Arzu Demir yazdı: 'Köpekli işkence' neden geri döndü?
Darbe düzeninin askeri vesayetine son vermek iddiasıyla iktidara gelen AKP, 12 Eylül'den 40 yıl sonra, darbecilerin tüm yöntemlerini güncelleyerek uyguluyor. Köpekle işkence yöntemini güncelledi, hapishaneden halkın evine taşıdı.
Türk devletinin Kürt halkına karşı savaş politikasının merkezinde onur, kimlik ve hafızadan yoksun bırakma duruyor. Mezarlıklar başta olmak üzere halkın kutsal ve değerli bulduğu mekânlara yönelik saldırıdan kayyum darbesiyle el konulan belediyeler eliyle yeniden "Türkleştirme"ye, köpekle işkence yapmaya kadar planlı ve programlı bir politika devrede. Diyarbakır Valiliği'nin "köpek refleksi" sözüyle savunduğu işkence biçimi, bir refleksten öte rejimin bir politikası.
Bu sömürgeci saldırganlık, elbette Türk devletinin kuruluş kodlarında mevcut. Diyarbakır'da son bir ay içinde yaşanan iki köpekle işkence vakası, Kürt halkının 12 Eylül döneminde insanlık tarihinin en korkunç işkencelerinin yapıldığı Diyarbakır zindanından tanıdığı bir aşağılama yöntemi.
Faşist Esat Oktay Yıldıran yönetimindeki bu hapishanede tutsaklara yapılan sayısız işkence arasında Yıldıran'ın "Co" adını verdiği köpeğe "komutanım" demekten, köpek kulübesinde haftalarca tutulmaya kadar çeşitli işkenceler vardı.
Bu işkencelere, Kandıra F Tipi Hapishanesi'nde yaklaşık 4 yıldır rehin tutulan önceki dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak da tanık olmuştu. Bir röportajındaki anlatımı, işkencenin amacını özetliyordu: "Cezaevi Müdürü Binbaşı Esat Oktay Yıldıran vardı... Bir gün bizim kadınlar koğuşuna girdi... Herkes ayağa kalktı, ben kalkmadım... Sırf içeri girdiğinde ayağa kalkmadım diye, sırf bu gerekçeyle beni köpeği Co'nun kulübesine tıktırdı. Köpeğinin bile kalmak istemediği, pislik içinde, küçücük bir kulübeydi bu... Bir gün değil, iki gün değil, bir ay değil, iki ay değil, tam altı ay orada kaldım. Nefes almanın bile zor olduğu o kulübede bana her gün dayak attılar, her gün işkence yaptılar."
Kışanak, 1980 yılında tutuklandığında 18 yaşındaydı, 4,5 yıl rehin tutuldu. Bu işkenceye, Yıldıran koğuşa girdiğinde ayağa kalkmayarak faşizme karşı direndiği için uğramıştı. O'nu bir köpek kulübesine kapatarak, onurunu, ruhunu incitmek, kimliğini yok etmek istemişlerdi. Köpekli işkencenin hedefinde direnen, teslim olmayan bir kimlik vardı. O günden bugüne iradesi teslim alınamadığı için, 36 yıl sonra, 30 Ekim 2016 tarihinde Meclis Darbe Komisyonu'na tanık sıfatıyla verdiği ifadenin ardından döndüğü Diyarbakır'da gözaltına alınarak tutuklandı. 12 Eylül iktidarının Amed zindanından Saray'ın F tipi zindanına konuldu.
Darbe düzeninin askeri vesayetine son vermek iddiasıyla iktidara gelen AKP, 12 Eylül'den 40 yıl sonra, darbecilerin tüm yöntemlerini güncelleyerek uyguluyor. Köpekle işkence yöntemini güncelledi, hapishaneden halkın evine taşıdı. 3 Haziran'da Bağlar'daki ev baskınında Yılmaz ailesine, 26 Haziran'da HDP'li Sevil Rojbin Çetin'e yönelik işkencede köpekler özel olarak kullanıldı. Rojbin, yaşadığı işkenceyi avukatı aracılığıyla duyurdu. Hakaret, cinsiyetçi küfür, başına silah dayayarak tehdit etmek, darp gibi yöntemlerin yanı sıra köpekle maruz kaldığı işkenceyi şu şekilde anlattı: "İçeriye köpeklerle girdiler ve köpekleri üzerime saldılar. Biri üst bacağımdan diğeri de öbür bacağımdan tuttu. Bacağımı kurtarmaya çalıştım, beni duvara sıkıştırdı. (…) Köpekler neredeyse etimi koparıyordu, bir ayağımla vurduktan sonra köpekler çekildi."
Rojbin, bu baskın sırasında, faşist rejimin bir başka boyun eğdirme yöntemi olarak kullandığı cinsel işkence saldırısına da maruz kaldı. Yarı çıplak şekilde soyuldu, gözleri kapalıyken fotoğrafları çekildi. Bu fotoğrafların, HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş'ın konuyla ilgili basın toplantısında dikkat çektiği gibi, gelecek döneme ilişkin başka bir işkencenin aracı olacağını tahmin etmek zor değil.
Rojbin'e yönelik işkence, AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin'in Meclis'teki "Bu ülkede AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu" şeklindeki kadın düşmanı konuşması ile zamandaş oldu. O'nun bu konuşmasından iki gün sonra Kürt bir kadın, Zengin'in kölesi olduğu Saray'ın polislerinin işkencesine maruz kalıyordu.
Ancak Rojbin, Saray'ın planını bozdu. 3,5 saat boyunca kendi evinde maruz kaldığı bu işkenceyi hemen deşifre etti. O, uzun süredir Kürt siyasetinin öznelerinden biri. 31 Mart 2014 yerel seçimlerinde, Van Edremit'te belediye eşbaşkanı seçilmişti. İlçedeki özyönetim ilanı gerekçe gösterilerek, 2015 yılının Ağustos ayında önce tutuklandı, ardından belediye başkanlığı görevi İçişleri Bakanlığı genelgesi ile gasp edildi.
Rojbin'in sürdürdüğü politik mücadelesi de köpekli işkencenin hedefine dair verileri sunuyor. Bu işkencenin hedefinde iktidarın bir türlü teslim alamadığı Kürt halkının öncü iradesi duruyor. 20 Temmuz 2015 tarihinde Kobane'ye geçmek üzere geldikleri Suruç'ta 33 devrimcinin katledilmesiyle yeniden "başlayan" savaş döneminde, kitle katliamlarından suikastlara, gerilla cenazelerine işkence yapmaktan siyasi operasyonlara, kayyum darbesiyle tüm kazanımları yok etmekten eşbaşkanlık sistemini tasfiyeye uzanan bir zulüm politikasının her biçimi devreye sokuldu. Ancak faşist iktidar, asıl amacı olan biat ettirmeyi başaramadı.
Faşist şeflik rejiminin halka karşı kullandığı şiddetin dozajını artırmasının ve bu şiddetin onur, kimlik ve hafızadan yoksun bırakmaya dönük özel biçimler içermesinin nedeni de bu teslim alınamayan "cevher". Ezilenlerin içinde o devrimci öncü "öz" var olduğu sürece, zor ve zorlu dönemler, elbette bir gün aşılır. Geriye ise faşizmin karanlığı değil, direnen, teslim olmayan bir iradenin halklara güven ve cesaret veren aydınlığı kalır.