Tuncel: Halkları soykırıma uğratan bir rejim ayakta kalamaz
Kobanê davasında savunmasına devam eden Sebahat Tuncel, Kürt sorununun tarihsel arka planını anlatarak, "Tüm bu tarihsel süreç hukuki bir meselenin ötesinde bir rejim olduğu gerçekliğini ortaya koyuyor. Bu dava, parti kapatmalar ve kayyımlar bu kökenin gerçekliğidir. Bir çözüm yolunu bulmak için gerçeklikle yüzleşmek ve bunun kaynağına inmek gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18'i tutsak 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası, Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk Komisyonu, milletvekilleri, Özgürlük için Hukukçular Derneği'nin (ÖHD) yanı sıra tutsak yakınları ve çok sayıda kişi duruşmayı izledi.
Duruşma, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel'in beyanlarıyla devam etti.
Savunmasına Osmanlı dönemindeki Kürt isyanlarını ve Osmanlı'nın merkezileşme politikaları sonucu Kürtlerin yaşadığı tarihsel süreçleri anlatarak devam eden Tuncel, Kürtlerin birlik olamamasının kendi kaderlerini belirleyememelerini de etkilediğini söyledi.
'OSMANLI KÜRTLERİ ÇIKAR ARACI OLARAK KULLANDI'
"Bu, tarihte her zaman Osmanlı, Safevi imparatorlukları tarafından ve şimdi de Türkiye tarafından kullanılmıştır. Osmanlı, çöküş döneminde, batıya karşı da Kürtleri çıkar aracı olarak kullanmıştır, tıpkı şu an Türkiye'nin işine gelince Kürt kartını batıya karşı kullandığı gibi" diyen Tuncel, Osmanlı'nın toprak kaybını durdurmak için merkezileştirme ve din eksenli politikalara başvurduğunu ve bu politikaların Kürtler ve Ermeniler üzerinde işletildiğini kaydetti.
Hamidiye Alayları'nın da bu politikanın bir sonucu olarak kurulduğunu ifade eden Tuncel, "Bu alaylarla hedeflenen amacın Kürtlerin birliğini kırmak, aşiretlerin birlik olmasını engellemek, aralarında düşmanlık çıkarmak ve Kürt birliğinin sağlanmasını engellemek olarak kaydedilen tarihsel notlara da yansımıştır. Bu birliklerin özellikle sünnilerden oluşması ve Alevilerin alınmamasının amacı Kürtler arasında Alevi-Sünni çatışmasını körüklemekti. Abdülhamit'in bu politikası bugün AKP eliyle biçim değiştirilerek sürdürülüyor" dedi.
'KÜRTLERİN BİRLİĞİ BOZULMAK İSTENİYOR'
Bugün de Kürtlerin dili ve varlığının ortadan kaldırılmak istendiğine işaret eden Tuncel, hem emperyalist politikaların hem de Türk devletinin politikalarının Kürtlerin birliğini bozmaya yoğunlaştığını dile getirdi.
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'nda Kürdistan coğrafyasının bir savaş alanına dönüştüğünü dile getiren Tuncel, bu savaşın Kürtlere maliyetinin büyük olduğunu söyledi. Tuncel, "Kürtler sadece savaşta değil, açlık, hastalık ve soğuk nedeniyle de yaşamını yitirmiştir. Savaş sonrası da yaşadığı topraklardan koparılan çok sayıda Kürt hem Ruslar hem de Osmanlı tarafından sürgün edilir. Küçük gruplara bölünerek, Kürtler Anadolu coğrafyasındaki bölgelere yerleştirilir. Tüm aşiret bağlarından koparılmaları hedeflenir. Tarihi kaynaklar 700 bin Kürdün sürgün edildiğini yazar ve birçoğu da göç yollarında soğuk ve kıtlık nedeniyle yaşamını yitirir" dedi.
'KÜRT SORUNUNUN TARİHSEL BİR ARKA PLANI VAR'
Wilson ilkeleri ve ulusların kendi kaderini tayin hakkına işaret eden Tuncel, "Liberal bir çerçevede de olsa ulusların kendi kaderini tayin hakkı cezbedici bir durumdu. Halk kendisi karar veriyordu" dedi. Osmanlı devleti ve Kürdistan Teali Cemiyeti arasında bir özerk Kürdistan anlaşması yapıldığına dikkat çeken Tuncel, "Kürt sorunun yeni olmadığını ve sorunun PKK ile çıkan yeni bir sorun olmadığını ortaya koyuyor. Arka tarihsel plan önemli. Siz şimdi bizi bölücülükle suçluyorsunuz ama biz Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını bu tarihsel çerçevede savunuyoruz ve talep ediyoruz. Bu haktır" ifadelerini kullandı.
'KÜRTLER KENDİNİ YÖNETMEK İSTİYOR'
Cumhuriyet döneminde yaşanan isyanları ve devlet tarafından uygulanan katliamları anlatan Tuncel, şöyle devam etti: "Tüm bu isyanlarda Kürtlerin kendilerine bir yol aradığını görüyoruz. Bu isyanlar bize şunu gösteriyor; Kürtler her dönemde kendi kendilerini yönetmek ve kaderini tayin etmek istedi. Sadece Türkiye'de de değil, Kürtlerin yaşadığı her yerde böyle, İran'da da, Suriye'de de bugün Kürtler kendini yönetmek istiyor ama merkezi yönetimle de bir hukukumuz olsun istiyoruz diyoruz. Tarihten beri özerk yaşamışlardır ve bunu talep ediyoruz. Anadilimizde eğitim istiyoruz, kültürümüzü yaşamak, yaşatmak ve kendimizi yönetmek istiyoruz. Bizi suçlayarak, idama sürüklüyorsunuz ki şimdi idam cezası kalkmış ve müebbet istiyorsunuz. Verin. Verebilirsiniz. Biz demokratik bir cumhuriyet talebindeyiz ve devlete gel müzakere edelim diyoruz, sizler ise bizi baskılıyor ve cezalandırıyorsunuz. Bunu talep etmek ve konuşmak bir haktır, ifade özgürlüğüdür."
'HALKLARI SOYKIRIMA UĞRATAN BİR REJİM AYAKTA DURAMAZ'
"Bugün adı cumhuriyet olan monarşi demokrasiyle alakalı değildir. Burada bir görünen devlet bir de görünmeyen devlet var. Komplocu, kontrgerillaları kullanan gladyocu bir yapı olan derin devlet gerçekliği vardır. Bu yapı Kürtlere karşı inkar imha politikalarının planlayıcısı ve uygulayıcısı olmuştur. Halkları soykırıma uğratan bir rejim ayakta duramaz" diyen Tuncel, Türkiye'de 10 yılda bir darbe yapılmasının ancak bu gerçeklikle açıklanabileceğinin altını çizdi.
'ÇÖZÜM İÇİN GERÇEKLİKLE YÜZLEŞMEK GEREKİYOR'
Bu rejimi kabul etmeyenler ve özgürlükçü bir sistem için mücadele edenlerin komplocu bir anlayışla yok edildiğini söyleyen Tuncel, şöyle devam etti: "Kürtlerin varlığını ve siyasi iradesini yok etmek istiyorlar. AKP, MHP'nin kayığına binmiş gidiyor ve Türkiye uçuruma sürükleniyor. Kayyım politikaları da bu yok etme ve iradeyi yok saymanın sonucudur. Tüm bu tarihsel süreç hukuki bir meselenin ötesinde bir rejim olduğu gerçekliğini ortaya koyuyor ve kendi mirasını, kökenini buradan siyah Türk faşizminden alıyor. Bu dava, parti kapatmalar ve kayyımlar bu kökenin gerçekliğidir. Bir çözüm yolunu bulmak için gerçeklikle yüzleşmek ve bunun kaynağına inmek gerekiyor. Neden bu mahkemede yargılanıyoruz, bir tweet yüzünden mi? Buna kimse inanmaz. Bir safsatadır. Savcı bey ile birlikte kurguyu yazan iktidar ve ortaklarına karşı bu sürecin neden yaşandığını aktarıyoruz. Biz çözülemeyen sorunlar ve tarihsel gerçeklik nedeniyle burada yargılanıyoruz."
Duruşmaya 14.00'a kadar ara verildi.