22 Kasım 2024 Cuma

Yağmasan da gürle

Kışkırtılıp kabartılmış saldırganlık ABD'ye eylemli biçimde yönlendirilemediği için, AKP'nin, kendisine karşı bütün muhalefeti, muhayyel bir dış düşmanın uzantısı olarak kodlayıp imha etmeye çalışması neredeyse kesin. AKP, ABD ile gerilim sürerken, elindeki en etkin silahın kitle gücü olduğunun bilincinde. Bunu kaybetmemek için her yola müracaat edecektir. Ancak ABD ile içine girilen süreç, tam aksine, kitle gücünü peyderpey eritebilir.
'Papaz', 'avangelizm' ve 'Siyonizm' kelimeleri, ABD'nin son ve nokta atışlı taarruzuna karşı, AKP'nin iç siyaseti domine etme aracına döndü. Ancak bu defa pabuç pahalı. Atıp tutmaların, diklenir görünmenin asıl hedefi kitle konsolidasyonu. Daha ötesi yok. Müesses nizam böylesi sözlere aldırış etmez.
 
ABD, uzun zamandır, ilk kez bu denli sonuç alma odaklı bir siyaset üretiyor. AKP'nin kendince Rusya kartını öne sürmesi, coğrafi olanakları ABD'ye dayatması taktiğinin sonuna gelindi. Bu tür şımarıklıklara ABD'nin tahammülü kalmamış görünüyor.
 
Ancak bu durum, ABD'nin AKP'yi iktidardan düşürme hamlesine giriştiği anlamı da taşımıyor. ABD Türkiye ilişkileri, daha özelde faşist rejim yapısıyla ilişkilenişi yapısal karakterdedir. Şayet iktidarlar herhangi bir nedenle buna direnirse bir biçimde devre dışı bırakılırlar.
 
AKP'nin açıklamalarının blöf olduğunu, uzun süreli bir kapışmaya güç ve kabiliyetleri bulunmadığını, devlet başkanının konuşmalarından çıkarmak mümkün. ABD, AKP'yi silkeleyerek, somut amaçlarını elde etmeye kilitlenmiştir. Aynı zamanda ABD gayet pragmatiktir. Kilitlendiği hedeflere ulaştığında geçici bir barış mümkün, elde edene dek siyasal ve uluslararası tekeller vasıtasıyla kaosa sürüklemesi de.
 
ABD isteklerini elde ettiğinde dahi bunun uzun bir barışa vesile olması imkansız. Muhtemelen bu kez İran siyasetine eklemlenmesini AKP'ye dayatacaktır. Peş peşe hamlelerin gelmesi yakındır.Bu bahisle 'avangalizm' vb. kavramlara odaklanmaksa vakit kaybıdır.
 
ABD'nin AKP'ye yaptırımları trajik sonuçlara yol açar. Dünyasal çapta karşılığı vardır. AKP'nin ABD'ye mütekabiliyet mantığıyla karşı yaptırımlarıysa gülünçtür. Hiçbir karşılığı olmaz. Hele ki elini açık etmişse. ABD, bu basınç ile sonuç aldığında, tekil olaydan daha önemlisi AKP'nin iradesinin açık biçimde kırılacak olmasıdır. ABD'nin hesabı, sonrasının daha kolay olacağıdır. 
 
Bu atmosferde Maduro'ya drone ile suikast girişimi, buna ilk tepki gösterenin AKP iktidarı olması ve devlet başkanının aynı günkü ziyaretinde korumaların hava savunma sistemi füzeleri taşıması önemli bir ayrıntıdır. AKP'nin bu krizi nasıl bir tehdit olarak algıladığını gösterir.
 
AKP'nin tüm hesapları yeniden yapacağı kesindir. Derhal 'diplomasinin çalıştırılması' dilini üretmesi zoru gören iktidarın manevra işaretidir.
 
Marx, bilindiği gibi burjuvazinin kendi çıkarını tüm toplumun çıkarı olarak sunma tavrını anlatır. AKP şu anda, kendisine yönelen tehdidin bütün topluma dönük olduğunu ispatlamaya, dinsel karşıtlık dilini de kullanarak, milyonlara inandırmaya çalışıyor. Fakat bu defa sanki o mekanik düzenek işlemiyor. AKP etrafında birleşen toplum hedefi akamete uğradı.
 
Dahası ekonomik Yaşamdaki alt üst oluş işaretleri ve bunun nelere yol açabileceği tekellerden tutalım esnaflara dek herkesi tedirginliğe sürükledi. Hemen hepsi mutedil olmak lazım geldiğini söylüyor. Havuz medyasındakilerin höykürmeleri lanlı lunlu üslubu o cenahta da tepki alıyor. İş birkaç Avrupa devletine posta koymaya hiç benzemiyor zira. Kaldı ki ağır bir yangın faciası atlatan Yunanistan, iktidarın yardım teklifini dahi kabul etmedi. ABD, orta derece gelişen bir kapitalizmin hüküm sürdüğü bir ekonomik mali sömürgenin kendi çıkarlarını stratejik olarak ihlal etmesine, her yolu kullanarak, kimin patron olduğunu göstermeye odaklanmıştır.
 
Hatırlanacaktır; geleneksel faşist ilişki zincirine bağlı olan ordu partisi 2000'lerin başında “matbaa ve mürekkeple ABD Doları basarız” diyor, Avrasyacı emelini açıkça ortaya koyuyordu. Birkaç yıla kalmadan iktidardan alaşağı edildiler. AKP'nin kimi söylem ve yönelimleri onlarınkini andırıyor.
 
Ancak ortada iki fark var. O sıralarda AKP, ABD'nin ve TÜSİAD'ın da desteğini alarak, belli bir oy gücü ile birlikte alternatifti. Bugün AKP'nin deneyime de yaslanarak düzeniçi muhalefeti akil bırakması nedeniyle, o türden kuvvetli bir iç alternatif bulunmuyor. AKP, bu boşluğu, kendini dayatma olanağı haline getirerek pazarlıkçı bir tutumu benimsiyor.
 
Diğeri, AKP'nin Şangay Beşlisi gibi hamlelere, ABD'nin kendisi ile işinin bitmesi nedeniyle mecburen kalkışmasıdır. Altyapısı yoktur. TÜSİAD'ın geçenlerde ekonomi bakanına şükranlarını bildirmesi ve Başkanlık modelinin kendileri bakımından sorun olmadığını açıklaması da gülünçtür. Sermaye aynı zamanda aşağılıklığıyla karakterizedir. Marx'ı hatırlayalım; AKP, TÜSİAD'a diyelim ki yüzde yüz kar vaat etti; TÜSİAD işine bakar. Tabii, diyelim ki ABD yüzde yüz kar vaat edince 'asılacağını bilse' o vaade koşar.
 
İş, sokağa füzelerle çıkma raddesine vardı. Teyakkuz had safhada. 15 Temmuz günlerinden daha tedirgin bir savunma refleksi gösteriliyor. Bunun bir kırılma noktası olduğu söylenebilir. Rusyacılık taktiğininse geleceği yok. Rusya'nın orta vadede, Türk ordusuna Suriye'yi terk etmeyi dayatacağı neredeyse kesin. Ayrıcı ABD-Rusya ilişkilerinin, Ortadoğu sathında, hiç değilse şu konjonktürde fazla gergin olmaması da AKP'nin aleyhine.
 
Savunma sanayi olarak kodlanan, ölüm kusan entegre silah üretim kapasitesini artırmakla övünen AKP'nin toplumsal muhalefet ve Kürdistan'daki özgürlükçü antifaşist mücadele karşısında takınacağı tavırlar öngörülebilirdir. İdam vaadinin tezahürat olması bu ortamın dolaysız sonuçlarındandır. Kışkırtılıp kabartılmış saldırganlık ABD'ye eylemli biçimde yönlendirilemediği için, AKP'nin, kendisine karşı bütün muhalefeti, muhayyel bir dış düşmanın uzantısı olarak kodlayıp imha etmeye çalışması neredeyse kesin. AKP, ABD ile gerilim sürerken, elindeki en etkin silahın kitle gücü olduğunun bilincinde. Bunu kaybetmemek için her yola müracaat edecektir. Ancak ABD ile içine girilen süreç, tam aksine, kitle gücünü peyderpey eritebilir. AKP'nin kırılma eşiği, ABD'nin hamlelerinin istikametini de tayin eder. AKP'nin iç politika dışında, norm koyucu olamadığı bir defa daha açığa çıktı. Ki devamı gelecektir.
 
Bütün bu gerilimden devrim çıkar mı? Subjektif bir istekten değil nesnel zeminden bahsediyoruz. Devrimin nesnel zemini vardır. Faşizmden kurtuluş, siyasal özgürlükler, devrim ve sosyalizm mümkündür. Devrim zafere ulaştırılacaktır. Bunu sağlayacak olan ezilenlerin özgücüne dayalı mücadeledir. Değerlendirmesini bilenlere hayatın gönlü boldur.