22 Kasım 2024 Cuma

Askere gitme, reddet!

Sonuç olarak çatışmada ya da kışlada, TSK, üniformasını giydirdiği gençleri öldürüyor. Bu ölümden kurtulmanın yolu var elbette; askere gitmemek, reddetmek. Hala tanınmayan vicdani ret hakkının pratik örneklerini çoğaltarak mücadelenin bir parçası olmak.
Geçtiğimiz günlerde TSK’nın iki askeri, Dersim’de donarak yaşamını yitirdi. Askerlerin ölümüne dair bir fotoğraf da sosyal medyada yayınlandı. Söz konusu fotoğrafı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, adeti olduğu üzere yalanladı. Ancak ayan beyan ortada olan ölümü reddedemedi. Görevini yine yerine getirdi, bu kez ölümün toplumsal etkisini hafifletmeye çalıştı, açıklamasında tıbbi bir terim olan “hipotermi”yi kullandı; sanki iki askerin donarak ölümünü ortadan kaldırıyormuş gibi.
 
AKP Genel Başkanı Erdoğan da son açıklamasında iki askerin ölümü ile ilgili, binlerce askerin donarak yaşamını yitirdiği Sarıkamış’ı hatırlattı, ardından insan hayatını hiçe sayan sözlerinden birini daha söyledi: “Şehadetin içinde kurşunla şehadete yürümek de var, donarak şehadete yürümek de var.”
 
Söz konusu ölümün ardından çokça tepki geldi. Özellikle Kemalistlerden ve faşist siyasetçilerden ordu öncesinde “bağımsızmış” da sanki AKP döneminde “siyasallaşmış” gibi “ordunun siyasallaştığı”, “çift başlı” olduğu gibi son derece hedef saptıran bir tartışma gündeme geldi. Öncelikle şunun altını kalınca çizelim; TSK, her zaman siyasal bir kurumdu. Sadece on yılda bir gerçekleştirdiği faşist darbelerle değil, MGK ile siyasetin temel bir unsuruydu, adeta siyaseti belirleyen bir partiydi. AKP, biçim ve içerikte bazı değişikliklere gitti ancak TSK’nın temel misyonunu özenle korudu.
 
Şimdi asıl sorun şu: İki askerin donarak yaşamını yitirmesinin yanına faşist dinci DAİŞ çetelerinin yakarak öldürdüğü iki asker ile birlikte kışlalarda artık rutin hale gelen “şüpheli ölümleri” koyun. Tablo, “ordunun siyasallaştığı” tartışmasından çok daha başka bir şey söylüyor: TSK ve iktidar için kendi askerinin canının bile kıymet-i harbiyesi yoktur. Onlar, kendi askerlerinin ölümlerine “Vatanseverlik ve kahramanlık efsanesine” meze yapmak dışında, başka bir maneviyat yüklemezler. Eğer cenaze törenlerinde bir damla gözyaşı döküyorlarsa da yalandır.
 
DAİŞ tarafından yakılan iki askeri hatırlıyor musunuz?
 
 
2016 yılının 22 Aralık günü sosyal medyada bir görüntü yayınlandı. Söz konusu görüntüde 2 Türk askeri DAİŞ çeteleri tarafından yakılıyordu. Bu görüntü karşısında AKP/Saray iktidarı uzun süre sessizliğini korudu. Durum sessizlik ile geçiştirilemeyecek hale gelince bu kez devreye tehdit girdi. O zaman dönemin Başbakan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş, “Medyadaki bazı arkadaşlar da ayaklarını denk alsınlar. Uyduruk görüntülerle halkı galeyana sürükleyemezler” diyerek gazetecileri tehdit etti.
 
“Uyduruk” dedikleri görüntüdeki iki askerden birinin Sefer Taş olduğu ortaya çıktı. Ancak buna rağmen hükümet, askerlere ne olduğuna dair kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmadı. Askerlerden en az birinin öldüğü kesinlik kazandı. Çünkü TSK yetkilileri Taş’ın ailesine, “Oğlunuz için anıt dikilecek” diyerek, ölümü resmen kabul etmiş oldu. Vaat edilen o anıt dikildi mi, bilmiyorum. Bilinen şu ki; TSK’nın üniformasını giyen iki kişinin ölümüne dair tek bir sorumlu ortaya çıkartılmadı.
 
Türk devleti, askerine sahip çıkmadı. Çünkü o günlerde, faşist dinci DAİŞ çeteleri ile Rojava halklarına karşı kurdukları kanlı ittifakın gereği buydu.
 
Kürt halkına karşı yürütülen savaşta, isteyerek ya da zorunluluktan üniforma giymek zorunda kalan binlerce genç insan hayatını kaybetti. Kaybetmeye de devam edecek, çünkü AKP/Saray iktidarının savaş ısrarı, daha çok insanın canını alacak.
 
Sadece çatışma alanları değil, kışlalar, karakollar da mezarlık haline geldi. Son zamanlarda birbiri ardına “şüpheli asker ölümü” haberleri geliyor. Son 40 günde 4 asker, zorunlu askerlik yaptıkları birliklerde yaşamını yitirdi. Ekim ayı içinde İslahiye ve Ankara’da iki asker hayatını kaybetti. Askeri Şüpheli Ölümler ve Mağdurları Derneği’nin derlediği bilgilere göre; 1993-2015 yılları arasında 2 bin 221 asker şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Derneğin 2012 yılından bu yana tuttuğu verilere göre ise, 2012’de 69, 2013’te 59, 2014’te 43 ve 2015’te 31 “şüpheli asker ölümü” yaşandı. Üstelik bu rakamlar, ortaya çıkanlar. Bir de hiç gündeme gelmeyenler var.
 
Hemen hemen hepsi de “kaza kurşunu” ya da “intihar” olarak kayıtlara geçiyor. Ancak çok açık ki, ölen askerlerin büyük bir bölümünün Kürt ve muhalif kişiler olması -aralarında Ermeni askerler de var-cinayetlerin üzerindeki şüphe perdesini kaldırıyor.
 
Sonuç olarak çatışmada ya da kışlada, TSK, üniformasını giydirdiği gençleri öldürüyor. Bu ölümden kurtulmanın yolu var elbette; askere gitmemek, reddetmek. Hala tanınmayan vicdani ret hakkının pratik örneklerini çoğaltarak mücadelenin bir parçası olmak.