milliyetçi projesinin önünde engel olarak gördüğü için düğmeye bastı ve müzakere masasını devirdi. 2015'den beri bir tecrit başladı. 1999 yılından beri tecridi yaşadı ama bugün çok ağır bir tecrit ile karşı karşıyadır. Tecrit ile çatışmalı ortama zemin hazırladılar. Darbe sürecini kullanarak bu süreçten Başkanlık rejimini devşirdiler. Bugün Saray rejimini ayakta tutmak için İmralı tecridinde ısrar ediyorlar. Bunun çok net anlaşılması gerekiyor. Bu çok özel bir konsepttir. Dikkat edilirse tecrit başladığından beri ülke içeride ve dışarıda krizlerle, darbelerle boğuşuyor. Demokrasi, hukuk, insan hakları rafa kaldırıldı. İmralı tecridi ile topyekun ülkeyi tecrit altına aldılar. Bu nedenle İmralı'ya yaklaşım demokrasiye yaklaşımdır. Tecrit edilen, hedef alınan Öcalan'ın barıştan, demokrasiden yana düşünce gücüdür. Tecrit edilen Türkiye halklarının 2013-15 yılları arasında bahar havasında deneyimlendirdiği barıştır. Ne yazık ki bu sürece sessiz kalan AB ülkeleri de tecride ortaktır. AB kendi insan hakları sözleşmelerine uymamaktadır. AİHM kararı da Türkiye'den bağımsız alınmış bir karar olarak ele alınmamalıdır. Türkiye'de Sayın Öcalan ile avukatlarıyla yapılacak görüşmelerin 6 aylık disiplin cezasıyla engellenmesi, hemen ardından AİHM'nin verdiği karar Avrupa ülkelerinin hem Öcalan'a hem Kürtlere ortak yaklaşımının göstergesidir. Bu tabloyu asla kabul etmediğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. İmralı halkların ortak geleceği için hassas bir noktadır. Tecrit toplumsal açıdan bir kırılma noktasıdır. Tecride her yerde karşı çıkacağız, tecridin yarattığı tahribatları topluma, kamuoyuna ve Avrupa'ya anlatacağız. Buradan demokratik kamuoyunu ve kitle örgütlerini de tecride karşı çıkmaya çağırıyoruz. Aynı çağrıyı ana muhalefet partisi olan CHP'ye yapıyoruz. İmralı gibi hassa bir nokta karşısında CHP hiçbir şey olmamış gibi hareket edemez. Bu konuyu gündemine almalı, 3 yıldır İmralı ile bağlantıların neden kesildiğini iktidara sormalıdır. Biz de buradan soruyoruz; AKP buna cevap vermelidir. Tecride karşı çıkmak demokrasiye özgürlüklere ve bir arada yaşamaya sahip çıkmaktır. Faşizme karşı çıkmaktır. Bu nedenle tecridin herkesin gündeminde olması gerekir."
 
CUMARTESİ ANNELERİ ÇAĞRISI
 
Toplantıya katılan Cumartesi Anneleri'ni "Benim yol arkadaşlarım, birlikte Galatasaray Lisesi önünde oturduğumuz, birlikte ağladığımız" diyerek selamlayan Buldan, "Çeyrek asırdır kayıp yakınlarını hep birlikte aradık. Cumartesi Anneleri bu ülkenin toplumsal hafızasıdır. Onlara yaklaşım demokrasiye, hak ve adalete yaklaşımdır. Ve insanlık onuruna bir yaklaşımdır. 2013'te toplumsal barış yollarının araştırılması, kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporunda da ifade edildiği gibi AKP kayıplara ilişkin suçları kabul etmiş ve bizzat kayıp yakınları ile görüşmüştür. Kayıpların takipçisi olacağının sözünü vermiştir. Ama gelinen noktada AKP kayıp yakınlarının değil faili meçhulleri gerçekleştirenlerin yanında olmuştur. Cumartesi Annelerine en meşru ve en masum eylemleri nedeniyle saldırılıyor. Bu hangi vicdana, hangi adalete sığar, hangi gönülde yer alır bunu sormak isteriz? Devletin, iktidarın görevi kayıpları bulmaktır. Kayıp yakınlarını susturmak değildir. Ancak şunu ifade etmek isterim ki Cumartesi Anneleri'ne yaklaşım siyasi iktidarın kimlerle kol kola olduğunun açık göstergesidir. Saray yönetimi özellikle Çiller ve Ağar çizgisi ile buluşmuştur. 24 Haziran seçimlerinde, miting meydanlarında yanına Çiller ve Ağar'ı alarak Susurluk geleneğine sahip çıktığını bizlere göstermiştir. Şimdi de bunun gereğini yapıyorlar. Erdoğan en son Almanya ziyaretinde ölü çocuk ve yaşlı anne heykeline çiçek bıraktı. Kendi ülkesinde ise kayıp yakınlarına her hafta müdahale ediliyor. O anıtın dili olsaydı bu samimiyetsizlik karşısında ne derdi? Cumartesi annelerinin direnişine sahip çıkmak onların yanında olmak bir onur, insanlık ve vicdan görevidir" dedi.
 
MHP'NİN AF TEKLİFİ
 
Ardından MHP tarafından gündeme getirilen af tasarısına dair görüşlerini paylaşan Buldan, "Adaletin ve hukukun yargının dibe indiği bir ülkede şimdi bir af tasarısı tartışılıyor. AKP'nin ortağı bir teklif verdi. Bu teklifle birlikte insan kaçakçılarının mafyaların af edilmesi tasarlanıyor. Bunun anlamı şudur; bu çeteler dışarı çıksın ve yeniden suç işlesin. Toplum üzerinde baskı oluştursun, sokakları çetelere teslim etme teklifidir. Bu ülkede düşüncelerinden dolayı binlerce insanı cezaevinde rehin olarak tutma politikası konuşulmalıdır. Tutuklu siyasetçiler gazeteciler insan hakları savunucuları, kadın tutsaklar konuşulmalıdır. Düşünceyi suç haline getiren yasa konuşulmalıdır. Milletvekilimiz Leyla Güven tutukludur ama teklif çetelere af öngörüyor. Halkın temsilcisinin tutuklu olduğu, halka karşı suç işleyenlerin ise affedilmesinin planlandığı bir ülkede yaşıyoruz. Af teklifleri toplumsal barışın sağlanması temelinde olumlu bir adımdır bu teklif toplumsal barışa zarar vermektedir. Gelin toplumsal barış için, düşüncelerinden dolayı cezaevinde olanları tartışalım. Gelin Selahattin Demirtaş'ı, Figen Yüksekdağ'ı, Tuncer Bakırhan'ı, Bekir Kaya'yı, Gültan Kışanak'ı, tartışalım. O arkadaşlarımız rehin olarak tutulacaklar ama siz farklı bir yasa ile ifade ettiğim suçlardan dolayı içeride olanları serbest bırakacaksınız. Bu da ağır bir vicdan yaralanmasına neden olacaktır" değerlendirmesinde bulundu.
 
'TÜRKİYE EFRİN'E GİRDİ İSTİKRAR BOZULDU'
 
Türkiye ile AB arasında bir yakınlaşma algısının yaratılmaya çalışıldığını ifade eden Buldan, "Erdoğan Almanya'ya bir ziyaret gerçekleştirdi, bu ziyaret ve temasların ne yazık ki demokratikleşme ve AB üyelik süreci ile bir ilgisi yoktur. Erdoğan, bu temasları içeride yaşadığı sıkışıklığı aşabilmek için ve Türkiye'deki baskıcı yönetimini meşrulaştırmak için sürdürüyor. Kendi ülkesinde muhalif herkesi terörist olarak gören anlayışı AB'de örgütlenmeye çalışıyor. Yine Birleşmiş Milletler toplantısında 'İnsanlığın ölümüne neden olan tüm silahlar yasaklanmalı' diyor, bunu diyen Rusya'dan S-400 almaya çalışıyor. 'Bize paramızla silah vermiyorlar' diyor. Bütçesini silaha ve savaşa ayırıyor. Ama dışarıda silahlar yasaklanmalı mesajını veriyor. Ve yine diyor ki 'Fırat'ın doğusu güvenli bir bölge olacak.' Türkiye'nin müdahale etmediği her yer zaten güvenli bölgedir. Bu politikanızdan, savaş ve çatışma anlayışından vazgeçmelisiniz. Başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu ve dünyanın her yerinde müzakere ve diyalogla her türlü sorun çözülebilir. Türkiye'nin özellikle güvenli bölge olarak gördüğü yerlerin ya da kendileri açısından tehlike olarak gördüğü yerlerin güvenli bölge olduğunu söylemek isteriz. Efrin bir istikrar bölgesiydi. Türkiye'nin gitmesi ile o güvenlik ve istikrar bozuldu. Bunu kırmaya ve o bölgeyi istikrarsızlık ve çatışma alanına dönüştürmeye çalışan Ankara'dır. Çetelere verilen destekler ve gönderilen silahlar bunun sonucudur. Erdoğan'ın ne söylediği değil ne yaptığı önemlidir. Bu sözlere hiç kimsenin bakıp aldanmaması gerektiğini söylüyoruz. Biz bu ülkenin faşizmine izin vermeyeceğiz. Hiç kimse umudunu yitirmemeli, kimse karamsarlığa kapılmamalıdır" diyerek, konuşmasını tamamladı.