Analar Kurultayı'ndan Cumartesi Meydanı?na hakikat direnişi!
AKP/Saray diktatörlüğü, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu eliyle, insanlığın yüz akı ve vicdanı Cumartesi annelerine dil uzattı. Önce polislerini, kayıp yakınları, insan hakları savunucuları, devrimciler ve sosyalistlerin üzerine saldı, ardından da yalanlara sarıldı. Gördük ki, sarıldıkları her bir yalan, korkuları kadar cehaletlerinin de ne kadar büyük olduğunu gösterdi.
Onların bu çürümüşlüğü ve çöküşü karşısında ise kayıp yakınlarının adalet mücadelesi dimdik duruyor. Aileler, 701. haftada Galatasaray’da buluşma çağrısı yaparken, Avrupa kentleri de destek eylemlerine hazır. Çok açık ki, kayıp yakınlarının Analar Kurultayı’ndan bugüne uzanan mücadelesi, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya emperyalist kapitalist devletlerin kaybetme saldırısına karşı ezilenlerin ortak direnişine dayanıyor ve “adaletin sağlanması” gibi evrensel bir düşün parçası oluyor.
1990'lı yıllar, Türk devletinin Kürt halkına karşı sömürgeci savaşımının en yoğun yaşandığı dönemdi. Köy boşaltmalar ve yakmalar, toplum kıyımlar, insanları asit kuyularında yok etmeler, tecavüzler, dışkı yedirmeler, infazlar devletin vatandaşına reva gördüğü muameleydi. Kürt halkına yönelik savaşın, Batı’daki sonuçlarından biri ise gözaltında kaybetmelerdi. O günlerde kayıp haberleri birbirini takip ediyordu, gözaltına alınan herkes için kaybedilmek "olağan" bir riskti. Hasan Ocak da, devletin muhaliflere yönelik yok etme politikasının bir parçası kapsamında özel olarak seçilmiş bir isimdi. Bir komünistti ve 21 Mart 1995 tarihinde gözaltına alındığında MLKP’nin yöneticilerinden biriydi. Gözaltına alınmasından kısa bir süre önce 12 Mart’ta kontrgerillanın Gazi Mahallesi'nde Alevilerin gittiği bir kahvehaneye yönelik saldırısıyla başlayan ayaklanmaya önderlik eden bir devrimciydi. Hasan Ocak ile aynı günlerde, daha sonra "Gazi provokatörü" olarak lanse edilen komünist Hasan Polat da gözaltına alındı.
SAĞ ALDINIZ, SAĞ İSTİYORUZ
O günlerde gözaltına alınan bir kişi için polisin "Bizde yok" demesi, kaybedilme riskine işaret ediyordu. Hasan Polat'ın gözaltına alındığı bir hafta kadar sonra kabul edildi, ancak Hasan Ocak için yapılan başvurular sonuçsuz kaldı.
Bunun üzerine Hasan Ocak'ın ailesi, yoldaşları, Demokratik Mücadele Platformu (DMP) ve Emekçi Kadınlar Birliği (EKB) "Sağ aldınız, sağ istiyoruz" sloganıyla bir kampanya sürecini başlattı. Hükümet ortağı olan CHP'yi harekete geçirmek için CHP binalarını işgal etmekten mitinglere katılmaya, medyanın sansürünü kırmak için televizyon binaları önündeki eylemlerden duruşma salonlarına, basın açıklamalarına, açlık grevlerine kadar her yerde çeşitli eylem biçimleri ile "Hasan Ocak'ı sağ aldınız, sağ istiyoruz" sesi yankılandı. Kent meydanlarından kafelere, kampüslerden işyerlerine, düğünlerden cenaze törenlerine kadar her yer Hasan Ocak için birer eylem alanıydı.
Devlet, bu sesi şiddet ile bastırmaya çalışırken, medya ise önce görmemeyi tercih etti. Anne Emine Ocak, dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral’a “10 gündür oğlumu arıyorum, oğlumu bulun” dediği için “mahkeme düzenini bozmak” suçlaması ile tutuklandı. Ancak, kararlı ve sürekli mücadele sonunda, Hasan Ocak'ın gözaltına alındığı hem medyanın hem de ülke gündeminin ilk sırasında yer aldı. İki ayı bulan bir mücadelenin sonunda Ocak’ın cenazesi Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu. Hasan Ocak, işkence ile öldürülmüştü ve devlet suçüstü yakalanmıştı. Ocak ailesi ve yoldaşlarının ısrarlı mücadelesi ile Kürt devrimci Rıdvan Karakoç’un da cenazesi bulunabildi.
KAYBEDENLERİN LİSTESİNİ İSTİYORUZ
Devletin gözaltında kaybetme saldırısına karşı mücadele bu kez başka bir aşamaya evrildi. “Kayıpları biliyoruz, kaybedenlerin listesini istiyoruz” sloganıyla yine ayları bulan biri mücadele süreci başladı. Kayıp yakınları, Galatasaray’daki oturma eylemlerinin ilkini, 27 Mayıs 1995 tarihinde gerçekleştirdi. Ertesi gün ise EKB, “Analar Kurultayı” ile kayıp annelerini bir araya getirdi.
Kurultayın örgütlenme sürecinde EKB’liler, birçok kentte kayıp yakınlarına, faili meçhul cinayetlerde yakınlarını yitiren ailelere, asker ve gerilla annelerine ulaştı. Analar Kurultayı, İstanbul Valiliği tarafından yasaklandı. Ancak EKB’liler, yasak karşısında geri adım atmadı, kurultayı aynı gün Okmeydanı’ndaki Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde toplamayı başardı. Polisin ablukası altında gerçekleşen kurultayda açığa çıkan kadın iradesi ve cesareti, bugünlere taşınan Cumartesi Meydanı’nın da mayası oldu.
Bir yandan Galatasaray Meydanı, kayıplara karşı mücadelenin bir simgesi olarak öne çıkarken, mücadele 17-19 Mayıs 1996 tarihinde İstanbul’da toplanan 1. Gözaltında Kayıplar Kurultayı ile uluslararası bir nitelik kazandı. Kurultayın sonunda, “Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Komite-ICAD” kurulurken, 17-31 Mayıs tarihleri “Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası” olarak ilan edildi. ICAD, Türkiye ve Kürdistan’daki kayıplar mücadelesini Kolombiya’dan Sri Lanka’ya kayıp yakınlarının direnişi ile birleştirmenin aracı oldu. 1997’de Kolombiya-Bogota, 1999’da Filipinler-Manila, 2002’de Almanya-Nürnberg, 2006’da Diyarbakır ve 2010’da İngiltere-Londra’da gözaltında kayıplara karşı uluslararası kurultaylar düzenlendi.
Cumartesi eylemi ise 170. haftasından itibaren polis saldırısı ile karşılaşmaya başladı. Polis şiddeti, yedi ay boyunca sürdü. Her hafta Cumartesi günü, polisin kayıp yakınlarını, insan hakları savunucularını gözaltına alması, şiddet uygulaması hayatın bir rutini haline geldi. 13 Mart 1999 tarihinde aileler ve insan hakları savunucuları eyleme belli bir süre ara verdiklerini açıkladı. Ancak, 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası’nda eylemler devam ettirildi. 10 yıllık aradan sonra 31 Ocak 2009 tarihinde Cumartesi oturma eylemleri yeniden başladı ve 701. haftasına ulaştı.
Bugün eylemlere saldırı talimatını veren Saray’ın İçişleri Bakanı Soylu, Hasan Ocak gözaltına alındığında iktidar ortağı olan DYP’nin Gaziosmanpaşa İlçe Teşkilatı yönetim kurulu üyesiydi. Aynı yılın Temmuz ayında ilçe başkanı oldu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’ydi. Bugün zaman zaman boy gösteren Mehmet Ağar ise Emniyet Genel Müdürü’ydü.
Devletin kaybetme politikasının önüne set çeken kayıp yakınlarının mücadelesinin bir başka kazanımı ise, toplumun hafızasını diri tutmak oldu. Cumartesi Meydanı’nda sessizlikleri ile koca bir çığlık olan kayıp yakınları, hakikat ve yüzleşme çağrısıdır. Herkes biliyor ki, Cumartesi anneleri, her Cumartesi günü saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nı mesken tuttuğu sürece, devletin kaybettiği insanlar, arşivde birer sayı ve ailelerin hafızasında birer anı olmaktan çıkarak, bu toprakların bir hakikati olarak karşımızda duracak ve adalet mücadelesinde yaşayacaklar.