Yiğit: Hapishanelerdeki tecrit ve hak ihlallerine karşı direnişi büyütelim
Tecride karşı yürüttükleri mücadeleye ilişkin ETHA'nın sorularını yanıtlayan ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ebru Yiğit, devletin Öcalan üzerinde derinleştirerek tüm hapishanelere yaygınlaştırdığı tecridi, politik özgürlük sorunu kapsamındaki mücadelenin bir parçası olarak gördüklerini söyledi. Tecridin, sokağa çıkanlar üzerinde tehdit olarak kullandığına dikkat çeken Yiğit, tecridi parçalamak için tutsakların açlık grevi direnişine güç verme, seslerine ses olma çağrısında bulundu. BMG'nin başlattığı "Ayağa kalk" kampanyasına güç verilmesi gerektiğini vurgulayan Yiğit, "Tecride karşı mücadele ile dayanışmacı değil direnişi yükselten bir hattan ilişkilenmeliyiz" dedi.
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 1999 yılında Türkiye'ye getirildikten sonra İmralı Hapishanesinde uygulanan tecrit, mutlaklaştırıldı. Öcalan ile üç yıldır ne ailesi, ne avukatları yüz yüze ya da telefonla görüşme gerçekleştiremedi. 2015 yılında İmralı Hapishanesine götürülen PKK tutsakları Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım da Öcalan'a uygulanan tecride maruz kalıyor. Tecrit İmralı Hapishanesi ile de sınırlı değil, tüm hapishanelerde farklı biçim ve düzeylerde uygulanan tecrit politikası, tek kişilik hücrelerin bulunduğu Y ve S tipi hapishanelerle derinleştiriliyor.
Öcalan'ın özgürlük, Kürt sorununda demokratik çözüm ve tecridin kaldırılması talepleriyle tutsakların 27 Kasım günü başlattığı açlık grevi ve tutsak yakınlarının 7 kentteki Adalet Nöbeti eylemleri sürüyor. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) de bu süreçte İstanbul, İzmir ve Dersim ve Adana'da açlık grevi ve Adalet Nöbeti eylemleri gerçekleştirdi. Samsun ve Rize'nin Fındıklı ilçelerinde de basın açıklamaları yaptı.
Tecride karşı dışarıda geliştirilen mücadelenin yeterli olup olmadığını, emekçi sol güçlerin kurduğu ilişkiyi ve ESP'nin tecride karşı mücadeleyi nasıl ele aldığını ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ebru Yiğit ile konuştuk.
Yiğit'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
FAŞİZMİ YENMEK İSTİYORSAK, HAPİSHANELERDEN BAŞLAMALIYIZ
İmralı'da başlayıp tüm hapishanelere yayılan tecrit işkencesine karşı özellikle tutsaklar uzun süredir mücadele yürütüyor. Öncelikle ESP tecride karşı mücadeleye nasıl ele alıyor?
Bu topraklarda hapishanelerdeki hak ihlalleri ve keyfi uygulamalar politik özgürlük sorununun temel bir parçası. Yok sayılan ezilen kadınların, gençlerin, Kürtlerin, Alevilerin, işçilerin; söz, eylem, örgütlenme hakkının önündeki en büyük engellerden biri. Dolayısıyla bugün rejimin tekçi yapısını ortadan kaldırmak, faşizmi yenmek istiyorsak politik özgürlük sorununun temel bir gündemi olan hapishanelerdeki hak ihlalleri ve ağır tecrit koşullarını değiştirmekle işe başlamalıyız.
Çünkü, bu ülkede demokratik haklarını kullanan, rejimin tekçi yapısına itiraz eden, AKP-MHP faşizminin halkları ve ezilenleri, işçileri yok sayan politikalarına karşı örgütlenme, eylem yapma hakkını kullanan herkes gözaltı ve tutuklama saldırısıyla tehdit ediliyor. Tutuklandığında da hapishanede ağır bir tecrit koşulunda yaşamak zorunda bırakılıyor. Ağır tecrit koşulları nedir diye baktığımızda; keyfi görüşçü yasakları, iletişim yasakları, mektup yasağı, tek kişilik hücrelerde tutulmak, infaz yakmalar, hasta tutsakların tedavi hakkının engellenmesi; F, S, Y tipi hapishanelerde mutlak tecrit biçiminde yaşanan bir sürü uygulamadan bahsedebiliriz. Bunların iki amacı var kuşkusuz rejim bakımından.
TECRİT POLİTİKASIYLA SOKAĞA ÇIKILMASI ENGELLENMEK İSTENİYOR
Birincisi yıllardır hapishanelerde biriken devrimci kadroların, devrimcilerin biriktirdiği niteliğin dışarıyla buluşmasını engellemek. Bir diğeri de yeni tutuklanan genç devrimcilerin hapishanede kendini üretmesini engellemek, dışarıyla iletişimini ve ilişkisini sınırlamak. Böylece ağır tecrit koşulları üzerinden bütün topluma, "eğer sokağa çıkarsanız, söz eylem örgütlenme hakkınızı kullanmaya kalkarsanız, geleceğiniz yer burası. Ve burada dışarıdakinden daha kötü koşullarda, faşizmin en ağır yüzünü göreceksiniz" mesajı vermeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, hapishanelerdeki tecrit koşulları sadece dört duvar arasında yaşayan özgür tutsakların sorunu değil. Tüm topluma yayılmak istenen korku, faşist karanlık politikanın bir sonucudur. O yüzden biz devrimci sosyalistler olarak, ESP olarak hapishanelerdeki hak ihlallerini, yaşanan keyfi uygulamaları, ağır tecrit koşullarını toplumun politik özgürlük sorununun bir parçası olarak görüyoruz ve böyle ele alıyoruz.
TECRİT SADECE TUTSAKLARIN SORUNU DEĞİL
Hapishanelerde yaşanan az önce saydığım tecrit koşulları kuşkusuz en ağır biçimde İmralı'da Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanıyor. Neredeyse üç yıldır yakınlarıyla, avukatlarıyla görüştürülmüyor. Bu da Öcalan üzerinden Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olan hem emekçi sola hem devrimci sosyalistlere ve Kürt halkına verilmiş faşist bir cevap. Bu ülkede tekçi rejime devam edileceğinin, Kürtlerin ulusal, yurttaşlık, demokratik siyaset hakkının yok sayılacağının mesajı. Dolayısıyla bu topraklarda Kürt sorununun emekçi çözümünden yana olan, faşist iktidarın sömürgeci politikalarına karşı çıkan herkesin tecrit gündemiyle ilişkilenmesi ve tecridi sadece dar bir tutsaklar sorununa indirgemeksizin faşizmin yıkılması, politik özgürlüğün kazanılması sorunu olarak görmesi ve bu temelde ilişkilenmesi gerekiyor.
DEĞİŞİK ZAMANLARDA TECRİDE KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELE YÜRÜTTÜK
Adalet Nöbetlerinde startını verdiğiniz üçer günlük açlık grevi eylemleri yaptı ESP. Peki bundan sonra süreci nasıl yürüteceksiniz?
Hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri, özellikle yeni çıkarılan ceza infaz düzenlemesiyle birlikte infaz yakmalar, infaz ertelemesi, görüş yasakları çok uzun zamandır bizim de gündemimizdeydi. Çünkü birçok yoldaşımız; sosyalistler, yurtseverler tutsak. Onlar bu sorunları yaşıyor. Değişik zamanlarda Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) gibi birleşik mücadelenin değişik unsurlarıyla, birleşik mücadele alanlarında hapishanelerdeki tecridi, hak ihlallerini ve keyfi uygulamaları gündemleştirmiştik.
DEVRİMCİ SOSYALİST OLMANIN SORUMLULUĞUYLA İLİŞKİLENDİK
Ancak Kürt özgürlük mücadelesi tutsaklarının hapishanelerde başlatmış olduğu açlık grevleri bizim bu gündemlerle daha özel ilişkilenmemizi ortaya çıkardı. Hapishanelerdeki açlık grevleriyle dayanışmak ve açlık grevi yapan tutsakların sesini topluma duyurmak gibi bir devrimci sorumlulukla hareket ettik. Bir diğeri de temel programatik görüşümüz olan politik özgürlük sorununun çözülmesi ve politik özgürlüğün kazanılması gündemiyle ilişkilenmekti. Sadece devrimci tutsakların açlık greviyle dayanışan değil aynı zamanda devrimci sosyalist olmanın sorumluluğu gereği bu sesi büyütmek, toplumun dikkatini hapishanelerde yaşanan tecride ve hak ihlallerine çekmek gibi bir rol biçmiştik kendimize.
YEREL SEÇİMDE TECRİT GÜNDEMİNİN KAYBOLMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ
Örgütlü olduğumuz illerde Samsun'dan İzmir'e, Adana'dan Ankara'ya, İstanbul ve başkaca kentlerde açlık grevinin sesinin duyurulması, dayanışmak ve aynı zamanda hapishanelerdeki tecrit politikasını toplumsal bir gündem olarak görünür kılmak gibi bir sorumlulukla hareket ettik. Bundan sonra da aynı sorumlulukla hareket edeceğiz. Biçiminin nasıl olacağı kuşkusuz gelişen siyasetle ilgili. Önümüzde bir yerel seçim var, yerel seçim gündemi içinde hapishaneler sorunu, tecrit politikasının kaybolmasına izin vermeksizin bu yaşanan hak ihlallerini ve ağır tecrit koşullarını gündemleştirmeye devam edeceğiz.
BMG'NİN KAMPANYASININ GELİŞTİRİLMESİ GEREK
ESP, dışında emekçi sol güçler, demokratik kitle örgütleri tecrit saldırısıyla nasıl ilişkilendi? Emekçi kamuoyuna bu konuda çağrınız nedir?
BMG'nin başlattığı "Ayağa kalk" kampanyası, emekçi sol hareketin tecrit politikası ve hapishanelerdeki hak ihlalleriyle hangi hattan ilişkilenmesine dair önemli bir örnek. Dolayısıyla bu hamlenin, siyasi sorumluluğun ve eylem hattının geliştirilmesi gerek.
Türkiye devrimci hareketi hapishanelerdeki tecrit politikasını asla sadece Kürtlerin ya da devrimci sosyalistlerin sorunu olarak görmemeli. Bunu TC rejiminin, tekçi politikasının ve politik özgürlük sorununun üstüne karabasan gibi çöken faşizmin niteliğinin bir sorunu olarak görmesi gerekiyor. Dolayısıyla dar kesimsel bir gündem yerine politik ve toplumsal bir sorun olarak ilişkilenmesi gerek. Dayanışmacı ilişki biçimi önemli ama yeterli değil. Devrimci hareket, emekçi sol güçler birleşik mücadele kanalları ve eylem biçimleri ile hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini, ağır tecrit koşullarını gündemleştirerek toplumun nefes almasının kanallarını açmalı. Toplumun üzerinde yaygınlaştırılmak istenen korku ve yılgınlık ruh halini değiştirecek bir gündem olarak bakmalı.
DİRENİŞ HATTINI BÜYÜTEN BİR İLİŞKİ KURALIM
O yüzden buradan bir kez daha demokratik, yurtsever, sosyalist güçleri, emekçi sol hareketi ve emekçi halkımızı hapishanelerdeki açlık grevini sahiplenmeye, sesi büyütmeye çağırıyoruz. Hapishanelerde yaşanan tecrit ve hak ihlallerine karşı eylemli, direniş hattını büyüten bir ilişki kurmaya davet ediyoruz.