DÜNYA
Suriye'nin çıkmaz yol arayışı
Türkiye ve Suriye devletleri, görüntüde düşmanmış gibi davransalar da özellikle Türkiye?nin Rojava?da işgal ettiği topraklarda Kürtsüzleştirme politikası yürüterek demografik yapıyla oynamasında hemfikirler. Kürtsüzleştirme politikası Suriye ve Türkiye?nin de işine gelmektedir. İki sömürgeci ülke, Kürt topraklarını kendi denetimleri altında tutmaya devam etmek istiyorlar.
Suriye rejimi, Rusya ve İran'ın desteğiyle, İslamcı faşist çeteleri Şam’ın Güneyinden (Dera ve birkaç orta ölçekli kasaba hariç) ve özellikle Doğu Guta’dan uzaklaştırdı.
Astana'da yaptıkları anlaşmaları karşılıklı ya da danışıklı ihlal ederek, çatışmasızlık bölgelerinde saldırılar gerçekleştiren Rusya ve Türkiye, bu yolla kendilerine yeni nüfuz alanları yaratmak istediler. Rusya ve Suriye rejiminin denetimine geçen bölgelerdeki İslamcı faşist çeteler, aileleriyle ve Sünni nüfusla birlikte Kürt halkına karşı kullanacak biçimde İdlip’e, Cerablus’a, El Bab’a, Azez’e yerleştirildi. Şimdilerde ise hem boşaltılan bölgelerden hem de Türkiye’den getirdiği çete gruplarını Efrin'e yerleştiriyor. El Kaide, Cebhet El Nusra, Ehrar El Şam, Feyleq El Şam gibi İslamcı faşist çeteler, Suriye ve Türk devleti tarafından ortak koordine edilerek yönetiliyor. İşgal edilen Rojava topraklarına yerleştiriliyor. Taşınan ve Kürt şehirlerine yerleştirilen bu çete gruplarının nüfusu demografik yapıyı bozacak hatta ortadan kaldıracak düzeydedir.
Türkiye ve Suriye devletleri görüntüde düşmanmış gibi davransalar da özellikle Türkiye’nin Rojava’da işgal ettiği topraklarda Kürtsüzleştirme politikası yürüterek demografik yapıyla oynamasında hemfikirler. Kürtsüzleştirme politikası Suriye ve Türkiye’nin de işine gelmektedir. İki sömürgeci ülke, Kürt topraklarını kendi denetimleri altında tutmaya devam etmek istiyorlar. Ayrıca, Suriye’nin güneyinin çetelerden ve Sünni nüfustan kurtulması rejimin işine gelen bir durumdur.
Zorla göçertme, Suriye rejimi için uzun vadede stratejik öneme sahiptir. Rojava’nın batısını Kürtsüzleştirerek Arap nüfusuyla doldurmak, bu yolla Rojava’nın coğrafi, siyasi, örgütsel bütünlük sağlamasını engellemek, Esad rejiminin, Arap kemeri politikası ile de uyumludur. Rojava’nın Efrin bölümünün işgali ve Kürtsüzleştirilmesi Esad rejimi açısından, zayıflamış Kürt güçleriyle mücadele imkanı gibi ele alınmaktadır.
Halep'teki örgütlü Kürt varlığını sorunlaştıran, Deyre Zor, Rakka, Tabka gibi alanlara dair hayaller kuran Esad rejimi, Efrin'in faşist Türk devleti ve bağlı çetelerce işgal edilmesini, kendisi açısından bir fırsata çevirmeye çalışıyor.
Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu ve Rojava’yla masaya oturması kaçınılmaz olan Suriye devleti, Türkiye ile kurduğu suç ortaklığı sayesinde Kürtleri zayıflatarak ve kendi elini güçlendirmiş bir biçimde masayı kurmak istiyor. Sahte kabadayıdan farksız olduğunu o da biliyor dünya âlem de.
Beşar Esad, Demokratik Suriye Güçleri eğer isteklerini yapmazsa askeri müdahale seçeneğinin de gündemde olduğunu ifade etti geçtiğimiz günlerde. Aynı Esad, “Bir seçeneğimiz, Suriyeliler olarak birlikte yaşamak. Bu olmazsa, o bölgeleri güç yoluyla özgürleştirmek zorunda kalacağız” diye devam etmiş. Kolunu, bacağını, kafasını her birini ayrı bir devletin oynattığı, Esad diyor bunları. Oysa boynundaki tasmanın ipi Rusya’nın elinde. Elini ayağını İran oynatıyor. Hizbullah sayesinde adım atabiliyor.
Sahte kabadayı Beşar Esad Türkiye ile gerçekleştirdiği bu işbirliğinden dolayı Kürtleri kıskaca alacağını düşünüyor. Rojava devriminin, Kürtlerin iradesini kırmak istiyor. Barbar IŞİD’e karşı sayısız zafer kazanmış, El Nusra’sından, Ehrar ul Şam’ına kadar sayısız çeteyi ezmiş, yok etmiş, Rojava’yı ve Kuzey Suriye’yi özgürleşmiş, kendi kaderini kendi elleriyle çizmiş, kadın devrimini gerçekleştirmiş bir halka, onun öncülerine, onun devrimcilerine parmak sallayarak “belediyeci” bir sahte özerkliği kabul etmelerini istiyor. Yoksa, askeri seçenek de masadaymış!? Hayal görüyor. Sömürgeciliğin iflah olmaz sayıklamalarından başka bir şey değil bu. Kürt devrimi kendi yolunda ilerlemeye devam ediyor, devrim Kuzey Suriye'yi de kuşatıyor. Ancak bu sözler, şu gerçeğin hiç akıldan çıkartılmaması gerektiğinin de altını çiziyor: Sömürgecilik atomlarına kadar parçalanmadan halklara gerçek özgürlük gelmeyecektir.
YENİ DENGELER, YENİ HEDEFLER
Türk devletinin, El Nusra çetelerine desteğini sınırlaması, Rusya'nın sivil katliamları umursamayan bombardımanları sayesinde, Şam’ın çevresi çetelerden arındırıldıktan sonra sıranın İdlib’e geleceği biliniyordu. Astana'da yaptıkları anlaşma kapsamında, İdlib çatışmasızlık alanı olarak kalacaktı. Türkiye kendisine sınır olan batı tarafında (bu hatta şimdiden on bir gözlem noktası kurudu bile), İran Halep tarafını, Rusya ise Güney ve orta kısmı kontrol edecek şekilde konumlanacaklardı. Bu planın uygulanmasını bazı küçük çete grupları zorlayabilir hepsi o kadar. Buradaki önemli çete grupları Türkiye’nin denetiminde olan gruplardır. Bunlara vaat edilen topraklar da öncelikli olarak Efrîn’dir. Buna hayır diyecek ne durumları vardır ne de güçleri. Bunlardan da öte, bu çetelerin kendi iradeleri yoktur, bölge devletlerinin paralı uşaklarıdırlar. İdeolojik vb. bir değer de taşımamaktadırlar. Yağmacı, talancı, tecavüzcü, hırsız, insanlık düşmanı gerici faşist çetelerdir bunlar.
Efrin işgali, Cerablus ve Azez alanlarındaki denetimleri ve şimdi de İdlib'deki gözlem noktası denilen üsler aracılığıyla Suriye ve Rojava topraklarında askeri varlığını büyüten faşist Türk devletinin Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’ndaki hedeflerinden birisi de Minbiç’tir. Onlar, Minbiç'i Efrin-Kobani hattını tümden kesmek ve Arap-Kürt ittifakının sembol alanı olan bu merkezi düşürerek, Kürtleri yalnızlaştırmak istiyorlar. Kuzey Suriye'yi birleştiren alana da hançer sokmayı amaçlıyorlar. Ancak bu bölgede, işler onların sandığı gibi işlemiyor. Öncelikle, alanda askeri varlık esasen Minbiç Askeri Meclisi'ne aittir. Bu yapı, yerel güçlerden oluşmakta ve DSG kapsamında eğitilmektedir. Halkın ilgisi de katılımı da olumludur. Esad rejimi, Türk devleti, IŞİD ve emperyalistler bu bölgede etkin olmanın çabası içerisindedir.
ABD bakımından Minbiç önemli bir merkez olma misyonunu sürdürüyor. Suriye toprakları üzerinde, kendi başlarına varlık sergileyemeyeceklerinin farkında olan emperyalist ABD, hem Minbiç Askeri Meclisi ile hem de yereldeki Arap güçlerle ilişki geliştirmeye çalışıyor. ABD ilk dönemlerde, bu işi Özgür Suriye Ordusu ile yapmaya çalıştı ama başaramadı. IŞİD geldiğinde, ÖSO çeteleri arkalarına bakmadan kaçıp, Minbiç'i teslim ettiler. Bu nedenle, YPG-YPJ öncülüğünde, Minbiç'i kurtaran güçler, büyük bir sevinç ve ilgiyle karşılandılar halklar tarafından. Ve hemen ardından, binlerce Minbiçli Arap ve Kürt, askeri meclis kapsamında silahlandı ve kendi topraklarını savunmaya başladı. ABD'nin şimdilerde DSG ve Minbiç askeri meclisi ile ortaklaşma çabası içerisinde olması, onlar bakımından bir tercih değil zorunluluk oluyor. Bu durum, ABD ve DSG ilişkisini, hem sınırlı hem de kontrollü olmaya zorluyor. Kendi politika ve stratejileri bakımından Minbiç ABD için vazgeçilmez bir konumdadır. Bundan dolayı, Türkiye’nin bütün efelenmelerine, tehditlerine rağmen ABD geri adım atmamış tam tersine Fransa da dahil olmak üzere koalisyon askeri gücünü artırmıştır.
Ne var ki, Türk devleti de taviz ya da zorlama politikasından vazgeçmiyor, geçeceğe de benzemiyor. Bu kapsamda, ABD Türkiye’nin isteklerini dengeleyecek kimi adımlar atabilir. Ancak, Minbiç Askeri Meclisi ve yerel güçlerden oluşan birimler varlıklarını sürdürmeye devam edecektir. Türk devletinin Minbiç'te askeri bir varlık göstermesi ise şimdilik gündem dışıdır. Fakat, tartışmaları sürecektir.
Türkiye sık sık ABD ile Minbiç konusunda anlaştıklarını açıklıyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Genel bir anlaşmaya vardık. Şimdi bu anlaşmanın uygulanmasını bekliyoruz. Eğer uygulanırsa, ABD ile karşı karşıya gelmemiş olacağız” diyor. ABD ise bu açıklamaları her seferinde yalanlıyor. Son yalanlama, diplomatik teamülleri zorlayan nitelikte. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert: “Bu komik, çünkü Minbiç konusunda bir anlaşma yok.”
Bunlar işin diplomasi boyutu ve her türlü yalana ve spekülasyona açık. Mesele, Efrin'i Cerablus-Bab hattını işgal eden faşist Türk devletinin, Minbiç'e de yönelip yönelmemesiyse eğer, bu hamur daha çok su kaldırır.