Tutsak sosyalist gençleri sahiplenelim!
Deprem enkazının altından 14 Mayıs 2023 seçimlerinin startı verildikten iki gün sonra Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlere dönük gözaltı saldırısı gerçekleşti. Seçilen gün manidardı; 1995 Gazi Katliamı'nın tarihi olan 12 Mart. SGDF Eşbaşkanları Şükran Yaren Tuncer ve Okan Danacı'nın da olduğu 9 genç 15 Mart günü tutuklandı. AKP-MHP faşizmi bu sefer de seçim startını böylesi bir saldırıyla başlatmış oldu. Gerisinin geleceği herkesin malumu.
Devletin enkaz altında kaldığı, halkın yaralarının ve sorunlarının çözülmesi ve sarılması bir yana giderek kangrene dönüştüğü bir zamanda Erdoğan'ın "Türkiye seçimleri geride bırakmalıdır" diyerek seçim takvimi açıklamasıyla resmi olarak seçim sath-ı mailine girildi. Bir yandan AKP-MHP faşist bloğu ve onun etrafında kümelenmeler, diğer yandan CHP-İYİP'in merkezinde durduğu burjuva restorasyoncu blok etrafında kümelenmeler netleşmiş oldu. Emekçi solun önemli bir kesimini içine alan Emek ve Özgürlük İttifakı ise ezilenlerden yana üçüncü bir seçenek olarak pozisyon almaya çalışıyor.
Seçim sath-ı maline girildiğini bir yandan Erdoğan'ın açıklamaları, burjuva bloktaki saflaşmalar ve aday açıklamalarından anlıyorsak diğer yandan da sosyalistlere ve yurtseverlere dönük başlayan gözaltı ve tutuklama saldırılarından görmemiz mümkün. Coğrafyamızda seçim sath-ı mailine girildiğini belki de en belirgin gösteren olgu bu oluyor. Seçim startının Erdoğan tarafından verilmesinin hemen akabinde ilk seçim çalışması ve icraatı gözaltı-tutuklama saldırıları oluyor. Geçmiş bir yana son iki üç seçim deneyimleri ve kimi yakın tarih örnekleri bunu fazlasıyla doğruluyor. Bu saldırılar ise ağırlıklı olarak devrimci ve yurtseverlere yönelirken esasen de onların gençlik bölüğünü merkeze aldı. 7 Haziran 2015 seçim zaferinin elde edilmesinde önemli bir rol oynayan sosyalist gençlere dönük 20 Temmuz'da gerçekleştirilen katliam bunun en ileri saldırı biçimi oldu. 20 Temmuz ile birlikte bilindiği üzere yeni bir saldırı konsepti devreye girmiş oldu.
Sonraki süreci yaşayarak gördük. Sonraki süreçte de katliamlar, gözaltı ve tutuklama saldırıları gençliği merkezine alarak devam etti. 2017 Nisan'ın da başkanlık rejiminin yasal kılıfa kavuşturulacağı referanduma karşı, kitle hareketinin OHAL ve KHK zulmü altında geriletildiği bir zeminde o dönem devrimci ve sosyalist gençlik "Başkanlığa Karşı Gençlik Var" diyerek buzkıran rolü oynamış ve "Hayır" hareketinin itici gücü olmuştu. Peşi sıra coğrafyanın her yerinde gençlikten başlayarak saldırı dalgası gelişti. Keza 2018 yılının Nisan ayında erken seçim kararının alınması üzerine ilk saldırı dalgasının yine gençliğin merkezinde durduğu devrimci, sosyalist ve yurtsever güçlere yöneltildi. Yüzlerce genç gözaltına alındı tutuklandı. Faşizmin gözaltı ve tutuklama terörü kesintisizce sürdü.
Deprem enkazının altından 14 Mayıs 2023 seçimlerinin startı verildikten iki gün sonra Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlere dönük gözaltı saldırısı gerçekleşti. Seçilen gün manidardı; 1995 Gazi Katliamı'nın tarihi olan 12 Mart. SGDF Eşbaşkanları Şükran Yaren Tuncer ve Okan Danacı'nın da olduğu 9 genç 15 Mart günü tutuklandı. AKP-MHP faşizmi bu sefer de seçim startını böylesi bir saldırıyla başlatmış oldu. Gerisinin geleceği herkesin malumu.
Peki, AKP-MHP faşizmi neden her kritik dönemde, her seçim öncesinde sosyalist gençlere saldırıyla seçim startını veriyor?
Çünkü onlar faşizme karşı mücadelede hep en önde oldular, en önde dövüştüler. Halkımız, depremin devlet eliyle katliama dönüştürüldüğü günlerde devlet nerede diye sorarken onlar Nurhak'ta, Elbistan'da, Antep'te, Antakya'da devletten önce oradaydı. Halkın acısını yüreğinde hisseden ilk onlar oldu. Kadınlara dönük şiddette, taciz, tecavüz ve katliamlarda ilk sesi onlar yükseltti. 8 Mart'ta barikatları zorlayan irade onlarda cisimleşti. Kobanê'nin, Rojava'nın hawar çığlığına ilk onlar koştu. Yeniden kurmak gerektiğinde de "beraber inşa edeceğiz" diyerek ilk onlar yola çıktı. OHAL-KHK zulmüne, ilk kararnamede kapatılan üniversitelere, akademisyenlerin ihracına, faşizmin dizginsiz terörüne en önde onlar göğüs gerdi. Kayyum rektör tekçiliğine, kadın üniversiteleri cinsiyetçiliğine onlar itiraz etti. Boğaziçi'nden bütün bir faşist tekçi rejime isyanı onlar büyüttü. Suruç katliamının yıl dönümlerini birleşik gençlik mücadelesinin en zirve momentlerinden biri haline getirip, ‘devrimciler konuşacak' çıkışıyla halka güven ve morali onlar aşıladı. Faşist zulme ve saldırganlığa yenilmediysek biraz da onların sayesindedir.
Faşizm onlara saldırıyor çünkü gençlik Erdoğan'a en öfkeli kesim. Bir kuşak genç AKP-Erdoğan'la büyüdü. Onun dindar-kindar nesil yetiştirme politikaları en çok bu kuşak üzerinde denendi. En çok onların hayatına karışıldı. En gerici ve bilim dışı eğitim müfredatı onların zamanında hazırlandı. En çok imam hatipler onların zamanında açıldı. En çok onlar gözaltına alındı, tutuklandı. Erdoğan her şeyi denedi ama kazanamadı onları. Kazanmak bir yana her an patlamaya hazır bir kuşak yetiştirdi. İşte en çok korktuğu bu öfkenin sel olup üzerine akması. Bundandır ki önce gençliğe saldırıyor.
Erdoğan/AKP faşizminin, ezilenler üzerinde tahakkümünü daha da artırarak, "terörle mücadele" yaftası altında devrimcilere, yurtseverlere, antifaşistlere, toplumun direnen kesimleri ve öznelerine daha fazla saldırıp, iradesizleştirmeye çalışarak bir seçim zaferi yaratmaya çalışacağı aşikar. Onu durdurmanın, saldırıları boşa çıkarmanın, kazanımları korumanın yolu birleşik antifaşist mücadeleyi büyütmekten ve sokakta yan yana dövüşmekten geçiyor. Sosyalist gençleri sahiplenmek, onların mücadelesine omuz vermek, safları doldurmak bunun önemli bir adımı. Tutsak gençlerle dayanışmak ve özgürlükleri için bir kampanyayı, siyasi çalışmayı büyütmek önemli bir birleşik mücadele zemini olduğu kadar, seçime doğru giden bu kritik ve kaotik süreçte sokak iradesini, direniş damarlarını geliştirmenin önemli bir kulvarı.
SGDF'lilerin Adliye'ye çıkarıldıkları gün Çağlayan meydanında polis kuşatması ve terörü altında "Gençlik teslim olmayacak" sloganlarını haykıran gençlik örgütleri, yarattıkları direniş ve birleşik mücadele zemini güçlendirmenin yol ve yöntemlerini bu saldırı zemininde de arayacak, onu dönemi kazanmanın dayanağı haline getirmeyi başaracaktır. Bu, faşizmin saldırıları altında politik özgürlüğü kazanma mücadelesinin ortak sorumluluğudur ve toplumsal mücadele kuvvetleri tarafından da omuzlanacaktır.