22 Kasım 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | İstanbul Sözleşmesi ve yeni döneme hazırlanmak

Faşist şeflik rejimi ile bir irade savaşına dönüşen İstanbul Sözleşmesi'ni koruma ve uygulatma mücadelesinde ilk muharebeyi kadınlar kazandı. Ancak şimdilik gasp politikasını dondurmuş gözüken iktidarın fırsat kolladığını hepimiz biliyoruz.

AKP iktidarı, İslamcı, faşist ve tekçi bir toplum inşası için her türlü saldırı politikasını uygulamaya koyuyor. Tahayyül ettiği toplumda, kadın, "eş ve anne" olarak makbul kadın olacak, çocuklar istenilen yaşta evlendirilerek, ömür boyu sürecek bir tecavüzün mağduru haline getirilecek, çocuk tecavüzcüleri "evlilik" yoluyla cezadan kurtularak aramızda dolaşacak. Kadın ve çocuk emeği, kapitalizmin ihtiyaç duyduğu her durumda evde ya da fabrikada en ağır sömürüye hazır hala getirilecek. Erdoğan "Türk milleti aile erkil bir toplum" derken, düşünü kurduğu "aile" tam olarak bu.

İstanbul Sözleşmesi'ne düşmanlıklarının nedeni de kurmak istedikleri toplumun çekirdeği olan "şef tipi aile" ile ilgili. Çünkü erkek şiddeti karşısında bir takım koruma güvencelerine İstanbul Sözleşmesi ile sahip olan kadınların, bu şiddete teslim olmayarak, mahkûm edildikleri "evlilik kurumu"nun dışına daha kolay çıkma kararı verebileceğini görüyorlar.

Faşist şeflik rejimi ile bir irade savaşına dönüşen İstanbul Sözleşmesi'ni koruma ve uygulatma mücadelesinde ilk muharebeyi kadınlar kazandı. Ancak şimdilik gasp politikasını dondurmuş gözüken iktidarın fırsat kolladığını hepimiz biliyoruz. Ya kadınların karşısına "yerli ve milli bir sözleşme" ile çıkacak ya da 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'da kimi değişikliklere giderek, kanunu kadük hale getirecek. Nasıl bir hamle yapacağını yakın bir zamanda göreceğiz.

Elbette kadın örgütleri bu süreci bekleyerek geçirmiyor. Örneğin her ayın 11'inde İstanbul Kadıköy'de katledilen kadınlar için adalet arayan Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, 2 Eylül'de bir kampanya başlatıyor.

25 Kasım'a kadar yaklaşık 3 ay sürecek kampanyanın amacı, "Bugüne kadar ki kadın özgürlük mücadelesinin deneyimlerinin gücüyle kadına yönelik erkek şiddeti konusunda örgütlü kadın gücünün açığa çıkarılması, İstanbul Sözleşmesi'nin ve 6284 sayılı yasanın anlatılması ve kavratılması" olarak belirlendi.

Kampanyanın bileşeni olan SKM'den alınan bilgiye göre, "Vazgeçme, diren, erkek şiddetine karşı örgütlen" şiarıyla örgütlenecek olan kampanya 3 aşamalı olarak planlanıyor. Birinci aşama; "Vazgeçmiyoruz" sloganı ile yürütülecek. İnisiyatif, "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz", "6284'ten vazgeçmiyoruz", "Haklarımızdan vazgeçmiyoruz", "Sokaklardan vazgeçmiyoruz" diyerek politik çalışmayı yürütecek. İkinci aşamanın sloganı; "Yürüyoruz", üçüncü aşamanın sloganı ise "Durduruyoruz" olacak.

Ev toplantılarından emekçi mahallelerinde ajitasyon çalışmalarına, duvar yazılamalarından kadınların katledildiği yerlerde eylemler yapmaya, sosyal medya kampanyalarından adalet zincirlerine kadar kitle çalışmasının çeşitli biçim ve araçları ile kadınlarla buluşma amaçlanıyor. Kampanya boyunca kadın ve yaşam örgütlenme komiteleri, yaşam ve adalet komisyonları kurarak, kent merkezlerinde yoğunlaşan mücadeleyi, mahallelere taşıma perspektifi de var.

Kampanyayı yürütecek olan sosyalist kadınlar, bir yandan kadın kazanımlarını korurken, diğer yandan da kadın özgürlük mücadelesini faşist şeflik rejiminden kurtulma mücadelesinin bir parçası haline getirme görüş açısına da hakim. Ezilenlerin Sosyalist Partisi de kampanyanın bir parçası olacak. Böylece, erkek şiddetine karşı mücadele, sadece kadın örgütlerinin gündemi olmaktan çıkartılacak.

Çok açık ki, kadın özgürlük mücadelesi, faşist şeflik rejimine geri adım attıran tek kuvvet. Birincisi; ne olursa olsun sokakları terk etmediler. İkincisi; çocuk tecavüzcüleri evlilik yoluyla hapisten kurtaran yasanın çıkartılmasına engel oldular, İstanbul Sözleşmesi'nde ise iktidarın planını bozdular. Ancak İstanbul Sözleşmesi muharebesinin de gösterdiği gibi, kadın hareketi, sadece kazanımları korumayı değil, faşist rejimle esaslı bir siyasi çarpışma için birleşik bir mücadele programı oluşturma ve öncü konumlanış alma görevi ile karşı karşıya. Bu da kadın özgürlük mücadelesinin dayandığı sınırları aşması gerektiğine işaret ediyor.

Kadınların kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi'nin uygulamadan kaldırılması girişimi, kadınların yasal kazanımları, uluslararası sözleşmelerle güvenceye alınmış olsa bile burjuva egemenliği koşulları altında gerçek bir güvenceden yoksun olduğunu gösterdi. Dolayısıyla kadın devrimi çizgisinde örgütlü mücadeleden başka kadınların başka bir güvencesi bulunmuyor.