B. Tufan Karayazı yazdı | TKP nereye derinleşiyor?
TKP'de konu Kürt halkına gelince ilke yamuluyor, bükülüyor, tuzla buz olup gidiyor. Onun tek ilkesi Kürt ulusunun ve demokratik haklarının reddi oluyor. Ayrılma ve devlet kurma hakkı meşrudur, bu hakkın tescili için direniş haklı ve ahlakidir. TKP'ninki ise marksizm leninizmden ve onun temel ilkelerinden olan ulusların kendi kaderini tayin hakkından nasibini almamış oportünist komünistliktir.
TKP 14. Kongre Türkiye Konferansı 7-8 Eylül'de "Devrimci görevler için derinleşme, derinleşerek devrim ve sosyalizme" sloganıyla toplandı ve gelecek dönem perspektifi "Siyasi rapor ve kararlar" olarak kamuoyuyla paylaşıldı.
Her bir karar ve yönelimi ayrı ayrı tartışmayı hak eden bu belgeye söyleyecek çok söz var. Ancak biz de TKP'nin dediği gibi yapıp, iddia ettikleri bu "derinleşme" içinde yalnızca birkaç başlığa odaklanmayı deneyeceğiz.
Uluslararası gelişmeler ve sınıfların pozisyonu başta olmak üzere birçok konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan kongre karar metninde süslü sözler ve kof iddialar dışında bir şey bulamadık. Değişik noktalarda aralara serpiştirilerek ifade edilen teorik eksenler ise klasik doğruları ifade etmenin ötesine geçmemektedir. Neresinden tutsanız elinizde kalacak bu kongre karar metninde bir derinlik yok diyemeyiz. Bu konuda bir tutarlılık olduğunu kabul etmek ve şovenizm bataklığındaki derinleşmenin hakkını vermek gerekir!
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, kongre sonrasında katıldığı bir programda Kürt ulusal demokratik hareketi ve onun ittifak güçlerine seslenerek onlarla ilişkiyi kestiğini duyurmuştu. O günden beri Kürt ulusal demokratik hareketi ve Türkiye-Kürdistan halklarımız başta olmak üzere emekçi sol güçler döne döne TKP'nin gidişine ağlıyoruz(!)
TKP'nin birleşik mücadele pratikleri ve ittifak görüş açılarını düşününce "ne ilişkiniz vardı da neyi kesiyorsunuz" demekten alıkoyamıyoruz kendimizi.
Değişik aralıklarla ve birbirine benzer şekilde yapılan bu açıklamalarıyla Kemal Okuyan ve partisi TKP'nin amacı Kürt ulusal sorununa yaklaşımda asgari demokratlık derekesinde dahi kalamamış ve sosyal şovenizme yüz tutmuş yığınları etkilemektir. Bu açıklamaların başka da bir anlamı ve karşılığı yoktur. Bataklığa gitmekte özgürsünüz, kolay gelsin Kemal Okuyan.
BATAKLIKTA DERİNLEŞME
Kemal Okuyan'ın açıklamaları şimdilik bir yana, bir de kongre kararları var. Bahse konu bu kongre kararları ise dünden daha beter.
Marksizmle, leninizmle uzaktan yakından ilgisi olmayan ve şovenizmden bir adım öteye geçemeyen kongre kararları TKP'nin dümeni daha fazla sağa kırdığını gösteriyor. TKP şovenizmin bayrağını müthiş bir şevk ve gururla göndere çekmeye devam ediyor.
Kürt ulusal mücadelesine yaklaşım konusundaki klasik ve tarihsel yaklaşımından taviz vermeyen TKP, dünden daha geri bir pozisyona doğru koşar adım ilerliyor. Rejimin sömürgeci karakterini inkar ediyor ve o da yetmiyormuş gibi karar metninde, "kendini Kürt olarak tanımlayan" diyerek Kürt ulusal kimliğini de inkara soyunuyor. Yazıp çizdikleri ve eyledikleriyle tutarlı bir şekilde sosyal şovenizmde çıtayı yükseltiyor.
Bir kez daha görüyoruz ki konu Kürt ulusuna gelince TKP'nin tek ilkesi Kürt ulusal varlığının ve ulusal demokratik haklarının reddedilmesi oluyor. Kürt ulusu var mı yok mu? 21. yüzyılda "komünistlik" iddiasıyla yürüdüğünüzü iddia ediyor ve hala bu soruya cevap arama gayreti içinde oluyorsanız, komünistlikle bir ilginiz olmadığını birilerinin size söylemesi gerekir. TKP Kürt ulusal mücadelesine yaklaşımındaki sosyal şoven tutum ve yaklaşımlarını teorize etmek adına bin dereden su getiriyor ve Kürt ulusunun mücadelesini bireysel haklara indirgiyor. Kürtlerin ulus olmadığını iddia etmek, onunla "ulus olma" gerçekliğiyle ilişkilenmemek ulusal sorunda Lenin'i, leninizmi ve ulusların kendi kaderini tayin hakkını revizyondan geçirmek demektir.
Hadi Kürt özgürlük mücadelesinin tarihsel gelişimini, geçmişini ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusların inkarı üzerine kuruluşunu bir yana bırakalım ve yalnızca birkaç yıllık güncel siyasal gelişmelerin ışığında durumu inceleyelim. Türk devletinin Kürt halkına, Kürt ulusal özgürlük hareketine ve onun önderine, birleşik demokratik cephe partisi olan DEM'e ve onunla ittifak ilişkisi geliştiren emekçi sol güçlere yönelik son birkaç yıllık saldırıları dahi gün gibi ortadayken, Türkiye ve Bakurê Kürdistan başta olmak üzere dört parça Kürdistan'a yönelik inkarcı-işgalci saldırılar aralıksız devam ederken, TKP ne yaptı? Hiçbir şey.
Bununla birlikte TKP, Türk devletinin dört parça Kürdistan'a yönelik işgalci sömürgeci hedeflerle gerçekleştirdiği saldırıları yalnızca ve yalnızca Türk burjuvazisinin sınıfsal çıkarları ekseninde ele almakla yetiniyor. Emperyalizmin mali-ekonomik sömürgesi olan ve Bakurê Kürdistan'ı sömürgeci boyunduruk altında tutan çok uluslu Türkiye'de egemen sınıf olan sermaye oligarşisinin sınıfsal çıkarları var elbette bu işgalci savaştan ancak güncel bir durum olarak devletin "beka sorunu" diye tarif ettiği unsurun Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin varlığı olduğunu atlayamazsınız. Bu gerçeğin kendisine gözlerine kapamak ve rejimin sömürgeci karakterini yok saymak şovenizmin topraklarında kök salmaktan başka bir şey değildir.
Burjuva Türk devleti Kürt ulusunun varlığını inkar etmekte ve onu sömürgeci boyunduruk altında tutmaktadır. Kürdistan üzerindeki sömürge boyunduruğu, Türk burjuva devletinin en önemli ideolojik, politik ve ekonomik dayanağıdır. Bunu sürdürmenin tek yolu ise faşist baskı ve devlet terörüdür. Türkiye'de inkara son verilmeden ve anadilde eğitim gibi kolektif ulusal demokratik haklar tanınmadan faşist devlet biçimi ortadan kaldırılamaz, devrim ve sosyalizmden bahsedilemez.
TKP 14. Kongre diyor ki, "Birinci Dünya Savaşı ve Ekim Rus Sosyalist Devrimi'ni takip eden yıllarda yaşanan dağılma ve kuruluş süreçlerinde Kürtlerin devletleşememesinin çok karmaşık nedenleri vardır". Ama durum TKP'nin dediği gibi değildir. Kürtlerin devletleşememesinin çok "karmaşık" nedenleri yoktur, çok net nedenleri vardır. Ve bunların en belirgin olanı, başta Kürt ulusu olmak üzere Ermeniler, Rumlar ve diğer ulusal toplulukların, ezilen inanç topluluklarının imhası ve asimilasyonu üzerinden yükselen burjuva Türk devletinin inkarcı sömürgeci inşa sürecidir. Suyu bulanıklaştırıp konuyu "karmaşıklaştıran" TKP'dir. Görmek isteyene gerçekler tarihle sabit ve ortadadır.
TKP 14. Kongre, Kürt isyanlarını cumhuriyetin temsil ettiği çizginin tarihsel olarak gerisinde ve karşısında buluyor ve buradan mesafelenmeye başlıyor. TKP Kürt ulusundan, ulusal kimliğini reddeden, dilini ve tarihini yok sayan, yer altı ve yer üstü kaynaklarına el koyan ve toprağını işgal eden ve bir bütün olarak kolektif ulusal varlık hakkını tanımayan inkarcı sömürgeci burjuva cumhuriyetin yanında olmasını bekliyor. Kürt halkı, ulusal varlığını inkar eden ve toprağını işgal altında tutan bu cumhuriyetin neden yanında olsun? "Kendini ciddiye alan, önemseyen, ülke ve dünyayı değiştirme iddiasıyla hareket eden TKP" ulusların kendi kaderini tayin hakkından bihaber mi? Elbette değil.
TKP'de konu Kürt halkına gelince ilke yamuluyor, bükülüyor, tuzla buz olup gidiyor. Onun tek ilkesi Kürt ulusunun ve demokratik haklarının reddi oluyor. Ayrılma ve devlet kurma hakkı meşrudur, bu hakkın tescili için direniş haklı ve ahlakidir. TKP'ninki ise marksizm leninizmden ve onun temel ilkelerinden olan ulusların kendi kaderini tayin hakkından nasibini almamış oportünist komünistliktir.
Kürt ulusal sorunu ancak "kaderini tayin hakkı" Kürt ulusu tarafından kullanıldığında çözülür. Kaderini özgürce tayin etmek her ulusun hakkıdır. Demokratik bir kolektif haktır. Ayrı devlet kurma hakkını da içerir. Kürt sorununun özü de nüfusu 20 milyonu bulan bir ulusun bu haktan zorla yoksun kılınmasıdır.
'KAĞIT ÜZERİNDE KOMÜNİST' TKP!
"Buna karşın, başka başlıklarda farklı konumlanışlar geliştirebilen cumhuriyetin önde gelen kadrolarının içinden Kürt halkının eşitliğine kağıt üzerinde olsun önem veren unsurların çıkmaması, tersine inkarcı bir yaklaşımın resmi politika haline gelmesi, bu yapısal özelliklerle ilişkilidir." Bahse konu 14. Kongre'nin Kürt ulusal sorunu başlığındaki 9. maddesinin bu bölümü utancın ötesine geçemeyecek bir düzey ve zirvedir. Kürt sorunu ekseninde bir tarih okuması yapan TKP, cumhuriyetin önde gelen kadrolarının zamanında kağıt üzerinde de olsa(!) Kürtlerin hak eşitliğine önem vermesinin Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin buralara kadar gelmesinin önünü alacağını söylüyor ve ezen ulus milliyetçiliğinin tüm kibriyle doruklara tırmanıyor. Bu yaklaşım ezilen ulus cephesinden veya ML çizgiden değil, direkt olarak burjuva devletin görüş açısından durumu ele almaktır. Bu yanıyla aynı zamanda bugünkü onurlu direnişin varlığından rahatsız olduğunun bir ifadesidir.
Yine aynı maddenin sonunda varlık gösteren "inkarcı bir yaklaşım" ifadesi ise Türk devleti tarafından varlık-yokluk savaşının motivasyon gücü olan karakterin, yani Türk devletinin Kürt halkına yönelik kuşandığı tarihsel ve güncel inkarın reddi anlamına geliyor. TKP Kürtlerin Türkleştirilmesi biçiminde karşılığını bulan ve asimilasyonla, tekçilikle, katliamlarla ve zulümle cisimleşen inkarı ve inkarcı sömürgeciliği görmezden geliyor ve bu inkarcılığı yalnızca basit bir "yaklaşım" sorunu olarak açıklıyor ve durumu hafifletiyor. Kendi ulusunun egemen burjuvazisini yıkayıp aklıyor ve ona kol kanat geriyor. Kürt ulusal sorununda "kağıt üzerinde çözümü" kabul görmek ve hatta bunu önermek sosyal şovenizmden başka bir şey değildir. Kürtlerin özgürlük hakkını kağıt üzerine hapsedilmesiyle fiili inkar ve işgalin daha kolay olacağını devlete salık veren TKP neden ulusun kendi kader tayin hakkını tanımıyor? Çünkü TKP tarihsel ve güncel olarak Kürt ulusunun devletleşmesi ve özgürleşmesini Türk ulus kimliği ve devletinin inşasında sorun olarak görüyor. Tarih okumasını böyle yapıyor, gününü ve yaklaşımını böyle örgütlüyor. TKP'nin cumhuriyet sevdası ve sosyal şoven karakteri buralardan süzülüp geliyor.
Sonuç olarak TKP 14. Kongre hem polemiğe konu edindiğimiz başlık hem de bir bütün itibariyle kocaman kocaman yazdıkları gibi herhangi bir devrimci görev tespiti yapmıyor. Daha çok durduğu yerden daha da sağa çeken ve üzerinde debelendiği bataklıkta derinleşen 14. Kongre TKP'nin güzergahını net biçimiyle ortaya koyuyor ve şovenizmin bayrağını yüksekte tutmaya çalışıyor. Bu da yetmezmiş gibi TKP, derinleştiği bu bataklığa komünistleri de davet ediyor ve TKP'de birleşmeye çağırıyor. Lenin'in sözleriyle bitirmek bu çağrıya verilmiş en sadece ve net cevap olacaktır: "Yalnızca bizi çağırmakta değil, istediğiniz yere, hatta bataklığa bile gitmekte özgürsünüz. Aslında bize göre sizin gerçek yeriniz bataklıktır, oraya ulaşmanız için size her türlü yardımı yapmaya da hazırız... Biz de dilediğimiz yere gitmekte 'özgürüz', yalnızca bataklığa karşı değil yüzlerini bataklığa doğru çevirenlere karşı da savaşacağız."