SYPG Temsilcisi Bahadır: Şam-Türkiye yakınlaşmasının amacı Rojava devrimini tasfiye etmek
SYPG Temsilcisi Haydar Bahadır, Türk burjuva devleti ile Şam hükümeti arasındaki görüşmeleri değerlendirdi. Türk devletinin sıkışmışlığına ve planlarındaki başarısızlığına işaret eden Bahadır, Rusya ve ABD başta olmak emperyalist güçler ve bölge diktatörlerinin ittifakına dikkat çekti. Emperyalist güçlerin Rojava devriminin ve halklarının hiçbir zaman dostu olmadığını vurgulayan Bahadır, öncülere yönelik saldırılara dikkat çekti; "Birleşik cepheyi emperyalistlere karşı mücadele alanına çevirmeli, öncü ve önder kadrolarımızı korumalı ve devrimi sürdürmeliyiz. Ne yaparlarsa yapsınlar biz kazanacağız" dedi.
Halkların Birlik ve Dayanışma Kurumu (SYPG) Temsilcisi Haydar Bahadır, Türk devleti ile Şam hükümeti arasındaki görüşmelere ilişkin değerlendirmede bulundu. Özgür TV'de Özgür Rojava programının konuğu olan Bahadır, faşist saray rejiminin, Esad rejimi ile yeniden görüşmesinin burjuva sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini söyledi, DAİŞ eliyle Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'ye dönük saldırıların Sünni-İslam devleti kurma planlarının bir parçası olduğuna dikkat çekti.
Rojava topraklarının emperyalistlerin desteğiyle işgal edildiğini, buna rağmen demokratik özerk yapı sisteminin inşasının sürdüğünü kaydeden Bahadır, görüşmelerin Rojava devrimini tasfiye amaçlı olduğunu vurguladı. Demokratik, halkçı, kadın özgürlükçü devrimin faşist burjuva Türk devleti ve bölgesel gerici devletler için tehdit unsuru olarak görüldüğüne dikkat çeken Bahadır, devrimin öncü kadrolarına dönük saldırı ve katliamların da bu planın parçası olduğunu vurguladı.
Özgür TV'ye konuşan SYPG Temsilcisi Haydar Bahadır'ın yanıtları şöyle:
TÜRK DEVLETİNİN SÜNNİ-İSLAM DEVLETİ KURMA PLANI ÇÖKTÜ
Türk devleti ile Şam hükümeti arasında 11 yıl sonra başlayan görüşmelerin amacı ve Rusya'nın görüşmedeki rolü nedir? Bunun Rojava halklarına yansımaları ne olacak?
Öncelikle, yakın dönemde faşist Türk devleti tarafından katledilen ve ölümsüzleşen Ahmet Şoreş ve Firat Newal'i anmak istiyorum. Onların anılarına bağlı kalacağımızı, ideallerini gerçekleştireceğimizi bir kez daha yineleyerek, söz veriyorum.
Faşist Türk devleti, hepinizin bildiği gibi çok hızlı bir manevra yaptı. Aslında bu manevrayı yakın dönemde diğer ülkelerle, örneğin İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleriyle ilişkilerinde de yapmıştı. Niye bu manevrayı yaptı? Bu Tayyip'in kişiliğiyle, karakteriyle -kuşkusuz onun payı da var- ilgili değil tek başına. Çünkü o, bir sınıfın, ideolojinin temsilcisi, onun çıkarlarının manevrasını yapıyor. Tıpkı Hitler'de olduğu gibi, burjuvazinin çıkarları Tayip Erdoğan'da şekilleniyor.
Peki ne oldu da U dönüşü yapmak zorunda kaldı. Biliyorsunuz sömürgeci, işgalci Türk devleti yaklaşık 11 yıl önce başta Suriye olmak üzere, Kürtlere, Rojava Kürdistanı'na yönelik saldırı başlattı. Bir hedefi, planı vardı. Emevi Caminde namaz kılacaktı. Kendine göre bir Sünni-İslam devleti kuracaktı, birlikte çalıştıkları örgütlerle. Ama bu plan iflas etti.
Özgür Suriye Ordusu diye bir grup oluşturdular. Eğittiler, donattılar sonra bu çetelerin hepsi silahlarıyla birlikte El Nusra'ya, DAİŞ'e vb. katıldı. ABD ile birlikte yaptı bunu. Ama başarısız oldu. Faşist diktatörlüğün manevrası, başarısızlığının manevrasıydı. Çok açık ki hedeflerine ulaşamadılar.
TÜRK BURJUVA DEVLETİNİN KÜRT DÜŞMANLIĞI TARİHSELDİR
Bazı şeyleri biraz daha net koymamız gerekiyor. Türk devletinin varoluşsal düşmanı gördüğü Kürt halkı var, Kürdistan özgürlük mücadelesi var. Burada da hedefine ulaşamadı. Zap'da gömüldü, kaçtılar. Büyük bir şatafatla, operasyonla girdiler. Her türlü kimyasal silahı, katliamı, savaş suçunu işleyerek girdiler, beceremediler. Rojava'ya dördüncü büyük seferlerini yaptılar ama bu seferlerin hepsinde yaya olarak geri gittiler, gönderildiler, amaçlarına ulaşamadılar.
Doğrudur belirli bölgeleri işgal ettiler. Biliyoruz ki emperyalistlerin, Rusya'nın, ABD emperyalizminin onayıyla, desteğiyle buraları işgal ettiler. Türk ordusu kendi başına bunu yapamazdı zaten.
Rojava'ya yönelik politikaları da iflas etti. Rojava'nın ne askeri, ne siyasi varlığını, ne demokratik özerk yapısını, ne kadın devrimini bütün saldırılara rağmen durduramadı, engelleyemediler. Çeteleri saldırttı, DAİŞ'i saldırttı. Kobanê'yi düşürmeye çalıştılar, bütün yöntemleri denediler, olmadı. En sonunda kendi ordusuyla da girdi, bunu da beceremedi. Türk devletinin Rojava devrimini yenilgiye uğratması için Esad rejimiyle birlikte ortak hareketi kalıyor geriye. Çünkü tek başına bunu yapamayacağı açığa çıktı. Rejimle birlikte yapabilir ama bu öyle kolay değil. Hem rejimle sorunları var hem Suriye'nin önemli bölgelerini işgal etmiş, çete gruplarını silahlandırmış hem de Rojava'ya ve Suriye'ye karşı bunları bir koz, tehdit olarak kullanıyor, elinde tutuyor. Sömürgeciliğinden, işgalciliğinden vazgeçmek istemiyor. Çünkü bunlarla politika yapabiliyor, bunlarla var olabiliyor. Zaten sömürgeci işgalci bir ordu, devlet. Kürt ve bölge halklarına düşmanlığı üzerinden Türkçü, Sünni, islamcı mezhebe dayanan bir devlet yapılanması. Demokratik özerk yapıya sahip, kadın devrimini gerçekleştirmiş, DAİŞ'e, El Nusra'ya ve daha diğer bir sürü çeteye karşı savaşmış, özgürlüğünü korumuş, kadın devrimini korumuş, yaşatmış, bölge için örnek olabilecek bir devrimi, kendisi için büyük bir tehdit olarak görüyor. Devrimi yenilgiye uğratmayı başaramadı. Bunları başarmış olsaydı hem Rojava'yı büyük saldırılarla yok edebilir hem de Şam'ı esir alabilirdi. Oraya yönelip Emevi Cami'nde namaz kılabilirdi ama bunların hiçbiri olmadı.
KUZEY VE DOĞU SURİYE İŞGALİNE EMPERYALİSTLER ONAY VERMİŞTİR
Ama bu amacından vazgeçmiş değil. Amacı Kürdistan halkının kazanımlarını boğmak, Rojava devrimini, özerk yapısını ve statüsünü, kazanımlarını ve değerlerini ortadan kaldırmak. Bunu becermek için kime muhtaç, ne yapması lazım? Tabi burada Rusya'nın rolünü bilmemiz lazım. Rusya'nın baskısıyla yönünü Suriye'ye döndü. Suriye'yle görüştüğünde ancak bu işi ilerletebileceğini düşünüyor ama bu o kadar kolay değil. Suriye'de Rojava'yı özellikle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimini Türkiye tehdidiyle çok geri, kısmi taleplerle Şam rejimine endekslemek, onun bir parçası haline getirmek istiyor. Bu bile faşist Türk devleti için yeterli değil. Onun nihai bir hedefi var: Kürtlerin bütün varlığını ortadan kaldırmak. Rusya'nın da baskısıyla Şam'a yöneldi.
Rusya aynı zamanda Kürtleri koz olarak kullanıyor. Türk devletini Amerika'dan daha fazla uzaklaştırmak için Kürt kartını oynuyor. Bazı tavizler vererek kendi yanına çekmeye çalışıyor. Biliyoruz, Rojava'nın birçok bölgesinin işgalinde Rusya'nın da onayı oldu. Biz direndik, halkımız direndi ama neticede emperyalistlerin yürüttüğü kirli bir politika var.
Rusya, çıkarına uygun olarak Şam rejimini güçlendirmek istiyor. Şam'ın güçlenmesi aynı zamanda Rusya'nın da bölgede varlığını güçlendirecek. Lazkiye'de daha önce bir havaalanının yönetimini almıştı, yakın dönemde Halep'te bir havaalanını daha açtı. Bu, hem Rojava hem de diğer bölgelerde egemenliği sağlamak için bir tehdit. Şimdi burada güçlenmek istiyor. Aynı zamanda Ukrayna'da sıkışmışlığı var. O zaman burada belirli bir rahatlama Rusya'nın çıkarına. Ama çelişkiler öyle karmaşık ki, Rusya'nın da bu planı uygulaması söz konusu değil. Rusya bütün gücüyle bölgede kendi çıkarları doğrultusunda istikrar oluşturmaya çalışıyor. Ama bu öyle kolay değil. Çünkü bir tarafta Türk devletinin yönettiği sayısı yüz bine varan çeteler var. Bunlar ne olacak, kime karşı kullanacak? Şöyle düşünelim; faşist Türk devleti bu çetelerden vazgeçer mi? Vazgeçerse bölgede nasıl bir politika uygulayacak, işgalini nasıl gerçekleştirecek? Rojava'ya nasıl saldıracak, rejime nasıl saldıracak? Rejime ya da Rusya'ya, ABD'ye karşı neyi koz olarak kullanacak?
Türkiye-Suriye görüşmesinin arkasından bu çeteler ayaklandı. Çünkü onlar da biliyor ki; Türk devletiyle işleri bittiğinde bir kenara atılacaklar. Bu tabii ki öyle kolay çözülecek bir şey değil. Şam rejiminin, Özerk Yönetime yaklaşımı sorunlu, mesafeli bir yaklaşımı var. Gerçek anlamda sorunun muhatabı Özerk Yönetim aslında ama orayla ilişkilerini göreceği yerde hala Rusya'da, ABD'de diğer bölge devletlerinde çözüm arıyor. Buradan çözüm çıkmayacaktır. Suriye'nin keza bizle olsun, Rojava'yla olsun, çetelerle olsun, Türk devletiyle olsun çelişkileri çok keskin, çok yoğun. Şimdi 'gelin masaya oturalım' diyor. Bugüne kadar bütün coğrafyayı işgal etmiş. Faşist Türk devleti, Lübnan'a yakın coğrafyayı işgal etmiş. Gel görüşelim diyor. Doğal olarak onun çıkmasını ön şart olarak koşuyor. Hemen çıkmayacağını da çok iyi biliyor. Suriye bugün çok geri bir durumda ama bir devlet aklı var. Türk devletini de tanıyor. Ne yapacağını da ne yapmayacağını da çok iyi biliyor.
ÖZERK YÖNETİM İRADESİ TANINMADAN HİÇBİR ÇÖZÜM GELİŞMEZ
Doğal olarak yakın dönemde emperyalist ülkelerin, bölge gerici faşist devletlerin ortaya sürdüğü 'çözüm'den, halkların yararına bir sonuç çıkmayacaktır. Rojava'nın, Özerk Yönetimin iradesi tanınmadan ve taraf olarak kabul edilmediği hiçbir çözüm gerçek anlamda bir çözüm olmayacaktır. Yani bu plan devrimi tasfiye planıdır. Yakın dönem için herhangi bir karşılığı yoktur. Emperyalist çıkarlar ve gerici devletlerin birbirine koz, şantaj ve halklara yönelik tehdit olarak kullanacakları bir süreç olacaktır. Bunu bu şekilde bilip, halklarımızı bilgilendirmeli ve mücadeleyi kendi özgücümüze dayanarak hazırlamalıyız. Temel görevimiz bunun üzerine kurulu olmalıdır.
KÜRT HALKINA DÖNÜK İMHA PLANI DEVREDE
Yakınlaşma AKP'nin seçim kampanyasından mı ibaret, yoksa Türk burjuva devletinin resmi politikasının ürünü mü?
Kuşkusuz seçimin bir payı var ama burada bilince çıkartılması gereken sorunun özünün ne olduğu. Bunu görmediğimiz müddetçe yanılgılı sonuçlar çıkartırız. Kürt özgürlük hareketi, Kürt halkı, faşist, sömürgeci, işgalci Türk devletinin kabusu. Onunla yatıyor onunla kalkıyor. İmha etmek, yok etmek için her şeyi yapıyor. Her türlü kirli pazarlığa, her türlü soykırımcı, katliamcı politikalara başvuruyor. Bakur'da, Rojava'da, Başur'da, Avrupa'da yakın dönemde devrimin öncü kadın kadrolarını, önderlerini katletti. Böyle bir devlet var karşımızda. Diğer sorunlar bunun etrafında gelir. Evet doğrudur, seçimde bunu kendisine bir manevra olarak kullanacak. Doğru ama sırf seçimi kazanmak için bunu yapacak değil. Kürt düşmanlığı zaten onun temel politikası. Seçimde de bundan faydalanmak istiyor. AKP-MHP faşist iktidarı seçimi nasıl kazanacak? Demokratik koşullar ya da kadınların, ezilenlerin, emekçilerin, Kürt ulusunun, Alevilerin, gençlerin, öğrencilerin, işçilerin, köylülerin, LGBTİ+'ların taleplerini karşılayacak herhangi bir pozisyonu, politikası, çözüm önerisi var mı? Yok. O zaman ne yapacak? Savaş, soykırım, katliam, hapis, tutukluluk, işkence, tecavüz, uyuşturucu.
TAYYİP ERDOĞAN SAHTE ZAFERLERE YASLANIYOR
Bugün AKP iktidarı nasıl ayakta kalıyor. Dünya kamuoyuna mal oldu; Bilal'in, Tayyip'in, evlatlarının gemileri, uyuşturucu trafikleri dünyanın her tarafında suçüstü yakalandı. Kirli, kontra savaşı uyuşturucu ticaretiyle finanse ediyorlar önemli oranda. Aynı zamanda kendi oligarşik yapıları, aile çıkarları vb. için oluşturulmuş, bunların zenginleştirilmesi üzerine kurulmuş bir iktidar. Nasıl oy alacak. Tabii ki savaş, Türkçülük, ırkçılık, Kürt düşmanlığı, Rojava'yı işgal, sahte zaferler üzerine politika yapmak zorunda. Yani seçimde faydalanacağı bir durum ama özel olarak seçim için yapılmış bir hamle değil. Seçim olsa da olmasa da Kürtler, faşist Türk devleti için düşman. Onu yok etmek istiyor. O zaman seçimi bu şekilde buna darlaştırmak yanılgı olur.
O zaman seçim süreci de dahil bütün politik özgürlük mücadelesinin tarafı olan herkes, başta Kürt ulusu, Kürt ulusal özgürlük mücadelesi, kadın özgürlük mücadelesi bileşenleri, Aleviler, işçiler, köylüler yani faşist AKP-MHP diktatörlüğünün zulmüne, ekonomik, siyasi, politik, kültürel terörüne maruz olan herkes birleşmeli. Seçimi de fiili meşru bir mücadele zeminine dönüştürerek bu iktidardan kurtulmalı. Bu kesimlerin özgürleşmesinin başka hiçbir yolu yok. Seçimi, biz ezilenler, emekçiler, yoksullar için bu anlamıyla değerlendirerek, mücadelenin yükseltileceği ve devrime biraz daha yaklaşılabilecek bir zemin yaratabiliriz.
ABD'Yİ ROJAVA HALKLARININ DOSTU OLARAK GÖRMEK POLİTİK SAFLIKTIR
ABD'li yetkililer görüşmelere olumsuz baktıklarını açıkladı. Rojava devriminin tasfiyesi için Türk devletiyle işbirliği yapan ABD'nin açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD emperyalizminin Ortadoğu'daki varlığı sadece Rojava ile sınırlı değil. Birçok ülke ve devletle türlü ilişkiyi geliştirebilecek bir yapıya, karaktere sahip. Taliban'dan tutalım da DAİŞ'e en gerici diktatörlüklerle de kendi çıkarı için ilişki geliştirir. Rojava devrimi için çok yanılgılı bir değerlendirme var. Sanki Rojava devrimiyle ABD emperyalizminin çok iyi bir ilişkisi varmış gibi ele alınıyor. Devrimci mücadele bu, yeri gelir taktik ittifaklar kurabilirsin. ABD'nin Rojava'ya yakın olduğunu düşünmek cehalet değilse politik saflıktır.
ABD, Latin Amerika'dan tutalım da Asya'ya ve Ortadoğu'ya kadar darbeler örgütleyen, CIA, MOSSAD ve bölgedeki bütün gerici istihbarat örgütleriyle, darbecilerle, generallerle iş tutan, katliamlar yapan, sömürge, halk düşmanı politikalar yürüten bir devlettir. Bu devletin Rojava'ya sempatisi ve yakınlığı olabilir mi?
Rojava devriminin, Özerk Yönetimin politikalarının ABD emperyalizminin çıkarıyla hiçbir ortak yanı yok. Ortadoğu'da Türkiye, İran, Sudan, Katar, BAE, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır'daki halklara, ezilenlere, kadınlara, işçilere, yoksullara örnek olabilecek ve emperyalist devletlerin politik çıkarlarına ters düşen demokratik, halkçı devrime ABD'nin sempatisi olabilir mi? Bu mümkün değil. O yüzden Kuzey Suriye Özerk Yönetimi ile siyasal düzeyde ilişkilenmiyor. Tamamıyla askeri boyutta ilişkileniyor. O da kendi çıkarı için. Rojava'nın her bir tarafı politik islamcı DAİŞ çetesiyle dolu. Bizim DAİŞ'e karşı mücadele önemli bir kuvvetimiz var. Bu nedenle ittifak yapmak zorunda kalıyor.
Aynı zamanda, Suriye özgünlüğünde düşünecek olursak Türkiye'nin belirli hamleleri var. İşgal planları var, tehdidi var. 100. yılda Lozan Antlaşmasını, Misakı Milli'yi yaşama geçirmek istiyor. Misakı Milli denilen sınırlar, Rojava ve Başur Kürdistanı'dır. Bunları tekrar kendi topraklarına katmak istiyor. Suriye'nin, Rusya'nın, İran'ın, Suudi Arabistan'ın belirli boyutta etkileri var bu bölgede. O nedenle Türk devleti bunlarla karşı karşıya geliyor.
ABD'nin Rusya'yı geriletmek için burada bir müttefike ihtiyacı var. Rusya Türk devletinin çetelerine karşı operasyon yaptığında, karşı çıkan ABD oluyor. HTŞ'ye operasyon yaptığında İdlib'te en 'muhalif' olan kesim ABD oluyor. Niye? Çünkü o da onun zayıflamasını istemiyor. Çünkü Rusya ve Şam'a karşı pozisyon alıyor, elini güçlendirmeye çalışıyor. Böyle çelişkili bir durum var. Doğal olarak ABD emperyalizmi ne Kürtlerin dostu ne buradaki halkların müttefikidir. Kendi çıkarları doğrultusunda bölgede var. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimiyle de belli taktik ittifaklar içerisinde. Zaten buradaki çıkarları farklılaştığında bizle de ilişkisi değişecektir. Örneğin Suriye'yle başka bir çözüm arayışı ortaya çıktığında ya da Özerk Yönetim siyasallaşma yönünde halkların mücadele desteğiyle varlığını ortaya koyduğunda, ABD emperyalizmi yıkmak için fiili olarak her şeyi yapacaktır.
Bugün Rojava'ya en fazla zarar veren devletlerden birisi Amerika'dır. Türkiye'yle birlikte devrimin içini boşaltıyor. KDP çizgisinde bir yapılanma ortaya çıkarmak için her şeyi yapıyor. Bizim dostlarımıza, yoldaşlarımıza, ezilen halklara ABD emperyalizminin karakterini doğru kavratma, sosyalist yurtsever bilinç oluşturmamız gerekiyor.
Diğer yandan ABD, Türkiye-Rusya-Şam üçlü görüşmesinin kendisini zayıflatacağını düşünüyor. Güncel politika bakımından karşı çıkmasının temelinde bu duruyor. Çünkü bu tablo ya da buradan "çözüm" çıkması durumunda kendisinin Suriye'de, Ortadoğu'da varlık hakkı ortadan kalkacaktır. Bunu engellemek için tabi ki karşı olacaktır. Ama yakın dönemde herhangi bir çözüme ulaşmayacağı için itirazını çok sert, üst perdeden değil düşük tonda yapıyor. Süreci okuyup ona göre tavrını alacaktır.
ORTADOĞU BÖLGESEL FEDERASYON MODELİ HALKLAR İÇİN TEK MODELDİR
Emperyalist devletler ve gerici bölge devletleri Rojava devriminin kazanımlarını yok etmek için ortaklaşmış durumda. Bu ittifakın bölge ve Ortadoğu halkına etkileri nelerdir?
Aslında biraz geriye bakacak olursak tabloyu daha iyi görebiliriz. Mısır, Tunus, Libya, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün ve İran'daki diktatörlükler halka karşı işbirliği yaptı. Bölgedeki başta Arap halkları, Kürtler, Farslar, Ermeniler, Süryaniler, Asuriler ve bölgedeki diğer halklara karşı tam bir soykırımcı, diktatöryal, vahşi kapitalizmin politikalarını yürüttüler. Arap baharı süreciyle birlikte halklar inisiyatif ve iradelerini kendi ellerine aldı. Meydanlara çıktı. Diktatörlükleri devirdi. Kazanımlar elde etti. Belirli ölçülerde politik özgürlüklerini elde etti. Bunun en ileri unsuru Rojava devrimi oldu.
Peki, sonra ne oldu? Bu bahsettiğimiz bölgedeki gerici ve emperyalist devletler halkların elde ettiği kazanımları boğma politikası izlemediler mi? Mesela, Rusya ve ABD emperyalizmiyle iş tutan faşist sömürgeci Türk devleti hangi sorunu çözmüş. Fransa, Almanya en büyük müttefikidir. İran molla rejiminin daha önceki Şahlık dönemini, diktatörlüğü koruyan, kollayan bu emperyalist devletler değil mi? Suriye öyle değil mi keza? Ürdün'de krallık yok mu? Suudi Arabistan'daki, BAE'te, Tunus'ta hakeza, bölge halklarını kendi çıkarları için kan gölüne çeviren bu emperyalistler değil mi?
Yani şu açık. Ortadoğu'nun dönem bakımından doğal, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri emperyalistlerin ekonomik çıkarları için hala çok önemli. Doğal olarak her türlü gerici diktatörlüklerle pazarlık yapıyorlar. Darbeler yapıyorlar. Her türlü kirli yönteme başvuruyorlar. Bunu ortadan kaldıran ise Rojava devrimi ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi. Ortadoğu'yu daha sert, çarpışmalı, savaşların yaşandığı, ezilenlere baskıların artacağı bir süreç bekliyor. O yüzden Ortadoğu Birleşik Devrimi, Ortadoğu Bölgeler Federasyonu ezilenler, emekçiler ve bütün halklar bakımından çok daha acil ve zorunlu bir hal alıyor. Bunun etrafında örgütlenmeli ve bölgede güçlü antikapitalist ve antiemperyalist bir mücadele oluşturmalıyız. Bunun zemini var, olanaklarını da daha fazla zorlamalıyız. Çünkü ezilenler bakımından başka çıkar yol yok.
DEVRİM HALKLARI KARDEŞLEŞTİRİR, EMPERYALİZM DÜŞMANLAŞTIRIR
Ocak ayında, Hesekê'de Türk devleti ve ABD emperyalizminin işbirliğiyle MLKP komutanları Ahmet Şoreş ve Firat Newal katledildi. Devrimin öncü kadrolarına yönelik katliam saldırılarının devrimin tasfiyesi planıyla bağı nedir?
Emperyalistler ve bölge gerici diktatörleri, Rojava devriminin onlarca kadrosunu katletti. Bu katliamlar bir kez daha gösteriyor ki, bunlar Rojava devriminin gerçek düşmanlarıdır. Çünkü Rojava devrimi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi gerçek anlamda emperyalistlerin bölge gerici diktatörlüklerin politikalarına karşı olan alternatif bir direnç mevzisidir. Bu bir de Kürtlerin öncülüğünde yapılıyor. Tarihsel olarak Kürtler, Araplar, Türkler, Farsları birbirine kırdırarak, katliamdan geçirerek, faşistleştirerek, ırkçılaştırarak politikalarını yürütmüşler şimdiye kadar. Kan dökmüşler, halkları birbirlerine boğazlatmışlar. Rojava devrimi bunun tam tersini yapıyor. Onların çıkarına ters gelen Kürt ve Arap halklarının stratejik ittifakını kuruyor. Bunların öncü kuvveti, bu politikanın, felsefenin ve ideolojinin merkezinde duran sosyalist yurtseverler, yurtseverler, devrimciler, komünistler, ilericiler, kadınlar, emekçiler, yoksullar... Kendi sınıf ve toplumsal çıkarlarının bilincinde olarak mücadele yürütüyorlar. Bu politikalar emperyalistlerin, bölge gerici faşist diktatörlüklerinin çıkarları ile örtüşebilir mi? DAİŞ'in, El Kaide'nin, El Nusra'nın, HTŞ'nin, çetelerin, emirliklerin çıkarlarıyla örtüşebilir mi? Örtüşemez. O yüzden bunlar halklara düşmanlık yapıyorlar. Düşmanlıklarını da Rojava devriminin mimarı, öncüsü, önder kadrolarını imha ederek, onları öncüsüz bırakarak, komutansız bırakarak yapıyorlar. Devrimi böyle boğmaya çalışıyorlar.
KDP tarzı tasfiye, düşkünleştirme, yozlaştırma, uyuşturucu, dünyanın her tarafında kullandıkları saldırı silahlarını Rojava'da denediler. Başaramadılar. Yine başaramayacaklar. Onlarca, yüzlerce öncü kadro komutan şehit oldu. Gerek emperyalistler, gerekse Türk devleti ve çeteler unutmasın! Rojava devriminin 11-12 bin şehidi var. Bunu hiç kimse aklından çıkarmasın. Bu devrim büyük bedeller üzerinde kuruldu. Emperyalistlerin kapitalistlerin gerici diktatörlüklerin, çetelerin saldırılarıyla da öncü-önder kadroları komutanlarını imha ve tasfiye planlarıyla öyle kolay kolay tasfiye olacak bir devrim değil. Bütün bu teröre, baskıya, ekonomik ambargoya, Türk devletinin işgal saldırılarına rağmen on yıldır varlığını koruyor, yine koruyacak. Ve yine başaramayacaklar.
DEVRİMİMİZ HALKLAŞMIŞ, ÖNCÜSÜ VE ÖNDERLERİYLE BULUŞMUŞTUR
Çünkü Rojava devrimi aynı zamanda halklaşmış bir devrimdir. Öncüsü ve önderleriyle buluşmuş bir devrimdir. Komünistler, sosyalist yurtseverler, ulusal hareket, milyonlarcasını bağrına basıyor. Bugün on binlerce silahlı halk gücü var. Kendi özsavunmasını oluşturan YPJ'si YPG'si QSD'si var.
Türkiye'de Mustafa Suphilerin katledilmesi bu cumhuriyet tarihine aittir. Aynı geleneğini devam ettiriyor. Rojava'da, Fransa'da, Avrupa'nın herhangi bir yerinde aynı katilliklerini sürdürüyorlar. Ama başarabildiler mi, bitirebildiler mi, yok edebildiler mi, ortadan kaldırabildiler mi? Hayır. Çünkü ezilenler haklı. Çünkü korkunç bir sömürü, katliam, yozluk, çürümüşlük var. Buna karşı tek alternatif devrimci mücadeledir. Rojava ve Kürdistan bakımından sosyalist yurtseverlik çizgisidir. O zaman bu çizgiyi, bunun öncülerini ortadan kaldırmak onlar için de temel stratejik hedeftir. Silah sanayini boşuna mı yapılandırıyorlar? Biz de bunun bilincinde olmalıyız. Kendi gücümüzün, niteliğimizin, devrimdeki rolümüzün farkında olmalıyız. Sadece Ortadoğu bakımından değil, buradaki bir devrimci fikrin, devrimci öncünün imhası aynı zamanda dünyadaki ezilenler bakımından da tasfiye anlamına geliyor. Çünkü emperyalist küreselleşme dünyanın her tarafında yek vücut hareket ediyor.
Biz de bunu, başta Rojava, Suriye, Ortadoğu ve bütün dünyaya yayarak bu birleşik cepheyi emperyalistlere karşı mücadele alanına çevirmeli, öncü ve önder kadrolarımızı korumalı ve devrimi sürdürmeliyiz. Geliştirmeliyiz, ilerletmeliyiz, buna yeni devrimler eklemeliyiz. Korkuları yeni devrimlerin eklenmesi, Kürt halkının özgürlüğünü kazanmasıdır. Bakur halkının, Türkiye halklarının, kadınlarının, emekçilerinin özgürlüğünü kazanmalarıdır. Korktukları başlarına gelecek. Türkiye de Kürdistan da Rojhilat da özgürleşecek. Kobanê'yi düşürmek istiyorlar. Gelsinler, kim kimi düşürecek göreceğiz. Öyle kolay değil. Ezilenler cephesinin inancı, mücadelesi, kararlılığı daha fazla. İstediği kadar katliam yapsınlar, ne yaparlarsa yapsınlar biz kazanacağız.