Av. Can Tombul: Etkin yargılama ancak kamuoyu desteği ile sağlanabilir
"Suruç katliamında 'adalet'e bir adım bile yaklaşmanın ancak mücadele ile mümkün olduğunu, en basit bir hukuki talebin bile ancak etkin bir toplumsal sahiplenme ile yerine getirilebildiğini gördük" diyen Avukat Can Tombul, "Diğer katliam davalarında olduğu gibi etkin bir yargılanmanın yapılmasını sağlayacak şey çok açık ki daha fazla kamuoyu desteğidir" şeklinde konuştu.
Suruç katliamının üzerinden 5 yıl geçti. Bu beş yılın muhasebesi tutulduğunda en belirgin şekilde öne çıkan, herkesin vicdanını kanatan temel olgu, adaletsizliktir. Suruç'ta 33 canımız IŞİD çeteleri tarafından aramızdan koparıldı ancak katliamın gerçek faillerinin ortaya çıkarılması, idari ve siyasi sorumlularının hesap vermesi söz konusu olduğunda devletin bütün makamları tek vücut oldu.
Katliama giden süreçte, katliam anında ve sonrasında önlemlerin alınması, zamanında müdahale edilmesi ve yargı sürecinin işletilmesi başından sonuna kadar Suruç ailelerinin deyimiyle, "bir tiyatrodan" ibaret. Devlet, gerçek suçlarının ortaya çıkmasını engellemek için, adaletin yerini bulmasını bastırmak için beş yıl boyunca özel bir çaba içerisinde oldu.
Bir buçuk yıl sonra açılan mahkemede görüntüde yargılanan bir kişi var ancak suçlu muamelesi gören katliamda yaşamlarını yitirenler, yaralananlar, aileler ve onların savunan avukatları oldu. Kendisi de Suruç tanığı olan, sonrasında da bir yılı aşkın tutuklama saldırısına maruz kalan Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB) avukatlarından Can Tombul, adalet mücadelesinin 5 yılını anlattı.
'HALKIN EKMEĞİ ADALET'
"Öncelikle bu 5 yılda 'adalet' kavramının önemini çok daha iyi anladığımızı söyleyebilirim" diyen Tombul, "Sadece teknik-hukuki bir kavram olmaktan ziyade, Bertolt Brecht'in dediği gibi 'halkın ekmeği adalet'. Bugün ailelerimiz ve yaralılarımızla birlikte, ekmek kadar-su kadar ihtiyacımız var adalete. Çünkü bu katliamı biz yaşadık, tanık olduk, ailelerimizin acısını paylaştık ve aynı acıyı kimsenin yaşamasını istemiyoruz. Suruç katliamı sonrasında hızlı ve etkin bir soruşturma yapılsaydı Ankara katliamının yaşanmayacağını somut olarak gördük. Halen Suruç katliamının aydınlatılmasının toplum güvenliği sorunu olduğu çok açık" şeklinde konuştu.
Tombul, "Yine bu süreçte 'adalet'e bir adım bile yaklaşmanın ancak mücadele ile mümkün olduğunu, en basit bir hukuki talebin bile ancak etkin bir toplumsal sahiplenme ile yerine getirilebildiğini gördük" dedi.
'ADALET MÜCADELESİ BEDEL GEREKTİRİYORMUŞ ONU GÖRDÜK'
Geçen zaman içerisinde katliamı yaşayanlar cephesinin bir bütün olarak kriminalize edilmek istendiğine dikkat çeken Tombul, "Bir yandan polislerin yargılandığı, soruşturma izni verilmemiş olsa da mülki amirlerin sorumluluğunun muhakeme konusu olduğu ve dolayısıyla devletin sorumluluğunun tartışıldığı, hatta 'ihmal' biçiminde bu sorumluluğun kabul edilmek zorunda kalındığı böyle bir katliam dosyası için Adalet mücadelesi yürütmenin nasıl bedeller gerektirdiğini de görmüş olduk" dedi. Tombul, şöyle konuştu:
"Dosyanın temel avukatları olarak birçoğumuz çeşitli sürelerle tutuklu kaldı, halen yargılanıyoruz. Meslektaşlarımızdan Av. Sevda Çelik Özbingöl halen tutuklu. Ailelerimizden-yaralılarımızdan onlarcası bu süreçte tutuklandı-yargılandı. Halen Suruç ailelerimizden Besna Tosun, Tahsin ve Kübra Barutçu, yaralılarımızdan Merve Nur İşleyici ve Efe Çatalbaş tutuklu olarak yargılanıyor. Buna rağmen nasıl ki ekmeğimizden-suyumuzdan, en yaşamsal taleplerimizden vazgeçmiyorsak, adalet talebimizden de vazgeçmeyeceğiz."
'ANCAK 1,5 YIL SONRA GİZLİLİK KARARI KALDIRTILABİLDİ'
"Katliamdan sonra 1,5 yıl boyunca soruşturma gizlilik kararı ile yürütüldü. Bu süreçte çok net biçimde dosyanın üzerinin kapatılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Nitekim bizzat dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 'Suruç'un failini bulduk, Şeyh Abdurrahman Alagöz', 'Elimizde canlı bomba listesi var, ancak eylem yapmadan yakalayamayız' diyerek açıkça katliamların üzerinin kapatılması talimatı vermişti" hatırlatmasında bulunan Tombul, buna karşın adalet için verdikleri mücadeleyi şu sözlerle aktardı:
"Ancak bu süreçte oluşturduğumuz Suruç İçin Adalet Platformu ile yürüttüğümüz hukuki mücadelemiz; Ailelerimiz, yaralılarımız ve SGDF'nin öncülüğünde tüm demokratik kamuoyu nezdinde bir kampanyaya dönüşen 'Gizlilik kararı kaldırılsın-Suruç için Adalet Herkes için Adalet' mücadelesiyle buluştu ve bu toplumsal sahiplenme katliamın üzerinin örtülmesine engel oldu."
TEK TUTUKLU SANIK DURUŞMA SALONUNA HİÇ GETİRİLMEDİ
Avukat Can Tombul, yargı sürecinin mahkeme boyutunun başlamasının da adalet talebinin karşılanmasından ziyade ötelenmesine hizmet etiğine dikkat çekti. "Bugün 3,5 yıldır devam eden davada halen birçok hukuki ve fiili sorunla karşı karşıyayız. Duruşmalar halktan uzak bir biçimde Hilvan Cezaevi kampüsü içerisinde bir duruşma salonunda yapılıyor. Burada bile ailelerimizin duruşma sonrası açıklama yapması jandarma zoruyla engelleniyor" diyen Tombul, şöyle devam etti:
"Suruç Davası'nın yargı önüne çıkarılabilen tek sanığı, Ankara Katliamı davasının da sanığı olan Yakup Şahin. Yakup Şahin duruşmada hiç hazır edilmedi, SEGBİS'le dinlendi. Önce duruşmaya bizzat getirilmesine karar verilmişti ama yokluğumuzda ara karar verilerek getirilmesinden vazgeçildi. Artık sadece SEGBİS'le bağlanıyor duruşmaya.
"Katliam öncesi ve sonrasına ilişkin görüntüler dava dosyasına üç buçuk yıl sonra getirildi. Fakat görüntüler izlendiğinde katliam sonrasına ilişkin 5 saatlik görüntülerin kesildiği ortaya çıktı. Bu güne kadar eksik görüntüler dosyaya getirilmediği gibi görüntülerin kesilmesine ilişkin sorumluluğu olanlarla ilgili de Mahkemece bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı."
'ABDULLAH ÖMER ASLAN'I HALK YAKALADI DEVLET DOKUNMUYOR'
Katliam davasının bir diğer önemli ismi ise Abdullah Ömer Aslan. Tombul, ısrarla tutuklanmayan Aslan hakkında şu bilgileri verdi:
"Katliam günü halk tarafından yakalanan ve imam olduğu öğrenilen Abdullah Ömer Aslan, hiçbir işlem yapılmaksızın serbest bırakılmış, sonrasında da hakkında takipsizlik kararı verilmişti. Mahkeme ısrarlarımız sonucu bu kişinin tanık olarak dinlenmesine karar verdi ve bu kişi SEGBİS'le dinlendi. Tüm ifadeleri çelişkili olan, imam olmasına rağmen ikindi namazı saatini dahi bilmediği ortaya çıkan, Suruç'a geldiği motorunun satışını bir polis memurunun yaptığını bildirmesine rağmen kim olduğunu dahi hatırlamayan bir kişi bu. Birçok çelişkili beyanı üzerine kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulması talebimiz önce reddedildi.
"Fakat sonrasında, dosyaya gelen yazılardan anlaşıldı ki, polis tarafından halkın elinden alınıp karakola götürüldüğünde telefonu incelenmiş ve Suriye'ye ait telefon numaraları ile görüşmeler yaptığı ortaya çıkmıştır. Fakat biz bunu sadece gelen yazı cevaplarından öğreniyoruz, polis telefona el koymamış ya da bu kayıtlı numaraların kimlere ait olduğunu araştırmamıştır.
"Gelen bu yazıdan sonra savcı da Abdullah Ömer Aslan hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etmiş ve mahkeme suç duyurusunda bulunmuştur. Fakat 1 yıla yakın süre geçmesine rağmen bugüne kadar bu kişi gözaltına alınmamış ve tutuklanmamıştır."
'ADALET ANCAK KAMUOYU DESTEĞİ İLE SAĞLANABİLİR'
"Mahkeme yakalaması olan sanıklarla ilgili göstermelik işlemler yapmakta esasında etkin bir yargılamadan kaçındığını kararlarıyla göstermektedir. Yapılan yargılamanın gidişatı göstermektedir ki, Yakup Şahin'e ceza vererek dosya kapatılmaya çalışılmaktadır" diyen Tombul, "Diğer katliam davalarında olduğu gibi etkin bir yargılanmanın yapılmasını sağlayacak şey çok açık ki daha fazla kamuoyu desteğidir. Bu nedenle kalpleri adalet için atan herkesi, Suruç Ailelerimizle birlikte Suruç davasını takip etmeye çağırıyoruz" şeklinde konuştu.