Umut ancak saray faşizmine karşı mücadelede yeşerir
Enes'in kapısı intihara açılan isyanı emekçi ve ezilen milyonların bağrında biriken tepkinin bir dışavurumu. Bıçak kemikte! Umut ise mücadelede ve örgütlenmede! Emekçiler ve ezilenler umuda ihtiyaç duyuyor ve umut arıyor. Onların devrimci partisi ve birleşik cephesi bu umut ihtiyacı ve arayışını yanıtlama sorumluluğu taşıyor. İntihara sürükleyiş, SİHA bombardımanı, işgal harekatı, hapishane işkencesi, ırkçı katliam, erkek zorbalığı, nefret saldırısı, iş cinayeti, koronavirüs kırımı… Bu toprakları işte böyle bir zulüm ve ölüm kampına dönüştüren politik islamcı faşist şeflik rejimini yıkma mücadelesini büyütme ve halklaştırma iradesi, umudun ordusunu kitleselleştirmenin tek hakiki anahtarıdır.
Enes, yaşamına son vermeden hemen önce, "19 yaşımı asla böyle hayal etmemiştim" diyor, "Türkiye'de hiçbir genç gelecekten umutlu değil" diye ekliyordu.
Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Enes Kara'nın intiharı, ardında bıraktığı video mesajın yayılması sonucu, birdenbire gündem oldu. Politik islamcı faşist şeflik rejiminin psikolojik savaş aparatları, saray iktidarına ve onu arkalayan cemaatlere toz kondurmamak için didinip durdular. Enes'i cemaat yurdunda kalmaya zorlayan cemaat mensubu babayı da bu amaçla saray medyasına konuşturdular. Sarayın çanak yalayıcısı gazeteci müsveddeleri, "Bir ateist yanıldığını itiraf edip intihar etti" şeklinde yazılar döşediler. Konuyu ilk duyuran gazeteci ise görevden alındı. O arada, saray talimatlı bir mahkeme Enes'in intiharına dair haberlere yasal erişim engeli getirdi. Yine saray talimatlı kaymakamlık, gençlik örgütlerinin Enes anısına İstanbul Taksim'de yapacakları gösteriye yasak koydu.
Bütün bu toz duman arasında Enes'in intiharı üzerine en hakiki sözü söyleyenler, sarayın faşist yasağını çiğneyerek ve polis saldırısına direnerek gerçekleştirdikleri gösteride, "Bu düzende geleceğimiz yok, biz yaşayacağız" diye haykıran devrimci ve antifaşist gençler oldu.
Burjuva muhalefetin CHP'li lideri Kemal Kılıçdaroğlu, güya etik gerekçelerle, Enes'in intiharı konusunda herhangi bir söz söylemekten kaçındı. Değil mi ki faşist şefin parti sözcüsü Ömer Çelik, bu konuda, "Ölüm üzerinden bile ayrışma üretenler, ideolojik egolarının kavgasını bir kenara bırakmalıdırlar" buyurmuştu. Eh, Kılıçdaroğlu’na göre de, Enes'in bir video mesaj yayınlayarak kendi yaşamına son vermesi ne ideolojik ne de sosyal ve siyasal bir meseleydi, yalnızca etik bir konuydu.
Oysa, Enes'in intiharının ardından takip ettiğimiz ve yukarıda özetlediğimiz gelişmeler, sadece bunlar bile, konunun son derece ideolojik, siyasal ve toplumsal olduğunu kanıtlamaya yeter de artar. "Bu intihar olayını tartışmak başka intiharları teşvik eder" etik zırvalığıysa, sadece, Enes'in intiharının ideolojik, siyasal ve toplumsal boyutlarını gizlemeye, görünmez kılmaya hizmet eder.
Pahalılık, işsizlik, borçluluk, yoksulluk ve açlıkla, ırkçı inkarcı saldırganlık ve sömürgeci kirli savaşla, erkek tahakkümü, kadına yönelik günlük şiddet ve heteroseksist nefretle, politik islamcı dinsel zorlamayla, her yanı sarmış mafyalaşma ve çeteleşmeyle belirlenen mevcut toplumsal ve siyasal gerçeklik, emekçiler ve ezilenler arasında gitgide artan intiharların asıl nedenidir. Yani, Tayyip Erdoğan'ın yönetimindeki politik islamcı faşist şeflik rejiminin ve kapitalist yağma düzeninin, varmış olduğu had safhadaki çürümeyle beraber, bu toprakları tam bir zulüm ve ölüm kampına dönüştürmüş olması.
İşte burada, kişisel bir trajedi asla yalnızca kişisel nitelikte değildir. Üstelik Enes'in kendi yaşamına son verişi, zaten, yayınladığı videoda muhtevasını bizzat açıkladığı bir tür isyan eylemi olarak gerçekleşmiştir. Zira o, ataerkil ailenin, dinsel zorlamanın, gerici eğitimin, kölece çalışmanın oluşturduğu tahakküm kıskacına, bu gelecek hayalini öğütme çarkına karşı çıktığını açıkça söylemiştir. Karşı çıkış hareketinin kolektif mücadeleyle yeni bir varoluş düzeyine bağlanmak yerine bireysel intiharla bir yokoluşa bağlanması, onun bir tür isyan eylemi olduğu gerçeğini değiştirmez. Enes'in isyanı, ne yazık ki, onurlu bir yaşam ve özgür bir gelecek umuduyla buluşamamıştır.
Enes'i intihara iten, ilk elden, Nurcuların bir kolu olan cemaat yurdundaki ve ilişkilerindeki politik islamcı zorlamadır. Bu cemaatin liderinin Elazığ'da valiye, polis müdürüne, eğitim müdürüne, belediye başkanına, milletvekiline konferanslar vermesiyse, faşist saray rejiminin toplumsal ve siyasal hayatı dinselleştirme zorlamasının lokal bir simgesidir.
Faşist politik islamcı saray iktidarı, sayısız Kur'an kursuyla, okul öncesi kurumsal din eğitimiyle, zorunlu din dersiyle, binlerce imam hatip okuluyla, yüzden fazla ilahiyat fakültesiyle, "dindar nesiller yetiştirmek" amacına bağlı olarak, halk gençliğini politik islamcı kuşatmaya aldı. Buna, devlet kaynaklarının ve imkanlarının, sarayın partisine ve sarayı destekleyen cemaatlere bağlı Ensar, TÜGVA, TÜRGEV, Alimder, İlim Yayma Cemiyeti gibi sayısız vakıf ve derneğe sınırsızca sunulması eklendi.
Yaşam tarzı özgürlüğü, herhangi bir dine inanma veya inanmama özgürlüğü zoraki dinselleştirme adımlarıyla budandıkça budandı. Nihayetinde faşist şef Erdoğan, Türk burjuva devletinin resmi ideolojisini politik islamcılıkla biçimlendirdi, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ı da başlıca resmi ideolog olarak atadı. Devlet protokolünün ön sıralarında müstesna bir yer edinen, yeni yargı yılını Fatiha okuyarak açan, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıştan bankaların faiz uygulamasına ve kur korumalı mevduat hesabına geçişe değin her konuda dinsel fetva veren Diyanet İşleri Başkanı, son olarak Sezen Aksu'yu, ironiktir ki, Enes'in yaşamına son verdiği günlerde "Şahane Bir Şey Yaşamak" adlı şarkısı nedeniyle politik islamcı saldırının hedefine oturttu.
Cemaat yurtlarındaki ataerkil faşist politik islamcı zorbalığın daha önce gündemleşmiş örnekleri, Adana Aladağ'da topluca yanan, Ensar'da tecavüze maruz kalan, Antalya'da satırla doğranan öğrencilerin hayatları ve geleceklerinin çalınışı işte bu bütünsel tablonun bir parçasıdır.
Enes'i intihara iten, politik islamcı faşist şef tarafından yönetilen ve tam bir toplumsal buhrana dönüşen dizginsiz sermaye sömürüsüdür. Onun, "Mobbing var, uzun süreli nöbetler var, hastadan şiddet görme ihtimali var, köle gibi çalışıyorsunuz, ben böyle bir gelecek istemiyorum" sözleriyle tanımladığı geleceksizlik bu kan emici sermaye düzeninin ürünüdür.
2022'nin girişinde enflasyon ve pahalılık emekçiler için dayanılmaz düzeye vardı. Sadece son bir haftada tüketici kredisi borçlarında 2,6 milyar liralık, kredi kartı borçlarındaysa 6,1 milyar liralık artış gerçekleşti. Gençler arasında mutlak işsizlik oranı yüzde 20'lere demir attı. Buna karşılık, faşist şef Erdoğan'ın Ankara, Muğla ve Bitlis'teki saraylarının yapımı, bakımı ve onarımı için 2022'de neredeyse 500 milyon lira harcanacağı, toplam harcamanınsa 4,5 milyar lirayı bulacağı, yani tam bir milyon asgari ücretlinin gelirine denk olacağı öğrenildi. Bu arada faşist şefin, 2014'te toplu maden katliamını protesto gösterisinde polisin yere yatırdığı Somalı madenciyi alçakça tekmeleyen Yusuf Yerkel'i, o dönemki müşavirini dolgun bir maaşla ve türlü ayrıcalıkla ödüllendirmesi, emekçi düşmanı ve sermayeci siyasetinin yeni bir sembolü oldu.
Erdoğan'ın siyasi yönetimi altında geçen yıllar boyunca, toplumsal hizmetler tümüyle piyasaya açıldı, eğitim ve sağlık hakları ticarileştirildi. Milyonlarca yoksul aile, faşist politik islamcı saray iktidarının ve onun yörüngesindeki dinsel kuruluşların erzak yardımına, yakacak yardımına, parasal yardımına, iş bulma yardımına muhtaç hale getirildi. Bir toplumsal tabaka olarak öğrenci gençlik de, yükseköğrenim yoluyla daha iyi yaşam şartlarına erişme ve hatta sınıf atlama imkanlarını kaybetti, işçi sınıfıyla kader birliğine itildi. Geleceği diplomalı ve kronik işsizlik ya da güvencesiz ve düşük ücretli işçilik ikilemine sıkışan üniversite öğrencisinin ebeveynlerinden daha müreffeh bir yaşama kavuşma hayali de böylece yitip gitti.
Sarayın Diyanet İşleri Başkanının Kars Kafkas Üniversitesi'nde öğrencilerin karşısında sarf ettiği "Zulmün, haksızlığın, ırkçılığın ve zenginin fakiri ezmesi üzerine kurulmuş bir kapitalist sistemin bulunduğu yerlerde aydınlık yok, şimdi de İslam'a muhtaç bütün dünya" sözleri, siyasi dümeninde politik islamcı faşist şef Erdoğan bulunan ve gençliği geleceksizliğe mahkum kılan işte bu kapitalist yağma düzenini aklama demagojisidir. Sarayın ilahiyatçı ideoloğu Hayrettin Karaman'ın politik islamcılık davası adına bütün o rüşvet ve yolsuzluk pisliğini mazur gösterme fetvası, aynı kapitalist yağma düzenini emekçilerin ve ezilenlerin gözünde dinle meşrulaştırma sahtekarlığıdır.
Evet, Tayyip Erdoğan'ın tepesinde durduğu politik islamcı faşist şeflik rejimi ve kapitalist yağma düzeni bu toprakları tam bir zulüm ve ölüm kampına dönüştürmüş durumda.
Enes'in yaşamına son verdiği günlerde, bu zulüm ve ölüm kampında daha başka genç intiharlar da gerçekleşti. Pandemi süresince birikmiş kredi borçlarını ödeyemeyen esnaf Özgür Pehlivan Eskişehir'de, çalıştığı kuaförden çıkarılan işçi Göksenil Feyza Çanoğlu Muğla Bodrum'da, öğretmen babasının KHK'yle ihraç edilip hapishaneye atılmasına dayanamayan Bahadır Odabaşı Diyarbakır'da, seyyar kömürcü tezgahının elinden alınmasını protesto ederek bedenini ateşe veren Süleyman Ekici Muğla’da yaşamlarına son verdiler.
Enes'in yaşamına son verdiği günlerde, bu zulüm ve ölüm kampı emekçilerin ve ezilenlerin canlarını almaya devam etti. Adıyaman'da Canan Işık boşanmak istediği erkek tarafından bıçaklanarak, İzmir'de trans kadın Günay Özyıldız nefret saldırısında, İstanbul'da tersane işçisi Recep Kaya iş cinayetinde, Van Saray'da mülteci bir Afgan kadın dondurucu soğuğa mahkum edilerek katledildiler.
Başa dönelim. Enes, yaşamına son vermeden hemen önce, "19 yaşımı asla böyle hayal etmemiştim" diyor, "Türkiye'de hiçbir genç gelecekten umutlu değil" diye ekliyordu.
Enes'in sesi aslında bu topraklardaki milyonlarca gencin sesi. Enes'in kapısı intihara açılan isyanı emekçi ve ezilen milyonların bağrında biriken tepkinin bir dışavurumu. Bıçak kemikte! Umut ise mücadelede ve örgütlenmede! Emekçiler ve ezilenler umuda ihtiyaç duyuyor ve umut arıyor. Onların devrimci partisi ve birleşik cephesi bu umut ihtiyacı ve arayışını yanıtlama sorumluluğu taşıyor.
İntihara sürükleyiş, SİHA bombardımanı, işgal harekatı, hapishane işkencesi, ırkçı katliam, erkek zorbalığı, nefret saldırısı, iş cinayeti, koronavirüs kırımı… Bu toprakları işte böyle bir zulüm ve ölüm kampına dönüştüren politik islamcı faşist şeflik rejimini yıkma mücadelesini büyütme ve halklaştırma iradesi, umudun ordusunu kitleselleştirmenin tek hakiki anahtarıdır.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 21 Ocak tarihli 46. sayı başyazısı.