2 Ekim 2024 Çarşamba

Ata: HDP Kadın Meclisi dünya kadın örgütlerine bir kazanımdır

Kobanê davasında savunma yapan Ayla Akat Ata, "Welatême Kurdistane" parçasını seslendirdi. Ata, yargılandığı kadın çalışmalarına ilişkin TEM'in hazırladığı fezlekenin olduğu gibi dosyaya konduğunu kaydetti. Ata, HDP Kadın Meclisi'nin dünya kadın örgütlerine bir kazanım olduğunun altını çizdi. 

IŞİD'in Kobanê'ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 22'si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê davasının 10. duruşması 2. gününde Sincan Hapishane Kampüsü duruşma salonunda görüldü.

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasına HDP Ankara il ve ilçe örgütleri, HDP'li milletvekilleri ile çok sayıda avukat katıldı.

Sincan Hapishanesi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı hapishanelerde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.

Çok sayıda polis, asker ve jandarmanın bulunduğu duruşma salonunda, avukatların önünde oturan polislerin silahlarını gösterecek şekilde durması dikkat çekti.

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, mahkeme başkanı dosyaya eklenen evrakları okudu.

Ardından savunması yarım kalan Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Ayla Akat Ata söz aldı. Mahkeme başkanının dünkü oturumda Ata hakkında ifade veren "Hermes" kod adlı gizli tanığın ifadelerini okuması ve Ata'dan bu yönlü savunmasını istemesi üzerine Ata savunmasına kaldığı yerden devam etti. "Hermes" isminin Yunan Mitolojisinde Zeus'un haberci tanrısı olduğunu ifade eden Ata, kendilerinin tanrı olmaya niyetli olmadığını kaydetti. Heyetin savunmasını bitirmeden gizli tanık beyanını öne sürmesini eleştiren Ata, "Dün savunmamı bile bitirmemi beklemeden ‘Hermes'in ifadelerini okudunuz. Ben de mahkemenin bu tanık ifadesini ne zaman hatırlatacağını merak ediyordum. Savunmamın sonunda bunu sorabilirdiniz ama siz bunu beklemeden savunmam devam ederken önüme koydunuz. Keşke bekleseydiniz ve 2 gün sonra belirtseydiniz" dedi.

Oslo Süreci, Habur krizine dün değindiğini hatırlatan Ata, "Biz Habur'da kaybettik. O yüzden muhalefet partileri ‘Habur da Habur' diyor. Evet bizim özeleştiri vermemiz gerekiyor. Ne bizim ne de devletin çağrısıyla sokağa dökülen bir halk yoktu. Halk kendiliğinden sokağa döküldü. Tıpkı 6-8 Ekim gibi. İnsanlar gözyaşları içinde sokağa döküldüler. Kırsaldan inenler kıyafet değiştirdi ve bu sürecin tamamı devlet bilgisi dahilinde yaşandı. Bir diğer Reşadiye olayı var. Reşadiye'de örgütün gerçekleştirdiği ve 7 askerin yaralandığı bir olay var. Dönemin krizlerinden biri olarak karşımızda duruyor. ‘Savaştır, herkes ölür' denir. Ama bu olayın Tokat Reşadiye'de olması bir krizdir" ifadelerini kullandı.

İmralı'da yapılan görüşmelerin ardından kaleme alınan protokolleri olduğunun söylendiğini kaydeden Ata, "Biz bu sürecin tamamını bilmiyoruz. Çok az kısmını biliyoruz. Bizim taraf olduğumuz kısım sadece diyalog kısmıydı. Keşke halkı da katabilseydik. İlk protokol başlığı ‘Kürt sorunun demokratik çözümü için eylem' başlığı. Bu protokolde yer alan başlıklarla çözüm oluşacaktı. İkinci bir protokol ise ‘Toplumsal barış' başlığıydı. Bir diğeri ise başta ‘Kürt sorunu olmak üzere tüm sorunların çözümü için bir konseyin kurulması' başlığıydı. Üçündü protokolde ise ‘Türkiye'de temel sorunların demokratik yöntemlerle çözüm' başlığı" diye belirtti.

Kürt demokratik kitle örgütü olan Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) daha sonra illegal ilan edildiğinin altını çizen Ata, "Anadilinde eğitim isteyen kimse terörist olmaz. Statü istediği için kimse terörist olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde bu böyle olmaz ama Türkiye'de bunu dile getiren kesimler terörist ilan ediliyor. Önemli olan demokratik yol ve yöntemlerle bunun istenmesi. Bugün Türkiye'de özerklik, federasyon isteyen yok mu? Var. Ama Kürt siyasetçiler terörist ilan edilmesi. Önemli olan kimin ne istemesi değil kimin neyi ne kadar başardığıdır. İnsanlar konuşacaklarsa önce konuşacaklarından kaynaklı yargılanmamalı dedik. Yeni Anayasa'nın kurulması öyle kolay değil. 6 siyasi parti oturup fikir oluşturacak biz de ‘destekliyoruz' diyeceğiz. Yok öyle bir şey. Biz her zaman doğrudan ve hakkaniyetten yana olacağız" şeklinde konuştu.

Ata şöyle devam etti: "Taraflar aynı süre içince taslaklarda zikredilen Adalet Komisyonu için çalıştılar. İsim önerileri yapıldı ama isimler çok önemli değil. Muhatap olacakları halk onlara yol gösterecekti. Taraflar 2011'in Haziran ayının ikinci yarısında bir araya gelecekti. Silvan olayı oluyor ve görüşmeler bitiyor. Görüşmenin büyük krizlere rağmen yaklaşık 3 yıl sürmesi önemlidir. Ortada bir tünel var. Tünelin sonundaki ışığı gördüğümüz için sonuna ulaşmaya çalışıyoruz. Diğer bir mesele protokollerin metinlere dönüşmesiydi. Bizim 1993'ten bu yana gelişen uzun bir tünelimiz var.  Bu süreçte devlet örgüt ile bizzat görüşürken İmralı'da Öcalan ile de görüşmüştür. Eğer bu ülkenin en acil sorunu Kürt sorunuysa devletin bu çözüm için bir ajandasının olması gerekiyor. Ancak çözümü isteyenler kadar istemeyenler de var. Görüşmelerin yapılacağı süreçte Silvan saldırısı gerçekleşti. Ecevit Kılıç ‘Yeni Derin Devlet' diye bir kitap yazdı. Sabri Ok'un da içinde bulunduğu ve yine itirafçıların da olduğu bir günü anlatır. ‘Eski derin devlet vardı ve yeni derin devlet de vardı' diyor. Burada Gülen cemaatini kastediyor. Roboskî'den de bahsedilir. Roboskî'nin faillerinin bulunması noktasında halkımıza bir özeleştiri borcumuz var. Yerini ne kadar bulur bilmiyorum ama yeterince çabalayamadık."

Ataa ardından Hasan Cemal'in istemesi üzerine Roboskî katliamı üzerine kaleme aldığı yazıyı okudu. "Sabahları ölüm haberleriyle uyanmak bu ülkenin kaderi olmamalı" diyen Ata, Savaş karşıtlığına dikkat çekti.

Ata, "Hükümete yakın kaynaklar ve birçok kişi 2012 yaz aylarında yaşanan o süreci Türkiye'de o güne kadar yaşanmamış olarak değerlendiriyor. Oslo süreci başarısız olunca görülmemiş bir şey yaşandı ve faturasını biz ödedik. Kürt sorunu jeopolitik denklemi değiştirmiştir. Kürtler Temmuz 2012'de Rojava'da yaşadığı yerlerin yönetimini ele geçirdiler. Kantonlar var orada. Şengal'den Türkiye'ye göç süreci yaşandı. Ve ülkede mülteci kampları kuruldu. En büyük kamp da Nusaybin'de oluştu. Bunun yanı sıra Irak'ta da Newroz kampı vardı. Orayı görmeye gittiğimizde korkunç görüntülerle karşılaştık ardından ise bunları raporlaştırdık" dedi.

Gizli yürütülmesi gereken İmralı görüşmelerinin Yıldıray Oğur tarafından paylaşıldığını ifade eden Ata, "Biz henüz Ada'ya varmadan Yıldıray Oğur bizim adaya gittiğimizi yazdı. Böylece gizli kalması gereken görüşme kamuoyu tarafından öğrenildi. Sürecin yine kamuoyu bilgisi dahilinde gerçekleşmesi de önemli. Burada sürecin en anlamlı çalışması Akil İnsanlar Heyeti. Sonrasında çok şey yazılıp çizildi ama benim için çok anlamlı. Ülkenin 7 bölgesine gidildi. Yarına bir yol gösterme ve birikimi açısından önemliydi. Akil İnsanlar Heyetinin görev süresi önce bir ay ardından ise iki ay olarak düzenlendi. Bu süreçte tarafların güvensizliğini giderme aracı yürütüldü" dedi.

Çözüm sürecinin özgün bir diğer adımının parlamentoya sunulan ve 6151 sayılı "Terörün sonra erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin sağlanması" isimli yasa olduğunu söyleyen Ayla, "Yıllardır bir arada yaşayan iki halk olarak bu savaşın 40 yıllık süresi bile özgünlüğünü ortaya koyuyor. Hiçbir tasarlanmış barış modelini alıp kullanacak değiliz, bize özgün olacak. Bu yasa bu anlamda önemliydi. Dünyanın bütün coğrafyalarında süreçlerin başarısız olması durumunda taraflara hukuki sorumluluk doğmuştur ancak bu yasa bu sorumluluğu kaldırıyordu. Fezlekelerin hazırlanmasını engelliyordu bu yasa. Biz bugün faaliyetleri nedeniyle yargılanıyoruz da hükümet yargılanmayacak mı? Geçtiğimiz günlerde Meral Akşener sürece dair ‘İktidara gelirsem Erdoğan'ın, onların fezlekesini de ben hazırlayacağım' dedi. Bu yasa olduğu sürece fezleke hazırlanamaz" diye belirtti.

Sürecin ilk olumlu etkisinin akan kanın bir süreliğine durması olduğunu vurgulayan Ata, bu tespitin parlamento tutanaklarında da olduğunu ifade etti. Çözüm sürecini resmiyete taşıyan 6151 sayılı yasanın içeriklerine değinen Ata, "Çözüm süreci çok boyutlu bir süreçtir ve atılması gereken yeni adımlar atılabilir. Yeni düzenlemelerin çıkarılmasını zorunlu kılar. Çözüm süreci ilgili kurumlar tarafından yürütülmektedir. Sürece ilişkin yasal bir düzenleme yapılması gerekir. Bir hukuk devletinde çözüm süreci çerçevesinde kişinin ceza tehdidi amacı taşıması kabul edilemez. CHP ve MHP bu yasaya ciddi bir muhalefet ettiler ve saldırgan bir tutum sergilediler" dedi.

Çözüm süreci kapsamında Bakanlar Kurulu tarafından 2 Ekim 2014'te çıkardığı genelgeyi anımsatan Ata, "Bu tarih kaosun yaratıldığı süreçten 4 gün önce çıkarılıyor. 6-8 Ekim'den 4 gün önce. Bugün nasıl burada olmamız çözüm sürecinden bağımsız değilse, 6-8 Ekim de bağımsız değil. O dönem paramiliter güçler devreye girdi. Genelge hayata geçirilmedi. Genelge 2 Ekim'de çıktı ve 6 Ekim'de sokaklar karıştı. 1 Kasım 2014 Dünya Kobanê gününde AA'nın verilerine göre 14 bin insan Batman'da sokaktaydı. Her kentin Kobanê Şehitliği vardı. Ve tek bir insanın burnu kanamadı o mitingde. 6-8 Ekim'den sonra da çözüm süreci bitmedi. Diğer nedenlerle birleşince süreç bitti. Sorunun muhatabı olacak tüm kurumlar var. Yürütmenin tüm organları bu sürecin içinde olacak. Sağlanabilseydi müthiş bir organizasyondu. Genelgenin 5. maddesi kurullar arası izleme ve kurulacak kurulların organizasyonunu sağlanmasıdır. Bu kafa yorularak ortaya çıkan bir genelgedir. Bir sonraki çalışmasın yapılması beklenirken çatışma sürecinin yaşanması bu süreci bitirdi" şeklinde konuştu.

Meclis'te kurulan çözüm komisyonuna dikkat çeken Ata, bu komisyonda CHP ve MHP'nin yer almak istemediğini hatırlattı. Parlamento dışında çözüm yeri olmadığını ifade eden Ata,  şöyle devam etti: "CHP ve MHP dokunulmazlıkların kaldırılması noktasında AKP'nin yanında yer aldı. ‘Dokunulmazlıklar kaldırılsın' dedi ama komisyona üye bile göndermedi. Pratiğe bakarız biz. Yapılan yanlışlardan dönülerek ülkenin geleceğine dönülmesi gerekiyor. Anlaşmaya varılamayan nedenlerle süreç başarısızlıkla sona erdi. Dönüp geriye baktığımızda bir anlaşmazlık konusu olmaması gerekiyormuş. Biz 3 Ocak'ta başladığımızda Anayasa komisyonu çalışmalarını bitirmek üzereydi. Ardından Bakanlık tartışmaları süreci kilitledi ve çalışamaz hale getirdi. Bu süreçte tarafların üzerine düşen sorumluluğu yerine getirip getirmediği denetlenmedi. 2014'te daha önce görmediğimiz bir süreçle karşılaştık."

Bu sürecin bir de kadın boyutu olduğunun altını çizen Ata, "Biz adaya bizzat gidenler olarak 3 kadındık ama arkada birçok kadın var. Afet Hanım (MİT Müsteşar yardımcısı Afet Güneş) da hükümetten doğru süreçte yer alan kadınlardandı. Biz sızdırılan görüşme kayıtlarından anlıyoruz ki, kadınlar boyutuyla da devam eden bir süreç yoktur. Kadınların bu sürece katkı sunması engellenmiştir" dedi.

Müzakere sürecinin başarısızlığını konuşurken temel faktörleri de ele almak gerektiğine dikkat çeken Ata, çatışma sonrası barış döneminde tarafların güvenliğini sağlayacak ve bunu mümkün kılmanın barış inşasında ne kadar kritik bir rol oynadığını gördüklerini kaydetti. Daha sürecin başında Paris Katliamı'nın yaşandığını anımsatan Ata, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çözüm isteyenler vardır, istemeyenler vardır. Bunların tamamı yazılıp çizildi. Ben nasıl ki bu süreçte az çalıştım diyorsam devlet içindekiler de demek ki az çalışmış ki süreç başarısızlıkla sonuçlandı. Yine Gezi eylemlerinin vuku bulduğu süreçte de çözüm sürecine denk geliyor. Sayın Öcalan bizim başımıza bir şey geleceğini tahmin ediyordu. Nitekim Paris Katliamı yaşandı. 17-25 Aralık operasyonları da bu süreçte yapıldı. En ciddi kırılma 2013-2015 yılları arasında yaşandı. Çünkü ilk defa çözüme bu kadar yakındık. Hepimiz tam anlamıyla içeriğini, detaylarını bilmesek de bir sürecin yürüdüğünü biliyorduk. İktidarda kalma kaygısıyla halkın çıkarlarını elinizin tersiyle itersiniz. Bazen masalar bir bütün devrilir bazense kurulur. Süreci toplumsallaştırabilmiş olmalıydık. Biz kadınlar olarak bir komisyon kurduk. Ben Ardahan dosyasından bu nedenle yargılanıyorum. Çözüm sürecini koruyabilirdik ama bu zehirlenmeyi engelleyemedik. Öcalan'ın çağrısıyla İŞİD'in Kobanê'ye yönelik saldırılarının sona ermesiyle halk sokağa dökülmesiyle saldırı püskürtüldü."

2015 seçimlerinin ardından yapılan Batman mitingini hatırlatan Ata, mitingde herkesin bildiği bir Kürtçe ezgi seslendirdiğini ve görüntülerin de kayıtlarda olduğunu söyledi. Batman mitinginde seslendirdiği "Welatême Kurdistane" şarkısını duruşma salonunda da seslendiren Ata, "Ben hiçbir mitingimizde Türk bayrağının açıldığını görmedim. Ama 2015'te Batman mitinginde Türk bayrağı vardı. HDP bayrağı ve kesk u sor û zer de vardı ama Türk bayrağı vardı orada. Seçim sonrası yaptığımız mitingde örgütün bayrağı, Türk bayrağı, sarı yeşil kırmızılar vardı. Bu çok güzel bir görüntüydü. O güne kadar yaşamadığım bir şeydi bu. Beni çok duygulandıran bir şeydi. Ben şarkıyı söylerken sayın üye size döndü ve belki de müdahale etmenizi bekledi. Bundan korkmamanız gerekiyor. Savunmamda rastlayacaksınız bu tür şeylere" dedi.

Duruşma, verilen aranın ardından Ayla Akat Ata'nın savunmasıyla devam etti.

Avukat Maviş Aydın'ın polislerin silahlarını açık bir biçimde göstermesi nedeniyle gereğinin yapılması yönünde sunduğu dilekçeye yönelik ara karar oluşturan heyet, polislerin görevlerini yaptıklarını öne sürdü. Daha önce salonda fotoğraf çekildiğine yönelik tespitler yapıldığını aktaran mahkeme başkanı, emniyet görevlilerin de bu hususta fotoğraf ve video çeken kişileri tespit ederek mahkemeye bildirdiğini, görevlilerin salonda bulunan kişilere karşı herhangi bir hukuk dışı eylemde bulunmadığını ileri sürerek, talebi reddetti.

Ardından savunmasına devam eden Ata, Türkiye'nin darbeler tarihinin ve milliyetçi hareketin hakikat ve yüzleşmeye muhtaç olduğunun altını çizdi. Ata, hakikat ve yüzleşme komisyonunun kurulmasının önemine işaret ederek, kayıp yakınlarının, çocukları hapishanede olanların, çocuklarını yitirenlerin kendi derneklerini kurduğunu ifade etti. Ata, "Unutmayı da tercih edebilirsiniz, yüzleşmeyi de. Süreç, üzerinde baskı kurabilecek mekanizmalarından yoksundu. Bu mekanizmalar kurulsaydı çözüm süreci tarafları masada belki daha uzun kalacaktı. Kolaylaştırıcı, arabulucu aktörler sürecin içinde yoktu. Sadece Oslo sürecinde üçüncü göz olarak İngiltere vardı ama bu da tartışılan bir konuydu" diye aktardı.

Tutuklandığı gün sorgu hakiminin kendisine yönelik, "Ne kadar adil bir karar verdiğimi göreceksiniz" ifadelerini hatırlatan Ata, "Ardından 3 arkadaşımız tahliye edildi ve tutuklanan arkadaşlarımızın tutuk gerekçesi bile sunulmadı. Böyle bir sürecin tek inşacısı olarak görülüyoruz. Bugün yine öyle bir süreç başlasa akademisyeninden siyasetçisine yine çok sayıda insan sürecin içinde yer almak isteyecektir. Çünkü insanlar inanarak sürecin içinde yer aldı" dedi.

Yargılandığı kadın çalışmalarına dair değerlendirmelerde bulunan Ata, "İddianamemde Bir KJA bölümü var. TEM bürosunun hazırladığı fezleke konusu, virgülü-noktası değiştirilmeden iddianamede yer alıyor. İddianamemi savcı mı hazırladı, TEM mi" diye sordu.

Ataerkil sistemin tanımını yapan Ata, bu sistemin örgütlenmesinin ve uygulanmasının tarihsel ve kültürel farklılık gösterdiğini ifade etti. Ata, şöyle devam etti: "Aklın cinselliğinin ve doğurganlığının denetlendiği bir sistemdir. Esas olarak korunan erkek çıkarlarıdır. Tarihsel gelişme içinde eski Mezopotamya'da ortaya çıktığını gördüğümüz bu sistem, erkeklerin kadın bedenlerini denetleme adımları kurumsallaştırmıştır. Bu sistem toplumsal ekonomik ve cinsel ilişkileri dönüştürdü ve ön kabullerin oluşmasını sağladı. Kabullere göre, kadınlar ve erkekler doğasına göre farklıdır, erkekler güçlüdür bu yüzden devleti temsil edebilirler; kadınlar ise duygusal olduğu için güvenilmez ve siyasal açıdan yetersizdir. Erkekler dünyayı yorumlayabilir, düzene koyar; kadınlar çocuk doğurma yeteneği nedeniyle eve bağımlıdır."

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın "önce kadın özgürlüğü" ifadesinin kendisini çok etkilediğini belirten Ata, "Bir halk liderinin kadın özgürlük mücadelesini öncelemesi çok önemli. Benim vekaletini almam konusunda çok etkili olmuştur. Ardından ise kendisinin özgürlüğü için mücadele ettim" dedi.

Ata, bütün eşitsizliklerin temelinde kadın erkek eşitsizliğinin yattığını vurgu yaptı.

Yöresel kıyafet giydiği ilk yıllarda utandığını söyleyen Ata, "Ardından ise son yıllarda o kıyafeti giydiğimde kendimi ne kadar özgür hissettiğimi gördüm. Ben hiçbir kıyafetin içinde kendimi yöresel kıyafetin içinde hissettiğim kadar özgür hissetmedim" diye belirtti. HDP'nin, kadın hareketleri ve dünya kadın mücadelesi açısından önemli bir kazanım olduğunu ifade eden Ata, "HDP, Erkek egemenliğinin sürdüğü siyasette sadece kadınlardan oluşan bir grup kurdu. HDP Kadın Meclisini kurdu. HDP Kadın Meclisi, dünya kadın örgütlerine bir kazanımdır" ifadelerini kullandı.

Ata'nın savunmasının ardından ara kararını açıklayan mahkeme başkanı, Mehmet Polat, Cemal Yakışıklı, Hamza Yağız, Zafer Çavuşoğlu, Uğur Gezer, Rıdvan Yaksi ve Abdullah Aksar isimli müştekilerin dinlenmek üzere bulundukları cezaevinden SEGBİS ile hazır edilmelerine karar verdi. Mahkemenin daha önce verdiği ara kararı hatırlatan ve müşteki dinlenmesinin daha sonra yapılmasını isteyen avukat Kenan Maçoğlu'nun talebi heyet tarafından reddedildi.

USÜLE İTİRAZ 
Usule dair söz alan Avukat Ali Bozan, mahkemenin hata yaptığını belirtti. Sanık sorgusu devam ederken delil ikamesine geçildiğini aktaran Bozan, "Ayrıca Ayla Akat Ata, yorulduğu için savunmasına ara verdi. Şu anda da salondadır. Mazeretsiz duruşmaya gelmemesi gibi bir durum yok. CMK 206'ya göre bir karar verilmesini talep ediyoruz" dedi. Bozan, mahkemenin daha önce verdiği müşteki dinlenmesi öncesi, bunun bilgisinin paylaşılacağı yönündeki ara kararını hatırlatarak bu duruşmada müşteki dinlenilmesinden vazgeçilmesini talep etti.

Ardından ara kararını açıklayan heyet, "Daha önceki celselerde sanıklara savunma hakkı tanındığı ve savunma yapmadıkları takdirde müşteki ifadelerinin alınacağına dair ara kararlar kurulduğu, bugün ise Ayla Akat Ata'nın yorulduğunu beyan etmesiyle kalan süre içerisinde önceki ara karara istinaden müştekilerin dinlenmesine yönelik ara karar kurulduğu, bu kapsamda 20 dakikalık ara verildiği, müştekilerin hazır edilmesi sırasında da, bir saate yakın bir sürenin geçtiği nazara alınarak müştekilerin dinlenmesi ara kararından dönülmesi yönündeki talebin reddine karar verildi" şeklinde açıkladı.

Daha sonra Sesli ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile hazır bulunan müştekiler, dinlenmeye başlandı.

İlk olarak söz alan, Osmaniye T Tipi 2 No'lu Kapalı Hapishanesi'nde bulunan müşteki Mehmet Polat, şikayetçi olmadığını ve davaya katılma talebinin olmadığını belirtti. 

Diyarbakır D Tipi Hapishanesi'nde bulunan Cemal Yakışıklı, mahkemenin "olayla ilgili beyanını alabilir miyiz" sorusuna karşın "hangi olay" diye sorması dikkat çekti. Mahkemenin olayı hatırlatması üzerine ismi okunan isimlerin olay yerinde bulunmadığını belirten Yakışıklı, şikayetçi olmadığını aktardı.

Silivri 4 No'lu Hapishanesi'nde bulunan Zafer Çavuşoğlu da şikayetçi olmak istemediğini ve davaya katılma talebinin bulunmadığını söyledi.

Tarsus 1 No'lu Kapalı Hapishanesi'nde bulunan Uğur Gezer, göstericiler tarafından atılan taşlar nedeniyle o dönem davacı olduğunu fakat şimdi kimseden şikayetçi olmadığını ifade etti.

Midyat M Tipi Kapalı Hapishanesi'nde bulunan Rıdvan Yakşi ise mahkeme başkanının saydığı isimlerden hiçbirini tanımadığını, bu nedenle kimseden şikayetçi olmak istemediğini aktardı.

SAVCI SAVUNMALARDAN SIKILDI
Alınan müşteki ifadelerinin ardından mahkeme başkanı, siyasetçilerin savunmalarına yönelik savcılık tarafından yazılan dilekçeyi okuyarak dosyaya ekledi. Siyasetçiler Ayla Akat Ata ve Bülent Parmaksız'ın duruşmayı uzatmak amacıyla savunmalarında dosya kapsamı dışında güncel ve tarihi konulara yer verdiği belirtilen dilekçede savcılık, siyasetçilerin uyarılması konusunda talepte bulundu.

AV. EROL: İDDİA MAKAMI SAVUNMA STRATEJİMİZ HAKKINDA GÖRÜŞ BİLDİREMEZ
Savcılık talebi üzerine söz alan avukat Özgür Erol, "İddia makamı savunma stratejimiz hakkında görüş bildirme hakkına sahip değildir. Bu mütalaanın reddine karar verilmesini istiyoruz. Ayla Hanım hakkında iddianamede onlarca sayfa kadın hareketinde olması nedeniyle onlarca suçlama konusu yapılırken Ayla Hanım'ın burada neden kadın hareketinde olduğunu anlatması kimsenin zoruna gitmemelidir. Müdahale edilmesini mahkeme heyetinden talep etmemeli ve mahkeme heyeti bunu reddetmelidir" dedi.

ATA: AZ ÇALIŞMIŞIM
Ardından söz alan Ayla Akat Ata, iddianamede kadın mücadelesi hakkında yazılan tek bir kelime doğru olmadığını belirtti. Ata, "Ben bir kadın aktivistim. Ne kadar çalışma yapmışsam az yapmışım. Yürütme organı fezleke hazırlayacak, kalkıp karşıma iddianame diye sunacaksınız, bu gizli tanık beyanlarına, iddianameye göre beni üyelikten değil, yöneticilikten yargılamalısınız" diye konuştu.

'BENİ YARGILAYARAK TARİHE NOT DÜŞMEK İSTİYORSUNUZ BEN DE SAVUNMAMLA'
Dilekçede geçen ifadelere karşın mahkemenin uzamasını istemediğini ifade eden Ata, "En kısa zamanda karar verin, ne olacak ceza mı alacağız? Ben şu an 2015'ten bu yana tutuklu olan 5 tane belediye başkanıyla kalıyorum. Şartlı tahliyeleri geldi bu yıl ama pişman olmadıkları için tahliye edilmiyorlar. Ayla gider bir diğeri gelir, bu sistemin yine mağdurları olur. Ancak siz beni yargılarken tarihe not düşmek istiyorsanız, ben de savunmamla not düşmek istiyorum. Neden kadın mücadelesi içinde olduğumu anlatarak tarihe not düşmek istiyorum. Sadece bu dosya için yargılandığımız bütün dosyalarda neden siyaset yaptığımızı anlattık. Benim siyasi hayatımın tamamının ele alındığı bir dosya haline geldi. Ne yapalım, es mi geçelim? ‘Boynumuz kıldan ince' mi diyelim. Bu tutanaklar gelecekte okunacak. Bugün size yüz yıllar önce yargılanmış bir kadının tutanaklarını okudum. Bizimkiler de okunacak. Bu dosyanın uzamasına yönelik bir beklentim ve kararlılığım yoktur" ifadelerini kullandı.

"Ben siyasetçiyim, elbette konuşacağım" diyen Ata, "Savcı, savunma hakkıyla ilgili maddeleri sıraladı. Evet o maddelerin tamamı benim savunma yapma hakkımı koruyor. Neden Sayın Öcalan'ın özgürlüğünü talep ettiğimi, neden kadın mücadelesinde yer aldığımı anlatamayacaksam burada ne işim var? ‘Ben bu suçları işlemedim hadi bana eyvallah' mı diyeceğim. Her siyasetçi arkadaşım bugünden önce düşüncelerini ifade etmiş ve yargılanmış arkadaşlarımız bu kürsüye her çıktığında kendi siyasetlerinde anlam buluyor, siz bulmuyor olabilirsiniz" şeklinde konuştu.

MAHKEME SAVCININ TALEBİNİ KABUL ETTİ
Savcılık talebine ilişkin ara karar kuran mahkeme başkanı, savcının siyasetçilerin savunmalarının kısıtlanmasını istemediğini belirtti. Kararda, savunmaların atılı suç kapsamında olması gerektiğini aktaran başkan, bunun dışında kalacak açıklamaların savunma kapsamında değerlendirilemeyeceği göz önünde bulundurularak bundan sonraki yargılama sürecinde de atılı suçlarla ve dosyayla ilgili savunma yapılması ve beyanda bulunulması gerektiğini, bu kapsamın dışındaki savunma ve beyanlarla, tanınan hakların kötüye kullanılmaması gerektiğini belirterek yargılananların ihtarına karar verdi.

Duruşma 3 Mart Perşembe günü devam edecek.