GÜNCEL
AP seçim sonuçları
ABD, Rusya ve Çin ekseninde keskinleşen emperyalist rekabette AB belki de kendi iç zayıflıklarıyla belki de en kırılgan güç olarak yer alıyor. Ancak Almanya'nın öncülüğünde askeri ve ekonomik olarak ABD'den bağımsızlaşma hamleleri bir yandan AB'yi krize sokan politik kutuplaşma ortamına hizmet ederek AB'nin bu kırılganlığı artırıyor, bir yandan ise düzen içi reform yollarının tükendiğine dair toplumsal algıyı besliyor.
AB yasama organı Avrupa Parlamentosu'nun (AP) ülkelerin nüfuslarına göre dağılan 751 sandalyesinde 5 yıl boyunca yer alacak isimleri belirlemek üzere 23-26 Mayıs tarihleri arasında AB'nin 27 ülkesi ile birlikte Brexit kararı almasına rağmen süreci tamamlayamadığı için seçimlere katılmak zorunda kalan Birleşik Krallık'ta gerçekleştirilen AP seçimlerinin politik sonuçlarına ilk bakışta göze çarpan, beklenen değişimlerin yanı sıra toplumsal tepkilerin ve siyasi beklentilerin önceki AP seçimlerine göre daha net yansıdığını görüyoruz.
Seçimlerde en büyük çıkışı yapan Yeşiller grubu hemen hemen tüm ülkelerde oylarını artırırken özellikle 30 yaş altı seçmenler arasında en yüksek oy oranına sahip. İsveçli iklim aktivisti Greta'nın yarattığı dalgayı iyi değerlendiren Yeşiller, bu dönemde ekolojik krize dair net bir tutum almayan siyasi partilerin tarihsel olarak varlık zeminlerinin ortadan kalkmakta olduğuna işaret etmektedir. Yine bu sonuç, kapitalizmin kronikleşen krizi koşullarında toplumun sistem değişimi talebini en doğrudan bir şekilde ekolojik çözüm talebiyle dile getirdiğini göstermektedir.
Kaynak: BBC Türkçe1
Ülke ülke dikkat çeken sonuçlara baktığımızda Macaristan'da Orban'ın partisi Fidesz yüzde 52,3 alırken İtalya'da İçişleri bakanı faşist Salvini'nin Lig Partisi yüzde 34,3, Beş Yıldız Hareketi yüzde 17 ve sosyal demokrat DP yüzde 22,7 oy aldılar. Merkez sağ ve solun güçlendiği tek büyük AB ülkesi İspanya'da sosyal demokratlar yüzde 32, merkez sağdaki Halk Partisi yüzde 20, Ciudadanos (Vatandaşlar) yüzde 12, Podemos'un içinde yer aldığı ittifak yüzde 10 ve ırkçı Vox yüzde 6 oy aldılar. Yunanistan'da Syriza'nın yüzde 24, Yeni Demokrasi'nin yüzde 33 oy almasının ardından ise Çipras ülkede sonbahardaki seçimlerin erkene alınacağını duyurmuştu. Seçimlerin 7 Temmuz'da yapılacağı duyuruldu. Kıbrıs'ta Komünist Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL) yüzde 27,5 oy ile ikinci olurken seçilen vekillerden Niyazi Kızılyürek'in Kıbrıs sorunu konusunda önümüzdeki dönemde kilit bir rol oynaması bekleniyor.
Almanya'da ise SPD'nin oyu yüzde 27,1'den yüzde 15,8'e düşerken(2) CDU/CSU ve SPD'nin toplam oy oranı yüzde 57,2'den yüzde 44,7'ye düştü.(3) Alman Yeşiller ise oylarını neredeyse ikiye katlayarak yüzde 20,5 aldı. MLPD'nin AP adaylarından Lisa Gärtner, insanların çoğunun bu noktada acı bir hayal kırıklığı yaşayacağını, çünkü Yeşiller'in şirketlerin kârını çevre korumasının önüne koyduğunu ve bunun en son kömür "tavizi" verdiği Hambach ormanı direnişinde görüldüğünü söylüyor.
Aralarında diğer küçük partilerin de olduğu 14 partinin Almanya'dan AP'ye girmeye hak kazandığı bu seçimlere "Emperyalist AB'ye karşı isyan!" sloganıyla Enternasyonalist Liste/MLPD listesinden katılan MLPD ise, yaptığı genel değerlendirmede milyonların Avrupa çapında hükümetlerdeki sağcılaşma karşısında kendini tehdit altında hissettiğini ve bunun sonucunda da örneğin Almanya'da katılımın 2014'teki yüzde 29'dan yüzde 62'ye yükseldiğini belirtiyor. Ana akımda insani ilerici bir proje olarak yansıtılan AB'nin emperyalist karakterini gösterecek bilinç yükseltme çalışmalarının kendileri için acil bir görev olduğunu ve kitlelerin çıkarı temelinde AB'yi sorgulayıp eleştirerek insanların zaman zaman içine düştüğü AB'yi dayanışma, barış, kaynaşma ve enternasyonalizm gibi değerle özdeşleştirme yanlışı karşısında net bir tutum izlediklerini belirtiliyor. AfD'nin yüzde 11'lik oy oranının beklentilerin altında olsa da bazı yerellerde aldığı daha yüksek oy oranının antifaşist ve ırkçılık karşıtı mücadele yürütenler açısından ciddiye alınmak zorunda olduğunun altını çizen MLPD seçim değerlendirmesinde iki haftalık çalışma boyunca ülke çapında 90 miting düzenlediklerini ve 500'ün üzerinde yeni ilişki kazandıklarını, özellikle gençlik, göçmen ve mülteci kitleleri arasında görünürlülük kazandıklarını açıkladı. MLPD, Almanya çapında 25 partinin katıldığı 2014 seçimlerinde 18 bin 198 oyun biraz üzerinde bu kez 41 partinin arasında 18 bin 340 oy aldı.
Fransa'da ise Le Pen'in Ulusal Cephesi 22 sandalye (yüzde 23,3) ile birinci parti olurken Macron'un partisi Yürüyüş Hareketi (En Marche) 21 sandalye (yüzde 22,4) ile ikinci oldu. AP Yeşiller grubundan EELV 12 sandalye (yüzde 8,9) ile üçüncü olurken merkez sağ ve solun toplam sandalye sayısı 12'de kaldı. Yine ICOR üyesi Fransa'dan Lyon Komünist Birliği (UCL), AP seçimlerine dair değerlendirmesinde aşırı sağın tüm çabalarına karşın Sarı Yelekler hareketinin desteğini arkasına alamamasına dikkat çekti. Toplumsal öfkeyi kolayca arkalayacağını düşünen bu demagojinin alt sınıfların meşru taleplerine yanıt olmaktan ise açıkça uzak olduğunun görüldüğünü belirtti. Toplumun yarısının seçimlere katılmamasının halen toplumsal çıkarları savunun bir politik gücün ortaya çıkmadığının işareti olduğunu, istikrarsız bir görüntü çizen iki farklı "Sarı Yelekler" listesinin de bunun parçası olduğunu vurguladı. UCL ayrıca şehirli küçük burjuva kesimlerin liberal ve yeşil partilere dönüşünün aslında kriz öncesi dönemlerin normali olduğunu ve bununla aslında bu kesimlerin krizden çıkış için arayışlarının devam ettiğini gösterdiğini dile getirdi.
Birleşik Krallık, Brexit sürecine bir tepki olarak henüz kurulan, eski UKIP başkanı Nigel Farange'ın isminin öne çıktığı Brexit Partisi yüzde 31,7 ve liberal demokratlar yüzde 20,7 oyla ilk iki sırada yer aldılar.(4) Başbakanlıktan istifa eden May'in partisi Muhafazakar Parti yüzde 9,2, Corbyn ile biraz daha sola çeken İşçi Partisi ise yüzde 13,8 oy aldılar. Bu sonuçlarla birlikte özellikle 2008 krizi sonrası merkez partilerin toplumsal tabanlarının hızlı eriyişi trendi özellikle Almanya, Fransa ve İngiltere'de sürdü. AB'nin başını çeken üç ülke olarak AB'nin politik krizinin ve emperyalist kapitalizmin ekonomik krizin işçi sınıfı üzerinde en büyük yıkımı getirdiği ülkeler de bunlar oldu.
AP seçimlerine kıta çapında katılım oranı yüzde 50,95 oldu.(5) Katılım oranının önceki seçimlere göre çoğu yerde korunması ve bazı yerlerde artış göstermesi, son yıllarda büyük meşruiyet sorunu yaşayan burjuva siyaseti açısından merkez partilerin yaşadığı oy kaybına rağmen geçici bir nefes alma anlamına geliyor. Bu ekonomik ve politik kriz koşullarında AB egemenleri için zaman kazandırıcı ve bir anlamda AB karşıtı veya faşist partilerin beklenenden az güçlendiği mevcut durumda şimdilik tekinsiz bir güven oyu rolü oynayacak. Hem katılım oranın korunması hem de faşist partilerin beklenen yükselişi gösterememesi ve yine ekolojik krize karşı harekete geçilmesi talebiyle başlayan iklim hareketinin ağır basan sistem içi reform taleplerinin kitlesel destek buluşuyla birlikte emperyalist karakterine ve kendi iç hiyerarşisinden kaynaklı tüm eşitsizliklerine rağmen Avrupa halklarının AB'den halen umudunu kesmediğine, yükselen faşist hareketler karşısında başkaca halkçı alternatifler oluşmadığı koşullarda AB'yi halen ilerici bir proje olarak gördüğüne dair bir işaret olarak görülebilir. Elbette Fransa'da Sarı Yelekler hareketinden Macaristan'da Orban'a karşı ve Hırvatistan'da kadın düşmanı politikalara karşı gelişen AB çapındaki tüm halk hareketleri, eriyen toplumsal sınıfların alabildiğine genişlemesi sonucu aslında AB'ye yönelik bu beklentinin politik bir arayışa tekabül ettiğini göstermektedir. Müesses nizamın seçimlerle kazandığı zaman, emperyalist AB'nin iç çelişkilerini ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atılmadığı koşullarda kendi krizini derinleştirici bir rol de oynayabilir ve bunun olması daha muhtemeldir.
Seçimler sonucunda güç kaybeden muhafazakar partiler bloku ve faşist partilerin içinde yer aldığı bloka karşı sosyal demokratların liberal partiler ile yakınlaşması bekleniyor önümüzdeki dönemde. ABD, Rusya ve Çin ekseninde keskinleşen emperyalist rekabette AB belki de kendi iç zayıflıklarıyla belki de en kırılgan güç olarak yer alıyor. Ancak Almanya'nın öncülüğünde askeri ve ekonomik olarak ABD'den bağımsızlaşma hamleleri bir yandan AB'yi krize sokan politik kutuplaşma ortamına hizmet ederek AB'nin bu kırılganlığı artırıyor, bir yandan ise düzen içi reform yollarının tükendiğine dair toplumsal algıyı besliyor. Ekolojik krizden çıkış için insanların umut bağladığı Yeşiller grubunun bu nedenle bu dengeler içinde, temsil ettiği burjuva reformist çizginin doğal sonucu olarak bu süreçte yapısal tıkanıklar yaşayacağı açıktır. Yeşiller'in tarihsel süreci onların bulundukları reformist çizgiden daha halkçı ve hatta devrimci çizgiye gelmek için enerjilerinin olmadığını ve ideolojik olarak tamamen neoliberal kapitalist sisteme eklemlendiklerini göstermiştir. Avrupa halkları gerek ekolojik kriz, gerekse de göçmenlik konusunda bu tıkanma karşısında hızla daha radikal arayışlara girecektir. İşsizliğin artış gösterdiği ülkelerde Sarı Yelekler gibi halk hareketlerin yükselmesi ve ekoloji hareketleriyle birleşmesi beklenebilir yeni dönemde. Sonuçta AP seçimleri hızla sivrilen politik gündemlerin arasında tüm politik güçler için bir test ve durumlarıyla ilgili uyarıcı bir işlev görmüştür.
1 Tabloda aşırı sağ olarak gösterilen EFDD grubunda İngiltere'de henüz kurulan Brexit Partisi ile İtalya'dan Beş Yıldız hareketi bulunuyor. ECR ise bir dönem AKP'nin de üye olduğu muhafazakar partiler bloku. Seçimlerde kazanan olarak görülen liberal ALDE, yeşil EFA ve aşırı sağcı EFDD gruplarının ortak noktalarından biri ise Türkiye'nin AB üyeliğine itirazlarının olması.
2 Devrimci Parti ve Örgütlerin Enternasyonal Koordinasyonu (ICOR) üyesi MLPD'nin AP seçimlerindeki adaylarından MK üyesi Peter Weispfenning SPD'nin oy oranının derin ve uzun süreli açık bir parti krizine denk düştüğünü belirtiyor.
3 Almanya'nın sahip olduğu 96 sandalyeden CDU/CSU 5 sandalye kaybederek 29'unu, SPD 11 sandalye kaybederek 16'sını ve Yeşiller 9 sandalye kazanarak 21'ini aldı. AfD ise toplam 11 sandalye kazandı.
4 Bu iki parti Brexit konusunda zıt iki kutupta yer alıyorlar, ancak süreç konusunda başından beri net tavır alan partiler olarak kutuplaşmadan avantajlı çıkmayı başardılar. Yine de bu seçimlerde katılım yüzde 35,6'dan ancak yüzde 37'ye yükselmiş oldu.
5 AP seçimlerinde her ülke kendi kurallarını belirliyor. Örneğin bu nedenle oy kullanmanın zorunlu olduğu Belçika ve Lüksemburg'da bu seçimdeki en yüksek iki katılım oranı yüzde 89 ve yüzde 84 oluştu. İspanya'da yüzde 64,3, Avusturya'da yüzde 59, Almanya'da yüzde 61,5 ve Danimarka'da ise yüzde 66'lık katılım oranlarıyla yine artışlar yaşandı. Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve Hırvatistan'da ise katılım yüzde 30'un altındaydı.