GÜNCEL
Basın şehidi Ferhat Tepe unutulmadı
Galatasaray Meydanı'nda yapılan 695'inci oturma eyleminde Cumartesi anneleri, "Gözaltında kaybedilen ve bugüne kadar da failleri cezasız bırakılan gazeteci Ferhat Tepe?yi unutmadık" dedi.
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen insanların akıbetinin açıklanması ve sorumlularının yargı önüne çıkarılarak cezalandırılması için 695'inci kez oturma eylemi gerçekleştirdi. Galatasaray Meydanı'nda toplanan kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları gözaltında kayıpların fotoğraflarını taşıdı. Eylemde, 28 Temmuz 1993'te Bitlis'te gözaltına alınan ve cansız bedenine on üç gün gömüldüğü Elazığ kimsesizler mezarlığında ulaşılan Özgür Gündem Gazetesi Muhabiri Ferhat Tepe için adalet istendi.
Cumartesi Anneleri, "695 haftadır Galatasaray’dan yükselttiğimiz adalet talebimizin gerçekleşebilmesi ve yeni adaletsizliklerin yaşanmaması için Türkiye’nin normalleşmesine; yurttaşın hak ve özgürlüklerinin devletin müdahalesinden korunduğu hukuk devletine dönüşmesine ihtiyacımız var. Bu hafta geçmişin olağanüstü halinde gözaltında kaybedilen, bugüne kadar da failleri cezasız bırakılan gazeteci Ferhat Tepe’yi unutmadık diyerek buluştuk" dedi.
Baba İshak Tepe, oğlunun kaybedilmesinden dönemin Tatvan 6. Zırhlı Tugay Komutanı Korkmaz Tağma'nın sorumlu olduğunu ve bu ismi defalarca yargıya bildirdiklerini ancak hiç bir sonuç alamadıklarını söyledi. Tepe, "İsimlerini tek tek devlete verdik. İfadeler dahi alınmadı. Davayı AİHM’e de gönderdik ve kazandık. Ama devlet yine yargılamadı ve cezalandırmadı. Çünkü bu cinayetlerde devletin parmağı var. Biz bu suçu devlet işledi demeyelim de ne diyelim? Katiller yargılanana kadar burada olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
Ardından söz alan anne Zübeyde Tepe; “Biz Cumartesi Anneleri çocuklarımızın katillerini görmesek de onlar bizi her hafta gördüler. Muhalif ve dost birkaç yayın organı dışındakiler kör ve sağır olmaktan vazgeçmediler. Ateş düştüğü yeri yakıyor. İçimizdeki yara hala kanıyor. Biz sizinle gülerken aklımızda hep yitirdiklerimiz var. Yıllar geçse de biz evladını kaybedenler bir tarihte sıkışmış kalmışızdır. Yaşananlar bir daha yaşanmasın. Başkalarının canı yanmasın diye buradayız” dedi.
Özgür Gündem gazetesi adına konuşan Hüseyin Kalkan ise Ferhat Tepe ve Nazım Babaoğlu’nu hatırlatarak “Anneleri öpmeye kıyamıyordu, biz habere göndermeye kıyamıyorduk. Gazetenin en küçük iki muhabiriydi” diyerek “Ferhat, haberleri ve siyasi görüşleri nedeniyle kaybedildi. Sorumlular bulunmuş ve yargılanmış değil. İsteğimiz iki gazetecinin faillerinin bulunması ve yargılanması” diye belirtti.
DAVANIN ZAMANAŞIMINDAN KAPATILMASINI KABUL ETMİYORUZ
İnsan Hakları Derneği adına basın açıklamasını okuyan Sebla Arcan, Ferhat Tepe'nin hakikatle toplum arasına örülen duvarı delerek halkın haber alma hakkına sahip çıktığı için hedef alındığını ifade etti. Arcan'ın anlatımıyla Ferhat Tepe davası şu şekilde gelişti:
28 Temmuz 1993 akşamı Bitlis şehir merkezinde sivil polis olarak bilinen, silahlı telsizli 3 kişi tarafından kaçırıldı. Ferhat'ın kaçırılmasının ardından DEP Bitlis İl başkanı olan babası İshak Tepe'yi telefonla arayan bir kişi, oğlunun hayatına karşılık DEP il örgütünü kapatmasını ve fidye vermesini istedi. İshak Tepe, telefondaki sesi Tatvan 6. Zırhlı Tugay komutanı General Korkmaz Tağma'ya benzettiğini kamuoyuna açıkladı.
Tepe Ailesi, Bitlis Asayiş Şube Başkanlığı’na, Emniyet Müdürlüğü’ne, Valiliğe, Savcılığa, Başbakan’a, İçişleri Bakanı’na ve OHAL Valisi’ne başvurarak oğullarının bulunmasını istedi. Ailenin ısrarlı arayışı sonucunda gözaltına alındığı inkâr edilen Ferhat'ın ağır işkence görmüş bedenine 13 gün sonra "meçhul kişi" olarak gömüldüğü Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’nda ulaşıldı.
Ferhat için etkin soruşturma yürütmeyen yargı makamları, Baba İshak Tepe’yi oğlunun kaybedilmesi ile ilgili kamuoyuna yaptığı açıklamalar nedeniyle "güvenlik güçlerini tahkir ve tezyif etme" suçundan bir yıl hapse mahkûm etti. İç hukukta ilerleme sağlayamayan aile, davayı AHİM'e taşıdı. Kamu görevlileri, AHİM’de tanıklık yapacak kişilerin tehditle ve rüşvetle yalan beyanda bulunmalarını sağladı. AİHM’in olayın kamu görevlileri ile ilgisi olup olmadığı açısından kritik öneme sahip olduğunu değerlendirdiği General Korkmaz Tağma’nın Mahkeme’ye ifade vermesi hükümet tarafından sağlanmadı. 9 Mayıs 2003 tarihli kararında Mahkeme, Ferhat Tepe soruşturmasında 'şaşırtıcı eksiklikler' olduğu tespitini yaptı. Olayın aydınlanması için Hükümetin AİHM’le işbirliği yapmadığı; gerekli bilgi, belge ve tanıklara ulaşımı sağlamadığı ve etkin bir cezai soruşturma yapmadığı için Türkiye’yi mahkum etti.
İç hukukta ailenin yaptığı tüm başvurular gerekçesiz reddedildi. Ferhat’ı Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığında işkenceli sorguda gördüğünü söyleyen 14 tanığın ifadesine başvurulmadı. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma 2013 yılında zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldı.
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne taşınan davada Mahkeme, “savcılığın soruşturmayı genişletmek için somut hiçbir talimat vermediğini, olayı aydınlatacak işlem yapmadığını, soruşturmanın sürüncemede bırakıldığını” kayıt altına aldı ve hak ihlali kararı verdi. Ancak değerlendirmesini uluslararası hukuka aykırı biçimde “insanlığa karşı suç” kapsamında yapmayarak, zamanaşımı gerekçesiyle soruşturmanın yeniden açmasını engelledi.
Açıklama, "Ferhat Tepe davasının hukuksuz bir biçimde zamanaşımı gerekçesiyle kapatılmasını kabul etmiyoruz" denilerek sonlandırıldı.
Cumartesi Anneleri, "695 haftadır Galatasaray’dan yükselttiğimiz adalet talebimizin gerçekleşebilmesi ve yeni adaletsizliklerin yaşanmaması için Türkiye’nin normalleşmesine; yurttaşın hak ve özgürlüklerinin devletin müdahalesinden korunduğu hukuk devletine dönüşmesine ihtiyacımız var. Bu hafta geçmişin olağanüstü halinde gözaltında kaybedilen, bugüne kadar da failleri cezasız bırakılan gazeteci Ferhat Tepe’yi unutmadık diyerek buluştuk" dedi.
Baba İshak Tepe, oğlunun kaybedilmesinden dönemin Tatvan 6. Zırhlı Tugay Komutanı Korkmaz Tağma'nın sorumlu olduğunu ve bu ismi defalarca yargıya bildirdiklerini ancak hiç bir sonuç alamadıklarını söyledi. Tepe, "İsimlerini tek tek devlete verdik. İfadeler dahi alınmadı. Davayı AİHM’e de gönderdik ve kazandık. Ama devlet yine yargılamadı ve cezalandırmadı. Çünkü bu cinayetlerde devletin parmağı var. Biz bu suçu devlet işledi demeyelim de ne diyelim? Katiller yargılanana kadar burada olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
Ardından söz alan anne Zübeyde Tepe; “Biz Cumartesi Anneleri çocuklarımızın katillerini görmesek de onlar bizi her hafta gördüler. Muhalif ve dost birkaç yayın organı dışındakiler kör ve sağır olmaktan vazgeçmediler. Ateş düştüğü yeri yakıyor. İçimizdeki yara hala kanıyor. Biz sizinle gülerken aklımızda hep yitirdiklerimiz var. Yıllar geçse de biz evladını kaybedenler bir tarihte sıkışmış kalmışızdır. Yaşananlar bir daha yaşanmasın. Başkalarının canı yanmasın diye buradayız” dedi.
Özgür Gündem gazetesi adına konuşan Hüseyin Kalkan ise Ferhat Tepe ve Nazım Babaoğlu’nu hatırlatarak “Anneleri öpmeye kıyamıyordu, biz habere göndermeye kıyamıyorduk. Gazetenin en küçük iki muhabiriydi” diyerek “Ferhat, haberleri ve siyasi görüşleri nedeniyle kaybedildi. Sorumlular bulunmuş ve yargılanmış değil. İsteğimiz iki gazetecinin faillerinin bulunması ve yargılanması” diye belirtti.
DAVANIN ZAMANAŞIMINDAN KAPATILMASINI KABUL ETMİYORUZ
İnsan Hakları Derneği adına basın açıklamasını okuyan Sebla Arcan, Ferhat Tepe'nin hakikatle toplum arasına örülen duvarı delerek halkın haber alma hakkına sahip çıktığı için hedef alındığını ifade etti. Arcan'ın anlatımıyla Ferhat Tepe davası şu şekilde gelişti:
28 Temmuz 1993 akşamı Bitlis şehir merkezinde sivil polis olarak bilinen, silahlı telsizli 3 kişi tarafından kaçırıldı. Ferhat'ın kaçırılmasının ardından DEP Bitlis İl başkanı olan babası İshak Tepe'yi telefonla arayan bir kişi, oğlunun hayatına karşılık DEP il örgütünü kapatmasını ve fidye vermesini istedi. İshak Tepe, telefondaki sesi Tatvan 6. Zırhlı Tugay komutanı General Korkmaz Tağma'ya benzettiğini kamuoyuna açıkladı.
Tepe Ailesi, Bitlis Asayiş Şube Başkanlığı’na, Emniyet Müdürlüğü’ne, Valiliğe, Savcılığa, Başbakan’a, İçişleri Bakanı’na ve OHAL Valisi’ne başvurarak oğullarının bulunmasını istedi. Ailenin ısrarlı arayışı sonucunda gözaltına alındığı inkâr edilen Ferhat'ın ağır işkence görmüş bedenine 13 gün sonra "meçhul kişi" olarak gömüldüğü Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’nda ulaşıldı.
Ferhat için etkin soruşturma yürütmeyen yargı makamları, Baba İshak Tepe’yi oğlunun kaybedilmesi ile ilgili kamuoyuna yaptığı açıklamalar nedeniyle "güvenlik güçlerini tahkir ve tezyif etme" suçundan bir yıl hapse mahkûm etti. İç hukukta ilerleme sağlayamayan aile, davayı AHİM'e taşıdı. Kamu görevlileri, AHİM’de tanıklık yapacak kişilerin tehditle ve rüşvetle yalan beyanda bulunmalarını sağladı. AİHM’in olayın kamu görevlileri ile ilgisi olup olmadığı açısından kritik öneme sahip olduğunu değerlendirdiği General Korkmaz Tağma’nın Mahkeme’ye ifade vermesi hükümet tarafından sağlanmadı. 9 Mayıs 2003 tarihli kararında Mahkeme, Ferhat Tepe soruşturmasında 'şaşırtıcı eksiklikler' olduğu tespitini yaptı. Olayın aydınlanması için Hükümetin AİHM’le işbirliği yapmadığı; gerekli bilgi, belge ve tanıklara ulaşımı sağlamadığı ve etkin bir cezai soruşturma yapmadığı için Türkiye’yi mahkum etti.
İç hukukta ailenin yaptığı tüm başvurular gerekçesiz reddedildi. Ferhat’ı Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığında işkenceli sorguda gördüğünü söyleyen 14 tanığın ifadesine başvurulmadı. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma 2013 yılında zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldı.
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne taşınan davada Mahkeme, “savcılığın soruşturmayı genişletmek için somut hiçbir talimat vermediğini, olayı aydınlatacak işlem yapmadığını, soruşturmanın sürüncemede bırakıldığını” kayıt altına aldı ve hak ihlali kararı verdi. Ancak değerlendirmesini uluslararası hukuka aykırı biçimde “insanlığa karşı suç” kapsamında yapmayarak, zamanaşımı gerekçesiyle soruşturmanın yeniden açmasını engelledi.
Açıklama, "Ferhat Tepe davasının hukuksuz bir biçimde zamanaşımı gerekçesiyle kapatılmasını kabul etmiyoruz" denilerek sonlandırıldı.