DÜNYA
Trump'ın aile ayırma politikasına İsrail mi ilham oldu?
Trump'ın sınırda aile ayırma uygulamasını sona erdirme kararıyla çoğu Amerikalı rahat bir nefes almış olsa da, ABD'li politikacılar ve medya yıllardır ayırmanın korkunç biçimlerine maruz kalan Filistinlilerin kaderinden bihaber durumda. Daha da sorunlu olan ise Cumhuriyetçi ve Demokratlar arasında pek çoğu İsrail'i, gerçek demokrasinin önünde bir engel olarak değil, ama parlak bir örnek olarak görüyor. Ramzy Baroud'un counterpunch.org'da yayınlanan yazısını Ivana Benario ETHA için çevirdi.
Geçen Mayıs, Birleşik Devletler Başsavcısı Jeff Sessions hükümetin ABD sınırlarındaki sıfır tolerans politikasını duyurdu. Yeni politikanın trajik sonuçlar doğurması sadece haftalar aldı. ABD'ye yasadışı yollardan geçmeye çalışanlar federal suç kovuşturmasına tabi olurken çocukları federal yetkililer tarafından onlardan alınıyor ve kafese benzer tesislere konuluyor.
Beklenileceği gibi, bu politika büyük öfke doğurdu ve sonunda da geri çekildi. Ancak, Başkan Donald Trump yönetimini acımasızca cezalandıranların çoğu, İsrail'in Filistinlilere karşı çok daha kötü uygulamalar gerçekleştirdiği gerçeği karşısında iradi bir şekilde ilgisiz görünüyorlar.
Aslında, Amerikan egemen sınıfı içindekilerin çoğu, Demokrat veya Cumhuriyetçi olmaları fark etmez, İsrail modeli karşısında on yıllardır büyülenmiş durumdalar. Yıllardır, ABD'li bilirkişiler, İsrail sözde demokrasini övmekle kalmadılar, aynı zamanda onun güvenlik aparatını daha iyisini yapmak üzere örnek aldılar. 11 Eylül 2001 saldırısını takiben, ABD'nin İsrail'in güvenlik taktiklerine karşı, Tel Aviv'in Amerikan vergi mükelleflerinin milyarlarca dolarını ABD sınırlarında algılanan tehditlere karşı güvenliğe yardım sağlama adına cebe indirdiği yenilenmiş bir aşk ilişkisi gelişti.
Trump'ın seçilmesinden hemen sonra açıkladığı ABD-Meksika sınırında "harika" (çn. veya büyük, aslında "great") bir duvar inşa etme planı, devam eden işbirliğinde yeni ve hatta daha da rezil bir sayfa açtı. İsrailli şirketlerin Trump'ın duvarını inşa etme şansını elde etmek için atılmasından daha bile önce İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Trump'ı onaylayan "harika fikir" tweetini attı ve İsrail'in "tüm illegal göçü durdurmada" kendi duvarının "harika bir başarı" olduğunu iddia etti.
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Netanyahu ve Trump bir buçuk yıldan fazladır müthiş bir uyum içinde birbirlerinin tencere ve kapağı durumundalar. Yazık ki, kişisel yakınlıkları, oportunist politika tarzları ve daha korkunç olanı ideolojik ortak noktaları meseleleri daha kötü hâle getiriyor.
İsrail'in durumu için 'demokrasi' kelimesi çok zor uygun düşer. En fazlasından, İsrail'in demokrasisi kendine has olarak tanımlanabilir. 'Yahudi Devleti'nin eski Yüksek Mahkeme Başkanı, Aharon Barak'tan alıntılarsak "İsrail diğer ülkelerden farklıdır. O sadece demokratik bir devlet değil, aynı zamanda bir Yahudi devletidir."
Bu yılın başlarında Tel Aviv'deki bir konferansta, İsrail'in ayrımcı Adalet Bakanı, Ayelet Shaked, Barak'ın iddiasına kendi versiyonunu ekledi. "İsrail, bir Yahudi devletidir." dedi. "O, tüm uluslarının devleti değildir. Yani, tüm yurttaşlarına eşit haklar ama eşit ulusal haklar değil." diye tamamladı. İsrail'in kendi 'demokrasi' versiyonunu koruması için, Shaked'in sözlerindeki gibi, "hakların ihlâli pahasına Yahudi bir çoğunluk sürdürmeli."
İsrail demokrasi kavramını Yahudi çoğunluğun tahakkümünü sağlaması için hangi yön gerekiyorsa o yöne çeviriyor, Filistinlilerin, artan sayıları sıklıkla 'demografik bir tehdit', hatta bir 'bomba' olarak görülen toprakların yerli yerleşimcilerinin pahasına.
İsrail'in bugüne kadar resmi bir anayasası olmadı. 'Temel Yasa' olarak bilinen yasayla yönetiliyor. Devletin davranışlarını yargılayacak hiçbir ahlâki normu veya yasal yapısı yok. İsrail parlamentosu (Knesset), bu nedenle, herhangi bir 'anayasal' zorlukla karşılaşma durumunda olmadan kavga gürültü yaşamadan Filistinlilerin haklarını hedef alan yasalar hazırlamada ve bu yasaları dayatmada, özgür.
Trump'ın sınırda aileleri ayırma yasasının başarısız olmasının bir sebebi, demokratik sistemindeki kusurlara rağmen, ABD'nin bir anayasası olması ve ülkenin ahlâki ve yasal normlarını devletin zalimane uygulamasına karşı çıkmada kullanabilen görece güçlü bir sivil topluma sahip olmasıdır.
İsrail'de ise, öte yandan, durum böyle değil. Hükümet, Yahudi tahakkümünün devamı için çok fazla enerji ve fon harcıyor ve (uluslararası kanunlara aykırı bir şekilde Filistinlilerin toprakları üzerine inşa edilen) illegal Yahudi yerleşimleri ve İsrail'in kendisi arasında fiziksel bağlantılar oluşturuyor. Aynı zamanda, eşit miktarda kaynağı, kendi topluluklarından her yerde ayrı ve parçalanamış halde tuttuğu Filistinlileri kendi topraklarından etnik olarak temizlemek için harcıyor.
Üzücü gerçek şu ki Amerikalıların kendi güney sınırlarında son birkaç aydır tanık oldukları, Filistinlilerin İsrail eliyle günlük bir gerçeklik olarak son 70 yıldır tecrübe ettikleri şeydir.
Filistinli toplulukların katlandığı ayırma ve ayrıştırmanın biçimi, tipik savaşların, kuşatmaların ve askeri işgallerin sonuçlarının ötesine geçer. İsrail yasasına içkin bir şeydir, esasen Filistin toplumunun bağlılığını zayıflatmak, hatta kırmak için şekillendirilmiştir.
Örneğin, 2003'te, Knesset, aile birleşimi için başvuran İsrail'in Filistinli vatandaşlarına yönelik ağır sınırlamalar getiren 'İsrail Yasasına Giriş ve Yarttaşlık' yasası lehine oy verdi. İnsan hakları grupları yasaya itiraz etti, ancak İsrail Yüksek Mahkemesi 2012 başlarında hükümet lehine karar alınca çabaları sonuçsuz kaldı.
2007'de aynı yasa, 'düşman devletler'den olan eşleri kapsayacak şekilde değiştirildi, ki bunlar Suriye, İran, Lübnan ve Irak. Sürprize yer bırakmayacak şekilde, bu 'düşman ülkelerin' bazıları, Trump'ın çoğunlukla Müslümanların yaşadığı ülkelerin vatandaşlarının ABD'ye girişi yasağına dahil edildi.
Sanki Trump, İsrail'in tasarılarını takip ediyor, kararlarına Filistinlilere karşı İsrail politikalarına yıllardır yön veren ilkeler doğrultusunda biçim veriyor. Hatta, çocukları kafese kapatma fikri de İsral'in fikridir esasen, bu uygulama insan hakları örgütü İsrail'deki İşkenceye Karşı Halk Komitesi (PCATI) tarafından teşhir edilmişti. Sözde devam etmeyeceği söylenen bu uygulama, çocuklarında dahil olduğu Filistinli tutukluların ağır kış fırtınaları sırasında dahi dış mekan kafeslerine yerleştirilmesine izin veriyordu.
Filistinlilerin 'kafeslenmesi', ne yazık ki, eski bir yöntemdir. Bugün, İsrail Apartheid duvarı, Filistinlileri kendi topraklarından ayırıyor, Araplarla Yahudileri ırksal zeminde ayrıştırıyor. Gazze'ye gelince, çoğunluğu mülteci 2 milyon insanı barındıran tüm şerit, duvarlar ve hendeklerle devasa bir 'açık hava hapisanesi'ne dönüşmüş durumda.
Trump'ın sınırda aile ayırma uygulmasını sona erdirme kararıyla çoğu Amerikalı rahat bir nefes almış olsa da, ABD'li politikacılar ve medya yıllardır ayırmanın korkunç biçimlerine maruz kalan Filistinlilerin kaderinden bihaber durumda. Daha da sorunlu olan ise Cumhuriyetçi ve Demokratlar arasında pekçoğu İsrail'i, gerçek demokrasinin önünde bir engel olarak değil, ama parlak bir örnek olarak görüyor.
*Dr. Ramzy Baroud, 20 yıldır Ortadoğu hakkında yazıyor. Uluslararası tanınmış bir köşe yazarı, medya danışmanı, pekçok kitabın yazarı ve palestinechronicle.com sitesinin kurucusu. Ulaşmak için; ramzybaroud.net