Yunanistan'da yangınlarla birlikte mülteci düşmanlığı da yayılıyor
Yunanistan'da temmuz ayından bu yana süren yangınlar giderek yayılırken, yangınların sebebinin mülteciler olduğu iftirası ve bu iftiraya dayanarak başlatılan "mülteci avı" giderek derinleşiyor.
Türkiye ve Yunanistan'da günlerdir süren yangınlar birbirine "düşman" iki ülkenin birbirine benzer politikalarını gözler önüne serdi. Faşist politikalarla hareket eden iki ülke, mülteci düşmanlığını kışkırtırken, yandaş medya da bu politikaların işbirlikçisi olarak görev aldı. Hem Türkiye'de hem Yunanistan'da hükumet ve medyanın mülteci düşmanlığındaki kirli işbirliği, halkın belli kesimlerinin mültecileri sosyal, ekonomik, iklimsel krizin müsebbibi görerek saldırmasına, saldırı anlarını ise sosyal medyada yarışırcasına paylaşmasına yol açıyor.
Yunanistan'da 17 Temmuz'da iklim krizi ve sıcaklık dalgaları sonucu başlayan ve giderek ülkenin birçok farklı noktasına yayılan yangınlar devam ediyor. Şu ana kadar 80'i aşkın yangın çıktı, 20 bini aşkın insan bölgeden tahliye edildi, 70 bin hektardan fazla alan yandı. Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi'ne (EFFIS) göre bu yangın dalgası 2000'den bu yana Avrupa'da kayıt edilen en büyük yangın.
Yangından en çok etkilenen bölgeler Dedeağaç, Dadia, Rodop, Fili, Viotia ve Eğriboz Adası. Yangınlar sonucu can kaybı en az 28 olurken, birkaç gün önce Dedeağaç'ta mülteciler olduğu öngörülen 26 kişinin yanmış bedeni bulundu.
26 cenazenin bulunmasının ardından Yunanistan devletine bağlı Yunan Radyo Televizyonu (ERT) sunucusu Alexandra Douvara'nın yangınlardan bahsederken "Tek sevindirici şey, insan canı için yas tutmadık, Dadia ormanında yaşamını kaybeden 18 zavallı kişi dışında" demesi büyük bir tartışmaya sebep oldu.
Yunanistan halkları, mültecilerin ölümü sonrası hükümetin göçmen düşmanlığını, yangına dair gerekli önlemlerin alınmamasını, insanların ölüme terk edilmesini protesto etmek için sokaklara dökülürken, ana akım medya cenazesi bulunan göçmenlerin ülkeye yasa dışı yollarla girdiklerini ifade ederek katledilmelerini meşrulaştırmaya çalıştı, mültecilerin ölümünde hükumetin sorumluluğu olmadığını açıklama yarışına girişti.
Yunanistan'da faşist Miçotakis hükümetinin mülteci düşmanı politikaları sonucu kara ya da deniz yoluyla Yunanistan'a geçmeye çalışan en az yüzlerce mülteci hayatını kaybetti. Son olarak 14 Haziran'da Yunan sınır güvenlik ekipleri tarafından geri itilen bir teknede en az 500 mültecinin katledilmesi, kamuoyunda büyük tepki topladı. Yunanistan'ın göçmen düşmanı politikaları sonucu her hafta çok sayıda mülteci geri itilerek kaderine terk ediliyor, işkence görüyor ve gözaltına alınıyor. Öte yandan faşist Yunan hükumeti katledilen mültecilerin yangınların sebebi olduğuna yönelik yalanlarla halkı kandırmaya çalışıyor. Türk devletinin özel olarak mültecileri gönderdiğini, başta adalar olmak üzere geçtiği yerleri yaktığını, amaçlarının ülkeyi Müslümanlaştırmak ele geçirmek istediğini öne sürüyor. İddiaların ardından Yunan polis ve askeri de hükumetin sorumluluğu üzerinden atmak ve mültecilere suçlamaya dayalı gösterisini desteklemek adına talimatla sınır bölgelerinde devriye sıklığını arttırdı.
Faşist Yunan milletvekili Paraschos Christou Papadakis'in Evros'taki yangınları mültecilerin başlattığını iddia ederek, bölgedeki mültecileri hedef göstermesi sonrası çok sayıda faşist Evros'ta "mülteci avına" çıktı. Hükumet yetkililerinin yangınların yıldırımlar ve sıcaklık sonucu çıktığını belirtmesine rağmen, sosyal medyaya yansıyan pek çok farklı videoda, silahlı faşistlerin bölgede dolaşarak mültecileri zorla alıkoydukları görüldü. Görüntülere gelen pek çok yorumda ise pogrom çağrıları yer aldı. Yunanistan hükumetinin yangınla mücadeledeki yetersizlik ve isteksizliği, Yunan basını başta olmak üzere pek çok alanda faşistler tarafından körüklenen "yangınları mültecilerin çıkardığı" fikrinin güç kazanmasına ve yayılmasına neden oldu.
Sosyal medyaya yansıyan görüntülerin birinde silahlı bir grup faşistin 25 mülteciyi zorla kaçırarak yangınlara mültecilerin sebep olduğunu söylettiği görülüyor. Videonun altını ise mültecilere ölüm çağrıları dolduruyor. Bir başka videoda ise bir faşistin 13 mülteciyi "yakalamakla" övündüğü görülüyor.
Bu esnada Yunan televizyon kanallarında yayınlanan programlarda hükumet yanlısı gazeteciler tarafından konuşmacı avukat ve hükumet yetkililerine, "adaleti kendi ellerine almanın ne zaman doğru olduğu" soruları yöneltiliyor.
Videolarda yer alan çok sayıda faşistten 3'ü, göstermelik bir biçimde polis tarafından gözaltına alındı. Çok sayıda uluslararası demokratik kitle örgütü, faşist Yunanistan hükumetine, mülteci düşmanlığını ve mültecilere dönük şiddeti körükleyen bu söylemlere etkili mücadele çağrısı yaparak, mültecilerin başına gelenlerin hükumetin sorumluluğunda olduğunu belirtti.
Artan mülteci düşmanlığı sadece hedef göstermelerin değil başkaca yalan haberlerin de artmasına sebep oldu. Evros'ta yerel medya kuruluşları, mültecilerin bazı bölgelerde yerel halka ateş açtığını iddia edecek kadar ileri gitti, sonrasında bu iddiaların tamamı yalanlandı.
Yunanistan'da yaşananlar, Türkiye'de yaşananlarla da büyük bir benzerlik gösteriyor. 2021 yılında Türkiye'nin kıyı şeridinde çıkan geniş çaplı yangınlarda, gerekli tedbirleri almayan ve başladıktan sonra da söndürmek için gerekli eforu sarf etmeyen iktidar ve yandaş medya, yangınların "PKK'nin işi" olduğunu öne sürerek yangın bölgelerinde yaşayan Kürtlerin hedef gösterilmesine, ırkçı saldırılara uğramasına ve gözaltına alınmasına sebep olmuştu. Güncelde ise faşistler, tıpkı Yunanistan'da olduğu gibi Türkiye'de de hükumetin bir numaralı sorumlusu ekonomik kriz gibi halkı sefalete sürükleyen tüm politikalar için mültecileri işaret etmeye, pogrom çağrıları düzenlemeye devam ediyor. "Mülteci sorunu" Yunanistan ve Türkiye hükumetleri için sorumluluklarında olan tüm sorunları altına süpürebilecekleri ve toplumda kendilerine dönük tepkiyi yansıtabilecekleri bir dikkat dağıtıcı görevi görürken, sokak aralarında katledilen, sınır dışı edilmekten korktuğu için saklandıkları ormanda yanarak ölen, taciz ve tecavüze uğrayan, emek sömürüsünü en yoğun haliyle yaşayan, tüm toplumun üzerinde uzlaştığı gerçek bir kaynağı olmayan bir nefretin nesnesi haline gelenler yine mülteciler oluyor.
Meriç'in her iki yakasında bu hamaset siyasetine karşı enternasyonal dayanışmayı büyütmek, bu hamaseti teşhir ve mahkum etmekten başka bir yol yok gibi görünüyor.