22 Kasım 2024 Cuma

Yeniden inşa ihtiyacı

Hem HDP hem emekçi sol için CHP’yi ve türevlerini prensip olarak bütün birlik-cephe tartışmalarının dışında tutmak bir başlangıç noktası olmalıdır. Siyasal ve toplumsal özgürlük mücadelesinin birleşik yeniden inşası, bu kabulün ardından katılımcıların eşitler arası hukuku anlayışıyla yapılandırılabilir. 
 

Borç harç içindeki dört kardeş İstanbul’un ortasında siyanür içerek öldü. Aynı günlerde açlık ve işsizlik intiharları sürdü. İktidara bakarsanız bu ölümlerle yoksulluğun bağı yok. Çünkü açıkça “Yoksulluk yok” diyorlar.

Nicedir böyle. Hak arayana, özgürlük isteyene saldırmak serbest. İş ölülere kadar vardı. Yüzsüzlük veya bayağılık değil. Faşist körleşme bu. Katılaşarak sürecektir.

Ancak bunların “Barış Pınarı”nın iç politikaya iktidar lehine girdi sağlayacağı umulurken olması, AKP-MHP koalisyonunun dikiş tutmadığının delili.

Düşünsel ve duygusal ilkellik, dünyayı olduğu gibi ülke içini de komplolarla, vekalet savaşı safsatasıyla tasnif edip basit bir dost-düşman kamplaşması yaratmak. O, bütün araçlarla deneniyor. Ancak olayların karakteri, yoksulluğun kemikte hissedilmesi bu gibi zırvaları hiçleştirmektedir.

AKP-MHP koalisyonunun yaklaşımını tanıyoruz. Onur ve özgürlük isyanı olarak patlayan “Arap Baharı” başlarken iktidarın özendiği despotluklar da halkların mücadele ve arayışını bastırıp tekfir ediyordu. Ne olduğunu gördük.

Irak, Lübnan ve Şili’deki yeni isyan dalgası onur ve özgürlük arayışının sürdüğünü gösteriyor. Bunlar bitmeyecektir. Her ülkedeki somutluk farklı olabilir, özgün talepler ve sorunlarla yürüyebilir; ancak kaba bir indirgemeciliğe düşmeden, bütün bu isyanların “eskisi gibi yönetilmek istenmeme” ve “özgürlük” arayışında buluştuğu nettir.

Başka bir şey daha görüyoruz. Şili’deki “devlet refleksi”ndeki kontrgerillacı kesinlik ve işleyiş bize, “devlet” aygıtlarının “ayaklanmaları bastırma stratejisi”ne göre düzenlendiğini söylüyor. Şili tipik. Zira Pinochet’ye dönük lanetleme ve toplumsal telinin herhangi bir sonuç almadığını ortaya koyuyorsa şunu netlikle söyleyebiliriz: Mevcut faşist, faşizan, oligarşik, faşist diktatörlük, despotik veya kapitalist özel mülkiyeti daimi kılmaya dönük diğer siyasal biçimlerin yıkılmasına vardırılmayan mücadelelerin, sistem açısından bir biçimde asimile edilebilir olduğunu tekrar tekrar görüyoruz. Siyasal özgürlükler mücadelesinin sömürgeci faşizmin yıkılmasına vardırılmasıyla zafere ulaşılabileceğini söylerken bunu kastediyoruz. Mücadele sürecinin kendisi de çok anlamlı ve önemlidir; ancak bunun siyasal özgürlükleri temin edecek bir devrime varmaması halinde sonuç “elde var sıfır” olacaktır.

Nitekim, bu gibi arayışlar iktidarları korkutur ve sonuca varamazsa, politik İslamcı-ırkçı-milliyetçi rejimin kontrgerilla tarzına geçme kararı sonuca varamayan ama muhtemel sonu hissettiren durumla ilgilidir. Marks’ın “Ayaklanmayla oynanmaz” ifadesi tam da bu bağlamda yerine oturuyor.

Fraksiyoner faşizmin davranış çizgisi şu yanıyla öne çıkıyor: Kontrol edebileceği koşullarda olması durumunda, ona itiraz edenleri “terörle” ilişkilendirebilecek işaretler arıyor, dolaylı bağlantılar kuruyor ve hukuki imhaya yöneliyor. Hapislikten aç bırakmaya dek uzun bir liste; ancak esası adliyelerin-polis teşkilatının penceresine atmaktır.

Buna karşı konuluyor mu? Evet. Korku havası dağıldı. Toplumun önemli bir bölümü içinse örgütsüzlük ve otoriter despotluğun zalimliği şartlarında sessizlik tutumu sürüyor. Buna Kürdistan halkının kolektif haklarının iadesi ve eşitliği mücadelesiyle aktif/duygusal bağdan kaçınma ve hatta iktidarı da içine alan daha genel bir “devlet ideolojisi”yle bütünleşme tehlikesini de ekleyebiliriz.

Fraksiyoner faşizmin komünistlerin ve Kürdistan’ın siyasal özgürlük hareketinin ismini anarak ve sinir uçlarıyla oynayarak, onları politik strateji-taktik yol haritalarından alıkoyarak kendi istediği kulvara çekme, darlaştırma ve imha yoluyla “ebediyen bitirdik” havasıyla mücadelenin üzerini betonlama arayışlarıyla da ilgilidir.

Dolayısıyla her emekçi solun bütün bileşenlerine ulaşan bir ortaklığı yeni yüz binleri, milyonları kazanmaya odaklanan bir kitleselleşme atılımını kapsayan, ancak bunları da aşan bir toplumsal yeniden inşa stratejisini hayata geçirmek hayatidir. Ancak bu yol ile faşizmin kendi krizini öteleme ve aşma çabası kalıcı biçimde akamete uğratılabilir.

Sağ popülizmin bir türevine dönüşen mevcut faşist koalisyonun bir geleceği yok. Ancak en genel anlamda varoluş krizinde olan, konjonktürel bakımından milliyetçilik ve dinsellik üreterek varlığını sürdürmeye çalışan müesses nizamın oluşturduğu siyasal kurumlar da işlevsizleşiyor. Kendisini bütünsel yenilenme dinamiklerinden yoksun, bu özel mülkiyet düzeninin tarihsel sınırıdır ve sosyalizme açılacak geçiş devrimiyle aşılmak dışında bir yol imkansız.

Faşizmi yıkma, aşma arayışı bu menzilden bağımsız düşünülemez. Anın basıncı dünya ölçeğindeki ‘sağ popülizm’ ve yeni faşizmler yanıltıcı olmamalı. Devrimlerin ve hatta toplumsal mücadele taleplerinin antikapitalist yanları daha da belirginleşecektir.

Türkiye ve Kürdistan’daki özgürlük mücadelelerinin birleşik karakteri kadar CHP ve türevi olan ‘burjuva sol’ ile emekçi solun herhangi bir müşterek noktasının olması imkansızdır.

Emekçi sol için ihtiyaç, dinsellik-milliyetçilik basıncına maruz kalarak, bunun milliyetçilik şıkkı ile CHP/Kemalizm üzerinden siyasal flört değil özgürlüğü ezilenler cephesinde aramaktır.

Sadece bu da değil. Kitle seferberliğini unutmuş veya bundan vazgeçmiş, daralmış, belli sosyal tabanlara sıkışmış bir emekçi sol tablo ‘an’ın hakikatidir. Yeniden inşa süreci ile bu sorun giderilebilir.

Dahası var. Emekçi sol ile Kürdistan siyasal özgürlük mücadelesi arasında hem somut-kuvvetli bağlar yoktur hem yer yer karşılıklı sabit kanaatler, öngörüler mevcuttur. Konjonktür, önlem alınmaz ise ayrışmaların iki yönlü biçimde derinleşmesini mümkün hale getiriyor.

Buna HDP’nin yönsüz, CHP ile çıkış yolu arayan ve hayal kırıklığı yaşayan halleri, Kürdistan’daki özgürlük mücadelesinin ruhunu yakalayamayan siyasal orta sınıf refleksleri ve söz, eylem üretememe halleri de emekçi sol ile anlamlı, eşitler hukuku temelinde özgür bir buluşmayı güçleştiriyor. Emekçi soldaki kimi komplikasyonların HDP yönetiminin refleks ve tutumlarında da bulunduğunu hatırlatmak gerekiyor. Merkezi siyaset kanonunun dışına düşmesi, sadece rejimin saldırılarıyla değil, HDP’nin bu gibi handikabıyla da ilişkilidir.

Hem HDP hem emekçi sol için CHP’yi ve türevlerini prensip olarak bütün birlik-cephe tartışmalarının dışında tutmak bir başlangıç noktası olmalıdır. Siyasal ve toplumsal özgürlük mücadelesinin birleşik yeniden inşası, bu kabulün ardından katılımcıların eşitler arası hukuku anlayışıyla yapılandırılabilir.

Faşizmin yıkılması, antikapitalist detayları olan bir yeni yaşamın kurulması, Kürdistan’ın kendi geleceğini özgürce belirleme hakkını kullanması bir bölge devrimine yürümesi sanılandan daha kısa zamanda alınabilecek bir yoldur. Nesnel imkanlar fazlasıyla var. Şovenizmi kırmak, ezilenlerin özgürlük mücadelesini en geniş ve etkin biçimde örgütlemek iki hayati eksikliği gidermektir.