22 Kasım 2024 Cuma

Sömürgeci faşizme 1 Mayıs barikatı

1 Mayıs, siyasal içeriğin eyleme döküldüğü, savaş karşıtlığının yükseltildiği, faşist şeflik rejiminin tüm halkları esaret altında tutma hedefine ilk darbenin vurulduğu büyük kitle gösterisi olarak ele alınmalıdır. Açlığa, yoksulluğa, işsizliğe karşı yükseltilen her ajitasyonda, her sloganda sömürgeci savaşın yıkıcı rolü dile getirilmeli, sömürüyü perdeleyen şovenizmin teşhiri yapılmalı, ekonomik krize ve işgalci savaşlara karşı tek kurtuluş yolunun işçilerin mücadele birliğinden, halkların eşitliğinden geçtiği anlatılmalıdır.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin birleşik mücadele günü olan 1 Mayıs'a doğru yürüdüğümüz şu günlerde, sömürgeci faşist Türk burjuva devleti Kürt halkı ve gerillasının merkezinde durduğu yeni bir savaş planını uygulamaya soktu. 17 Nisan gecesi Medya Savunma Alanlarına yönelik hava ve kara harekatı başlatıldı. Bu işgal harekatı, Güney Kürdistan'ın iktidar gücü KDP'nin açık işbirliğiyle ve Irak hükümetinin koordinasyonuyla yapılıyor. ABD ve NATO'nun onayı ve desteğini söylemeye bile gerek yok.

Savaşın bu aşaması yeni unsurlar taşımakla birlikte bu konseptin geçtiğimiz yıl şubat ayında Garê'ye saldırıyla devreye konulduğu biliniyor. Aynı kapsamda 23 Nisan 2021'de Haftanin ve Xakurkê'ye haftalar süren hava ve kara saldırıları yapılmış, ancak gerillanın etkin direnişiyle saldırılar işgal ordusu için hüsranla sonuçlanmıştı. 17 Nisan'da startı verilen işgal harekatı işte bu konseptin yeni bir adımıdır.

Yeni işgal harekatıyla eş zamanlı olarak KDP'nin Medya Savunma Alanlarına askeri güç yığması, Irak hükümetinin Şengal'e saldırı başlatması, Türk sömürgeciliğinin Suriye'deki besleme çetelerinin de Rojava'ya dönük saldırılarının artışı ve TSK'nın tahkimatı, Kürdistan devrim güçlerine dönük kuşatmanın kapsamını gösteriyor.

İşgal saldırılarının amacı Kürt özgürlük mücadelesinin farklı parçalardaki ulusal demokratik kazanımlarını ortadan kaldırmak, direniş gücünü kırmak ve tasfiye etmek. Bu, sömürgeci burjuvazinin geleneksel amacı ve en genel stratejik hedefi. Fakat duruma yalnızca bu geleneksel ve genel stratejiden bakmak, politik alanda da sorunu alışılageldik ve genellemeci tarzda ele alarak savaşımı Türk burjuva ordusu ile Kürt özgürlük güçleri arasındaki bir muharebe olarak değerlendirme hatasına yol açar. Bu bakış açısı, kaçınılmaz olarak Türkiye işçi sınıfını ve emekçi sol güçleri bu tablonun dışında tutar, edilgen bir unsur olarak konumlandırır. Böyle bir yaklaşım güncel koşullara yanıt olamaz. Zira, işgal harekatının askeri menzilinde Kürt özgürlük gerillası ve kazanımları dursa da politik ve güncel stratejik hedefinin menzili çok daha geniştir. Bu yanıyla işgal saldırısı daha kapsamlı, çok yönlü ve çok hedeflidir. Peki, işgalci saldırıyı dönem içinde çok yönlü kılan yanlar nedir?

Her şeyden önce 2015'de startı verilen, "Çöktürme eylem planı" adlı tasfiyeci saldırı gelinen aşamada sonuçsuz kalmış, faşist şeflik rejimi de devletin yapısal krizini çözememiş, bunu başaramadığı gibi krizin içine yuvarlanmıştır. Çöktürme planının uygulayıcı güçleri de rejimle birlikte çöküşün eşiğine gelmiştir. Yeni işgal harekatının ilk güncel hedefi savaş yoluyla yeniden organize olmak, sonuç alabildiği ölçüde bu çöküşü durdurmak, önüne geçmektir. Rejim, geçen yıl uygulamaya koyduğu, ancak sonuç alamadığı bu planı bu kez Ukrayna-Rusya arasındaki savaşla şekillenen konjonktürü değerlendirerek ilerletmek, gidişatı tersine çevirmek istiyor.

İkincisi, faşist şeflik rejiminin dümenindeki AKP-MHP saray iktidarı da ekonomik kriz koşulları içinde toplumsal meşruiyetini kaybetmiş, yığınları ikna kabiliyetini yitirmiş, politik İslamcı, ırkçı-milliyetçi ideolojik kamuflajı yığınlar nezdinde aşınmış, kendi seçmen tabanıyla bile mesafelenmiş durumda. Ekonomik krizin yarattığı derin yoksulluk ve sefalet koşulları, özellikle faşist şefin en zayıf karnı durumuna geldi. Seçimlere doğru hiç değilse enflasyonun etkisini azaltmak adına bile olsa sıcak para arayışına yönelen faşist şef, bu uğurda İsrail siyonizmi ile BAE ve Suudi sermayesinin karşısında diz çöken, 2009'dan bu yana oturduğu ideolojik aks olan ihvancılıktan önemli oranda çark eden bir duruma düştü.

Üçüncüsü; bu koşullar altında emekçiler Edirne'den Hakkari'ye kadar krize ve sömürü düzenine itiraz yükseltti, işçi sınıfı grev ve direniş pratiğine yöneldi, yoksullar sokaklarda düzene ve siyasal iktidara tepkilerini göstermek için daha özgüvenli hareket etmeye başladı. Zulme ve sömürüye karşı toplumsal patlamanın tüm dinamikleri giderek olgunlaşırken, buna bağlı olarak emekçi sol harekette de gelişme yönünde adımlar atıldı, sokaklar tüm engellemelere rağmen mücadele sloganlarıyla dolmaya başladı, HDP'nin merkezinde durduğu bir ittifak gücü de kendi zemininde giderek şekillendi.

Başlatılan işgal harekatı başka politik saldırılarla birlikte ele alınırsa anlamlı olacaktır. HDP'nin kapatılması sürecinin işletilmesi, bu kapsamda çöken Kobanê kumpas davasının tahkimi için ikinci dalga Kobanê operasyonunun yapılması, Cizre, Amed, Balıkesir, Çanakkale başta gelmek üzere HDP'ye dönük gözaltı furyasının yeniden tırmandırılması... Zindanlarda giderek ağırlaşan, "hak ihlalleri" düzeyinden çoktan çıkarak seri politik cinayetlere, adı konulmamış bir idam rejimine dönüşen uygulamanın teslim alma konseptinin önemli bir ayağı haline gelmesi... Yeni seçim yasasıyla olası bir seçimde tek iktidar alternatifi haline gelmenin yolunun döşenmesi... Tek tek bu gelişmeler, sivri ucu Kürdistan'daki işgal saldırıları olan topyekun faşist tasfiye politikasının birer unsuru olarak okunmalıdır.

Sömürgeci işgal harekatının 1 Mayıs öncesine denk getirilmesi de rejimin bu gidişatı okumasının sonucudur. Rastlantısal değil, hesaplı bir adımdır. 2022 Newroz'u Kürt halkının siyasal serhildanı olarak yaşandı ve bu durum, faşist şeflik rejiminin buhranı oldu. İşçi sınıfının mücadele günü olarak 1 Mayıs'ın da yüz binleri harekete geçirme, milyonları aynı talepler etrafında birleştirme ihtimali rejim açısından düşünülemez bile. Dolayısıyla, bu tehdidi bertaraf etmenin en ‘elverişli yolu' ancak Kürt'e yeni bir savaş açmaktır. Kürt'e kurşun sıkarak yoksulların bilincini şovenizmle vurmak, savaş tamtamlarının gümbürtüsü altında yükselen hak talepli sloganları bastırmak, devlet-halk, zengin-yoksul, faşist-antifaşist saflaşmasının yönünü değiştirerek toplumsal kabarmanın dinamiklerini dağıtmak, polis zoruyla emekçi sol hareketi yeniden hareketsizliğe sürüklemek, düzen içi sınırlarda da olsa burjuva muhalefet cephesini de savaş arabasına bağlayarak rejimin iradesini güçlendirmek, nihayet 1 Mayıs'ın Kürt ve Türk işçi sınıfı ve ezilenleri başta gelmek üzere, emekçi halkların yükselen mücadelesinin yeni bir potası olmasını engellemek... Sömürgeci işgal saldırılarının genel kapsamı ve hedefi budur.

1 Mayıs'ta işçi sınıfı ve ezilenlerin meydanlara akması, kutlamaların görkemli ve coşkulu geçmesi, tüm bu planları bozacaktır. Dolayısıyla, 2022 1 Mayıs'ının siyasal içeriği ve değeri daha şimdiden belirlenmiştir. Sömürgeci savaş ve işgal politikalarında Türkiye işçi sınıfının çıkarları yoktur. Kürt'e karşı savaşta burjuvazi ile proletarya arasında kader birliği bulunmamaktadır. Ortak çıkarların olmadığı yerde ortak amaçlar ve eylem birliğinden söz edilemez. Sömürgeci işgal ve saldırılar Türkiye işçi sınıfının ayaklarına bağlanan prangadır. Bu savaşta sömürgeciliğin yenilgisi, işçi sınıfının ve Kürt halkının ortak çıkarıdır. 1 Mayıs'ın ortak amacı ve eylem birliğinin objektif temeli de budur.

1 Mayıs, işte bu siyasal içeriğin eyleme döküldüğü, savaş karşıtlığının yükseltildiği, faşist şeflik rejiminin tüm halkları esaret altında tutma hedefine ilk darbenin vurulduğu büyük kitle gösterisi olarak ele alınmalıdır. Açlığa, yoksulluğa, işsizliğe karşı yükseltilen her ajitasyonda, her sloganda sömürgeci savaşın yıkıcı rolü dile getirilmeli, sömürüyü perdeleyen şovenizmin teşhiri yapılmalı, ekonomik krize ve işgalci savaşlara karşı tek kurtuluş yolunun işçilerin mücadele birliğinden, halkların eşitliğinden geçtiği anlatılmalıdır.

Bu bahiste faşist şeflik rejiminin eli zayıftır. Aynı yoldan giderek aynı menzile varamaz bu kez. Türk işçisinin ayağına bağlanan bu lanetli prangayı kırmanın, bilincine her defasında boca edilen zehre panzehir olmanın imkanlarının fazlasıyla arttığı bir dönemin içindeyiz. Açlık ve yoksulluk koşulları içinde kıvranan milyonlarca yoksulun bilinci, ırkçı, şoven hamasetten ziyade ekonomik ve demokratik hak söylemlerine açıktır. Emekçiler yoksulluk girdabından çıkışın yolunu arıyor. 1 Mayıs'la birlikte bu halka yakalanmalı, sömürgeci planlar daha baştan bertaraf edilmelidir.

Devrimci sosyalistler ve emekçi sol hareket 1 Mayıs'ı ancak bu perspektifle ele alırsa ona gerçek enternasyonal anlamını yüklemiş olacak. 1 Mayıs, işçi sınıfının hak talepli mücadelesinden daha çok politik mücadele günüdür. Bu kavga günü, emeğimizi sömüren kapitalist düzene olduğu kadar kanımızı döken sömürgeci faşist rejime de barikat olsun. 1 Mayıs daha şimdiden her ulustan işçilere kutlu olsun, sömürgeci burjuvazinin tepesine inen balyoz olsun!

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 22 Nisan tarihli 59. sayı başyazısı.