Umut Erbay yazdı | Kadın kitleleri öncüyle buluşmayı bekliyor
Faşist şeflik rejiminin her cepheden kadınlara, LGBTİ+'lara, işçi, emekçi ve ezilen halklara açtığı şiddetli savaşa karşı; komünistlerin direniş ve savaş günlerinin orta yerinde başlattıkları örgütlenme kampanyası dönemin en anlamlı yanıtlarından biri olmuştur. Faşist şeflik rejimi karşısında fiili meşru mücadele hattını büyütmenin temel dayanağı, kitlelerin öncüyle buluşturulması olacaktır.
21. yüzyılın kadın isyanı ve kadın devrimleri yüzyılı olacağı uzun zamandır kadın özgürlük mücadelesinin öncü bölüklerince ifade edilmektedir. Öncü komünist kadın hareketi bu tespitiyle uyumlu biçimde kendisini ve kadın kitlelerini örgütleme ve özgürleştirme hattından ilerlemektedir. Kadın kitlelerinin örgütlendirilmesi ve erkek egemen burjuva faşist rejim karşısında, kadın devrimi ve toplumsal devrimlerin öznesi olarak saflaştırılması güncel politikanın en acil konusudur.
Kadın kitlelerine hücumun ne denli zorunlu olduğunu, mücadelenin gelişim süreci tüm çıplaklığıyla resmediyor. Her geçen gün büyüyen kadın özgürlük mücadelesinin kitle zeminini oluşturan kadınlar, toplumsal devrimler ve mücadelede de öncüleşiyor, sürükleyici, ön açıcı bir toplumsal dinamiğe dönüşüyor. Komünist kadınların programının temel yapı taşlarından birini, kadın devrimi ile toplumsal devrimin kader birliği ve proleter erkeklerle stratejik ittifak oluşturmaktadır. Mahsa Amini'nin katliyle, kadınlar öncülüğünde başlayan ve tüm dünyada yankısını bulan isyan dalgası tam da bu stratejinin ruhuna uygundur. Kadınların öncülüğünde başlayan isyan, LGBTİ+'ları, işçi, emekçi, ezilen halklardan erkekleri, aydın ve sanatçıları içererek büyüdü ve dünyanın dört bir yanına yayıldı. Özgürlük özlemini tüm hücrelerinde hisseden kadınlar, kendileriyle birlikte tüm toplumu değişime, isyana, mücadeleye çağırıyor ve seferber ediyor.
Rojhilat Kürdistanı'ndan Mahsa Amini "Jin jîyan azadî" sloganından tüm dünyaya umutla gülümsüyor. Türkiye'de faşist şeflik rejiminin işkencehanelerinden komünist kadınlar, insanlık onurunun işkenceyi mutlaka yeneceğine olanca inançlarıyla "Yaşasın devrim ve sosyalizm" diyerek faşizm karşısında özgürleşmenin adresini net biçimde gösteriyor. Mersin'de tüm varlıklarıyla fedaileşen devrimci yurtsever kadın gerillalar, faşizmin tüm sınırlarının, korku imparatorluğunun nasılda yerle bir edilebileceğini resmediyor. Kadın aklının ve iradesinin isyancı ruhu, faşizmi çaresiz bırakırken, yenilgiye mahkum olduğunu yalın bir dille ilan ediyor.
Eileen MacDonalt'ın kaleme aldığı Önce Kadınları Vurun kitabından, faşist İngiliz imha timlerinin kadınlar karşısında duydukları korku ve kadın direnişçileri imha etmek üzerine eğitimler yaptıkları yansır. Kadının ilk vurulacaklar listesinde bulunmasının nedeni, kadının eylem ve direnişlerindeki kararlığı ve tavizsizliğidir. Rojava devrimi de gerici DAİŞ çetelerinin kadın savaşçılar karşısında duydukları korku bu durumun yansımasıdır. Aynı zamanda direnişe geçen kadının salt kendini ya da hemcinslerini değil, tüm toplumsal dinamikleri etkileme gücünün bilinmesiyle bağlıdır. Bugün İran'da faşist molla rejimini, Türkiye'de faşist şeflik rejimini yöneten tam da bu görüş açısıdır. Kadınlar kapatmaya çalışıldıkları 'hapishanelerden' kararlılıkla ve kitleselleşerek sokağa çıktıkça tüm hınçlarıyla saldırıyor, en genelde erkek aklının tekeline sundukları kadın katliamlarını kendi elleriyle doğrudan örgütlüyorlar. Kadınların faşist düzenleri karşısında durmalarını hazmedemiyorlar ve önce kadınları vurarak tüm toplumu sindirmek istiyorlar.
Burjuva erkek egemen aklının nazarında, en güçsüz, en zayıf, en cesaretsiz adedilen kadınlar; faşist şiddetin tüm araçlarına haykırışlarıyla, eylemleriyle, bedenleriyle meydan okuyor, darbeler indiriyor. En geride bırakılmak istenen kadınların, en önde yürüme eylemi tüm toplumsal dinamikler bakımından kaçınılmaz biçimde sürükleyici bir güce dönüşüyor. İdam sehpalarını hazırda bekleten gerici faşist molla rejimine meydan okuyan kadın cüreti, idam sehpalarının yarattığı korku duvarlarını paramparça ediyor. Hapishaneleri, işkenceyi toplumu ıslah etmek için kullanan faşist şeflik rejimine meydan okuyan komünist kadınlar, ıslah ve tasfiye politikalarını çöpe dönüştürüyor. Şiddet politikalarıyla tüm toplum için korku, kendisi içinse ölümsüzlük heyulası yaratmak isteyen faşist şeflik rejimi, gerilla kadınların fedailikleriyle iliklerine kadar korkuyu hissediyor. Farklı coğrafyalardan ve farklı dillerden kadınlar aynı şarkının büyülü ezgisini söylüyor. Faşist erkek egemen burjuva rejimlere karşı "Jin jîyan azadî" haykırışı kitleselleşerek büyüyor.
Bugün tüm kıtalarda adı haykırılan Jina Mahsa Amini'nin özgürleşme eyleminin simgesi saç oldu. Mahsa Amini kadın özgürleşmesinin salt bedensel ve de simgesel olamayacağını gösterdiği gibi, erkek egemenlikli faşist burjuva rejimlerin kendi varlıklarını tehdit eden her durumda biçimsel adedilen farklılıklara dahi ne denli tahammülsüz olduklarını da göstermiştir. "Saçı uzun aklı kısa" denilerek aşağılanan kadınlar, faşizmin kimyasını bozduğu gibi, tüm toplumum aklını korkuyla çevreleyen duvarları da parçalamışlardır. Korku kadar cesarette bulaşıcıdır. Tüm sokaklara cesareti taşımış ve onu tüm topluma bulaştırmıştır. Askeri araçlar, silahlar, paramiliter güçler, sivil faşist çeteler karşısında bugün İran'da sokakları terk etmeyen özgürlük isteminin cesaret aşılayan siluetidir.
Komünist öncü kadınlar bakımından İran'da kadın öncülüğünde başlayan isyan, on yılların kadın özgürlük mücadelesinin birikiminin bir yansısı olduğu gibi bundan sonra hangi hattan yürüneceğinin de göstergesidir. İranlı kadınların kitlesel isyanını zayıflatan temel şey örgütsüz oluşlarıdır. İranlı kadınlar ve toplamda İran halklarının öncüden yoksun oluşu günlerdir devam eden isyanı adressiz kılmaktadır. Gerici faşist molla rejimi tam da buna güvenmektedir. Bu durumdan aldığı güçle katliam politikalarıyla isyan dalgasını sönümlendireceğine inanmaktadır.
Faşist şeflik rejimi İran'da başlayan isyanın kendi bataklığı zemininde de başlama ihtimalinden korkmaktadır. Bunun önüne geçme olasılığının zayıf olduğunun farkındadır. Tam da bu nedenle tüm olanaklarını kadınları, LGBTİ+'ları ve tüm toplumsal dinamikleri örgütsüzleştirme ve öncüden yoksun bırakmaya seferber etmekte, kazanımlarını gasp etme yoluna gitmektedir. Bunun yakın zamandaki yansısı bir gecede İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi kararı olmuştur. Kadınların yok hükmünde kabul ettikleri bu kararla, faşist şef kendi gücünün sınırsız olduğu ve bunun karşısında durulamayacağı mesajını vermek istemiştir. Kadınlarsa önlerine konulan barikatları tanımayarak, yıkarak gerçekte önünde durulamayacak gücün kendileri olduğunu göstermişlerdir. Buna karşın bu kadın gücü ve iradesinin en zayıf yanı faşizm karşısında öncüyle buluşamama daha doğrusu buluşturulamaması sorunsalı olmuştur. Faşizmin şeflik rejimi karakterini aldığı günümüz açısından mücadelenin dolayımlı zeminleri de giderek daralmaktadır. Faşist şeflik rejiminin doğrudan karşısında konumlanmak ve bununla uyumlu biçimde fiili meşru mücadele hattından yürümek bir zorunluluk haline gelmiştir.
Faşist şeflik rejiminin her cepheden kadınlara, LGBTİ+'lara, işçi, emekçi ve ezilen halklara açtığı şiddetli savaşa karşı; komünistlerin direniş ve savaş günlerinin orta yerinde başlattıkları örgütlenme kampanyası dönemin en anlamlı yanıtlarından biri olmuştur. Faşist şeflik rejimi karşısında fiili meşru mücadele hattını büyütmenin temel dayanağı, kitlelerin öncüyle buluşturulması olacaktır. Örgütlenme seferberliğinin menzilinde elbette tüm toplum dinamikleri bulunmaktadır. Ancak komünist kadınlar ve erkek komünistler bakımından kadın kitlelerinin örgütlenmesi ve öncüsüyle buluşturulması özel ve de öncelikli bir eylem planına dönüştürülmelidir. Faşist şeflik rejimi ekonomik, politik tüm saldırılarında önce kadınları vurmuştur. Kadınlar yaşadıkları katliamların, adaletsizliklerin, ekonomik yıkımın, açlığın, yoksulluğun, umut kırımının doğrudan sorumlusunun faşist şeflik rejimi olduğunun farkındadır. Yıkımın şiddetinin oluşturduğu korku duvarları aynı şiddet ikliminin zirvesinde yıkılmaktan başka seçenek tanımamaktadır. Korku duvarları tamda yok edici faşizm ortamında tuzla buz olmaya gebedir. Sıtmayı dahi gösterme zemini kalmayan faşist şeflik rejimi ölüme mahkum ettiği kadınlardan ve tüm emekçi halklarımızdan ölesiye korkmaktadır. Komünistlere düşense net ve yalın biçimde ölüm saçan faşist şeflik rejiminin ölümü için, öncünün saflarında örgütlenme çağrısını yapmaktır.
Kadınların faşist şeflik rejimine duydukları derin, yıkıcı öfkenin, öncü komünist kadın hareketinin saflarında hakkettiği güç ve nitelikle birleşmenin önünde olabilecek tek engel, kadın kitlelerine güvenmeyen bir akıl olabilir. Kadın kitlelerinin gücünün sınırsızlığını görmek için onlarca güncel örnek var, mesele aynı gücün temas edilen her bir kadında da verili olduğuna inanmak. Mesele kadınlara temas etmenin ötesine geçerek onları somut ve üretken biçimde örgütlendirmek. Mesele kadınları öncüsüyle buluşmanın özgürleşme eyleminde sağlam bir temel oluşturmanın eşdeğeri olduğuna ikna etmek. Kadınlar kendilerine gerçekten inananlara inanacaklardır. Kadınlar inandıkları anda önce vurulmak pahasına faşist şeflik rejiminin yıkıcı dinamiği olacaktır. Öncü, kitlesini arama eyleminde, öncüsünü arayan kitleleri faşist şeflik rejimi karşısında pratik biçimde konumlandırdığı oranda kitleleri kazanacaktır. Nesnel olan koşullar öznel olanı yakıcı biçimde yanına çağırıyor. Umut ve inancımız bu denli güçlüyken, başarmak dışında hiçbir seçeneğimiz yok.