Üç ayaklanmanın ortak özellikleri
Ayaklanan yoksullar, elbette önceleyen süreçteki kısmi, ezilen ulusal ve inançsal mücadeleler ve diğer taleplerle eylemlerden, bölgede Rojava Devrimi gibi halkçı ve emekçi devrimlerden etkilenerek mücadeleye girdiler. Şimdi yoksulların sınıfsal ayaklanmalarını yükseltiyor, biribirlerini etkiliyorlar.
Lübnan, İran ve Irak ayaklanmalarının ortak özellikleri var. Bu özellikleri ele almak, önümüzdeki süreçte bölgede şimdilik "sessiz" olan ülkelerde de halk ayaklanmalarının patlak verme olasılığına ışık tutacağını göstermesi bakımından önemli.
Her üç ayaklanmada birinci ortak özellik, yoksullaşmaya ve iktidarların yolsuzluğuna karşı birikmiş aşırı öfke.
Bu, Lübnan'da Whatsapp'a vergi salmaya karşı öfke patlamasında kendisini gösterdi. Yoksullaşan halk, inanç kotalarına göre paylaşılan iktidar partilerinin/şahıslarının sermaye biriktirmesine, hükümet bütçesi için yeni soygun yöntemleri aramalarına karşı öfkesini eyleme döktü.
İran ve Irak'ta ise yoksul halkın öfkesi motorine zam ve temel ihtiyaçlardan yoksunluk üzerine patlak verdi.
İkinci ortak özellik, burjuvazinin "dış düşman"a karşı başarılarını milli/şoven gururu yükseltme aracı yapmasına rağmen, bunun artık sınıf mücadelesini, yoksulların kendi talepleriyle "milli gururu hakeden" yönetimlerine karşı ayaklanmalarını önleyememesi. Bu, Lübnan'da Hizbullah'ın İsrail'e ve Suriye'de emperyalistlere karşı savaş başarısı kazanmasına rağmen, yalnızca Sünni ve Hıristiyan inançtan yoksulların değil, Şii yoksulların da ayaklanmaya katılmalarında kendisini gösteriyor.
Benzer özellik, İran'da çok daha belirgin. Dış büyük iblis ABD'ye ve küçük iblis Suudi Sünni teokrasisine karşı, Suriye ve Yemen'de İran güçleri ve yanlılarının savaş zaferlerine rağmen, İran halklarının yoksulları bu "milli gurur"u bir yana atarak ayaklanıyor. Dahası, molla rejiminin bu "milli" zaferlerine, ABD ve İsrail'e meydan okuyan "yerli ve milli" dik duruşuna karşı slogan atmaktan geri durmuyorlar.
Irak Şii halkı, geçen yıl Basra odaklı ayaklanmada da şimdi Bağdat odaklı ayaklanmada da, yoksulluğa ve yolsuzluğa karşı mücadele ederken, Irak yönetiminin Şii düşmanı IŞİD'e karşı zaferinin "gururu"nu bir yana bıraktı. Hatta bu zaferde öncü rol oynayan Haşdi Şabi bürolarına hücum edip yakıyor ve İran'ı hedef alıyor.
Üçüncü ortak özellik, yoksullar, inanç ve ulusal fark gözetmeksizin ayaklanmalara ülke çapında katılmaları. Böylece yoksul sınıflar, öncelikle kendi talepleriyle mücadeleye katılıyor, doğrudan sınıf mücadelesinin yeniden dolaylı sınıf mücadelelerine kıyasla öne geçmesini yaratıyorlar.
Bu, Lübnan ve İran'da çok çarpıcı olarak önplanda. Farklı inanç ve uluslardan yoksullar ülke çapında eylemleri ortak taleplerle yükseltiyorlar. Özellikle İran'da geçen yıl molla rejiminin kalesi Meşhed'deki yoksullar eyleme başlamış ve eylemler oradan ülkeye yayılmıştı. Bu yıl da Şii halktan yoksullar ayaklanmada önplandalar. Ve her inanç ve ulustan yoksullar ayaklanmanın içinde. Irak'ta ise Sünni inançtan ve Kürt halkından yoksullar henüz ayaklanmaya katılmamış olsalar da Şii halkın yoksullarının ayaklanmasına sempatiyle bakıyorlar, katılma eğilimindeler.
Dahası her iki ülkede de Şii yoksullar rejimlerin Şii ideolojisinin körleştirici, yoksulları düşmanlaştırıcı etkisini bir yana atmakla kalmıyorlar, hakimiyetini çok daha fazla yıkıyorlar.
Dördüncüsü ayaklanmalar esasen kendiliğinden. Lübnan'da kısmen Komünist Partisinin etkisini belirtmek gerekir. Kendiliğindenciliğe övgü yanlışına düşmeden ve örgütsüzlüğün aynı zamanda zayıflık olduğunu vurgulayarak, şu noktaya parmak basalım: işçi, işsiz ve kent yoksullarının öfkesi o denli büyük ki, örgütsüz olarak bile, iktidarların tepeden tırnağa örgütlülüğüne ve militarist güçlerinin katledici şiddetine karşı çok geniş kitleler halinde ayağa kalkıyorlar. Şehitler verme pahasına 2 ay gibi uzun süre ayaklanmayı sürdürüyorlar.
Ayaklanan yoksullar, iktidarları ve diktatörlükleri yıkacak örgütlenme ve silahlanmaya sahip değiller. Fakat ayaklanmalarla mücadeleci özgüvenlerini yükseltiyor, fazla zaman beklemeden yeniden ayaklanma cesaretini kendilerinde buluyorlar. Yetinmeyip "rejim değişsin, yıkılsın" talebini yükselterek politik çözüm arayışını ilerletiyorlar. Bu arayışla toplumsal çözüm bilincini, kapitalizme karşı mücadele bilincini geliştirmeye elverişli hale geliyorlar. Diğer alanlarda politikleşmeye, bilinç edinmeye açık oluyorlar.
Ayaklanan yoksullar, elbette önceleyen süreçteki kısmi, ezilen ulusal ve inançsal mücadeleler ve diğer taleplerle eylemlerden, bölgede Rojava Devrimi gibi halkçı ve emekçi devrimlerden etkilenerek mücadeleye girdiler. Şimdi yoksulların sınıfsal ayaklanmalarını yükseltiyor, biribirlerini etkiliyorlar.
Türkiye'de Erdoğan faşizminin, Kürt ve devrimci düşmanı politik islamcı ve işgalci yayılmacılığının etkilediği, körleştirdiği Sünni Türk yoksullarının da önünde sonunda ayaklanacağını gösteriyorlar.