26 Kasım 2024 Salı

'Yarım saatlik görüşme tecridin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor'

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan ile yarım saat görüştüğü bilgisi veren avukat İbrahim Bilmez, "Sayın Öcalan'dan haber alınması önemlidir ama tecridin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor" dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde devam eden ağırlaştırılmış tecridi protesto amacıyla cezaevlerinde başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi devam ediyor. Tecride karşı ulusal ve uluslararası hukuk kurumları ise sessizliğini koruyor. 27 Temmuz 2011'den bugüne avukatların yaptığı tüm görüş başvuruları reddedilirken, ailenin 6 Ekim 2014 tarihinden bugüne kadar yaptığı görüş başvurularından sadece 11 Eylül 2016 ve 12 Ocak 2018 tarihinde olumlu yanıt verildi. Ailenin her iki görüşmesi de tecride karşı başlatılan açlık grevlerinden sonra gerçekleşti.
 
İMRALI'DA GÖRÜŞME 30 DAKİKA SÜRDÜ
 
Mezopotamya Ajansı'ndan Sadiye Eser ve Yasin Kobulan'a konuşan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarından İbrahim Bilmez, 11 Eylül 2016'dan bu yana İmralı'ya giden tek kişinin kardeşi Mehmet Öcalan olduğunu belirterek, son görüşmenin yarım saat çektiğini ve devlet yetkilileri tarafından izlendiğinin bilgisini verdi.
 
'MUTLAK TECRİDİ GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR'
 
Bilmez, Mehmet Öcalan'ın yaptığı görüşmeye dair, "Bu görüşme İmralı'daki mutlak tecridi gözler önüne seriyor" diye belirtti. Hem devletin hem de hükümetin İmralı'da hukuku hiçe saydığını ifade eden Bilmez, "Hukuk adeta yok sayılıyor. Devlet kendisi istediği zaman, fiili bir şekilde, kendi yasaları yokmuş gibi, AİHS yokmuş gibi ya da istediği zaman istediği şeyi yapıyor. Bu son görüşme bunu gösterdi" dedi. 
 
'DEVLET SAMİMİ DEĞİL'
 
8 Kasım'da Leyla Güven'in başlattığı ve diğer cezaevlerine yayılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemlerinin etkisi sonucu devletin bu adımı attığını belirten Bilmez, devletin ve hükümetin samimi olmadığını söyledi. Bilmez, şöyle devam etti: "Önümüzde yerel seçim süreci var. Yerel seçim süreci öncesi böyle bir hareketlenmenin kendi lehine olabileceğini düşünmüş olabilir hükümet. Bunun kendi içinde handikapları da var. Hükümetin artık bir siyasi ortağı var. O siyasi ortağı varken bir çözüm süreci ya da diyalog süreci başlatabilme ihtimali çok düşük. Şunu söylemek gerekebilir; Hükümet, devlet, bununla böyle bir ihtimalin kuşkusunu yaratmayı amaçlayabilir Kürt seçmende, Kürt kamuoyunda. Bu seçim öncesi bir hamle olarak düşünülebilir. Bu ülkede hukuk olsaydı Mehmet Öcalan her hafta başvuru yapıyor aile bireyi olarak, ama götürülmüyor. Avukatları olarak biz her hafta başvuru yapıyoruz ama götürülmüyoruz. Dolayısıyla devletin bu adımı samimi olmadan, siyasi bir şekilde atmıştır."
 
'TECRİDDEN ÖTE BİR DURUM VAR'
 
Yapılan görüşme ile İmralı tecridinin sona ermediğini vurgulayan Bilmez, İmralı'da tecridin çok ötesinde başka bir durumun olduğunu belirterek, şunları ifade etti: "İzolasyon anlamında tecrit gerçek anlamda İmralı'da yaşanıyor. İmralı bir ada hapishanesi, denizle çevrili. Bir zamanlar uçuşa yasak bölgeydi. Oraya isteyen istediği gibi giremiyor. Tamamı devlet denetiminde. Avukatlar, aileler resmi olarak başvuru yapmak zorunda. Başvurulara rağmen biz yıllardır götürülemiyoruz. Siyasi saiklerle böyle bir görüşme yapılması tecridin ortadan kalktığı anlamına gelmez."
 
'KÜRT SORUNU İLE BAĞLANTILI'
 
Derinleşen Kürt sorunun dikkat çeken Bilmez, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ortadoğu yangın yerine dönmüş durumda. Suriye'nin, Irak'ın hali ortada. İşin bir siyasi boyutu da var. Müvekkilimizin siyasi bir kişiliği var. Siyasi ve önemli bir aktör. Müvekkilim olduğu için söylemiyorum, yaşadığım süreçlerden çıkararak söylüyorum. Devletin kendisi müvekkilimizin rolünü ve muhataplığını tanıdı. Bir süre önce de bütün dünyanın, bütün Türkiye kamuoyunun gözü önünde Sayın Öcalan ile masaya oturdu. Bu çok iyi bir gelişmeydi. Bütün toplumda bir umut yarattı. Ama geldiğimiz noktada Sayın Öcalan'a tam anlamıyla bir tecrit uygulanıyor. Kavramsal olarak tecrit uygulanıyor. Kürt meselesi olduğu gibi, çözülmeden duruyor, Orta Doğu zaten yangın yeri. Öncelikle Kürt meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bu Kürt meselesinin çözülmesi ile bizim müvekkilimiz Sayın Öcalan'ın durumu birebir bağlantılı. Onun için diyorum tecridin ötesinde bir durum var. Devletin artık Türkiye halklarının geleceğini, kardeşliğini, barış ortamında yaşamasına karar verip, ona göre bir adım atması lazım. Bunun yapılması içinde tecridin kaldırılması lazım. İmralı'da 3-4 yıl önce kalınan yere geri dönülüp oradan devam etmek, Sayın Öcalan'ın özgürlük koşullarını yaratmak gerekiyor. Bunu yapabilmek için iktidarın her türlü siyasi riski göze alması gerekiyor. Bir ülkenin bekası söz konusu ise, bir devlet kendi bekasını değil, halklarının bekasını düşünmeli. Bu ülke kaybedilirse bir felaket tablosu ortaya çıkabilir."
 
'TALEPLERİN YERİNE GETİRİLMESİ GEREKİYOR'
 
Açlık grevi eylemlerinin bu noktaya gelmiş olmasının devleti yönetenler tarafından sorgulanması gerektiğini dile getiren Bilmez, "İnsanlar en temel bir hak için bedenlerini açlığa yatırmak zorunda kalıyorlar. Siyasi iradenin, bu ülkeyi yönetenlerin bunun üzerinde düşünmesi gerekiyor. Demokratik bir ülkede insanların bu talep için bedenlerini açlığa yatırdığını söylemek komik olur. Hapishanedeki bir insanın avukatı ile görüşmesi isteniyor, aile ile görüşmesi isteniyor, mektup gönderebilmesi isteniyor. Bunun için insanlar açlık grevine giriyorlar. Dolayısıyla saygı duyulması gereken bir tavır. Taleplerinin yerine getirilmesi gerekiyor. Hem hukukun gereği bu hem de Türkiye'deki halkların kardeşliğinin, birlikte yaşamasının gereğidir bu. Kimse istemez eylemcilerin sağlıklarının ciddi boyutlara ulaşmasını" diye belirtti.
 
'DEVLETİ YÖNETENLER DE RİSK ALMALI'
 
Açlık grevinde olan tutukluların durumlarının yakından takip ettiklerini ifade eden Bilmez, eylemdeki tutuklulara B vitamini verilmesinin önemli olduğunu belirterek, "B1 vitamini Türkiye'de satılmıyor ama BX şeklinde ya da başka isimler altında satılıyor. Cezaevlerinde müvekkillerimize verilecek bu kompleks vitaminlerin kesinlikle alınması gerekiyor. İsimleri değişik olabilir ama içerisinde B1 vitamini varsa tereddüt gösterilmeden alınması gerekiyor. Bunun ötesinde umut ediyoruz ki devlet bu grevcilerin mesajını alır ve yine 2012'de olduğu gibi bir çözüm sürecine vesile olur. Devlet siyasi saiklerle bunu yapmamalı. Nasıl ki insanlar ölüm riskini göze alıyorlar, devleti yönetenlerin de risk alması gerekiyor" diye konuştu.
 
'KAMUOYUNUN HASSAS OLMASI GEREKİR'
 
Cezaevlerinde ki tutuklularının ellerinde olan tüm imkanları ve koşulları ile İmralı tecridine karşı çıktığına dikkat çeken Bilmez, şöyle dedi: "Zaman zaman bakanlığa dilekçeler yazıyorlar. Birçok şey yapıyorlar aslında. En son yapılacak bişey kalmayınca da bedenlerini açlığa yatırıyorlar. Onların bu duruma gelmemesi gerekirdi. Demokratik kamuoyunun daha hassas olması gerekirdi. İnsanların haklarını talep etmekten çekinmemesi gerekirdi. Öyle olsaydı insanlar bedenlerini açlığa yatırmazdı" dedi.
 
'TECRİT ORTADAN KALKMADI'
 
İmralı'da hukukun araçsallaştığını, hiçe sayıldığının altını çizen Bilmez, "Sadece tecride hizmet etmek için var. Onlarda bir hukuk talebimiz yok. Bu son Mehmet Öcalan'ın görüşmesinde de gördüğümüz gibi devlet fiilen olması gerektiğini düşündüğü zaman götürüyor. Bu da keyfiliğin bir göstergesi. Sayın Öcalan'dan haber alınması önemlidir ama tecridin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor" dedi.
 
'İMRALI'DA HUKUK YOK'
 
"İmralı'da hukuk yok" diye devam eden Bilmez, "Sadece bizi ayrıntılarla oyalamaya çalışıyorlar, ayrıntılarla boğmaya çalışıyorlar. Sayın Öcalan'ın İmralı'da olması siyasi meseledir, kendi davası da siyasi bir davadır. Devlette Sayın Öcalan'a siyasi yaklaşarak, hukuku bir kenara akıyor" dedi.
 
'CPT KÖRLERİ, SAĞIRLARI OYNUYOR'
 
İç hukuk yolları tükettikten sonra uluslararası kurumlara başvurular yaptıklarını da hatırlatan Bilmez, sözlerini şöyle tamamladı: "CPT İmralı'ya gitmeyecekte nereye gidecek. Biz CPT ile görüşüyoruz, raporlar gönderiyoruz. Ne yazık ki, CPT de gerektiği kadar hassas yaklaşmıyorlar bu konuya. CPT körleri, sağırları oynuyor. Durumun farkındalar, her görüştüğümüzde bunu söylüyorlar. Fakat, somut olarak hiçbir ilerleme yok. Geçmişteki raporlarına bakarsanız, bu süreçten daha 'iyi' dönemlerde yayınladıkları raporlarda hükümete bir sürü eleştirisi var. Bugün geldiğimiz noktada ise CPT hiçbir şey yapmıyor. Sadece izlemekle yetiniyor. Son İmralı ziyareti üzerinden kaç yıl geçti. CPT, İmralı'yı ziyaret ederek, oradaki durumu üye devletlerle paylaşabilir. Bakanlar Komitesi de çok sıradan yaklaşıyor" dedi.