22 Kasım 2024 Cuma

Yapısal açmaz

"Millet ittifakı" yahut "Cumhur ittifakı"; Kürdistan ve Batı'daki siyasal özgürlük mücadelesi karşısında yok birbirlerinden farkı. AKP kendini kurtarmanın, ömrünü uzatmanın ve bu uğurda faşist çılgınlıklardan burjuva pragmatizmine dek her olanağı denemenin derdine düşmüştür. Diğerleri basit ve ilkel bir iktidar olma hastalığının pençesinde. Ne Kürt halkı o bloklardan birini desteklemeye mecbur ne Türkiye emekçi solu. Böyle bir kısıtlılık özgürlük ufkunu kemirir, kurutur yalnızca. Sadece rejim değil emperyalist kapitalizm de tarih dışıdır. Devrimimiz (ve bölge çapındaki devrimlerimiz) ikisini birden aşacaktır. Onlar düne ait, orada debelensinler; biz yarınlardan haber veriyoruz.
İYİ Parti mümessilinin İmralı görüşmelerine ilişkin gayet galiz ifadeleri o partinin bir kontrgerilla kliğine dönüşme hevesinin işareti iç çelişkileri, parçlama olasılığını bu yolla ötelemeye çalışıyorlar. Merkez sağ parti olma iddiaları boşa düşünce, belli ki, safkan ırkçılıkla karekterize olan yeni faşist davranış çizgisine sahip bir harekete dönüşerek lümpen sokak çeteciliğine yatkın hale geliyorlar.
 
Faşist faşistliğini yapmış, denilip geçilebilir. Tabloyu zavallı hale getiren, bu sözlerin Kılıçdaroğlu'nun yanında sarf edilmesi ve CHP başkanının tek kelimeyle itiraz yahut tevil çabasına yeltenmemesi. Konu özgürlük hareketi olunca CHP'nin de rejimin oklarından birine dönüştüğünü bir defa daha gördük.
 
Şimdi, bu koalisyon, büyük çoğunluğu '90'lardaki sömürgeci savaştan dolayı topraklarından sürülmüş Kürdistan halkını peşine takma, oylarını alma rüyası görüyor. Sömürgeci hissiyat böyledir. Bunlar da Kürt halkını kendilerine mecbur zannediyor.
 
CHP'deki iç dengeler de İYİ Parti gibi oldukça kırılgan. Onlar da duvara tosladı. Rejim partilerinin tümü iç ihtilaflarla boşa çıkmak için 'resmi görüş' diline müracaat ediyor.
 
AKP'de bu sarsıntı daha şiddetli. Ne var ki sezgisel yetenekleri değerlendiren kuvvetli olan Erdoğan, AKP'nin yolun sonuna geldiğini, gelemekte olduğunu fark ettiği için Kürdistan birkaç taktiği birden kullanıyor.
 
"Dostumuz Rusya" ile İdilip'te 'kafa kafaya' geldik. ABD ipleri iyice sıkıyor. Yunanistan'dan Almanya'ya kim varsa AKP'nin üstüne geliyor. Onu bir paratoner haline getiren ancak bunca negatif-hasmane tutumları yalıtma, asimile ederek yoluna devam etme imkanı bulunmayan AKP, geçmişte Refah partisi ve Fazilet Partisinin son dönemlerini andıran bir tıkanmayla yüzyüze. Politik varoluş savaşı vermeye başladı bile.
 
İhvan hareketinin Mısır'ı aşacak biçimde, her alanda/yerde yasaklanması halinde o savaşın bir daha leyhe çevrilemeyecek kadar sert geçmesi gayet mümkün. O siyasal menfezden AKP'nin çıkması, ışığı görmesi epey zor.
 
Erdoğan, yükselen dalgayı hisseden, o eğilimlere oynmayı önceleyen pragramatik bir politik hatta bir kötü mirastan dolayı daha yatkın. Vaktiyle Erbakan sekter, 'ilkelere' odaklanan diretmeleri nedeniyle tasfiye olmuşlardı. Ergenekonculukla ifade edilen geleneksel generaller, yani ordu partisi de bir başka katı tutum nedeniyle büyük güç ve konum kaybetmişti.
 
Son zamanlarda daha bir öne çıkan ve AKP'deki muhaliflerin parti hazırlığı tartışmaları etrafında dönen tartışma ve konjektür Erdoğan'ı muhtemelen tarihsel bir seçim yapmaya zorlayacak. Erbakan'ın refleksi mi yoksa kendisini bu muharebeden de kurtaracak pragmatik manevralar mı?
 
Muhtemelen, ilk seçeneğe, ikincisi imkansızlaşınca başvuracaktır. Ancak ikincisi için de zemin müsait değil. Sömürgeci iştaha sahip emperyalistleri memnun etmenin yolu belli. AKP bunu oldukça 'iyi' yaptı, stratejik alanlar-kurumlar-olanaklar onlara sunuldu. Ne var ki artık bizzat Erdoğan'ın kendisi uluslararası planda bir "no persona" haline geliyor; bir istenmeyen kişi sayılmaya başlıyor.
 
Dolayısıyla burada artık evdeki üçü beşi satarak durumu idare imkanı yok. Belli ki bu diretmeye karşı emperyalistlerin darbe planı dahil ellerinde kimi seçenekler bulunuyor. Erdoğan'ın siyaset tarzında, bir süre ters istikamette ilerleyerek iç kamuoyuna gücünü devşirmek ve bunu masaya güç, el artıran imkan, olarak sürmek olduğunu biliyoruz.
 
Peki bunu siyasal İslamcılığı sürdürerek yapabilir mi? Çünkü sorunun ana kaynaklarından biri de bu. Hatırlatmak gerekir: Otantik, Anadolu sathında yüzlerce yıldır yaşanan görece demokratik, kültürel İslam değil bir politik İslamcı proje olarak AKP'nin bizzatiki kendisi sorun sayılmakta.
 
Erdoğan, kuşatmayı savuşturmak, sıkışmayı geciktirmek için AKP içindeki kaynamayı ve muhtemel alternatifleri boşa düşürmek üzere onları bir erken doğuma zorluyor. Bir defa ortalığa saçılan söylentileri bastırmak mümkün değilse onları kışkırtmak, erken adıma zorlamak bir iktidar-yönetme tekniğidir. Şu anda uygulanan dönem taktiği bu.
 
AKP iç muhaliflerinin AKP ile kavgalı herkese vaatte bulunması kaçınılmaz. Nitekim eleştirlerinin odak noktaları AKP'nin diktatörlüğünü amansızlaştırdıkça teşhir olduğu başlıklar. S-400'den Yunanistan'la gerilime dek her alanda AKP'nin sıkışmasını ve ekonomik buhran halini kendi ajandalarla doğrultusunda kullanıyorlar. 
 
Şaşırtıcı mı, değil. Benzerini kuruluş aşamasında AKP'de yaptı. ABD'yi razı etti. Kitle gücünü de gösterince/elde edince aldı yürüdü. Dananın kuyruğu da burada kopuyor. Muhaliflerin kitle gücü var mı?
 
Erdoğan politik satrancı burada oynuyor. Manevrayı da buradan yapabilir. Şu anda üç kişiyle özdeşleşen AKP muhalefetinin en zayıf halkası Ahmet Davutoğlu. Türlü hamlelerle onu tavır almaya zorluyorlar. Davutoğlu'nun kibirli ve kendine aşırı önem atfeden halleri bu manipülasyonu başarılı kılabilir.
 
Davutoğlu'nun kitlesel karşılığı olmadığı gibi ve daha önemlisi onun siyasal İslamcı ve Osmanlıcı ideolojik-politik dünyası AKP'ye şu imkanı sunuyor: AKP, Davutoğlu tasfiyesiyle birlikte 'politik İslamcı' görünümünden sıyrılmayı deneyebilir. Konu gömlek değiştirme olunca Erdoğan'ın maharetine yakın tarih tanık.
 
Gül-Babacan kliği kolay lokma değil. Aynı nedenle onları derhal karşıya alma taktiği yeğlenmeyecektir.
 
Rus ruleti görüntüsü öne çıkıyor. Davutoğlu günah keçisi haline getirilirse Erdoğan manevra imkanı bulabilir. Ancak o durumda da devlet faşizminin işletim sistemi haline gelen kendi parti yapısını dönüştürme fırsatı olmayabilir.
 
AKP'nin tek seçeneği uluslararası mali sömürge statüsünü itirazsız kabul ve politik İslamcı toplum tasavvuru ajandasından vazgeçmek. Menzilinde bunun olmadığı her çaba ve çırpınış en iyi ihtimalle El-Beşirleşme yahut Mursileşmedir. Bundan sonra bölgesel emperyal hayaller dahi imkansızdır. 
 
AKP'nin açmazı ölümcül. Mevcut biçimde devam etmek kadar yeni pozisyon almak da onu hırpalar. İlkinde toplumsal patlamalar bekliyor onu. İkincisinde de. "Arap baharı" bir konjektürü anlatıyor ve onun Kuzey Batı ucu Türkiye siyasi coğrafyasına açılıyor.
 
Erdoğan'ın günlük politika-taktik başarısına karşın en önemli zaafı teorik düşünme, bütünü görme başlıklarında düğümleniyor. Olayların akışına, güç olarak ve güç yoluyla sürekli nüfuz edeceğini zannetmesi bundan. Mahkeme-hapishane düzeneğini durmaksızın çalıştırarak sorunlardan kurtulacağını zannetmesi bundan. Ancak hiç de öyle olmadı. Kürt siyasal özgürlük hareketine karşı  tutumda da bu başarısızlık bariz. Özgürlük kavramı iktidarın düşünsel ufkunun ötesinde olduğu için onu anlama dinamiği de yok.
 
Günlük taktik başarının toplamda stratejik başarısıyla yol açmasının somut örneği Kürt politikasıdır. Zannettiğinin aksine, uygulanan sömürgeci politika Kürt halkını uluslararası siyasetin odağına yerleştirdi. Üstelik bugün halihazırda Rojava halk devrimi akar-ilerlerken diğer ülke sınırları içinde tutulan Kürdistan'nın her parçasında devrim güncel bir konu.
 
"Millet ittifakı" yahut "Cumhur ittifakı"; Kürdistan ve Batı'daki siyasal özgürlük mücadelesi karşısında yok birbirlerinden farkı. AKP kendini kurtarmanın, ömrünü uzatmanın ve bu uğurda faşist çılgınlıklardan burjuva pragmatizmine dek her olanağı denemenin derdine düşmüştür. Diğerleri basit ve ilkel bir iktidar olma hastalığının pençesinde. Ne Kürt halkı o bloklardan birini desteklemeye mecbur ne Türkiye emekçi solu. Böyle bir kısıtlılık özgürlük ufkunu kemirir, kurutur yalnızca. Sadece rejim değil emperyalist kapitalizm de tarih dışıdır. Devrimimiz (ve bölge çapındaki devrimlerimiz) ikisini birden aşacaktır. Onlar düne ait, orada debelensinler; biz yarınlardan haber veriyoruz.