GÜNCEL
Bilgen: Bedelini Ortadoğu'daki halklar öder
HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, Şırnak başta olmak üzere Kürt illerinde seçim öncesi asker ve polislerin kayıtlarındaki değişikliği "seçim güvenliğini tehlikeye atıyor" diye belirtti. Bilgen, Türkiye ile ABD arasındaki Suriye pazarlığı için de, Bunun bedelini en çok Ortadoğu'daki halklar öderler" dedi.
HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi.
Bütçe görüşmelerine değinen Bilgen, bütçe görüşmelerinde somut bir şey duymadıklarını belirtti. Bilgen, "11 günlük Genel Kurul maratonunun geriye kalan tek somut ve geleceğe dair umut yaratan çıktısı; Bilim ve Teknoloji Bakanı'nın önümüzdeki dönem alternatif Tıp ürünlerinin ARGE çalışmalarının bitirileceğini, üretileceğini, satılacağını, döviz girdisi yaratılacağını söylemesi oldu. Bunun dışında bütçe görüşmelerinde somut bir şey duymadık. Bu tamamen Nasrettin Hoca'nın borç ödeme hikayesine benziyor. Hani komşusuna olan borcunu ödemek için bahçenin duvarına dikenler koyar ya koyunlar geçince dikenlere takılacak yünleri eğirip, kazak örüp onları satarak borcunu ödemek için, işte öyle. Aslında 2019 bütçesinin bütün hikayesi bu fıkradaki kadar gerçekçi ve inandırıcıydı" dedi.
'TOKİ SUÇ İŞLİYOR'
Bütçe görüşmelerinde de gündeme gelen Mamak TOKİ işçilerinin eylemine ilişkin Bilgen, işçilerin sorunlarını Genel Kurul'da da gündeme getirdiklerini vurgulayarak, AKP'nin sorunun çözüldüğünü belirttikleri halde işçilerin sorunlarının hala çözülmediğini dile getirdi. Bilgen, "Bu insanlar alacaklarının ve emeklerinin peşinde. TOKİ bir firmaya ödeme yapması gerektiği halde aslında temlik anlaşması yapmış ama buna rağmen işçilere ödeme yapmayarak suç işliyor. Firmanın vergi borçlarını işçilerin borçlarından kesiyor ve ona mahsup ediyor. Bu tablonun kendisi 2018 yılının nasıl bittiğini, kimin hakkının ve alın terinin gasp edilerek alacaklı pozisyonuna düşürüldüğünü gösteriyor. Bu işçilere ödeme yapılmadığı gibi daha vahimi sigortasız olarak Afgan işçiler çalıştırılıyor. Bir yerde bir firma konkordato ilan ediyorsa, iflas dolayısıyla işi yürütemiyorsa ve Afgan işçileri çalıştırarak binaları yetiştirmeye çalışıyorsa bu başlı başına bir vahamet" ifadesini kullandı.
'ABD SİLAH TÜCCARINI SAVUNMA BAKANI OLARAK ATADI'
Dış politika gündemine de değinen Bilgen, Ortadoğu'da kritik gelişmelerin yaşandığını belirtti. Bu hafta Afganistan Tezkeresi ve Katar Sözleşmesinin Genel Kurul'da görüşüleceğini ifade eden Bilgen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu kritik gelişmeler yüzyıl önceki Sarıkamış vahametini anlatıyor. Yöneticilerin basiretsizliğinin, yanlış hesap yapmasının, yönetememesinin ve hırsının bedelini on binlerce asker Sarıkamış'ta donarak ödediler. Bugün Ortadoğu'daki vesayet savaşlarının bedelini askerlerin ödüyor olması Türk-Amerika ilişkileri açısından da özel bir anlam ifade ediyor. Dün akşam kamuoyuna yansıyan Sayın Cumhurbaşkanı'nın, Trump ile yaptığı görüşme ve açıklamalar gösteriyor ki; aslında Türkiye'nin ABD ile herhangi bir sorunu yok. Öyle ki onları hem (Suriye'den) çıkmaya ikna etmiş hem de çıkma konusunda yardımcı olma vaadinde bulunmuş. Yarın Afganistan'daki tezkereye 'Evet' oyu verenler herhalde ABD'ye hamaset söylemlerinin inandırıcılığının olmadığını bilerek bu oyu verecekler. Trabzon'da üs kuranlar kimi tehdit kategorisinde görerek kurulduğunu biliyorlardır. En vahimi de bütün bu sürecin sonunda ABD'de yeni bir Savunma Bakanı'nın atanıyor olması ve bu Savunma Bakanının daha önceki kabine üyeleri gibi emekli askerlerden değil silah üreten firmalardan seçilmiş olması. ABD'de silah üreticilerinin siyasetteki ağırlığını biliyoruz. Bunun bedelini de en çok Ortadoğu'daki halklar öderler."
'AKPINAR'IN SÖZLERİ DEMOKRASİ SAVUNUSUDUR'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Metin Akpınar ve Müjdat Gezen'i hedef gösteren açıklamalarına tepki gösteren Bilgen, "Konuşmanın içeriğini zahmet edip dinleseniz, bir dakikanızı ayırırsanız; Metin Akpınar'ın konuşmasında demokrasi vurgusu olduğu, demokrasinin tek çare olduğunu görürsünüz. Demokrasi hayata geçirilmezse faşizme gidilir, 'faşizmde yöneticiler sallandırılır' gibi ifadeler aslında demokrasi savunusudur. Belli ki ya birileri Cumhurbaşkanını yanıltılıyor, manipüle ediyor ve Cumhurbaşkanı da dinlemeden önüne konulan bir metni paylaşıyor. Yoksa bu açıklamalardan demokrasi karşıtlığını çıkarmak için güçlü bir yoruma ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı iki sanatçıyı hedef gösteren sözler sarf ettiğinde Pazartesi gününü bile beklemeyip hafta sonu soruşturma açılması, yargının ne kadar bağımsız olduğunu gösteriyor" diye konuştu.
HEDEF GÖSTERMENİN BEDELİNİ BÜTÜN ÜLKE ÖDÜYOR
Ankara'daki siyaset, siyasi temsilcilerin söylemleri hedef gösterme üzerine kurulu olduğunu, nefret söylemi içerdiğinde bunun bedelini herkesin ödediğini ifade eden Bilgen, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Sakarya Hendek'te bir baba ve çocuğunun bir büfede alkollü içki almaya çalışan kişi ile büfeci arasındaki tartışmada araya girmesi üzerine olayın Kürt olup olmamaya gelmesi ve tartışmanın bir infaz ve ölümle bitmesi bu topraklarda siyasetçinin ne kadar dikkatli olması gerektiğini, kamplaşmaya, çatışmaya prim vermemenin ne kadar hayati olduğunu göstermeye tek başına yetiyor. Toplumun fay hatlarına, sinir uçlarına dokunmak toplumu kamplaştırarak, hedef göstererek, siyasi kurgu ortaya koymak siyasetçi için de kalıcı bir kazanç değildir. Ama bu ülkede yaşayan herkes için büyük bir kayıptır. Cumhurbaşkanının iki sanatçıyı hedef gösterdiği ülke Freedom House'un yeni kriterlerini de doğruluyor. Türkiye özgür olmayan ülkeler kategorisinde ve bazıları bu listeleri çocuk oyuncağı sanıyor. Biliyoruz ki Freedom House gibi güvenilirliğini ispatlamış kurumların verileri NATO için belirleyicidir, bunu önemser. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi'ni geçtik Türkiye'nin üyesi olduğu NATO bile özgür olmayan ülkeler kriterini farklı tarif eder."
'HERKES OYLARINI BULUNDUĞU YERE ALDIRSIN'
Yerel seçimlere ilişkin de konuşan Bilgen yaşanan kimi gelişmeler kapsamında seçim güvenliğinin tehlikeye girdiğini belirterek şunları söyledi: "Çok sayıda personel kaydırması, kamu görevlisi kaydırması olduğu ve küçük nüfuslu şehirlerde seçim sonuçlarını böyle etkilemeye yönelik girişimler olduğu duyumlarını alıyoruz. Hem şehir merkezlerinden köylere yönelik kimi kaydırmalar, hem de güvenlik güçlerinin belli bölgelere kaydırılması doğrudan doğruya seçimin güvenilirliğine dair şaibe yaratacak girişimlerdir. Biz tam tersi çağrıda bulunuyoruz. Bütün krizlerin sebebi demokrasinin kurumsallaşmamasıdır. Sandıkta demokrasinin önünü açmak, darbeleri bitirmenin yegane yoludur. Şehir merkezlerinde yaşayanların kayıtlarını mutlaka şehir merkezlerine almaları, üniversite öğrencilerinin mutlaka kayıtlarını oy kullanabilecekleri şehirlere almaları gerekiyor."
'TALEP GELMEZSE YOL HARİTAMIZI BELİRLERİZ'
Ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bilgen, "CHP ile HDP arasında bir ittifak adımı atılacak mı?" yönündeki soruya şu yanıtı verdi; "Bize merkezi düzeyde Batı şehirlerinde herhangi resmi bir talep olmadığı sürece kendi yol haritamızı belirleriz. Başından beri yerel seçimlere yüklediğimiz anlam son derece net; Türkiye'nin geleceği ile ilgili politik bir tercihe dayanıyor. Her iki boyutu da demokrasi için hayati önem taşıyor. Birincisi kayyumlara karşı halkın seçtikleri ile yönetilmesini sağlamak, ikincisi de Türkiye'nin batısında güçlü yerel demokrasinin bir denge denetleme mekanizması oluşturması için sandıkta değişimin önünü açmak. Bizim ilkesel tutumumuz budur. Merkezi düzeyde bir talep söz konusu olmamıştır. Yerellerde görüşmeler sürüyor. İl örgütlerimiz aday göstermeleri gereken yerler için çalışmalar yürütüyorlar; olmayan yerlerde ve ortaklaşabilecek yerellerde işbirliğine açık olabilecekler. 30 Aralık'ta çok sayıda il ve ilçede halk yoklaması diye tarif ettiğimiz, sadece üyelerimizden oluşmayan çeşitli sivil toplum örgütlerinin de delege olarak oy kullanacağı genişletilmiş bir ön seçim mekanizması işletiyoruz. Bu uygulamanın olmadığı bazı şehirlerin adayları Ocak ayının ilk haftasında açıklanmış olacak."
MANSUR YAVAŞ'A YANIT
Bilgen, "Ankara adayı Mansur Yavaş HDP ile görüşecek misiniz sorusuna yönelik; 'HDP Mansur Yavaş'a oy vermeyeceğiz diyor o yüzden görüşmeyi düşünmüyorum' dedi. Yaklaşımınız bu mudur?" şeklindeki soruyu ise "Şehirleri yönetmek isteyenlerin o şehirde yaşayan herkesin oyuna talip olma konusunda sükunet ve sağduyu ile hareket etmesi gerekiyor. Bu bütün adaylar için geçerlidir. Son seçimlerde oyu en hızlı artan parti biziz. 2014'te aldığımız oy ile 24 Haziran'da aldığımız oya baktığımızda neredeyse 4'e 5'e katlanmış bir oy gerçekliğimiz var. Dolayısıyla sıcak seçim atmosferine girildiğinde bütün adaylar bize oy veren seçmen kitlesini de yok saymayan bir siyaset geliştirmeyi öğrenecekler. Biz Ankara'da Büyükşehir'i de tartışıyoruz ama kimi ilçelerde de aday gösterip gösterme konusunda demokrasi bloğu olarak gördüğümüz çevrelerle görüşmeler yapıyoruz. Meclis üyeliği konusunda güçlü bir kampanya yürüteceğiz. Bizim için yerel demokrasi başkanlıklar meselesi değil meclisler meselesidir. İl genel meclisi, belediye meclisi seçimlerini bütün Türkiye'de hiç tartışmasız önemseyerek güçlü bir kampanya yürüteceğiz. Katılımcı yönetim, yetkilerin belediye başkanlarının iki dudağı arasında olduğu bir sistem değildir. Belediye meclislerinin işlevli ve etkin olduğu bir sistemdir" diye yanıtladı.