2 Ekim 2024 Çarşamba

'ATK ve DNA işkencesine son verin, cenazelerimizi teslim edin'

Dersim'de yaşamını yitiren TKP/ML-TİKKO savaşçılarının cenazelerinin ailelere teslim edilmemesine ilişkin İHD İstanbul Şube binasında basın toplantısı düzenlendi. Yapılan açıklamada, ATK'da DNA işkencesine son verilmesi, cenazelerin bir an önce teslim edilmesi istendi.

Dersim'de son bir ay içerisinde yaşanan bombardıman ve çatışmalarda 4 TKP/ML-TİKKO savaşçısı yaşamını yitirdi. Malatya Adli Tıp Kurumu'nda (ATK) tutulan cenazeler aileler ve avukatların tüm girişimlerine rağmen keyfi gerekçeler öne sürülerek ailelere teslim edilmedi. İstanbul'da İnsan Hakları Derneği'nde bir araya gelen ailelerin yanı sıra, Anadolu Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ANYAKAY-DER), Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri (PŞTA), Yeni Demokrasi Aileleri Birliği (YDAB), Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD), Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi Platformu (ÖTSP) ve HDP Milletvekili Dilşad Canbaz Kaya'nın katılımıyla basın toplantısı düzenlendi.

Basın toplantısında açıklamayı okuyan Semiha Köz, devletin devrimci ve yurtsever güçlere karşı faşist saldırı politikası, şehit düşen devrimcilerin, yurtseverlerin cenazeleri üzerinden fiziki ve psikolojik bir savaş olarak devam ettirdiğini belirterek, "vücut bütünlüğü bulunmadığı, DNA testi yapılacağı gerekçesiyle cenazelerimiz haftalarca, aylarca ailelerine teslim edilmiyor, kimsesizler mezarlığına defnediliyor ve yine cenaze törenleri üzerinden faşist bir devlet terörü estiriliyor. Cenazelerimiz üzerinden izlenen bu politika ailelere yönelik bir cezalandırma, yıldırma siyaseti olarak işlev görürken esas olarak emekçi ve ezilenlerin haklı mücadelelerini bastırma, halkta gözdağı yaratma amacı taşıyor. İşkence edilen ve parçalanan cenazelerimizden dahi korkan devlet, cenazelerimizi defnetmemizi engelliyor, türlü yalan ve oyalama taktikleri izliyor" dedi.

'İÇİŞLERİ BAKANI İSİMLERİ AÇIKLAMASINA RAĞMEN...'
Hayatını kaybeden gerillaların isimleri Süleyman Soylu tarafından açıklanmasına rağmen türlü gerekçelerle, Adli Tıp Kurumu, savcılık ve polisler tarafından adeta ailelerle alay edildiğini vurgulayan Köz şunları ifade etti:
"Devletin cenazelerimiz üzerinden ailelere yaptığı işkence ve zulmün son örneklerinden biri 6-9 Eylül ve 2-4 Ekim tarihlerinde Dersim Ovacık'ta gerçekleştirilen bombardıman sonrasında ortaya çıktı. Hayatını kaybeden gerillaların isimlerini doğrudan İçişleri Bakanı açıklamasına karşın Erol Volkan İldem ve Fadime Çakıl'ın cenazeleri 'vücut bütünlüğü bulunmadığı, DNA testi yapılacağı' gerekçesiyle ailelerine teslim edilmedi. Ailelerin cenazeleri teşhis etmesine izin verilmediği gibi Adli Tıp Kurumu, savcılık ve polisler tarafından sonucunun haftalar, aylar alabileceği, cenazeleri alamayacakları belirtilerek adeta ailelerle alay edildi. Ali Kemal Yılmaz'ın Malatya ATK önüne gelen ailesine çocuklarının cenazesi hiç gösterilmezken Gökçe Kurban'ın cenazesini teşhis eden ailesine ise yine cenazeyi vermeyecekleri, DNA sonucu bekleneceği söylendi. Ailelerden birinin yaptığı teşhiste Gökçe Kurban ve Ali Kemal Yılmaz'ın cenazelerinin baş kısmının bulunmadığı, Gökçe Kurban'ın kasıklarında morluklar olduğu görüldü. Cenazelerde hiçbir kurşun, şarapnel, yara ve yanık izi bulunmazken baş kısmının bulunmaması ve tespit edilen morluklar, cenazelere sonradan işkenceye yapıldığı ve başlarının koparıldığı ihtimalinin güçlü olduğunu göstermektedir.

'BASKI VE İŞKENCE POLİTİKASIDIR'
"Malatya ATK, normalde bir günde yapılması gereken işlemleri pandemiyi bahane ederek iki haftada yaparken örneklerin gönderilmiş olması gereken İstanbul ATK ise dipsiz bir kuyu gibi hiçbir talebe cevap vermemektedir. Adli Tıp Kurumları, doğrudan İçişleri Bakanlığı'nın yönlendirmesiyle psikolojik savaşın bir aracı haline getirilmiş, haklı mücadeleler karşısında bir baskı ve savaş aygıtına dönüştürülmüş durumdadır. Bu sadece son gerilla cenazelerinde ortaya çıkan bir gerçeklik değil özellikle son yıllarda onlarca, yüzlerce örneği bulunan sistematik bir baskı ve işkence politikasıdır."

"Vücut bütünlüğü yok" ve "DNA testi gerekli" diyerek sistematik bir oyalama politikası izleyen devletin, teşhis edilemeyen cenazelerden de birinci derecede sorumlu olduğunu, ölü bedenlerine işkence uygulandığı, cenazelerin yakılıp parçalandığı, cenazelerin bilinçli olarak birbirine karıştırıldığı birçok uygulamayla ortaya çıktığını söyleyen Köz, konuşmasına şöyle devam etti:
"İnternette faşist hesaplar ve asker hesapları, henüz resmî kurumlar açıklama yapmadan bilgi ve fotoğraf paylaşmakta, devlet ise daha sonradan parçalanarak tanınmaz hale getirilmiş cenazelerimizle ilgili yalana başvurmaktadır. İçişleri Bakanı ve faşist düzen medyası isimler açıklarken ATK'larda ise 'kimliği tespit edilemedi' denilmektedir. Cenazelerin kime ait olduğu belli değilse İçişleri Bakanı, faşist hesaplar ve düzen medyası hangi bilgiyle isim açıklamaktadır? Otopsi sırasında çekilen fotoğraf ve görüntülerden çocuklarını vücut bütünlüğü içerisinde teşhis eden ailelere, yüzü dağıtılmış ve yanıklar içinde cenazeler teslim edilmektedir. Cenazelere yapılan işkenceler için 'çürüme' raporları düzenlenmekte ve kovuşturmaya yer olmadığı kararları alınmaktadır. TSK, İçişleri Bakanlığı, ATK'lar, savcılık ve mahkemeler; apaçık gerçeklerde bile kendi hukuklarını ve tıbbi gerçekleri hiçe sayarak en faşist ve zorba uygulamalara imza atmaktan dün olduğu gibi bugün de geri kalmamaktadır. Özellikle Malatya ATK ve Malatya'daki savcılığın, bu savaş politikasının özel yetkili organları işlev gördüğü, emir-komuta zinciri dahilinde hareket ettikleri görülmektedir.

"Dün, bir işkence ve yıldırma politikası olarak 'teşhis' adı altında onlarca parçalanmış, yanmış cenazeyi ailelere gösteren devlet, bugün ise hiçbir aileyi teşhise sokmuyor, teşhis edenler olsa bile cenazeleri haftalarca, aylarca teslim etmiyor. Devlet 'DNA testi' adı altında aileleri oyalayarak onlara işkence ediyor, cenazeleri kimsesizler mezarlığına gömüyor, cenazelerimizi kaçırıyor ve cenaze töreni yapılmaması için her türlü yöntemle ailelere baskı ve tehdit uyguluyor. İşkence politikalarına karşı mücadelemize omuz vermeye davet ediyoruz."

Çocuklarını kaybeden ailelere yaşatılan bu baskı, işkence ve yıldırma politikası; halka, Kürt ulusuna ve ezilen tüm kesimlere uygulanan faşist politikalardan bağımsız olmadığını belirten Köz, son olarak şunları kaydetti:
"Daha dün helikopterden atarak Kürt köylülerini katleden, her yerde faşist linç kampanyaları örgütleyen devlet ve faşist oluşumlar, halkı ve muhalif tüm kesimleri susturmayı amaçlamaktadır. Yakınları gözaltında kaybedilen, kaçırma, işkence ve tecavüze maruz kalan, cenazeleri parçalanan, çocuklarını defnedemeyen, yakınları tecrite maruz kalan ve on yıllarını hapishane kapılarında geçiren aileler, bu ülkenin acı ve isyan çığlığıdır. Bu çığlığa kulak verilmeli; faşizmin azgın saldırıları karşısında en büyük büyük bedelleri ödeyen devrimciler, yurtseverler ve yalnızlaştırılarak yıldırılmak istenen ailelerimiz sahiplenilmelidir. Bu bizlerin olduğu kadar bu ülkede faşizme karşı mücadele iddiasındaki tüm devrimci, demokrat ve ilerici kesimlerin de bir görevidir.

"Cenazelerimizi uğurlama törenlerine katılan devrimcileri, duyarlı insanları saldırılarla, gözaltı ve tutuklamalarla yıldırmaya çalışılıyor. Bir kez daha söylüyoruz; ölümsüzleşen devrimcileri sahiplenmemizi ve uğurlamamızı engellemenize izin vermeyeceğiz.

"Biz aşağıda imzası bulunan şehit ve tutsak aileleri olarak bir kez daha ilan ediyoruz ki faşizmin işkence ve katliam politikaları karşısında yılmayacak, çocuklarımızı, yakınlarımızı sahiplenmekten ve onların ideallerini yaşatmaktan bir an olsun geri durmayacağız. Duyarlı tüm kesimleri bu çığlığa kulak vermeye, sesimizi büyütmeye ve faşizmin cenazeler üzerinden uyguladığı işkence politikalarına karşı mücadelemize omuz vermeye davet ediyoruz."

'CENAZELERİMİZİ BİR BÜTÜN OLARAK TESLİM EDİLMESİNİ İSTİYORUZ'
Ovacık Büyükköy ile Hacıbirim bölgeleri arasında 2-4 Ekim tarihleri arasında yaşanan bombardımanda Gökçe Kurban (Asmin) ile birlikte yaşamını yitiren Ali Kemal Yılmaz'ın (Özgür) babası Hüseyin Yılmaz, 4 Ekim Pazar akşamı kendilerini Sivas İl Jandarmadan arayarak Malatya ATK'ya gitmelerini istendiğini ve Adli Tıp'a gittiklerinde ise savcılığa yönlendirildiklerini ancak cenazenin vücut bütünlüğü olmadığı için teşhis edemeyeceklerini belirtilerek müsaade edilmediğini söyledi.

Bir gün önce giden Gökçe Kurban'ın ailesine cenazenin göğüs kısmı gösterildiğini ve baş kısmının olmadığını ifade eden Yılmaz, cenazeyi görmek için ısrar etmelerine rağmen göstermediklerini daha sonra ise kendilerine, "neyini göstereyim baş yok" denildiğini söyledi. Yılmaz, "amaç aileler üzerinde travma yaratmak ve bunu başarıyorlar ister istemez. Bize iki hafta içerisinde DNA sonuçlarını ulaştıracaklarını söylediler, cenazelerini iki hafta içinde vereceğiz dediler, ama bir aydır orada tutulan cenazenin olduğunu biliyoruz ve cenazelerimizin bir bütün olarak teslim edilmesini istiyoruz" dedi.

'BU İŞKENCE BİTSİN'
Dersim Ovacık Büyükköy ile Arslandoğmuş köyleri arasında 7 Eylül ile 9 Eylül tarihleri arasında yaşanan bombardıman ve çatışmada yaşamını Fadime Çakıl (Rosa) ile birlikte yaşamını yitiren Erol Volkan İldem'in (Nubar) babası Kemal İldem ise ATK'ın yaptığın bilinçli bir politika olduğunu, aileleri yıpratmak istediklerini ifade ederek, "Zor durumda bırakmak için yapıyorlar, daha ilk günden en yetkili ağızdan İçişleri Bakanı'ndan adıyla sanıyla açıklandığı halde bu DNA örneği alınması ve bunun sonucunun beklenmesi resmen bir işkence. Bizim çocuklarımızı bize versinler ve biz görevimizi yerine getirelim. Bu işkence bitsin" dedi.

'CENAZELERİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ'
Cenazelere karşı bir hukuk işletildiğini, onlar için sadece sisteme muhalif olmanın yeterli olduğunu ifade eden Dİlşad Canbaz Kaya, "devlet tarafından isimleri belli olan cenazeler ailelerine hala DNA işkencesi yaptırılarak yeniden aynı şeyi yaparak, aynı acıyı yaşatıyorlar" dedi. Cenazelerini uzun yıllardır alamayan ailelerin olduğunu, bunun evrensel hukukta yeri olmadığını belirten Kaya, "düşman hukuku gerçekleştiriliyor kin, nefret, dili söylemi her şeyiyle beraber yeniden ailelere işkence yaşatılıyor. Bunun hiç kimseye bir faydası olmadığını düşünüyoruz. İşkenceye sıfır tolerans ile övülen İçişleri Bakanlığı bugün ölü bedenlerden o kadar korkuyor ki ölü bedenlere işkence yapıyor" dedi.

Bu kadar kinin ve öfkenin olduğu bir ülkede acıların da ortak olduğunu belirten Kaya "bizler şunu söylemekten çekinmiyoruz. Bizlerin görevi ve sorumluluğu başta aileler olmak üzere, yoldaşları olmak üzere mecliste sokakta nerede olursa olsun, bizim birinci görevimiz, cenazelerimize sahip çıkacağız. Cenazelerimizi alacağız. Bunun yargılanacaksak tutuklanacaksak gözaltına alınacaksak biz bunun bilincindeyiz. O cenazeler o mücadele biçimleriyle, yaşadıklarıyla, yaşattıklarıyla biz sahipleniyoruz yoldaşlarımızı arkadaşlarımızı. Kimlikleri belli, kim oldukları belli, devlet bizden daha iyi biliyor kim olduklarını, bu işkenceye son verilsin. Bir an önce ailelerine teslim edilmesini istiyoruz" diyerek konuşmasını sonlandırdı.