'Zafer'in öyküsü Türkiye işçi sınıfının öyküsüdür'
2014'te Çapa'da iş cinayetinde katledilen taşeron işçi Zafer Açıkgözoğlu, ölümünün 10. yıl dönümünde anıldı. Bu iş cinayetinin Türkiye'deki emek rejiminin bir özeti olduğunu söyleyen Dr. Coşkun Canıvar, "Zafer'in öyküsü, öyle bireysel bir hastanede yaşanmış bir öykü değildir. Zafer'in öyküsü, Türkiye işçi sınıfının öyküsüdür" dedi.
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 2014 yılında patlayan lağım suyunu temizlemek için görevi olmadığı halde, zorla, hiçbir işçi sağlığı ve iş güvenliği (İSİG) önlemi alınmadan kanalizasyona indirilen ve kaptığı enfeksiyon nedeniyle karaciğer yetmezliğine yakalanan taşeron işçi Zafer Açıkgözoğlu'nun iş cinayetinde katledilmesinin üzerinden 10 yıl geçti.
İSİG Meclisi, İstanbul Tabip Odası ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İstanbul Şubeleri, Açıkgözoğlu'nu anmak için Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Monoblok önünde yan yana geldi. "İş cinayeti sonucu kaybettiğimiz Zafer Açıkgözoğlu'nu unutmadık, unutturmayacağız" pankartı açılan anmaya, Açıkgözoğlu'nun ailesi, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi ve çok sayıda sendika, demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı.
CANIVAR: O GÜNDEN BUGÜNE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Dr. Coşkun Canıvar, Zafer Açıkgözoğlu cinayetinin sağlık emek rejiminde sağlık çalışanlarının karşı karşıya olduğu riskleri, işçi sağlığı önlemlerinin ne kadar hayati olduğunu anlatan çok çarpıcı ve acı bir örnek olduğunu söyledi.
O günden bugüne sağlık emek rejiminde değişen hiçbir şey olmadığını vurgulayan Canıvar, Açıkgözoğlu'nun işe giriş muayenesi yapılsaydı, karşı karşıya olduğu riskleri öğrenebileceği nitelikli bir İSİG eğitimi alsaydı, iş tanımı dışında bir iş yapmak zorunda bırakılmasaydı, iş güvencesi olsaydı bu cinayetin yaşanmayabileceğini ifade etti.
ÇAPA'DA 3 YIL İÇERİSİNDE 2. İŞ CİNAYETİYDİ
Zafer Açıkgözoğlu'nu ölüme götürenin işçi sağlığı önlemlerinin ihmal edilmesi, kağıt üstünde, göstermelik yapılması olduğunu vurgulayan Canıvar, Açıkgözoğlu cinayetinden kısa bir süre önce de yine Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Serkan Borucu'nun yüksekten düşerek iş cinayetiyle katledildiğini ve üniversitede 3 yıl içinde 2 iş cinayeti yaşandığını hatırlattı.
'KENDİMİZİ KORUMANIN YOLU DİRENMEK'
"Yasaların, yönetmeliklerin kağıt üzerinde kaldığı, idareciler, patronlar bunu göstermelik olarak uyguladığı müddetçe bizi iş cinayetlerinden, iş kazalarından, meslek hastalıklarından koruyacak hiçbir şey yok. Kendimizi korumamızın yolu çalışırken, gündelik işimizi yaparken karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri bilmek ve ona müdahale etmek, ona karşı direnmek" diyen Canıvar, Çapa'daki sağlık emekçilerinin bu iş cinayetine hızlı bir refleks vererek Çapa İşçi Sağlığı Meclisi'ni kurduğuna dikkat çekti.
'BU OLAY TÜRKİYE'DEKİ EMEK REJİMİNİN BİR ÖZETİ'
"Mevcut sağlıkta dönüşüm programının sonucu olarak çalışma rejimiyle her gün şiddete birçok arkadaşımızı kurban veriyoruz. Her gün yoğun çalışma temposunun yarattığı birçok psikososyal riskle karşı karşıyayız, kimyasal, fiziksel, biyolojik risklerle karşı karşıyayız. Meslek hastalıklarında, iş cinayetlerinde arkadaşlarımızı kaybetmeye devam ediyoruz. Bu olay aslında Türkiye'deki emek rejiminin bir özeti. Güvencesiz çalıştırmayı adeta kural haline dönüştürmüş, sendikasızlaştırmayı, mevcut sendikaları bürokratik mekanizmalarla işçilerin kendi mücadelelerini kurabilecekleri mekanizmalar olmaktan çıkartan bu yaklaşım bu cinayetlerin en önemli sebebi" diyen Canıvar, işçilerin kendi denetimlerine, çalışma yaşamına müdahalelerine hiçbir tahammül göstermeyen rejimin bu iş cinayetlerinin sebebi olduğunu söyledi.
"O nedenle Zafer'in öyküsü, öyle bireysel bir hastanede yaşanmış bir öykü değildir. Zafer'in öyküsü, Türkiye işçi sınıfının öyküsüdür. Her yıl madenlerde göçük altında onlarca, yüzlerce kaybettiğimiz maden işçisinin öyküsüdür. Her gün römorkların altında ezilerek can veren mevsimlik tarım işçilerinin öyküsüdür. Çocuk işçilerin öyküsüdür" diyen Canıvar, her yıl en az 2 bin iş cinayeti yaşandığında, meslek hastalıkları ve bağlı ölümlerin verisine dahi ulaşamadıklarına dikkat çekti. Canıvar, buna karşı mücadelenin de işçi sınıfının kendi elleriyle olacağını vurguladı.
DENİZ: SADECE TAŞERON FİRMA YETKİLİSİ YARGILANDI
Dava avukatlarından Onur Deniz, Açıkgözoğlu cinayetinin göz göre göre geldiğini söyledi. "Öfkeliyiz, çünkü aradan 10 yıl geçti fakat hukuki anlamda neredeyse bir arpa boyu yol alamadık" diyen Deniz, başlangıçta yapılan suç duyurusu sonrası sadece taşeron firma yetkilisinin yargılandığını söyledi.
Taşeron firma patronu dışındaki sorumluların yargılanması taleplerinin her aşamada reddedildiğini aktaran Deniz, "Taşeron şirketin patronu yargılandı ve hapis cezasına çarptırıldı. O ceza da 12 bin 100 lira paraya çevrildi ve 12 taksitle ödetilmesine karar verildi. Başka da bir kusurlu bulunmadı" dedi. Deniz, yaşanan olayın iş kazası olup olmadığının tespiti için açılan davada ise 10 yıldır hukuki sürecin devam ettiğine dikkat çekti.
AÇIKGÖZOĞLU: BENİM OĞLUMUN DEĞERİ 12 BİN LİRA MI?
Zafer Açıkgözoğlu'nun babası Abdullah Açıkgözoğlu, "Ben bir acı yaşadım, çok büyük bir acı. Kurban gitti benim oğlum. Hiç görevi olmayan yere koydular. Benim oğlum akşam geldiğinde ayaklarının üstü yara içindeydi. Adalet sağlanmadı. 12 bin lira para, 29 yaşındaki bir gencin değeri bu kadar mı? Adalet yerini bulsun. Ben bu davadan hiç vazgeçmeyeceğim" ifadelerini kullandı.
EROL: ZAFER'İN ANISINI YAŞATMAYA DEVAM EDECEĞİZ
SES adına söz alan Aydın Erol, Zafer Açıkgözoğlu'nu asla unutmayacaklarını vurgulayarak, iş cinayetlerine dair "bu işin fıtratında var" anlayışı yerleştirilmek istendiğini, buna karşı mücadele edenlerin ise hedef alındığını söylendi.
İktidarın her daim sermayenin yanında olduğunu vurgulayan Erol, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nin durumuna dikkat çekerek, "Burada sağlık hizmeti üretiliyor. Burayı denetleyecek İSİG kurulları toplanmıyor. Şantiye haline geldiğini gözlerimizle görebiliyoruz ama kendi yandaş sendikalarıyla bu süreci örgütlüyorlar" dedi.
Açıkgözoğlu cinayetinde yargılanması gerekenlerin yargılanmadığını dile getiren Erol, ceza alması gereken insanların görev başında, hukukun güçlünün yanında olduğunu söyledi ve "Zafer'in anısını yaşatmaya devam edeceğiz" dedi.
ORUÇ: TAŞERON SİSTEMİNİ TÜM ÇIPLAKLIĞIYLA ÖNÜMÜZE SERMİŞTİ
İstanbul Tabip Odası Sekreteri Ertuğrul Oruç, "Zafer'in ölümü taşeron sisteminin neler getirdiğini tüm çıplaklığıyla bizim önümüze sermişti" dedi. Taşeron sisteminin AKP'nin Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın bir ürünü olduğunu vurgulayan Oruç, bu sayede sağlık emekçilerinin örgütsüzleştirilmek ve güvencesizleştirilmek istendiğine dikkat çekti.
Konuşmaların ardından Açıkgözoğlu'nun temizlemeye zorlandığı kanalizasyonun bulunduğu noktaya çiçekler bırakıldı.
Anma boyunca, "Zafer'i unutma, unutturma", "Zafer için adalet istiyoruz" sloganları atıldı.