Basın-İş: Gazetecilik değil, gazeteciliği engellemek suçtur
Türkiye'de 9 özgür basın emekçisinin gözaltına alınması ve Belçika'da 2 televizyon kanalına baskın yapılmasına tepki gösteren DİSK Basın-İş, "Hiçbir güç halkın haber alma hakkını engelleyemez, özgür basını zapturapt altına alamaz. Gazeteci arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır" dedi.
DİSK Basın-İş, 3 kentte yapılan ev baskınlarıyla 9 Kürt gazetecinin gözaltına alınması ve Belçika'da Medya Haber TV ve Sterk TV kanallarına baskın yapılmasına ilişkin Şişli'de bulunan binasında basın toplantısı düzenledi.
Toplantıya, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekili Özgül Saki ve çok sayıda gazeteci katıldı.
DAYANIŞMA ÇAĞRISI
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG) adına söz alan Nezahat Doğan, basın emekçilerine dönük baskı ve gözaltıların uzun süredir devam ettiğine işaret ederek, yapılan operasyonların iktidarın savaş politikasından bağımsız olmadığını söyledi. Hakikatlerin gün yüzüne çıkarılmasının önüne geçilmesi için ilk hedefin daima gazeteciler, en başta da özgür basın emekçileri olduğunu söyleyen Doğan, dayanışma çağrısında bulundu.
SAKİ: DİKTATÖRLERE EN BÜYÜK DARBE GERÇEĞİN SESİNDEN GELİR
DEM Parti milletvekili Özgül Saki, "Resmi ideoloji dışında habercilik bu topraklarda daima hükümetler tarafından hedef alınacak bir şey olarak görülmüştür" ifadelerini kullandı. İktidarın işgal saldırısı hazırlıklarına dikkat çeken Saki, "Bu savaş hazırlığında diktatörlere en büyük darbe gerçeğin sesinden gelir. Yeni savaş politikaları karşısında gerçeğin sesini kısmak için bu operasyonun yapıldığının farkındayız" dedi.
SEZER: SORUŞTURMA SÜRECİ AVUKATLARDAN GİZLENİYOR
Basın açıklamasını okuyan DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu üyesi İzel Sezer, iktidarın sistematik olarak halkın haber alma hakkını ihlal ettiğini söyledi. Dün bir kez daha gazetecilere dönük yeni bir operasyonla güne uyandıklarını kaydeden Sezer, baskınlarla 9 Kürt gazetecinin gözaltına alındığını belirtti. "Yine basını hedef alan her operasyonda olduğu gibi, soruşturma süreci avukatlardan ve basından gizlenerek yürütülmekte, suçlamalar sır gibi saklanmaktadır. Şimdilik öğrenebildiğimiz 2 yıl öncesine dayanan bir soruşturma olduğu yönünde" diyen Sezer, Avrupa'nın da gazetecilere yönelik baskıya eş zamanlı olarak dahil olduğunu söyledi.
'SAVAŞTA ÖNCE GERÇEKLER ÖLDÜRÜLÜR'
Sezer, şöyle devam etti: "Hem Türkiye'de hem de Avrupa'da basın kurumları ve gazetecilere yönelik baskınların Türkiye'nin Irak ve Suriye'ye yönelik olası askeri operasyona ilişkin diplomatik temasların yoğunlaştığı bir dönemde yaşanması dikkat çekici. Bu da 'Savaşta önce gerçekler öldürülür' politikasına işaret etmektedir. Avrupa'da da Kürt basın kurumlarını hedef alan baskınlar yeni bir tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Şimdiye kadar Türkiye'de gazetecilere yönelik baskı ve tutuklamalar karşısında basın özgürlüğüne ilişkin endişelerini belirtmekle yetinen Avrupa Birliği ülkelerinin tıpkı Türkiye'de olduğu gibi 'terör' bahanesiyle medya kurumlarına yönelik baskınları, baskıları artıran bir rol oynayacaktır. Bu basın ve gazetecilik faaliyetlerine yönelik kısıtlamaların devletler arası pazarlık konusu yapıldığının da bariz bir işaretidir."
'ARKADAŞLARIMIZ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN'
Gazeteciliğin değil, gazeteciliğin engellenmesinin suç olduğunu ifade eden Sezer, "Halkın haber alma hakkı, haber üretim süreci suç konusu yapılamaz. Anayasa, yasa ve Avrupa normları, gazetecilik faaliyetlerini değil, engellenmesini suç saymaktadır. Yine ifade etmek isteriz ki hiçbir güç halkın haber alma hakkını engelleyemez, özgür basını zapturapt altına alamaz. Gazeteci arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır" ifadelerini kullandı.